G-20, küresel dünya ekonomisinde başlıca gelişmiş ülkeler ile önemi ve ağırlığı artmakta olan yükselen ekonomilerin küresel ekonomik karar alma süreçlerinde temsil edilmesi ve uluslararası finansal sistemin daha istikrarlı bir yapıya kavuşturulması amacıyla 1997 Asya ve 1998’deki Rusya krizlerinin ardından 1999 yılında Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanlarının katılımıyla oluşturulmuş bir platformdur.
G-20’nin başlangıçta ekonomik krize çözüm bulmak üzerine kurulan gündemi daha sonra kalkınma, enerji güvenliği, iklim değişikliği, yoksulluğun giderilmesi, istihdam, yolsuzlukla mücadele ve gıda güvenliği gibi diğer alanları da kapsamıştır. G-20, kamuoyuna yön verecek stratejik bir vizyonun ortaya konulmasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
G-20’nin daimi bir Sekretaryası yoktur. Ev sahibi ülke G-20 Dönem Başkanlığını yürütmektedir. Bir önceki yılın Başkanı, mevcut Başkan ve bir sonraki yılın Başkanından oluşan Troika, G-20 gündeminin devamlılığını sağlamaktadır.
Üyeleri; Avrupa kıtasından Türkiye, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Rusya Federasyonu ve AB, (İspanya G-20 üyesi olmamasına rağmen G-20 Zirveleri ile diğer toplantılara daimi konuk ülke statüsünde kılmaktadır) Amerika kıtasından ABD, Kanada, Meksika, Arjantin, Brezilya, Asya-Pasifik’ten Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Endonezya, Avustralya, Afrika kıtasından Güney Afrika, Orta Doğu’dan Suudi Arabistan’dır. G-20 Dönem Başkanı ülkenin Zirve’ye kendi belirleyeceği bir ülkeyi davet etme hakkı vardır. Türkiye bu hakkını Azerbaycan’dan yana kullanmıştır.
2008 yılı küresel krizinin ardından dönemin ABD Başkanı George Bush’un G-20 ülke liderlerini Washington’a davet etmesiyle G-20 ilk defa 14-15 Kasım 2008 tarihinde devlet ve hükümet başkanları seviyesinde toplanmıştır. Washington zirvesinde liderler tekrar bir araya gelme kararı almışlardır. Washington toplantısında alınan kararla liderler seviyesinde toplantılar yapılmaya başlanmıştır.
G-20 liderleri 2 Nisan 2009’da Londra’da, 24-25 Eylül 2009’da Pittsburgh’da, 26-27 Haziran 2010’da Toronto’da, 11-12 Kasım 2010’da Seul’de (G-8’lerin dışında Grup dışındaki bir ülkede düzenlenen Zirve), 3-4 Kasım 2011 Cannes’da ve son olarak 18-19 Haziran 2012 tarihlerinde Los Cabos’ta bir araya gelmişlerdir.
Son Zirve’de benimsenen gelişmiş ve gelişme yolunda olan G-20 ekonomilerinin kısa ve orta vadede gerçekleştirmeleri öngörülen taahhütleri kapsayan Los Cabos Büyüme ve İstihdam Eylem Planı’nda, G-20 ülkeleri tarafından verilmiş bulunan taahhütlerin yerine getirilmesine yönelik değerlendirme çerçevesi yer almıştır.
Türkiye, G-20 bünyesinde hesap verebilirlik sisteminin kurulmasını desteklemekte, bunun G-20’nin saydamlığı açısından yarar sağlayacağına inanmakta ve G-20’nin çalışmalarına katkıda bulunmaktadır. Washington, Londra, Pittsburgh, Toronto, Seul, Cannes ve Los Cabos zirvelerine Başbakan seviyesinde katılmıştır. Antalya’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliği yaptığı zirvede Başbakan Ahmet Davutoğlu sadece bir resepsiyon verecektir. Resepsiyonun ardından Antalya’dan ayrılması planlanmıştır. Davutoğlu’nun ikili görüşme yapması gündemde bulunmamaktadır. Antalya zirvesi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın peş peşe yaptığı görüşmelerin aksine, sadece Erdoğan’ın görüşme yaptığı bir zirve olacaktır. Erdoğan, bugün AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker ile üçlü bir görüşme yapacaktır.
Bu gelişmeler Türkiye Cumhuriyeti’nde fiilen bir başkanlık sistemine geçildiğinin göstergeleridir.
G-20’nin Türkiye’de düzenlenmesi ve Zirve’ye ev sahipliği yapması önemlidir. Gelişmiş ve gelişme yolunda olan ülkeler arasında köprü olmak isteyen Türkiye için G-20 Başkanlığı önemli bir fırsattır. Çünkü Türkiye, AB’nin de yer aldığı G-20’nin bir yıllığına sürücü koltuğunda oturacaktır. Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkmasını sağlayacak atılımları yapması için G-20 Başkanlığı önemli bir itici güç sağlayacaktır. Türkiye’nin G-20 dönem başkanlığında ilk defa enerji ve tarım bakanları toplantısı yapılacak, enerji, ulaşım ve gıda güvenliği gibi konular ele alınacaktır.
G-20 2015 Antalya gündeminde kapsayıcılık, yatırımlar ve uygulama üç ana tema olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda küresel ekonominin güçlendirilmesi ve kapsayıcı olması, G-20 ile düşük gelirli ülkeler arasındaki diyalog ve işbirliğinin derinleştirilmesi, sürdürülebilir kalkınma, istihdam yaratılması, alınan kararların uygulanması ve izlenmesi, küresel ekonominin krizlere karşı dayanıklılığının artırılması, IMF reformu, Çin ve Hindistan’ın IMF’deki sermayelerinin çoğaltılması, kar transferlerinin olumsuz etkileri ile vergiden kaçınmak için kullanılan yöntemlerle mücadele edilmesi zirvenin önemli alt başlıklarıdır. Ayrıca Suriye’deki iç savaş, bu savaşın insani felakete dönüşen mülteci krizi ve terörizm zirvenin gündeminde yer alacaktır.
