AB Konsey Başkanı Donald Tusk’ın daveti üzerine 29 Kasım’da gerçekleşen AB-Türkiye Zirvesi, buzdolabına konan ilişkilerin dolaptan indirilmesini sağlamıştır. Bana kalırsa Suriyeli ilticacılar Türkiye üzerinden Avrupa’ya göç dalgasını başlatmamış olsaydı, AB-Türkiye ilişkileri buzdolabının dondurucu soğuğunda dinlenmeye bırakılırdı. Eğer göç dalgası Almanya’yı rahatsız etmeseydi, Şansölye Merkel Türkiye’ye gelmezdi.
Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye ziyareti öncesinde Frankfurter Allgemeine gazetesine verdiği röportajda, “Biz vize şartı konusundaki müzakereleri daima geri kabul anlaşmalarıyla ilişkilendiriyoruz. Bu, bu arada yürürlüğe girecek. Vize sorunu konusunda hızlıca halledebileceğimiz birkaç adım kaldı. Diğer konularda daha fazla vakte ihtiyacımız var” demiştir.
Göç krizi, ikili ilişkileri canlandırmak için bir bahane olmuştur ama bu demek değildir ki Türkiye yakında AB üyesi olabilecek ve de 2016’da Türk vatandaşları AB’ye vizesiz seyahat edebilecekler. Unutmayalım Türk vatandaşlarına Ankara Anlaşması, Katma Protokol ve Ortaklık Konseyi Kararlarına aykırı bir şekilde vize koyan (Yunanistan dışında) ilk ülke Almanya’dır. Günümüzde Türkiye, vatandaşlarından Schengen vizesi talep edilen tek AB “aday ülkesi”dir.
Ortaklık (Ankara ) Anlaşması’nın 14’ncü maddesi ile Katma Protokol’ün 41(1) maddesi, mütekabiliyet esasına göre düzenlenmiştir. Ortaklık Anlaşması’nın 14’ncü maddesi uyarınca akit taraflar, “hizmet sunumuna ilişkin serbestliğe herhangi bir kısıtlama getirmeme” konusunda anlaşmışlardır. Ayrıca Katma Protokol Madde 41(1) uyarınca akit taraflar arasında “yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest dolaşımına, yeni kısıtlamaların getirilmemesi” gerekliliği belirtilmiştir. (standstill maddesi) Buna rağmen AB üyeleri Türk vatandaşlarına AB hukukuna, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararlarına ve taraflar arasındaki anlaşmalara aykırı olarak vize uygulamaktadır.
Avrupa Birliği, Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması’ndan doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi durumunda 2016’dan itibaren vize serbestisine başlayabileceğini karara bağlamıştır. (Karara bakalım uyacak mı?) AB’nin Türkiye’den göçün kontrol altına alınmasına yönelik beklentileri karşılığında vize serbestisi için Ekim 2016’nın hedeflenmesi olumlu bir gelişmedir. Bu vesileyle ilişkilerde yeni bir başlangıç yapılması da sevindiricidir.
AB’nin Türkiye’ye Suriyeli sığınmacılar için 3 milyar Euro verecek olması bence bir rüşvettir. AB’nin sığınmacıların durumuna yönelik gelişmelere göre yardımları gözden geçirecek olması, yardımların şarta bağlandığı izlemini doğurmaktadır. Türkiye’nin topraklarında kalan Suriyeli sığınmacıların çalışmalarını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapacak olması, Türkiye’nin nüfusunun 2 milyon artması anlamına gelmektedir. Ayrıca kendi vatandaşlarına iş bulamayan Türkiye 2 milyon mülteciye nasıl iş bulacaktır?
Buna rağmen mülteci krizi sebebiyle ilişkilerin canlandırılması için ortaya çıkan bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekir. Bunun için Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler alanındaki reformlara devam etmesi çok önemlidir. Bunun yanında, mülteci krizinin çözümü için Suriye’deki savaşın tüm tarafların katılımı ile biran önce bitirilmesi şarttır. Ayrıca AB haklı iltica taleplerini reddetmemelidir.
