Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Kuruluşu OECD’nin Dünya İstatistik, Bilgi ve Politika Oluşturma Forumu toplantısına katılmak için 13-15 Ekim tarihleri arasında Meksika’da idim. Türkiye’nin OECD Daimi Temsilciliğimizde 5 yıl Planlama Müşaviri olarak görev yaptığım için Forum’a davet edildim.
OECD 27-30 Haziran 2007 tarihleri arasında İstanbul’da DPT ortaklığıyla “Toplumların İlerlemesinin Ölçülmesi ve Teşvik Edilmesi” konulu Forum düzenlenmiştir. Forum’da konuşan OECD Genel Sekreteri Angel Gurria Forum’a 140 ülkeden binden fazla katılımcı geldiğini, Forum’un OECD’nin şimdiye kadar girdiği en heyecan verici proje olduğunu açıklamıştır.
İstanbul OECD Dünya Forumu, ilerlemenin ölçülmesinin yanı sıra iklim değişikliği, sağlık, ekonomik küreselleşme gibi dünyanın karşı karşıya bulunduğu temel sorunların kapsamlı olarak tartışılmasına da imkan sağlamış, ilerlemenin ölçülmesinde kullanılacak yeni ve geniş çapta uygulanabilir özellikte olan göstergeler Forum’da tartışılmıştır.
OECD Dünya İstatistik, Bilgi ve Politika Oluşturma Forumu ilk defa Palermo İtalya’da 10-13 Kasım 2004 tarihleri arasında toplanmıştır. İkinci toplantı İstanbul’da, üçüncüsü 27-30 Ekim 2009’da Busan Güney Kore’de, dördüncüsü 16-19 Ekim 2012 tarihlerinde Delhi Hindistan’da, beşincisi ise “Politika Transformasyonu ve Değişen Hayatlar” konusu ile Guadalajara Meksika’da yapılmıştır.
Türkiye ve Meksika, 34 OECD üyesi arasında gelirin en adaletsiz dağıtıldığı beş ülke içindedir. Gini katsayısı (sıfır ile bir arasında değişen Gini katsayısı ne kadar yüksekse, ülkede o kadar fazla gelir adaletsizliği vardır) olarak tanımlanan ve toplumdaki en yüksek gelir grubu ile en düşük gelir grubu arasındaki farkı ölçen göstergeyi baz alan OECD’nin raporunda Gini katsayısına göre ilk sırada Meksika, ikinci sırada Şili, üçüncü sırada Türkiye bulunmaktadır.
Türkiye’deki en zengin yüzde 10’luk kesimin en yoksul yüzde 10’dan 15,2 kat daha fazla serveti olduğu raporda yer almıştır. Meksika’nın durumu, Türkiye’den daha kötüdür. Meksika, Los Cabos’ta 18-19 Haziran 2012 tarihlerinde önümüzdeki hafta Antalya’da toplanacak G-20 liderler Zirvesine Başkanlık yapmış bir ülkedir.
Türkiye ile Meksika arasında 1927 yılında imzalanan Dostluk Anlaşması sonucunda 1928 yılında diplomatik ilişki kurulmuştur. Ülkelerin farklı öncelikleri sebebiyle sınırlı seviyede seyreden ilişkiler, Türkiye’nin 2001 yılında başlattığı Latin Amerika ve Karayip Bölgesi’ne açılım politikası sonucu ivme kazanmıştır.
Meksika Dışişleri Bakanı Fernando Solana’nın 1-4 Haziran 1992 tarihleri arasında Türkiye’ye yaptığı ziyaret iki ülke arasındaki ilk yüksek düzeyli resmi ziyaret olmuştur. 27-29 Eylül 1998 tarihleri arasında Başbakan Mesut Yılmaz’ın, 8-10 Aralık 2009 tarihleri arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Meksika’ya gerçekleştirdiği ziyaretler, Türkiye-Meksika ilişkilerine ivme kazandırmıştır. 2010 yılında COMEXI ile TASAM arasında imzalanan işbirliği anlaşması ile kültürel ilişkiler de gelişmeye başlamıştır.
19 Kasım 2010’da Kadir Topbaş ile Mexico City Belediye Başkanı Marcelo Ebrard tarafından imzalanan protokolle her iki şehir kardeş şehir olmuştur. TBMM’nin 23’ncü döneminde Meksika Dostluk Grubu 26 Şubat 2008 tarihinde oluşturulmuştur. Meksika Parlamentosu’nda da 2010 Nisan ayında Türkiye Dostluk Grubu kurulmuştur.
Hususi ve normal pasaport sahibi olan ve geçerli ABD vizesine sahip veya ABD, Kanada, İngiltere, Japonya ve Schengen Bölgesi ülkelerinden birinde daimi oturma izni bulunan Türk vatandaşları, 1 Mayıs 2010 tarihinden bu yana Meksika’ya vizesiz girebilmektedir.
ABD ve Kanada ile birlikte NAFTA’yı oluşturan ülke, hızlı nüfus artışına ve bunun doğal sonucu olarak yüksek işsizlik oranına sahiptir. İşsizliği, tüm Meksika da görmek mümkündür. Başkent Mexico City’nin ana caddeleri, küçük tezgahlarda incik boncuk, giyim kuşam, yiyecek satanlar tarafından işgal edilmiştir. Bu sebeple caddelerde yürümek mümkün değildir.
