Yakın zamana kadar ABD, Orta Doğu’da güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve istediği takdirde küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek askeri kuvvete ve diplomatik nüfuza sahip tek küresel güçtü.
Konumunu kanıtlamak üzere mütemadiyen uluslararası hukukun norm ve ilkelerine atıfta bulunurdu.
*
Bugün ABD’nin uluslararası hukuku hep kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığı, o yüzden hiçbir çatışmanın çözülmediği,
BM’nin uluslararası barış ve güvenliğin gelişimine katkıda bulunan uluslararası kanunların, teamüllerin anlaşma ve standartların geliştirilmesine engel olduğu,
Giderek insani gelişmeyi önlediği giderek ittifakla anlaşılıyor.
*
Nitekim Rusya, Ortadoğu’da aşırılık ideolojisi ve mezhepsel-etnik ayrılıkların yükseldiği şu sırada “Birleşik, Laik , Federatif Suriye” başlığında siyasi çözümü zorluyor…
Bu noktadan ABD’nin hegemonya siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışının talebinde bulunuyor.
*
Bu ülkede işlenen suçların savaş hukukunun geçerliliği ve gelişmesindeki öneminden hareketle esaslı bir biçimde kategorize edilerek hukukun üstünlüğünün tesis edilmesini,
Yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın bu esastan çıkarılmasını,
Bu sistematik hukukla BM’de yeni bir dünya statüsü oluşturulmasını öngörüyor…
*
Nitekim “Suriye İç Savaşı’na Siyasi Çözüm” için yapılan Viyana Suriye Zirvesi’nde,
Şam ile muhalefet arasında görüşmelerin BM denetiminde ateşkes ilan edileceği 1 Ocak itibariyle başlaması, 6 ay içinde geçiş hükümeti kurulması ve 18 ay içerisinde seçim yapılması kararı alınmıştır.
*
İşte, Paris’te düzenlenen 2015 Dünya İklim Zirvesi çerçevesinde bir araya gelen ABD Başkanı B.Obama, Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e Suriye’deki operasyonlarında IŞİD’e odaklanılması, geçiş sürecinde Devlet Başkanı B. Esad’ın görevi bırakması gerektiğini söylüyor…
Başkan Obama’nın “Siyonizmin gücü Kapital küresel kapitalizmi, ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik taahhüdü Ortadoğu’yu belirliyor” esasını yürütmenin gayretinde olduğu anlaşılıyor.
*
Çünkü,Suriye İç Savaşına Siyasi Çözüm bulunmasında,
Bir tarafta ABD eski Dışişleri Bakanı H.Kissinger’ın İsrail’in geleceği ile ilgili,”Eğer trilyonlarca ilâve dolar verir ve ordumuzla düşmanlarına yeteri kadar vurursak İsrail kurtulabilir, 2022 yılında İsrail olmayacak” uyarısı,
Öte tarafta, İran İslam Cumhuriyeti’nin dini lideri A. Hamaney’in ” İsrail’in 25 yıl içinde tükenecektir” iddiasını pekiştiren,
Devlet Başkanı B.Esad’ın “Bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi” ilkesine dayanan Suriye Dış Politikasına verdiği güçlü kararlılıktan hareketle varlığından rahatsızlık duyuyor.
*
Ama İsrail’i de kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri, özellikle 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Mısır’dan Sina, Suriye’den Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal,
İşgal altında tuttuğu su kaynaklarına ve tarım topraklarına erişimin olmaması halinde Bağımsız Filistin’in varlığını sürdüremeyeceği,
Filistinlilere ve Araplara karşı merhametsiz tavrı, yayılmacı politikası,
Şimdilerde Yahudi Devleti kimliği statüsü ve Başkent Küdüs ısrarı çerçevesinde oluşan Arap-Yahudi geriliminde komşu ülkelerle ilişkileri belirliyor.
*
Suriye krizine siyasal çözüm bulunması Viyana’da alınan kararlar doğrultusunda yürüyor.
Rusya,İran ve Suriye askeri birlikleri IŞİD ve benzeri radikal örgütlerin iflahını kesiyor.
Ardından İsrail- Filistin arasında barış ivmeleyecek,İsrail’in bu bölgedeki varlığı sürdürmesini garantiye alacak,
Bu merkezden Orta Doğu coğrafyasında karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışının oluşmasına neden olacak “Siyasi Çözüm’ün;
Zorlu tartışmalara, belki uzun yıllar alacak çok zorlu günlere sahne olacağı görülüyor.
*
Sanki “Deccal Zamanı” yaşanmakta gibidir.
İlkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve şürekâsının Suriye İç Savaşına müdahil olarak ulusal ve uluslararası hukuka aykırı işler becermesi üzerinden,
Atatürk’ten sonra aklını başına takamayan Türk halkının her konuda çok zor bir gelecekle karşılaşılacağını bilmek gerekiyor.
Sonra, her halükârda herkes…
Tâ ki, insanlığın hâkimiyetine kadar.
*
Olsun efendim!
Padişahımız sen çok yaşa…
2.12.2015
Bir yanıt yazın