AB’nin temel şartı olan Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle Türkiye’den AB’ye geçen düzensiz göçmenlerin iadesi söz konusu olacaktır. Anlaşma’nın uygulanabilmesi için gerekli hukuki, fiziksel ve idari altyapı henüz oluşturulmamıştır. Bu altyapı olmadan Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmesi mümkün değildir.
Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasıyla başlamış olan vize serbestliği sürecinin vizelerin kaldırılmasıyla sonuçlanması için Türkiye’nin yerine getirmesi gereken çok sayıda (72) kriteri, bir dönem Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunduğum İktisadi Kalkınma Vakfı belirlemiştir. Bu kriterlerden en önemlileri aşağıda verilmiştir.
• Yasa dışı göçün kaynaklandığı ülkeler ile geri kabul anlaşmaları imzalanması,
• Geri Kabul Anlaşması’nın etkin bir şekilde uygulanması,
• Kullanımda olan pasaportların parmak izi de içeren biometrik hale dönüştürülmesi,
• Pasaport ve vizelerde belge güvenliğinin sağlanması,
• Yasadışı geçişleri engelleyecek şekilde sınır kontrollerinin etkin şekilde yapılması,
• Entegre sınır yönetimi stratejisinin uygulanması,
• Sınır yönetimi, vize, gümrükler, geçiş belgeleri gibi alanlarda yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi,
• Uluslararası mülteci hukukuna uyum sağlanması,
• Göç veren ülkeler için sınırda vize uygulamasının kaldırılması,
• Damga vize yerine sticker vize uygulamasına geçilmesi,
• Havaalanı transit vize uygulamasının başlatılması,
• Türkiye’nin vize politikası ve mevzuatının AB ile uyumlaştırılması,
• Cenevre Sözleşmesine getirdiği coğrafi çekincenin kaldırılması ve uluslararası koruma sağlanması (Türkiye bu maddenin ancak AB üyeliği ile gerçekleşebileceğini not etmiştir)
• Mülteci statüsünün belirlenmesi için uzmanlaşmış bir birim oluşturulması,
• Mülteci statüsü verilen kişilerin kendi kendilerine yetebilmeleri, kamu hizmetlerine erişimi, sosyal hakları ve entegrasyonlarının sağlanması,
• Yabancıların ülkeye girişi, kalışı ve çıkışı ile ilgili kuralların AB ile uyumlaştırılması,
• Düzenli ve yasa dışı göç ile ilgili veri toplanması,
• Organize yasa dışı göçün soruşturulma kapasitesinin oluşturulması,
• Yasa dışı olarak kalan veya transit yapan göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve AB tarafından iade edilenlerin kalışları ve geri gönderilmeleri için uygun kapasitenin oluşturulması,
• Organize suç ile mücadele ulusal stratejisi ve eylem planının uygulanması,
• Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve AB standartları uyarınca insan kaçakçılığı ile etkin mücadele edilmesi,
• Siber suçlar ve terörün finansmanı ile ilgili Avrupa Konseyi sözleşmelerinin imzalanması,
• Cezai konularda adli işbirliği ile ilgili uluslararası sözleşmelerin imzalanması,
• OLAF, EUROPOL, EUROJUST gibi AB kurumları ile işbirliği,
• MASAK’ın ilgili AB ajansları ile işbirliği,
• AB standartları uyarınca kişisel veri koruma mevzuatının oluşturulması,
• Türk vatandaşları için hiçbir ayrım ve kısıtlama olmaksızın serbest dolaşımın sağlanması,
• Türk vatandaşlığı edinme koşulları ile ilgili bilgi sağlanması.
