Nihayet AK PARTİ Ergenekon Davası sanıklarının mağduriyetini gidermek için bir SORUŞTURMA KOMİSYONU oluşturdu. Bu komisyon şimdilik ANKARA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ TEM ŞUBESİ (Terörle Mücadele Şubesi) içinde kuruldu ama ilerleyen zamanlarda diğer iller de eklenecek. Öncelikle Yargıtay’ın son savunmalardan sonra nihai bir karar alması bekleniyor ve umuyoruz bu karar da bozma şeklinde çıkacak. Ondan sonra da tazminat davaları konusu gündeme gelecek. Tabi eğer yine ileride AK PARTİ tekrar Fetullahçılar tarafından kandırılıp PDY – AK PARTİ işbirliği olmaz ise. Ankara’nın bol siyasi rüzgarlı havasında her şey mümkün.
Turkish Forum Yazarı Erkut Ersoy’un komisyona anlattıklarını aşağıda okuyabilirsiniz.
Ahmet Komiserim Merhaba;
Uzun bir mail oldu bundan dolayı kusuruma bakmayın ama anlatacak çok şey vardı o nedenle kısa kesemedim. Umarım sabırla okursunuz. Avukat Zeynep Küçük (Sanık Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün Avukatı) ve Avukat Vural Ergül’de (Sanık Merhum Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve Sevgi Erenerol’un Avukatı) benzer bilgiler vermiş sanıyorum.
Eğer bilgi ve belge gerekirse hem Zeynep hanım da hem de Vural bey de belge ve bilgi bulunuyor.
Ahmet Komiserim,
Adım Erkut Ersoy. Devlete geçmişte önemli istihbari hizmetler vermiş halen de vermeye çalışan bir istihbaratçı ve FETÖ (Paralel Devlet Yapılanması) ÖRGÜTÜ Mağduruyum. Aynı zamanda Ergenekon Davası sanığıyım. 22.Ocak.2008 tarihinde Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile beraber 3. Dalgada tutuklandım. 36 ay 1 hafta Silivri Kapalı Cezaevinde tutuklu olarak yargılandım. 28.01.2011 tarihinde tahliye oldum.
1991 yılından bu yana devlete istihbari anlamda hizmet veriyorum. Bu konuda detaylara girmeyeceğim. Eğer okumak isterseniz 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne (ERGENEKON DAVASINA BAKAN AĞIR CEZA MAHKEMESİ) 27.Ağustos.2010 tarihinde arz ettiğim EK’TE bulunan savunmamı okuyabilirsiniz.
Arz ettiğim savunma uzun olduğu için özetleyeyim.
Fetullahçı İstihbaratçıların ilgi alanına 2001 Şubat ayında girdim. Bana kendileri için çalışmam şifai olarak telkin edildi öncelikle. Tam tarihini hatırlamıyorum ama telefon kayıtları hala saklanıyorsa tam tarih buradan çıkarılabilir. Şubat 2001 tarihinde (15 Şubat olabilir) tanımadığım bir numaradan arandım ve bana istihbarat servisi için çalıştığını söyleyen Yılmaz adlı birisi (Soyadını bilmiyorum ama 0543-533-1769 no’lu telefonumun kayıtları incelenirse kimin üzerine kayıtlı olduğu bulunabilir) benimle yüz yüze görüşmek istediklerini söyledi ve bir ofis adresi verdi. Ben de akabinde İstanbul Mecidiyeköy’de bulunan bu ofise gittim. Burada eğer görürsem hatırlayacağım 3 kişi bulunuyordu. Şık bir ofisti. Bana önce çay ikram ettiler, halimi hatırımı sordular. Daha sonra istihbari faaliyetlerim hakkında bilgi sahibi olduklarını ve kendileri için çalışmak isteyip istemeyeceğimi sordular. Ben kibarca reddettim. Bunun üzerine eğer tekliflerini reddedersem devlet için yapmış olduğum istihbari faaliyetlerimin engelleneceğini ve ileride çok sıkıntılar yaşayacağımı söylediler. Üstü kapalı olarak tehdit ettiler. Ben yine red edince konuşma sona erdi ve ofisten ayrıldım.
