Rusya’yla kavgalıyız…
İran’la kavgalıyız…
Suriye ile kavgalıyız…
Irak’la kavgalıyız…
Çevremizde ne dost kaldı, ne komşu… İtibarımız sıfırlandı yeryüzünde…
İngiliz Financial Times gazetesinde yer alan Daniel Dombey imzalı yazıda bu durum şöyle özetlenmiş:
“Ankara’nın Mısır’da, İsrail’de ya da Suriye’de büyükelçisi yok. Kahire Türk TIR’larının Afrika ve Körfez ülkelerine taşınmasını kapsayan çok değerli bir anlaşmayı askıya alıyor. Libya Türk şirketlerinin kamu ihalelerine sokulmayacağını açıkladı. Bir zamanlar bu ülke Türk müteahhitleri için sağlıklı bir gelir kaynağıydı. Geçtiğimiz ay ise Türkiye Yemen Büyükelçiliği’ni kapatarak vatandaşlarına ülkeyi terk etme çağrısı yaptı.”
Tek dostumuz aşiret Reisi Barzani, Katar ve Esat rejimine karşı savaşan Radikal İslamcı terör örgütleri…
Arabistan, Katar, Arap Birliği ve üç paralık aşiret reisleri ile birlikte hareket ediyoruz. İran, Irak, Rusya, Çin ve Suriye’yi ise karşımıza aldık.
Peki, neden böyle oldu?
Çünkü Komşularımızın yetkili başbakanları, hükümetleri ile diyalogu bir yana bırakıp aşiret reisleri ile dış politikamızı şekillendirmeye çalışıyoruz.
Sorunlarımızın çözümü için Barzani’den yardım istiyoruz…
Çünkü Hem iç politikamızı hem dış politikamızı mezhepler, tarikatlar üzerine kuruyoruz. Hem içeride hem dışarıda seçimimizi Sünni, Alevi ayrımına göre yapıyoruz.
Çünkü bir söylediğimiz, bir söylediğimizi tutmuyor… Her kafadan bir ses çıkıyor… Dış politikaya belirsizlik, tutarsızlık, hepsinden önemlisi İLKESİZLİK egemen…
Daha da önemlisi, dış politikayı sokak kabadayısı tavırları ile yürüteceğimizi sanıyoruz. Devletlerarası ilişkilerde, bir olaya karşı çıkmak ya da bir davayı savunmak, restleşme, külhanbeyi ağzı ile yapılmaz.
Yapılmamalıdır…
Rusya’nın Türk mallarına uyguladığı yaptırımlarla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İnovasyon Haftası programında şunları söylemişti:
“Türkiye sizin bu, velev ki 1 milyar dolarlık ithalatınız olsun, bunlarla yıkılacak bir ülke değildir. Alsan ne olur almasan ne olur? Başka kapılar, başka kaynaklar çıkar. Şu anda onlar da çıkıyor zaten” dedi.
Ama Rusya’ya ihracat yapan köylüler, üreticiler, sanayiciler böyle konuşmuyor… Hepsi de tedirgin ve perişan…
Köylüler ürünlerimiz elimizde kaldı diye feryat ediyor…
Gerileyen, duraksayan ihracatımızı ve ithalatımızı saymıyorum, sadece 2014 yılında Türkiye’ye gelen 35,9 milyon yabancı turistin 4,5 milyonu Rus turist (%13,5). Yabancı turist başına ortalama harcama, 2014 yılında 828 dolar olmuş. Bunu Rus turist sayısıyla çarparsak, Rus turistlerin bıraktığı döviz gelirini yaklaşık 3,7 milyar dolar olarak hesaplamış oluruz. Bu da toplam yabancı turist gelirinin %13’ünden fazla.
İşte tablo bu…
Ülkesinin geleceğini düşünen bir devlet adamı, tıpkı Atatürk gibi, en güç koşullarda, en saldırgan davranışlar karşısında bile soğukkanlılığını korumak; aklın, mantığın kılavuzluğunda hareket etmek zorundadır.
Çünkü dış dünyayla ilişkiler, bir ülkenin iç siyasetine, ekonomisine, sosyal yaşantısını da yön verir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, bu alanda en iyi örnek Mustafa Kemal Atatürk’tür.
O, Düşmanlarının karşısında bile sesini yükseltmeden konuştu. Nezaket kurallarını hiç elden bırakmadı…
Onun için önemli olan yeni dost ülkeler kazanmak, iyi komşuluk ilişkileri kurmaktı.
Ama asla emperyalizmle uzlaşma içerisine girmedi, asla “tam bağımsızlık” çizgisinden ödün vermedi.
Kimsenin iç işlerine karışmadı, kimseyi de iç işlerine karıştırmadı.
Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra, “Yurtta barış dünyada barış” görüşünü temel alarak savaş karşıtı bir politika izledi.
Ülkesini işgal eden Batı devletleriyle bile, Kurtuluş Savaşından sonra, “eşitlik, karşılıklı saygı” temelinde ilişkiler geliştirdi.
Ülkeleri Sünni, Alevi diye ayırmadı. Dış politikada doğmalara, önyargılara yer vermedi.
Uluslararası politikayı, ülke çıkarlarına, zamanın koşullarına, aklın, bilimin yol göstericiliğine göre belirledi.
Atatürk her zaman mazlum milletlerin yanındaydı
Atatürk genellikle, “BÖLGE MERKEZLİ” bir dış politika izledi. Sömürgecilere karşı “Mazlum Millet”lerle dayanışma içerisine girdi.
Daha o yıllarda Ortadoğu ve Asya ülkeleri ile dostluk bağlarını güçlendirerek, Avrasya ittifakının temellerini atmış ve antiemperyalist bir dış politikanın nasıl olması konusunda ezilen uluslara ışık tutmuştu.
Yönünü Doğu’ya çevirmişti.
Her gün biraz daha Ortadoğu’nun şeriatçı devletlerine benzemeye başladık.
İşsizlik, Yoksulluk diz boyu. En değerli kuruluşlar, bankalar, limanlar yabancıların eline geçti.
En yakın dostumuz(!), stratejik ortağımız(!) ABD, başımıza çuval geçirdi. Sineye çektik.
PKK’ya destek verdi, arka çıktı. Görmezlikten geldik.
Ülkemizi etnik bölgelere ayıran boy boy haritalar yayınladı. Sesimizi çıkarmadık.
Yunanlılar onlarca adamızı işgal etti, sadece seyrettik…
Ama ne hikmetse, durup dururken Rus uçağını vurduk. İşin içinde IŞİD petrolü mü, ABD mi, yoksa başka oyunlar mı var, yakında gerçekler gün ışığına çıkacak ve hep birlikte göreceğiz…
Bir yanıt yazın