Türkiye’de, 2014 sayımına göre 77 milyon 696 bin kişi yaşıyor. Bu nüfusun yaklaşık olarak yüzde 98’i, yani 76 milyonu kendini “Müslüman” olarak tanımlıyor.
Kur’an’da, İMAM sözcüğü de HATİP sözcüğü hiçbir yerde geçmiyor; böyle bir tanım, böyle bir kişi yok. Dini istismar ederek halkları esaret altında tutmak isteyen diktatörlerin icadı bunlar. CAMİ sözcüğü de yok Kur’an’da fakat yaklaşık 85 bin cami var ülkede.
İktidardaki güçlerin emellerine hizmet için yozlaşmış eğitim sistemi İmam-Hatip denilen bir meslek icat ediyor, bu mesleğin eğitimini veren okullar açıyor. Mevcut okulları İmam-Hatip okulu olarak yeniden şekillendiriyor. Din kisvesi altında, karanlıklar içinde büyütülen, eğitilen, yetiştirilen insanımız nasıl kandırıldığını bilmiyor.
Bu uydurma mesleğin eğitiminde biat kültürü ile yetiştirilmiş kişiler ülkeyi yöneten ve ülkenin geleceğini belirleyen devlet kurumlarının her basamağında yer alıyor. Dinine ve inancına olan büyük saygısından dolayı da bu 76 milyon Müslüman hiç sormuyor, sorgulamıyor; eğitimi, mesleği imam olan bir kişinin nasıl cumhurbaşkanlığına kadar yükseldiğini.
Bu çarpık düzeni yürütmek, devam ettirmek için Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakanlığa bağlı, yalnız “Hanefi Mezhebi mensupları Sünni Müslümanlar”a hizmet veren, bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Devlet her ne kadar kendini “Laik” olarak tanımlasa da bu düzeni “Laik” tarifine sığdırmak imkânsız. Diyanet İşleri Başkanlığı, 5 Milyar 743 Milyon liralık 2015 bütçesi ile Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sayıştay, Yargıtay, Gençlik Ve Spor Bakanlığı, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi bakanlık ve kurumlardan daha önemli bir konumda tutuluyor.
Kendimizi kandırmayı bırakalım, gerçeklerle yüzleşelim, aydınlığa çıkmak istiyorsak.
Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Erkan Güçiz
erkanguciz@gmail.com
Güncel Meydan
Bir yanıt yazın