Bu konuşmadan aşağı yukarı 1 hafta kadar sonra bir akşam oturduğum apartmanın otoparkına arabamı park ederken yanımda koyu renk ve camları filmle kaplı bir minivan (Hatırladığım kadarıyla) durdu. Yan kapısı açılınca yüzleri koyu renk maskeli 2 kişi direnmeme rağmen kollarımdan tutarak zorla araç içine aldılar. Bana ses çıkarmamamı yoksa önce beni sonra da ailemi öldüreceklerini söylediler. Gideceğimiz yere varınca yine kollarımdan tutarak aşağı indirip bir süre yürüttüler ve bir sandalyeye oturttular. Burada bana devletin bir birimi için çalıştıklarını ve beni de bazı operasyonlarda kullanmak istediklerini söylediler. Ben itiraz edince de işkence yaptılar. Ancak seslerinden çıkarabildiğim kadarıyla 1 hafta kadar önce Mecidiyeköy’deki ofiste benimle konuşan kişiler değillerdi. Bu kişiler muhtemelen farklı bir gruptu. Geçmiş zaman olduğu için bazı önemli detayları hatırlamakta zorluk çekiyorum, bu yüzden beni bağışlayın.
İşkence 2 gün kadar sürdü. Ben istedikleri gibi bir cevap vermedim. Daha sonra sanıyorum devam ettirmenin gereksiz olduğunu düşündüler ki beni tekrar yüzümü kapatarak bir araca bindirdiler ve gece yarısı Fikirtepe civarında evime yakın bir yerde indirdiler.
Ben bu olaydan sonra konuyu aydınlatırlar düşüncesiyle MİT’in Beşiktaş’ta bulunan Bölge Müdürlüğü’ne giderek yazılı başvuru yaptım. Elimdeki dilekçeyi nöbetçi amire verdim.
İlgileneceklerini ve haber vereceklerini söyledi. Savcılığa da gitmeyi düşündüm uzun süre ancak aileme zarar verebileceklerini düşününce endişelendim ve vazgeçtim.
Bu olaydan sonra uzun bir süre farklı farklı araçların beni her yerde takip ettiğini fark ettim.
Fark ettim diyorum çünkü tesadüf olamayacak şekilde ve adeta kendilerini gösterir tarzda bir takip idi. Açıkçası saklanmıyorlar ve kendilerini belli ediyorlardı. Ben bu araçların plaka numaralarını ve içindeki şahısların eşgallerini ve diğer ayrıntıları hemen Ajandama not ettim. Bu arada şunu da özellikle belirteyim. Kaçırılma olayından sonra ailem ne olup bittiğini tahmin ettiği için (Ben aileme hiçbir zaman işkence gördüğümü söylemedim, arkadaşlarımda kaldım, kavga ettim gibi farklı şeyler anlattım) Feneryolu Kadıköy’deki evimizi satarak Maltepe Kadıköy’de başka bir eve taşındık. Benim bu araç plakalarını ve şahısların eşgallerini ayrıntılı olarak kaydettiğim ajandam bu Maltepe’de taşındığımız eve girilerek gizlice alındı. Ev’den bu ajandam dışında bilgisayarımın hard diski de beraberce götürüldü. O zaman bunun basit bir hırsızlık olmadığını çok net bir şekilde anladım.
Bunu MİT BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’ne telefon ile rapor ettim. Eğer Maltepe’deki evimizin telefon numarasının o dönemki telefon kayıtları arşivden bulunursa BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ ile yaptığım tüm görüşmeler görülecektir.
Maltepe’deki eve taşındıktan sonra da aynı takip devam etti. İstihbari çeşitli yöntemler kullanılarak bana zaman zaman kontrol altında tutulduğum mesajı verildi. Bildiğiniz gibi bu bir istihbarat taktiğidir. Hedef kişiye takip hissettirilmeden yada hissettirilerek iki şekilde yapılabilir. Benim takibi bilmem istendiği için özellikle dikkatimi çekmeye çalıştılar. Bazen arabamı tehlikeli şekilde sıkıştırma, bazen silah gösterme, bazen isimsiz tehdit telefonları gibi tacizler devam etti. Tabi bu taciz takibi sürerken aynı grup kız kardeşimin eşini de yani eniştemi de takip etmeye başladılar. Eniştem o dönem DOĞUŞ OTOMOTİV Firmasında 2. El araçların satışından sorumluydu. Maalesef taciz takibi yüzünden işinden rahatsızlanarak ayrılmak zorunda kaldı.
