Şehit kanlarıyla vatanlaştırdıkları Anadolu topraklarında huzur ve güvenlik içinde geleceğe emin adımlarla ilerlemek isteyen Türk milleti, devletinin yönetim şeklini bağımsız Cumhuriyet olarak belirlemiştir.
Türk Cumhuriyetinin yönetimini kurallara bağlayan 1921, 1924, 1960 ve 1982 Anayasaların temelinde Atatürkçü Düşünce fikri yatmaktadır.
Bu düşünce sistemi tamamen milli üç temel kavram üzerine oturmuştur. Bunlar Tam Bağımsızlık, Hakimiyet-i Milliye ve Müdafa-i Hukuk’tur. Eğer bu üç temel unsurdan uzaklaşıldığı takdirde devletin varlığı tehlikede demektir.
Tam bağımsızlık; sadece siyasi alanda değil, ekonomik, kültürel, teknolojik, bilimsel, hukuki, sosyolojik ve askeri alanda bağımsızlığı belirtir.
Hakimiyet-i Milliye Ruhu ise; vatan toprakları üzerinde hakimiyetin kayıtsız ve şartsız olarak Türk milletinde olduğunu belirtir. Millet bu hakimiyeti hiç bir kişi ve zümreye devredemez ve milli hakimiyetine ortak kabul edemez.
Müdafa-i Hukuk; Türk devletinin çağdaş uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde kendi milli hukukunu kendi hür iradesi ile kendisinin koyarak uygulaması anlamına gelir.
Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 77ci yılında vazgeçilemez olarak gördüğüm Ata’nın bu üç temel kuralı da büyük ölçüde çiğnenmiştir. Böylece Anayasamızın temelinde yer alan Atatürkçü Düşünce Sisteminden uzaklaşılmıştır. Nitekim 1 Kasım 2015 seçimini takiben bugün geldiğimiz yer, ortaya çıkan fiili durumu yasallaştırmak ve kağıda dökmek üzere “sivil Anayasa hazırlama” tartışmaları yeniden gündeme oturtulmuştur. Başkanlık sistemi ve Kürtlere özerklik istekleri ile yapılmak istenen Atatürkçü Düşünce’nin önce Anayasadan ve sonra da Türkiye’nin gündeminden çıkartmaktır. Görünüşe göre daha önce ABD ve AB tarafından defalarca dayatılan bu istek doğrultusunda AK Parti yönetiminin önünde hiç bir engel kalmamıştır.
Özetle, 10 Kasım 2015’te her alanda tam bağımsız bir ülke değiliz. Milli Hakimiyet kayıtsız şartsız Türk milletinden alınmıştır. Fiilen ABD, AB ve küresel güç odaklarının eline geçmiştir.
12.000 yıllık Türk tarihi içinde yetişmiş milli kahramanların ve devlet adamlarının en büyüklerinden birisi olan Atatürk, Türklüğün yakın çağdaki en önemli simgesi olmuştur. O, tarihten silinmek istenen Türk ismini yeniden dünya tarihine altın harflerle kazımıştır. Bugün bağrından çıktığı Türk milleti ile birlikte insanlık alemi O’nun fikirleri ile yaşantılarına yön vermektedir.
Günümüzde dünya hakimiyeti yolunda Türkiye’yi kendileri için engel gören küresel güçlerin bilinçli bir şekilde saldırdıkları, içimizdeki işbirlikçileri vasıtasıyla da ölümsüz eserlerini silme gayreti içinde bulundukları Atatürk sevgisini Türk milletinin beyinlerinden kazımak mümkün değildir. Çünkü, ölümünden tam 77 yıl sonra O’nun Düşünce Sistemi bütün unsurları ile hâla Türk toplumunun yaşantısına yön vermektedir.
Türk milletinin % 92’sinin oyları ile kabul edilen ve bugün tamamı ortadan kaldırılmaya çalışılan 1982 Anayasası, Atatürkçü Düşünce temeli üzerine oturtulmuştur. Aldıkları oya dayanıp bu temeli sarsacaklarını ve ortadan kaldıracaklarını düşünenler gaflet ve hatta hıyanet içindedirler. Bunlar, çabalarının Türk milletinin azim ve direnci karşısında boşa çıkacağını göreceklerdir.