Türkiye’nin vize serbesti sürecinde bu kriterleri yerine getirmesi durumunda AB’nin kolaylaştırıcı bir tavır benimsemesine de bağlı olarak vizelerin kaldırılmasını mümkün olacaktır. Tüm bu şartların 2016 yılı içinde gerçekleşmesi için bir gün 24 saat ise, en azından bir güne birkaç 24 saat daha eklemek gerekecektir. Bu da fiilen mümkün olamayacağına göre 2016 da vizesiz AB’ye yolculuk edeceğim diyenlerin bir süre daha beklemeleri kaçınılmazdır.
AB’nin mülteci krizi sonucunda Türkiye’siz sorunun çözümünün mümkün olmadığını anlaması sonucunda ilişkilerde “suni” bir canlanma olmuştur. Fakat AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi’nin 11 Aralık 2006 tarihinde almış olduğu karar uyarınca 8, GKRY’nin tek taraflı olarak bloke ettiği 6, Fransa’nın üyelikle doğrudan ilgisi olduğu iddiası ile şimdilik 3 (17. Başlık: Ekonomik ve Parasal Politika Aralık ayında açılacak) ve toplamda 17 başlığın açılması konusundaki rezerv devam etmektedir. Hiçbir başlığın geçici de olsa kapatılması mümkün değildir.
Avrupa Parlamento’sunun Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımını tanımaya davet ettiği 5 kararı da yürürlüktedir. AB, ABD ile devam eden Transatlantik Anlaşmasına (AB-ABD Transatlantik Ticaret Anlaşması) Türkiye’yi ortak etmeye yanaşmamaktadır.
AB, Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çalarak (3 milyar Euro mülteci yardımı, o da ne zaman ve hangi şartlarda verilecek belli değil) vizelerin kalkacağına Türkiye’yi ikna etmişe benzemektedir ama ben ikna olmadım. Çünkü, birinci maddede yer alan şartı Türkiye’nin bu ortamda karşılaması mümkün değildir. Siz yasadışı göçün kaynaklandığı Suriye ile bir geri kabul anlaşmaları imzalanabileceğine inanabiliyor musunuz?
Türkiye’nin AB’ye tam üye olması için mutlaka siyasi kriterleri yerine getirmesi, Kopenhag kriterlerine ve AB değerlerine uyum sağlaması gereklidir. Basın ve ifade özgürlüğüne aykırılıklar ile gazetecilerin tutuklanması gibi uygulamalar, AB adaylığı hedefi ile çelişmektedir.
Tüm bu uygulamalar Avrupa değerlerinde uzaklaşma anlamına gelmektedir ve son Türkiye İlerleme Raporu’nda da yer almıştır. Hukukun üstünlüğü alanında 23 ve 24 No’lu başlıkların açılması için açılış kriterlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Açılış kriterleri Türkiye’ye bu alanda gerçekleştirmesi gereken reformlar için bir yol haritası oluşturacaktır.
Rapor’da; siyasi kriterler bölümü içinde hukukun üstünlüğü, yargı sistemi, yolsuzlukla mücadele, organize suçlarla mücadele, ifade özgürlüğü gibi alt başlıklarda Türkiye’ye eleştiriler getirilmektedir. Rapor’da 3 alanda AB kriterlerine uyum sürecinde gerilemeden söz edilmektedir. Bunlar; medya ve internet özgürlüğü de dahil olmak üzere ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri özgürlüğü ve kamu alımları mevzuatıdır. Bu gerilemeler ilerlemeye dönüşmediği sürece vizeler kalkacak hayali ile yaşamaya devam ederiz.
Bu alanlarda ilerleme olmadan AB ile ilişkilerin gelişmesi mümkün değildir. Yeni hükümet bu konularda yeni reform paketlerini geçmişte olduğu gibi mutlaka gündemine almalıdır. Ama bir gerçeği de unutmamak gerekir. AB Türkiye’ye Bobon kriterleri (Bo: Bizden Olanlar, Bon: Bizden Olmayanlar) uyguladığı sürece Türkiye – AB ilişkilerinde gerçek anlamda bir düzelme olmaz. Eğer olsaydı, Türkiye 1959 yılından bu yana AB kapısında bekletilmezdi.
Yazıları posta kutunda oku