Terörü Anlamada Kolaycılık ve Büyük Kapışma
Öncelikle terör mağduru Fransız halkına geçmiş olsun diyoruz. Bundan sonra Fransızların mesela Türkiye’ye yönelik terör örgütü mensuplarını, hatta yöneticilerini kıymetli bir misafir gibi ülkelerinde ağırlamadan, onlara her türlü desteği sağlamadan önce iki kere düşüneceklerini tahmin ediyoruz. Saldırılar sonrasında Fransa’da olağanüstü hal ilan edilmesini de takdirle karşılıyoruz. Bir yıl içinde ikinci büyük saldırıya uğramasına rağmen hiçbir ülkenin kendilerine “olağanüstü hal ilanıyla özgürlükleri kısıtlayacağınıza bu saldırganları anlamaya çalışın, onlarla müzakere masasına oturun türünden” talimat vermemelerini bir şans olarak görüyoruz.
Modern terörü anlamak ve altında yatan nedenleri çözümlemek konusunda Uluslararası İlişkiler alanının diğer alt konuları gibi her ülkede geçerli bir teori veya kavramsal çerçeve bulunmamaktadır. Bununla beraber BM dönemi sonrasında gittikçe yoğunlaşan ve yaygınlaşan bu gerçek ise daha kapsayıcı izahlar sözkonusudur. Genel açıklama, “kuvvet haktır” döneminin sona ermesiyle devletlerin hedeflerine ulaşmada terörü kullanmalarıdır. Ancak her açıklama veya genellemenin geçerli olmadığı örnekler bulmak mümkün olacaktır.
Değerli araştırmacı yazar Nagehan Alçı’nın Paris saldırıları ile ilgili “komplocu kolaylıklara kaçmadan” konuyu ele alma yöntemine bakalım. Ona göre bu saldırıyı IŞİD üstlendiğine göre IŞİD’i çözümlemek doğru yoldur. IŞİD hakkındaki araştırmalar iyi okunduğunda sorun anlaşılmış olur. Referans olarak başvurduğu kitaptan IŞİD’in aynı zamanda Şii düşmanlığı yaptığını, halbuki El-Kaide’nin böyle bir özelliği olmadığını belirtir de Orta Doğu’da bölge dışı güçlerin yıllardır Şii-Sünni çatışması planladığına dair gerçekleri kolaycılığa kaçmamak için zikretmez. Bu bağlamda Türkiye’de Alevi-Sünni çatışması tezgâhlarını da hatırlamak gerekir. IŞİD’in bugünkü gücüne erişme sürecinde Irak’taki modern ABD silahlarına nasıl sahip olduğu da analiz konusu yapılmaz. Bu durumda saldırgan örgütün hilafet devleti planlarının bulunduğu, Fransa’nın ise IŞİD’e karşı koalisyonda yer aldığı ve örgüt tarafından cezalandırıldığı sonucuna varılır.
Bu gerçeklere karşın şu soruları da dikkate almak gerekir: Bir dereceye kadar başarılı hesaplarla bugüne gelebilen IŞİD yöneticilerinin böyle bir saldırıdan sonra Fransa’nın pes ederek koalisyondan çekileceğini beklemeleri mümkün müdür? Böyle bir saldırının öncelikle ABD hedeflerine karşı yapılması gerekmez miydi? Veya böyle bir saldırıdan sonra ABD’nin kendilerine saldırı yapılmadan örgüte yönelik harekâtı durduracaklarını zanneden bir kimse var mı? Aynı şekilde Rusya’nın veya diğerlerinin bize de böyle bir saldırı olmadan çekip gidelim demesi mümkün mü? Bu saldırılar üzerine IŞİD’e yönelik harekâtın çok daha güçleneceğini hesap etmeyen bir örgüt yöneticisi var mıdır?