Bütün engellemelere ve unutturulma gayretlerine rağmen Türk milleti Ata’sının ilkeleri doğrultusunda onun gösterdiği hedeflere ilerleme gayreti içindedir. Günümüzün gelişmiş teknolojilerden yararlanan kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlardan yararlanan Atatürkçü Düşünce; sınırlarımız dışına taşarak evrenselleşmiş ve insanlık alemine de ışık tutmaya başlamıştır.
Atatürk ile birlikte geçen asra damgasını vuran Hitler, Musolini, Stalin, Lenin, Mao Che Tung, Tito gibi liderler fikirleri, eserleri ve heykelleri ile birlikte tarihin derinliklerinde yerini almışlardır. Bugün yaşayan ve tarihe damgasını vuran tek lider Mustafa Kemâl Atatürk’tür.
Atatürk’ü bugün dahi yaşatan ve yarınlarda da yaşatacak olan husus; O’nun TUTARLI, DENGELİ ve ayni zamanda UYGULANABİLİR sağlam bir düşünce sistemine sahip bulunmasıdır. Günlük yaşantımızda sık kullandığımız “Atatürkçülük” ve “Atatürkçü Düşünce”kavramları Anayasamızın fikri özünü teşkil etmesinin yanında, toplum hayatımızı yönlendiren bir çok önemli yasada belirleyici, yönlendirici ve yol gösterici nitelikleriyle kullanılarak kurumsallaşmıştır. Bu yüzden bazı bürokratların işgüzarca davranarak bu kavramları günlük hayatımızdan çıkarma çabaları beyhude ve boş bir uğraştır. Çünkü 77 yıldır kazandığımız değer yargılarını silmek sanıldığı kadar kolay değildir. Ben inanıyorum ki; yedi düvel birden gelerek saldırsalar, Türk milletinin gönlünde yer etmiş Atatürk sevgisini azaltamazlar bilakis bu sevgiyi arttırır ve kökleştirirler.
Her alanda tam bağımsızlığı öngören “Atatürkçü Düşünce”kavramı ile; Atatürk’ün kaynağını ve gücünü Türk milleti’nden, Türk milletinin binlerce yıllık köklü tarihi geçmişinden ve kültüründen aldığı; günümüz şartlarına, akla, mantığa, milletimizin ihtiyaçlarına, arzu ve isteklerine, kabiliyet ve becerilerine, çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine uygun bir tarzda geliştirdiği; Türk insanı ve Türk toplumu’nun davranışları ve faaliyetlerinin Türk milli hedefleri doğrultusunda yönlendirilip yönetilmesi için ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin bütünü akla gelmektedir.
Atatürkçü Düşünce’yi kendisine hayat tarzı seçmiş ve uygulamakta olan kişiyi “Atatürkçü”, Atatürkçü’lerin topluca ve bir bütünlük içinde davranış ve eylemlerini ise “Atatürkçülük” olarak tanımlamaktayız.
Atatürkçü Düşünce’nin en büyük özelliği zamanımıza kadar kitleleri yönlendiren düşünce sistemlerinin dışında tamamen Türklüğe has milli bir karakter taşımasıdır. Bazı mihrakların bildiklerinin aksine Atatürkçülük ülkedeki en yaygın fikri sistemdir. Ve bu sistemi kendine hayat tarzı olarak seçmiş Atatürkçülerin sayısı sanıldığından çok fazladır.
Atatürkçü Düşünce; Türk toplumunu her alanda güçlendirmeyi hedef almasına rağmen Evren-Dünya-İnsan ve Toplum hakkında ortaya koyduğu fikirleri ve özellikle “Millet Egemenliği”, ”Milli Hakimiyet” ve “Tam Bağımsızlık” gibi kavramları ile artık tamamen Türklere has bir sistem olmaktan çıkmıştır. Evrensel boyutlara ulaşarak dünya milletlerinin ortak malı olmuştur.