Türkiye, şimdiye kadar sadece tek batılı kuruluş OECD’de başkanlık yapmıştır. OECD Bakanlar Konseyi ilk defa 1986 yılında rahmetli Turgut Özal başkanlığında toplanmıştır.
Ben o dönemde Özal’ın OECD Bakanlar Konseyi’ne “başbakan” sıfatıyla başkanlık yapmasını uygun bulmamış ve bu görüşümü zamanın OECD nezdindeki büyükelçisine Planlama Müşaviri sıfatıyla iletmiştim. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin “başbakanının” OECD üyelerinin “bakanlarına” başkanlık yapması uygun değildi. Çünkü, başkanlık yaptığı Konsey bakanlardan oluşuyordu.
Avrupa Birliği’nde Avrupa Birliği Konseyi, Başbakanlar ya da Devlet Başkanları seviyesinde toplanır. Bu Konsey’e bakanlar katılmaz. Oysa Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi bakanlardan oluşur. Başbakan, ancak başbakanlardan oluşan toplantılara başkanlık yapmalıdır. 23-24 Mayıs 2012 tarihlerinde Paris’te gerçekleşen OECD’nin Bakanlar Konseyi, Özal’dan sonra Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığında toplanmıştır. Bu doğru bir karardır. Çünkü Babacan Başbakan değildir.
G-20 ülkeleri, dünya ekonomisinin yüzde 85’ni, ticaretinin yüzde 75’ni ve nüfusunun yüzde 70’ni temsil etmektedir. G-20’ye üyesi 19 ülkenin toplam milli geliri dünyada ilk 31’de yer almaktadır. Tayvan, İsviçre, Norveç, Norveç, İran ve Venezüella ekonomik olarak bazı üyelerden daha büyük olmalarına rağmen farklı sebeplerle G-20’de bulunmamaktadır. 4 AB ülkesi dışındaki 24 ülke G-20’de bağımsız olarak değil sadece AB Komisyonu olarak temsil edilmektedir.
G-20 Zirvesi sürdürülebilir ve dengeli büyüme için somut bir hedef belirlemiş ve 2018’e kadar G-20 ülkelerinin toplam GSYİH’nın en az yüzde 2 oranında artırılmasını öngörmüştür. Yüzde 2’lik artışın dünya ekonomisine yaklaşık 2 trilyon dolarlık katkı yapacağı ve milyonlarca iş yaratacağı beklenmektedir.
G-20 çerçevesinde oluşturulan B-20 (özel sektör), L-20 (işgücü), T-20 (düşünce), C-20 (sivil toplum), Y-20 (gençlik) girişimleri de, kamunun yanında özel sektörün, işçi ve işveren, düşünce ve gençlik kuruluşlarının ve tüm sivil toplum kesiminin uluslararası boyutlarını güçlendirmeleri ve küresel gündeme dahil olmaları açısından dönüştürücü bir deneyime yol açmıştır.
Benim de katıldığım 6 kıtayı temsil eden 52 ülkeden 400’den fazla sivil toplum temsilcisinin bir araya geldiği C-20 Zirvesi’nin üçüncüsü 15-16 Eylül’de G-20’ye sunulacak sivil toplum önerilerini şekillendirmek üzere İstanbul’da toplanmıştır. Zirve, sivil toplumun G-20’ye yönelik politika önerilerinin şekillendirilmesi için uzman konuşmacıları interaktif yöntemlerle bir araya getirmeyi hedeflemiştir. Antalya G-20 zirvesi öncesinde karar alıcılara sunulacak C-20 Bildirisi’ne son şekil bu toplantıda verilmiştir.
GCU Bulletin 30 Kasım 2014 tarihli sayısında, Türkiye’nin G-20 Başkanı olmasının Doğu ile Batı, sanayileşmiş ve gelişme yolunda olan ülkeler arasında büyük bir fırsat yaratacağını açıklamıştır. (Having just taken the Chair of the G20, Turkey now has a unique opportunity to fulfill her potential as an important hub providing balance and integration between East and West and between industrialized and developing countries)
G-20 zirvesi ülkeleri arasında Türkiye; ekonomik özgürlük, insani gelişme, iş yapma kolaylığı, hukukun üstünlüğü, cinsiyet eşitsizliği ve milli gelir sıralamasında alt sıralardadır. Özellikle hukukun üstünlüğü alanında 19 ülke arasında sadece Suudi Arabistan ve Çin’in üzerindedir.
Nitekim AB 2015 İlerleme Raporu’nda da hukukun üstünlüğü üzerinde önemle durulduğu için hükümetten tepki gelmiş ve hukukun üstünlüğü, yargı sistemi ve basın özgürlüğüne ilişkin eleştirilerin haksız olduğu açıklanmıştır.
İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye 19 ülke arasında 13’ncü, dünya sıralamasın ise 69’ncudur.
Günümüzde ülkelerin milli gelir sıralaması önemini kaybetmiştir. Artık ülkelerin İnsani Gelişme Endeksi’ndeki yeri ön plana çıkmıştır. Bu sebeple Türkiye 2023 yılında dünyanın ilk 20 ekonomisi arasına girmekten çok (bugünkü büyüme hızı ile zaten mümkün değil) İnsani Gelişme Endeksi’nde 69’ncu sıradan ilk 20 arasına girmeyi hedef almalıdır.
Bir yanıt yazın