Reyhanlı, Suruç veya Ankara katliamlarında olduğu gibi Paris saldırılarında canlı bomba veya diğer katillerin kimlikleri, onlara yardım ve yataklık yapanları tespit edip dört duvar arasına koyduktan sonra “saldırganlar cezasını buldu” kolaycılığına kaçmaktan anlamsız bir şey olabilir mi? Beyinleri zehirlenmiş canlı bombalar ve bağlantıları elbette tespit edilecek, hayatta olanlar cezalandırılacaktır. Muhtemel saldırılara karşı tedbirler alınacaktır. Ancak daha ilk açıklamalarda da belirtildiği gibi son derece organize bu tür katliam planları hazırlanırken ve uygulamaya geçilirken istihbaratın nasıl haberdar olmadığı sorulmalıdır. Cevap ise genellikle daha güçlü bir istihbaratın işin içinde olmasıdır.
Şarm el-Şeyh’ten kalkan Rus uçağının da IŞİD tarafından düşürüldüğü kesinleşti gibi. Bununla beraber kazadan hemen sonra bunun teknik bir arızadan kaynaklandığı kanaati yerleşmek üzere iken derhal İngiliz haber servisleri IŞİD’in bagaja bomba yerleştirdiği, nihayet karakutudan buna benzer ses geldiği sürecine gelindi. Böylece hem Mısır hem de Rusya IŞİD tarafından vurulmuş oldu. Bununla beraber kaza üzerinden 24 saat geçmeden İngiliz kaynaklarının olayı IŞİD’e havale etmesi, böylece Mısır güvenliğini de zan altında bırakma telaşı kafalarda soru işareti bıraktı.
Paris saldırısının failleri ve bağlantılarını ortaya çıkardıktan sonra sorulması gereken soru ise sonuçlarla ilgilidir. Öncelikle bu saldırı ile sadece Fransa’nın değil bütün AB ülkelerinin göçmen politikaları sıkılaşacaktır. Aylan bebek fotoğrafının kamuoyunda bıraktığı merhamet hissi, yerini saldırıda hayatlarını kaybedenlerin dramatik hikâyelerine bırakacaktır. Böylece yeni göçmen kabulünün karşısına sağlam gerekçesi olan bir siyasi irade çıkacaktır.
Bu saldırı çok daha ağır bir şekilde AB’nin birlik kimliğinin sembolü durumundaki Schengen vizesini hedef almıştır. Şimdiden üye ülkeler arasında yeniden kontrol kapılarının kurulması gündeme gelmiştir ki bu aslında birliğin en önemli avantajının veya imtiyazının tartışma alanına çekilmesi, birliğin zayıflama sürecine girmesi demektir.
Bu saldırıdan sonra Fransa daha güçlü bir şekilde IŞİD’le mücadele saflarında yer alacaktır. Bunun diğer anlamı mücadele sonrası ganimetten daha fazla pay alma hakkının ortaya çıkacağıdır. Bununla beraber ABD yetkilileri her fırsatta yıllarca sürecek bir savaştan söz etmektedirler. Demek ki bölgedeki savaşın sürmesi bir bakıma birincil ganimettir.
IŞİD sayesinde ülkemizin güneyindeki topraklar her geçen gün büyüyen ve derinleşen bir savaş alanı haline gelmiştir. Terör saldırıları bu savaşın modern cepheleridir ki her birinin ne anlama geldiği zamanla anlaşılacaktır. Bu savaşa büyük güçler bir şekilde dalmışlardır. Hemen hepsinin mevcut stratejileri eninde sonunda Türkiye’yi de hedef tahtasına oturtmuştur. Belki de Türkiye kendi politikaları yüzünden bu duruma gelmiştir. Hiç şüphe yok ki bu kapışmanın temelinde de petrol ve diğer ekonomik hesaplar bulunmaktadır. İsrail’in çevredeki çatışmalardan birçok bakımdan avantaj elde etmesi ayrı bir konudur. Büyük kapışma aslında vekâleten çoktan başlamıştı. Şimdi ise aktörler asâleten devreye girme sürecindedirler.
Öncevatan, 17.11.2015
alaeddinyalcinkaya@gmail.com