Bu olaylardan sonra vücudumda anormallikler olmaya başladı. Evde iken vücudumun belirli bölgeleri aşırı ısıya maruz kalıyordu. Aynı zamanda kafamın içinde sesler duymaya başladım.
Telsiz sesleri, insan sesleri gibi. Bunlar devam edince bir tanıdığımız vasıtasıyla emekli bir Askeri doktora gittim. Psikiyatriste yaşadıklarımı anlatınca bana MK ULTRA TEKNOLOJİSİ’nden bahsetti. Bu tacizin etkilerini azaltmak için bir süre düzenli olarak terapi seanslarına gittim.
2003 yılına kadar istihbari çalışmalarıma İstanbul’da devam ettim. 2003 yılında baskıya dayanamayarak Düzce iline yerleştim. Burada da aynı kontrol ve takip devam etti. Aynı zamanda İstihbari faaliyetlerime burada da devam ettim. 0543-533-1769 nolu telefonumun HTS KAYITLARI 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE bulunuyor. Bu istihbari faaliyetlerim devam ederken hangi istihbaratçılarla irtibatta olduğumu o kayıtlardan görebilirsiniz.
Bu taciz takibi 22.Ocak.2008 tarihine kadar zaman zaman sürekli zaman zaman aralıklarla devam etti. En sonunda 22.Ocak.2008 tarihinde 3. Dalgada yapılan operasyonla malum Fetullahçı ve Kaçak Savcı Zekeriya ÖZ’ün emri ve ALİ FUAT YILMAZER’in ve grubunun direktifi ile tutuklandım. Gerisi mâlum. 36 ay 1 hafta tarafıma yönelik şiddet, baskı, taciz takibi ve komployu sayın Hakim heyetine ısrarla anlatmaya çalıştım. Hatta Emniyet İstihbarat eski Başkanı Ramazan Akyürek’e devlet için yapmış olduğum istihbari çalışmalarımı gizledikleri ve ayrıca bilgisayarımda bu kapsamda yapılan yazışmaların olduğu hard diski de mahkemeden gizledikleri için davalar açtım ama o dönem Yargı erkinde Fetullahçıların güçlü olmasından dolayı bir sonuç alamadım. Son mahkemede (Tahliye olduğum gün çıktığım son duruşma) anlattıklarımın hepsinin belgeli ve doğru olduğunu istenirse YALAN MAKİNESİNE dahi girebileceğimi söyleyince o duruşmanın akşamı tahliye oldum.
1 sene kadar taciz takibi Düzce’de devam etti. Hakkımda asılsız iddialar ortaya attılar ve yaymaya çalıştılar. Yine bu kapsamda Düzce Cumhuriyet Savcılığı’na resmi suç duyurusunda bulundum. Aynı zamanda TBMM YASADIŞI TELEKULAK KOMİSYONU’na dilekçe gönderdim.
Ama maalesef yargı erkinde paralel yapılanmanın güçlü olduğu dönemlerdi, bu nedenle bir sonuç alamadım.
Halen bu istihbari faaliyetlerime devam ediyorum. Hangi faaliyetlerde bulunduğumu aşağıdaki linkten görebilirsiniz.
Ahmet bey,
Şimdi biraz da kısaca tarafıma yapılan hassas kontrolden bahsedeyim izninizle.
Ergenekon Operasyonu öncesinde meşhur HAHAM ÇAKMASI, eski oto hırsızı TUNCAY GÜNEY, MİT MÜSTEŞARLIĞI’nın 09.03.2009 tarihinde 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’ne gönderdiği belgeye göre MİT tarafından kontrol altına alınmış.
Gönderilen belgeyi aşağıda görebilirsiniz.
Ben de eski bir yurtsever ve istihbaratçı olarak hem kamuoyuna hem MİT’e hem de siz sayın TEM ŞUBESİ’ne soruyorum.
Bu “KONTROL ALTINA ALINMA” dedikleri yöntem MK ULTRA PROJESİ midir ? Bunun açıkça kamuoyuna deklare edilmesi gerekiyor. Tuıncay Güney bu kontrolden dolayı mı bildiklerini anlatmaktan çekiniyor ? Ya da çekindi. Ergenekon Operasyonuna sızdırılarak kullanılmasının bu kontrol ve kontrol eden grupla ne gibi bir ilişkisi vardır ?
Tuncay Güney’in PARALEL DEVLET YAPILANMASI (PDY) ve Fetullah Gülen ile ilişkileri sizin de malumunuzdur. Bu sebeple bu konuya girmeyeceğim. Ama kısaca şunu söyleyeyim.
