ÇOKLU KİŞİLİK
HÜSEYİN MÜMTAZ
Çoklu kişilik bozukluğu; “kişinin bilinç düzeyinde birbirinden farklı en az iki kişiliğe sahip olması ve bu kişilik yapıları arasında geçişler yaşaması durumuyla karakterize olmuş olan psikolojik bir hastalık” olarak tarif edilmektedir..
Bizim örneğimizde ise bu bir hastalık değil, tamamen bir “artı değer” olarak tezahür etmekte ve alkışlanmaktadır…
Nereden, hangi birinden başlayalım?
Kilis, Urfa, Gaziantep, Hatay…
Kayıt altına alın(a)mayanlarla beraber bu illerde (ve komşularında) “geçici koruma altındaki” Suriyeli sayısı neredeyse yerlileri geçmiş vaziyettedir.
Belediye hizmetleri, eğitim, istihdam ve sağlık sorunları; “yerli”lerin sayısına ve muhtemel artışlarına göre bir projeksiyon dahilinde hesaplanıp planlandığı için alt-üst olmuş durumdadır.
Sağlık konusunda hazırlanan rapordaki şu çarpıcı cümle içinde bulunulan toplumsal travmayı yeterince yansıtıyor; “Hastanelerin kapasitesini aşması ve hastanelerde tam bir savaş hastanesi görüntüsünün hâkim olması, sağlık hizmeti alamamanın ötesinde psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Kilis halkı bu açıdan Suriye iç savaşının kendi içine taşındığı hissine kapılmış durumdadır.”
“Kilis halkı Suriye iç savaşının kendi içine taşındığı hissine kapılmış durumda” imiş..
Benim yaşadığım, o sınıra tamamen uzak kentte bile dolmuş şoförleri; sayıları şimdilik sadece her trafik ışığında duran arabalara dört bir yandan yaklaşıp dilenenlerle sınırlı olan az sayıdaki “geçici koruma altındaki” Suriyelileri “araçlarına” almıyorlar, durmuyor, kaçıyorlar.
Yakın zamana kadar İstanbul, “dünyadaki en büyük Kürt şehri” idi..
Şimdi, en üst ve yetkili kaynaklardan öğrendiğimize göre bu ilde de “geçici koruma altındaki Suriyeliler”in sayısı 500.000’i geçmiş vaziyette.
Demek ki İstanbul dünyadaki en büyük Arap ve Kürt şehri oluyor..
Ne kadar güzel! Kültürel zenginliğimizi ifade eden “mozaiksel dökümümüzü” bundan daha iyi ne ifade edebilir ki?
Aynı anda….
Güneydoğu’nun arka arkaya birçok il, ilçe ve mahallesinde kazılan hendekler, kurulan barikatlar, girilemeyen semtler; sonrasında birbiri ardına ilan edilen “güvenli bölge”ler, günler süren “sokağa çıkma yasakları” ve çatışmalar..
Çatışmaların bitiminde güvenlik güçleri çekildikten sonra fotoğraf karelerine yansıyan “meskûn yer” harabeleri..
Sandığını, bohçasını, valizini, yatağını/yorganını alıp köyünü, kasabasını terk eden “muhacirler”..
Şimdi..
“Sınır ötesi”nden “sınır içi”ne gelenler mi “geçici korunmaya” muhtaç, “sınır içi”nden daha kuzeye, memleketin başka yörelerine göçenler mi?
Aynı anda..
Yâni “sınır içi” bu halde iken; sınır ötesine, Musul’a asker göndermişiz, yok orada zaten bulunduruyormuşuz da rutin değiştirme gerçekleştirmişiz, bu arada mevcudu biraz daha arttırmışız..
Diyarbakır, Urfa, Şırnak, Cizre, Hakkâri’nin ilh… birlik ve bütünlüğü korunamazsa Musul, Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu, Halep, Kıbrıs, Mesta/Karasu, Karabağ…
…nasıl korunabilir?
Aynı anda…
Suriye, IŞİD, Rus uçağı dolayısı ile gazetelerde çok sık resmedilen Doğu Akdeniz haritalarına baktınız mı?
O haritalarda bölgede bulunan üsler ve savaş gemileri gösteriliyor..