Meksika’da her yerde yoğun bir polis varlığı başlangıçta sizi çok rahatsız eder. Özellikle şehir merkezlerinde her 5, 10 metrede karşılaştığınız polisleri gürünce acaba Meksika bir “polis devleti” mi diye bir soru aklınıza gelebilir.
Polis yoğunluğu çok fazla hırsızlık olmasından kaynaklanmaktadır. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak işsizliğin artması ve ortaya çıkan gelir dağılımındaki adaletsizlik, hırsızlığa ortam hazırlamaktadır. Şehir girişlerinde kontrol noktaları vardır. Buralarda ağır silahlı polis veya askerler görev yapmaktadır. Bu durum insanı biraz ürkütmektedir.
Başkentin ortasındaki mağazalar akşamları vitrinlerini kepenkle kapattıktan sonra onlarca asma kilitle kilitlemektedir.
Meksika’ya gidecekler trafikte polise dikkat etmelidir. Çünkü polis “kırmızı ışıkta geçtin” suçlamasıyla özellikle yabancı sürücülerden rüşvet almaktadır. Bir arkadaşım ile Cancun’da otomobil ile bir randevuya giderken polis arkadaşımı durdurdu ve kırmızı ışıkta geçtiğini iddia ederek oldukça yüksek bir ceza kesmek istedi. Karakola gidersek daha yüksek bir ceza ödenmesinin mümkün olduğunu söyledi ve arkadaşımdan rüşvet istedi. Arkadaşım da 200 peso vererek polis baskısından kurtuldu. Acaba bu durum size bir zamanların Türkiye’sini hatırlattı mı?
Başkent Mexico City’nin en önemli ana caddesi Le Reforma’da Şili’nin Başkenti Santiogo’dakinden çok daha büyük bir Atatürk heykeli vardır.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun yaptırdığı Atatürk heykeli, Cumhuriyet’in kuruluşunun 80’nci yıldönümü olan 29 Ekim 2003 tarihinde törenle açılmıştır. TİSK Başkanı Refik Baydur, 27 Nisan 2000’de OECD Ticaret ve Sanayi İstişari Komitesi toplantısı için Mexico City’ye gittiğinde, dünyaca ünlü liderlerin heykellerinin Le Reforma Bulvarı’nda sergilendiğini görmüştür.
Bunun üzerine Mexico City’ye Atatürk heykeli dikilmesi için girişimde bulunmuş ve Azeri heykeltıraş Sait Rüstem 3.5 metre uzunluğunda ve 1.5 ton ağırlığındaki heykeli aynı yıl tamamlamıştır. Fakat heykelin açılışı bürokratik yazışmalar sebebiyle ancak 3 yıl sonra mümkün olabilmiştir.
Mexico City’de bir Osmanlı Kulesi’nin olacağını hiç tahmin etmezdim. Kulenin üzerindeki levhada İspanyolca “Osmanlı Toplumundan Meksika’ya Eylül 1910” yazısı vardır. Kulenin açılışı, Meksika’nın bağımsızlığının 200’ncü yıl dönümünde dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, zamanında Osmanlı vatandaşı olan Antonio Letayf tarafından yapılmıştır.
Başbakan Erdoğan’ın 2009 yılında Meksika’ya yaptığı ziyarette verdiği talimatından sonra kule restore edilmiştir. Meksika’ya göç eden Lübnan kökenli Osmanlı vatandaşları tarafından yaptırıldığı gerekçesiyle levhadaki “Osmanlı” ibaresi “Lübnan” olarak değiştirilmiştir. Türkiye’nin girişimleri sonucunda 1986 yılında Osmanlı kelimesi levhaya yeniden yazılmıştır.
Meksika’da nüfusunun yüzde 60’ı melez, yüzde 10’u Avrupalı, geri kalanlar ise yerli halktır. Meksika, dünyada anadili olarak İspanyolca konuşan insan sayısının en yüksek olduğu ülkedir. Nüfusun yüzde 89’u Katolik, yüzde 6’ı Protestan’dır. Toplam nüfus içinde okuma yazma oranı yüzde 92’dir. ABD’de yaklaşık 15 milyon Meksika asıllı insan yaşamaktadır.
Meksika’da bir sürpriz ile karşılaştım. “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisini üç ay önce Arjantin’de TV’de tesadüfen izlediğimde hem şaşırmış ve hem de çok memnun olmuştum. Bu defa yine bir sürpriz beni bekliyordu. Dizi Meksika’da yayınlanan ilk Türk dizisi olmuş ve reyting rekorları kırıyormuş. Dizi, Azteca 13 Kanalı’nda 21 Eylül’de saat 21’de yayınlanmaya başlamış.
Türk dizilerinin Güney Amerika’nın önemli ve ülkelerinde yayınlanması, bu ülke halklarının Türkiye’ye ve de Türklere sempati duymasına ortam hazırlamakta ve bir çeşit “yumuşak güç” (soft power) etkisi yaratmaktadır.
Meksika’da tüm fast food lokantalarında döner var. Fakat dönerin Türk kökenli olduğunu bilen yok. Tıpkı “yoğurt” ta olduğu gibi. Kültürel değerlerimize sahip çıkmazsak, daha nice değerlerimize başkaları ortak olacaktır.