Tuncay Güney adlı şahıs PDY tarafından Ergenekon Operasyonunun başlatılması için bir anahtar olarak kullanıldı. Gerekirse bildiklerimi sizinle yüz yüze görüşmemizde anlatırım.
Ahmet Komiserim,
Edindiğimiz bilgilere göre MK ULTRA yeni bir askeri gizliliği olan bir teknoloji ve ne gibi bir kullanım alanları olduğu aşağı yukarı biliniyor. İsmi, bende gizli olan A.A. adlı kişinin kendi ağzından yapılan kontrol detaylı olarak TBMM’ye arz edilen DVD içinde anlatılmaktadır.
Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Size isterseniz bu konuda elimde bulunan bilgileri DVD olarak gönderebilirim.
MK ULTRA KONTROLÜ sıradan vatandaşlara uygulandığında ne gibi bir psikolojik yıkım yapıyor belki biraz anlayabilirsiniz. Lütfen yazıyı okurken empati yapın. Kendi başınıza geldiğini düşünmeye çalışın.
Bu konuda tarafımızdan yapılan çalışmalar da gerek 13. Ağır Ceza Mahkemesi, gerek Savcılıklar, gerekse istihbarat teşkilatları tarafından biliniyor.
Bu konuda elimde oldukça kapsamlı bir dökümanter ve video arşivi var. Bu dökümanteri gerek Ergenekon Operasyonu öncesinde gerekse tahliyemden sonra hem MİT ile hem de bölge savcılığı ile paylaştım.
Tarafıma çok sayıda mağdur başvuru yaparak yardım talep etti ve bende şu anda mağdurlara gerekli yardımı yapmaktayım.
Ancak Emniyet İstihbarat Dairesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği resmi yazı da (Yazı ek’tedir) “Ergenekon Operasyonu çerçevesinde sanıklara yönelik ortam dinlemesi yapılmamıştır” diyor. O zaman TSK’nın üst kademesindeki Paşalara, eşlerine ve vatanseverlere karşı Ergenekon sürecinde sızdırılan ortam dinleme kayıtlarını ABD İSTİHBARATI destekli F TİPİ PARALEL YAPININ yaptığı gibi net bir sonuç ortaya çıkıyor.
Aşağıda yapılan ORTAM DİNLEME kayıtları yer alıyor. Lütfen tıklayıp izleyin.
Emniyetin iç teftişinde halen PARALEL DİNLEME YAPAN KOZMİK DİNLEME CİHAZLARININ kayıp olduğunu düşünürsek bu kontrolün gerek MİT’te gerekse Emniyet İstihbaratında aynı grup tarafından yapıldığı belirginleşiyor.
Ahmet Komiserim, bir çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de istihbarat servisleri tek bir katmandan oluşmuyor. Gerek Emniyet İstihbaratı’nda gerek MİT’te gerekse Askeri İstihbarat içerisinde çeşitli siyasi görüşe sadık kişiler bulunuyor. Bu bilinmeyen bir durum değil. Hatta zaman zaman siyasi partiler ve medya kurumları bu sadık istihbaratçılardan belge ve bilgi desteği de görüyorlar. Son zamanlarda PDY’nin kendi medya kanallarına yaptığı belge ve bilgi servisini hatırlayınız. Özellikle Samanyolu TV’den canlı yayınlanan Ergenekon Duruşmalarını ve Hakim heyetinin gizli aldıkları kararların 2 dakika sonra bu televizyondan ve sabahında ise Zaman Gazetesi gibi gazetelerden yayınlandığını sanırım daha unutmadık. Tabi bu durum sadece PDY’ye ait bir durum değil. Örneğin Emniyetin içinde ÜLKÜCÜ, HDP’Lİ KÜRT SEMPATİZANI, REFAH PARTİLİ, CHP’Lİ çok sayıda memur, komiser ve emniyet amiri ve müdür bulunuyor. Bu örneği MİT içinde genişletebiliriz ama MİT’te bu durum daha kontrol altındadır. Karar verme mekanizması ve sistem Emniyete göre daha bürokratik bir hal alır. Emniyet kadar olmasa da bu fraksiyonların küçük bir modeli burası için de geçerlidir. Tabi bir de bunlara yabancı servislere angaje olan personeli de katarsak kapalı kapılar ardında ne gibi dolapların döndüğünü tahmin edebilirsiniz.
Ahmet komiserim tüm bunları Emniyet İstihbarat’taki arkadaşlara danışarak ta teyid edebilirsiniz. Eğer anlattıklarım böyle değilse o zaman bir zahmet sorumlularını bulup yargı önüne çıkarsınlar.
Ahmet Komiserim, tarafıma yapılan kontrolün nedeni beni karanlık operasyonlarda kullanmaktır.
Ben Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink’i ortadan kaldıran grup tarafından yıllarca 7/24 kontrol altında tutuldum ve bu operasyonlarda kullanılmak amacıyla rezerve edildim ama hiçbir zaman bu grupların bir piyonu olmadım. Zaten MİT tarafından yapılan istihbari çalışmada (resmi yazı ek’tedir) benim hiçbir yabancı istihbarat servisiyle irtibatım olmadığı anlaşılmıştır. Yine Emniyet İstihbaratı tarafından yapılan istihbari çalışmada hiçbir terör örgütü ile bir irtibatım olmadığı ortaya çıkmıştır.
Ben sadece Ergenekon Operasyonu öncesinde bana kendilerini DEVLET ADINA ÇALIŞAN BİR BİRİM için çalıştıklarını beyan eden Fetullahçı grubun gönderdiği maillerin operasyon öncesinde kullandığım e-posta hesaplarının deşifre edilmesiyle ortaya çıkacağını biliyorum ancak mahkeme heyeti bu taleplerimi defalarca arz etmeme rağmen red ederek hem HRANT DİNK operasyonuna hem de MUHSİN YAZICIOĞLU operasyonuna giden yolu tıkamıştır. Eğer bu adresler operasyon öncesinde deşifre edilseydi belki de bu menfur olaylar olmadan engellenebilecekti.
MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI /// Erkut Ersoy : Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink aynı ölüm listesindeydi /// (TÜRKİYE GAZETESİ İLE YAPTIĞIM RÖPORTAJ)
Ama halen tehlike geçmiş değildir. İleride bu tür siyasi cinayetler üzerinden başkaca manipülasyonların yapılmaması için hem kaybolan (!) teknik takip cihazlarının akıbeti bulunmalı, hem resmi kurumların mahkeme kararı olmadan tamamen iç dinamiklerle yapılan İSTİHBARİ KONTROL çalışmaları durdurulmalıdır.
Vatandaşlara sadece kanunlar nezdinde teknik takip yapılmalıdır. Kafadan uydurma sözde delillerle, yaratılmış suni sebeplerle, Kod isimlerle, tanıdık hakimlerle, kafaya göre teknik takip yapılamaz. Hele hele yazı ekinde bulunan A.A. adlı vatandaşa yapıldığı gibi sıradan vatandaşlara psikolojik taciz kontrolleri hiç yapılamaz.
Amacım tüm resmi kurumların daha demokratik bir biçimde vatandaşına zorluk çıkarmayıp yön gösterici ve yardımcı olduğu bir Türkiye’dir. Bu kapsamda yasal olarak hem ülkeme hem kurumlarına elimden gelen hizmeti bugüne kadar olduğu gibi vermeye çalışıyorum.
Mağdurlara ÖZEL BÜRO GRUBU olarak her zaman destek vermeye devam edeceğiz. Bunun da böyle bilinmesi rica olunur.
MK ULTRA mağdurları hakkında eğer ilgilen olursa ayrıntılı olarak herkesle konuşmaya hazırım.
Son olarak lütfen sizin için hazırladığım/topladığım Aşağıdaki dökümanları ve 13. Ağır Ceza Mahkemesine arz ettiğim ek’teki savunmayı inceleyin. MK ULTRA teknolojisi hakkında kısa bir teknik bilgi ve yabancı MK ULTRA mağdurlarının bu proje ile ilgili videolar yer alıyor.
Umarım soruşturmanızda aydınlatıcı olur.
Her zaman resmi güvenlik kurumlarımızın emrindeyiz, gerektiğinde çağırmanız halinde de hemen gelebileceğimi ve sorularınızı memnuniyetle cevaplayacağımı saygılarımla arz ederim.
Teşekkürler,
Erkut ERSOY
ERGENEKON DAVASI HÜKÜMLÜSÜ
Yurtsever bir İstihbaratçı
MK ULTRA Mağduru