Şu satırların yazıldığı sırada değişmediyse;
Türkiye’ye ait 20’si muhrip, 14’ü yardımcı gemi olmak üzere toplam 34 geminin bulunduğu; bu gemilerden 3 korvet, 1 denizaltı, 1 hücum bot ve 1 fırkateynin sürekli olarak Akdeniz’de hareket halinde oldukları ve keşif ve gözetleme görevinde bulunduğu….
Suriye’nin Lazkiye bölgesinde hava üssü ve Tartus’ta da deniz üssü bulunan Rusya’nın ise Akdeniz’de 13 gemisinin bulunduğu, bu gemilerden 4’ünün muhrip 9’unun ise yardımcı gemi olduğu….
ABD’nin Akdeniz’de şu anda 3 muhrip gemisinin bulunduğu….
Fransa’nın 1 uçak gemisi, 2 muhrip gemi, 1 fırkateyn ve 1 istihbarat gemisi olmak üzere 5 gemisinin olduğu…
İtalya’nın 1 fırkateyn ve 1 denizaltı Akdeniz’de konuşlu olduğu…..
İngiltere, Belçika, İspanya, Kanada, Portekiz, Yunanistan ve Hollanda’nın ise birer gemilerinin bulunduğu belirtiliyor.
Bu gemilerin gösterildiği grafiğe bakıyorsunuz…
Kalabalıktan haritada KIBRIS’ı göremiyorsunuz..
Hani Kıbrıs “batmayan uçak gemisi” idi?
Aynı anda bu kadar meseleyle boğuşabilmek/boğuşabilir hâle dönüşmek “çoklu kişilik” bozukluğu değil, olsa olsa “çoklu üstün insan özelliği” taşımak olarak tarif edilmelidir.
Yalnız anlaşılmayan, zor anlaşılan, izaha hayli muhtaç durumlar da yok değil..
Musul’a “karşılıklı mutabakat” ile “peşmerge eğitimi için” asker göndermişsek; müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD Savunma Bakanlığı’nın önce “Haberimiz var ama koalisyon faaliyeti değil”, arkadan Musul’da Türk askerinin nöbet değişimine ilişkin olarak yaptığı “Irak hükümetinin rızası olmadan ülke içine asker konuşlandırılmasını desteklemiyoruz” açıklamalarını nasıl okumak gerekir?
Rusya’nın; “güney komşumuz” Suriye’deki deniz ve hava konuşlanmasından sonra Ermenistan’da da kuvvet arttırımına gitmesini; Kıbrıs Rum Kesimi’nden de “üs” kolaylıkları talep etmesini; NATO’ya da “Türk hava savunma sistemini kuvvetlendirmeyin” uyarısı yapmasını nasıl değerlendirmelidir?
Rusya Karadeniz’deki “uzak komşumuz” iken birden dört bir tarafımızdaki “yakın komşumuz” olmaktadır.
Peki Suriye’deki DAİŞ/IŞİD/ISIS/ISIL tehdidine karşı tavır alan, “koalisyon” teşkil eden bunca ülke; Türkiye, Amerika, Fransa, İtalya, İngiltere, Belçika, İspanya, Kanada, Portekiz, Yunanistan ve Hollanda gerçekten DAİŞ/IŞİD/ISIS/ISIL’a “karşı” iseler neden Suriye’deki hedefler ve en önemlisi ESAT/ESET konusunda bir türlü anlaşamıyor, farklı düşünüyorlar?
Esat Şii mi, Şii..
DAİŞ/IŞİD/ISIS/ISIL her neyse radikal Sünni mi, Sünni..
HEDEF, DAİŞ/IŞİD/ISIS/ISIL ise Türkiye, “koalisyon” ve Rusya neden olaya farklı bakıyorlar?
Bunca çok bilinmeyenli denklemi anlamak ve çözebilmek için gerçekten “çoklu üstün insan özellikleri” taşımak gerekiyor.
Güney Amerika yahut Avustralya/Yeni Zelanda’da yaşıyor olsanız “Bana ne” diyebilirsiniz de Kafkaslar/Balkanlar/Ortadoğu kavşağında bulunuyorsanız ve aynı anda hem Karadeniz, hem Akdeniz hem de Ege’de kıyınız varsa…
Milâdî 700-800’lerden itibaren bu coğrafyada iseniz..
Bu coğrafya ve tarih sizindir.
Denklemin çözümüne etki eden faktör olabilmek (yahut olamamak) da kendi elinizdedir..
Ve bütün mesele de aslında budur. 8 Aralık 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın