Dün TBMM’nin açılış töreninde 24 yıl önceki yemin krizinin benzeri yaşanmış ve HDP Ağrı milletvekili Leyla Zana yemin metninin dışına çıkarak bir kriz yaratmıştır. Zana yemine başlamadan önce Kürtçe, “Bi Hevîya Aşîtî Kî Bi Rûmet U Mayînde” (onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla) dedikten sonra yemin metnindeki “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti” demiştir.
Yıllar öncede Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti 1991 seçimlerinde bir kısım DEP adaylarını kendi listesinden aday göstermişti. Bu milletvekillerinden Leyla Zana ve Hatip Dicle 6 Kasım 1991 günü TBMM’deki yemin töreninde Kürtçe konuşunca yemin krizi çıkmıştı. Zana 1991’deki yemininde de Kürtçe olarak “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum” demişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nden önce Osmanlı meclislerinde seçilen mebuslar yemin ederlerdi. Osmanlı’da 1876 yılında Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulan Meclis-i Umumi de (Ayan ve Mebusan Meclisleri) seçilen veya atanan mebuslar Kuran’a el basarak “Zat-ı Hazret-i Padişahiye ve vatana sadakat ve Kanun-i Esasi ahkamına ve uhdeme tevdi olunan vazifeye riayetle, hilâfından mücanebet eyleyeceğime kasem ederim” diyerek yemin ederlerdi.
İkinci Meşrutiyet döneminde metne “Meşrutiyete sadakatten ayrılmama” eklemesi yapılmıştır. 1909’da yapılan bir değişiklikle tahta geçen padişah da Meclis’e gelerek mebusların huzurunda “Şer-i Şerif’e ve Kanun-i Esasi ahkamına riayet edeceğime, vatan ve millete sadakatten ayrılmayacağıma namus ve şerefim üzerine kasem ederim.” şeklinde yemin ederdi.
1924 Anayasa’sında 1946’ya kadar atama ile gelen mebuslar “Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydu şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma vallahi” yeminini ederlerdi. 1928 yılında yapılan değişiklikle “vallahi” sözcüğü yerine “Namusum üzerine söz veririm ki” ifadesi yer almıştır. 1961 ve 1982 anayasalarında metin kısmen değiştirilmiş ve üzerine eklemeler yapılmıştır.
Osmanlı’da Balkan Savaşı’ndan sonra askerler için de 1912’de yemin şartı getirilmiştir: “Her halde ve her yerde padişahıma ve vatanıma, Kanun-i Esasi hükümleri gereğince vazifemi sadakatle yerine getireceğime, devletin kanun ve nizamlarına, amirlerimin emirlerine itaat ve riayet edeceğime ve askerlik hizmetinde bulunduğum müddetçe fırka ve siyasî kulüplerden hiç birisine aza olup hizmetine girmeyeceğime ve Devlet-i Osmaniye’nin dahili ve haricî siyasi meselelerine kat’iyen karışmayacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.“
Cumhuriyet döneminde 6 Eylül 1937 tarihli Harp Okulu Yemin metninin sonuna ekleme yapılmıştır: “…Ve her zaman vazifesini, namusunu sever, özü ve sözü doğru, gayretli bir asker olarak çalışmaktan başka bir şey düşünmeyeceğime; Cenab-ı Allah’ın kelamı olan Kur-an’ı Azimü’ş-Şan’a el basarak yemin ediyorum: Vallah ve billah.”
Yeni anayasa çalışmaları kapsamında “Türk” kelimesinin anayasadan çıkarılması gündeme gelmiş, tartışma konusu olmuş ve Taha Akyol’un CNN Türk’te açıkladığı 1924 Anayasası’ndaki ifade kalabilir görüşü belli kesimlerde kabul görmüştür: “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir”.
Bu tartışma ortamında SBF’den arkadaşım ve dostum Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Türkiyeli” kavramının kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Bu çağrının ardından Taraf gazetesinden aydınlara “Brakisefal Türkleri” şeklinde eleştiri gelmiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde brakisefal kelimesinin anlamı şöyledir: “Kafatasının genişliği ile uzunluğu hemen hemen eşit olan, kısa kafalı, kafa endeksi 80’in üzerinde olan.”
Türkiyeli kavramının kabul edilemeyeceğini vurgulayan Ortaylı, “Birileri ben Kürt’üm diyecek diye ben Türklük’ten çıkamam” demiş ve bu konudaki görüşlerine şöyle açıklamıştır: “ Coğrafyayla kimlik edinilmez. Mesela Fransa memleketin adıdır. Hiç kimseye Fransa’dan türeme bir isim verilmez. Bizim adımızın da Türkiye’den mülhem olması şart değil. Türkiye bir memleketin adıdır. Türkler’in ülkesi demektir.”