Türk milleti Ata’sını tanımakta, benimsemekte ve sevmektedir. Ama sadece sevgi Atatürkçülük için kafi değildir. Bu gerçek ortada iken; devletçe ve milletçe 77 yıl gibi uzun bir sürede Atatürkçü Düşünce ve Atatürkçülük öğretisi istikametinde atılması gereken adımları atamadık. Atatürk sevgisini beyinlere kazıdık ama Atatürkçü Düşünceyi Anayasamızın öngördüğü gibi sahiplenip uygulama alanına sokamadık. Atatürkçü Düşünce’nin Türk insanı için değerini, evrensel boyutlardaki yerini ve gelecekteki geçerliliğini yeterince kavrayamadık. Yani Atatürkü sevmekten öteye geçemedik. Atatürkçülüğün fikri alt yapısını oluşturamadık. Sonunda günümüzde olduğu gibi Atatürk’ü hiç kabul etmeyen, ve tanımamakta direnen bağnaz bir kitlenin oluşmasını da engelleyemedik.
Çünkü 21. Asrın insanlığına yol gösterecek Atatürkçü Düşünceyi sonsuza kadar yaşatacak sistemleri bilimsel yollardan araştırmak, bulmak ve bulduklarını toplumunun tüm yaşantısında uygulanabilir bir hale dönüştürmek işi son derece zor, çok kapsamlı ve uzun bir süreç isteyen bir faaaliyettir.
Fakat, Cumhuriyet yönetimleri bu zor, ama Atatürkçülük yolunda mutlaka gerçekleştirilmesi gereken faaliyetleri yürütecek olan kurum ve kuruluşları yasalarla kurarak Atatürkçülüğü hukuk koruması altına almıştır.
Anayasanın 134. Maddesine göre 11.8.1983 gün ve 2876 Sayılı Kanun ile faaliyete geçen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Atatürk Araştırma Merkezi’nin yasal görevleri incelendiğinde, Atatürkçülük faaliyetinin yurt çapında bütün kurum ve kuruluşlarımızın birbiriyle koordineli olarak nasıl yürütülebileceği hususunun detaylı olarak belirtildiği görülecektir.
10 Kasım 2015’de ülkemiz küresel güçlerin çok amaçlı ve çok yönlü baskı ve saldırıları ile karşı karşıya bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz hassas coğrafyada ayakta kalarak genç Türkiye’yi sonsuza dek korumak, kollamak ve yaşatmakla yükümlü olan Türk milletinin yükü ağırdır.
İşte bu yüzden; vatanını ve milletini seven her Türk mutlaka Atatürkçü olmalıdır. Her Türk, Atatürk’ü ve Atatürkçü Düşünce’yi anlamak, yaşamak ve yaşatmak için çaba harcamalıdır. Çünkü milletimiz, Atatürk’ü tanıdıkça doğrudan kendini tanıyacaktır. Geleceğine ait güveni artacaktır. Yarınlara daha iyimser gözle bakacaktır.
Ölümünün 77’inci yılında Türk milleti’ne kutsal Anadolu toprakları üzerinde ölümsüz eseri Türkiye Cumhuriyetini armağan eden Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün aziz hatırasını saygı ile anıyorum.
Atatürk’ü ve Atatürkçü Düşünce Sistemini kendi siyasi ve ekonomik gelecekleri için rant aracı yapmayan ve bu düşüncenin arkasına sığınıp halkı aldatmayan gerçek Türk aydınlarını, Atatürkçülük öğretisine yardımcı olmaya davet ediyorum. Her yerde ve platformda milletimize bu düşünceleri anlatalım. Fikren kazanacağımız her kişinin Türkiye ve Türklük düşmanları için birer “Atom Bombası” değerinde olduğunu bilelim ve bıkmadan bu öğretiyi yaygınlaştıralım. O zaman milletimize en büyük hizmeti yapmış olacağız.
Dr.Tahir Tamer Kumkale