Melih Aşık o dönemde köşesinde şunları yazmıştır: “Gazeteci Banu Avar geçmişte Fransa’nın ünlü siyasetçilerinden Patrik Deveciyan’la bir mülakat yapmış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: ‘Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?’ ‘Ben Ermeni değil, Fransız’ım.’ ‘Ama siz Ermeni kökenlisiniz.’ ‘Burası bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım.”
Fransa’da beş yıl yaşadım. 1988 yılında Ermenistan’da büyük bir deprem oldu. Ermeni kökenli Fransız şarkıcı Charles Aznavour deprem sonrasında Fransa’da Ermenistan’a yardım kampanyası başlatmıştır. Neden böyle bir kampanya başlattığı sorulduğunda, kendisinin bir Fransız, kökenini Ermeni olduğunu söylemiştir. Aznavour hiçbir zaman ben bir Ermeniyim dememiştir.
Yurt dışında Türk pasaportu taşıyan herkese “Türk” diye hitap ederler. Nasıl Alman pasaportu taşıyan birine biz Alman diyorsak.
Türkiyelilik tanımlaması, Türk milletini bölüp parçalamak isteyen belli mihraklar tarafından kullanılmaktadır. Bazı iyi niyetli Türkler de bilmeyerek bu oyuna alet olmaktadır.
Geçmişte, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Türkiyelilik üst kimliğini öneren Prof. Dr. Baskın Oran ile eski Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu hakkında dava açmıştır. Başsavcılığın iddianamesinde Azınlık Raporu’nda “Türklük yerine Türkiyelilik” kavramının önerilmesinin neden suç oluşturduğu şöyle açıklanmıştır:
“Burada kullanılan Türk kelimesi etnik-sosyolojik ile bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsamaktadır. Nitekim bugün İngiltere devleti vatandaşına İngiltereli değil, İngiliz, Almanya devleti vatandaşlarına Almanyalı değil Alman, Fransa devleti vatandaşına Fransalı değil, Fransız denilmektedir. Bu ülkelerde tek bir ırk yaşamamaktadır. Örneğin, Fransa milletini yani Fransa’yı oluşturan etnik unsurları Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Normanlar ve başka ırklar oluşturmaktadır. Buradaki bir Fransız vatandaşının Je suis Français (Ben Fransızım) derken Fransız olduğunu söylemesi sorun yaratmazken, bir Türk vatandaşının Türkiyeli olduğunu söylemesini istemenin nedeni nedir?”
Özdemir İnce bunu şöyle açıklamıştır: Galya topraklarında Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Norman vb. halkların yaşamasına karşın bu ülke Fransa adını almışsa, bunun nedeni Frankların oluşturucu, kurucu ve birleştirici rolünde aramalıyız. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı topraklarında bin yıldır yüklendiği ve oynadığı rol de işte budur. Bu tarihsel rol, hatır için kimseyle paylaşılmaz!
Atatürk, “Ne Mutlu Türküm” diyerek, sadece bir ırkı değil, kendini Türk hisseden herkesi Türk saymıştır. Türk kimliğinin altında, Kürt, Çerkez, Tatar, Boşnak, Laz, Abaza, Gürcü, Ermeni, Rum, Yahudi alt kimlikleri vardır.
Son olayları göz önünde bulundurursanız, kimlerin, hangi amaçla “Türkiyelilik” kavramına sahip çıktığına şahit olursunuz. ABD’de Martin Van Buren, İngiliz tebaası olarak doğmayan ilk başkandı. Amerika bağımsız olduktan sonra ve Amerikan vatandaşı olarak doğan Van Buren, aynı zamanda anadili İngilizce (Hollanda kökenlidir) olmayan ilk başkandır ve İngilizce yemin etmiştir. ABD Başkanı Obama’nın okumuş olduğu yemin metni şöyledir:
“Ciddiyetle yeminimdir: Tüm içtenliğimle, Amerika için çalışacağıma ve ABD Anayasasını var gücümle koruyacağıma yemin ederim. Allah, yardımcım olsun.”
Acaba bu metin Türkiye’nin yemin metni olsaydı Leyla Zana “Tüm içtenliğimle, Türkiye için çalışacağıma ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını var gücümle koruyacağıma yemin ederim” der miydi?
Hiç sanmam…