15 Kasım’da Bosna Hersek’te iki etnik topluluktan biri olan Bosna Sırp Cumhuriyeti,
Bosna Hersek Mahkemesi ve Bosna Hersek Savcılığı’nın kararlarının bu bölge sınırları içerisinde uygulanıp uygulanmamasına yönelik referandum düzenliyor.
*
Yasalara göre Bosna Hersek Mahkemesi ve Bosna Hersek Savcılığı’nın kararları tüm ülkede uygulanıyor.
Referandumu destekleyen Sırp milletvekilleri, bunun değiştirilip yetkinin entitedeki mahkeme ve savcılıklara verilmesini istiyor.
*
ABD ise referandumun ülkede güvenlik, refah ve istikrar için tehdit olabileceği uyarısında bulunuyor.
Referandumun Bosna’daki savaşı sona erdiren Dayton Barış Antlaşması’na aykırı olduğu ifade ediyor.
Bir taraftan da durmaksızın Hırvatistan ordusunu silahlandırıyor.
*
Dayton Anlaşması, 1995’te ABD’nin Ohio/Dayton’ da imzalandı
Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı’nı sona erdiren antlaşmadır.
Bu anlaşma ile 1992′ deki savaştan önceki 50 yılda federal Yugoslavya’nın bir parçası olan Bosna Hersek’te,
Bugün 10-15 yıl önce birbirine karşı savaşan üç halkın temel hizmetleri ve siyaseti ülke topraklarını yarı yarıya paylaşan bu iki temel entite de sağlanıyor.
*
Bosna-Hersek ,10 kantonda ülkenin yüzde 49’unu Sırp Cumhuriyeti, yüzde 51’ini Boşnak-Hırvat Federasyonu 16 ayrı parlamento,13 hükümetle kontrol ediliyor.
İki entitenin dışında kalan 208 km2’lik Brcko bölgesi ise ABD gözetiminde ve özel statüde yönetiliyor.
Sırplarının toprak bütünlüğüne sahip olmasının önüne geçmeyi öngörüyor…
*
Yüzü aşkın bakan, ticaret ve sağlıktan eğitim ve polis teşkilatına kendi görev alanlarında siyaset yönlendiriyor.
Bu parçalı yapılanma yaşamın her alanına yansımıştır, “Milli” sıfatı halklar için kapsayıcı hiçbir anlama gelmiyor.
Ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok alanda derin çözümsüzlükler yaşanıyor.
*
Dayton Barışı’yla ülkede demokrasi teamülleri açısından barış ve istikrarı korumakla görevli olduğu iddia edilen ve lüzumunda Cumhurbaşkanı’nı bile görevden almak gibi güçlü yetkilerle donatılmış “Yüksek Temsilcilik” makamı tartışılıyor.
Ayrıca Boşnak, Hırvat ve Sırpların ortak karar almasını öngören Dayton sisteminde, bu unsurların her birisine veto hakkı tanıyan siyasi yapı da sistemin işlemesinin önünde engel sayılıyor.
*
Boşnak-Hırvat Federasyonu, Dayton Barışı’nın günün gerekleri doğrultusunda revize edilmesi ve işlevsiz kalan ya da sistemi işlevsiz kılan çeşitli maddelerin yeniden değerlendirilmeye tabi tutulması talebindedir.
Ama Kosova’nın bağımsızlığını aldığı günden beri Bosna Sırp Cumhuriyeti de “biz de ayrılabiliriz” diyor…
*
Oooo! Zaten uluslararası dengelerin yeniden kurulmaya çalışıldığı dünyada devlet sayısı hızla artmıştır.
“Öteki” nin toprağındaki ayrılıkçıların bağımsızlığını tanımak diplomasinin meşru bir yöntemi olarak öne çıkmıştır.
Böylece küçük devletçiklerin oluşturulmasına verilen destekler, bir dış politika aracı ve baskı unsuru olarak kullanılabilir hale gelmiş ve dönüşü olmayan sorunlara yol açılmıştır.
Şimdi mikromilliyetçilik dünyayı bir kaos ortamına sürüklemeyle tehdit ediyor…
*
Çünkü bu gelişmeler Balkanlar’da, küresel güçlerin tavrı ve gelecek tasarımlarını belirlenmesi bakımından önemlidir.
Bu noktada Batı’nın stratejisini, Büyük Enerji Güvenliği için Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, Avrupa ülkelerinin de enerji alımının büyük bir kısmında Rusya’ya bağlı olmamasını sağlamak hedefi belirliyor.
Rusya ise enerjiyi ekonomisinin ve dış politikasının belirleyeni haline getirmiştir!
*
Batı, Balkan ülkelerinin tamamının kendi çizdiği yönde olmasını istiyor.
Üstelik bu ülkelerin AB üyeliği yolunda uyum politikalarını gerçekleştirmedeki hevesleri bunu kolaylaştıracak bir etken olarak görülüyor.
Ne ki AB’nin sınırları belirlenmiş, ayrıntıları planlanmış, sonuçları üzerinde düşünülmüş bir Balkan Politikası bulunmuyor.
Yine de bir şekilde bölünmüş, parçalanmış birimlerin yönetiminde söz sahibi olmanın gayreti gösteriliyor…
*
Hakeza Rusya da dış politika stratejisini belirlerken uzun bir dönem Balkanlara yönelik belli bir siyasi strateji belirlememiştir.
Balkanlarda çıkan çatışmalar sırasında beklendiğinden daha pasif bir duruş sergilenmiş, Balkanların Rusya’dan soğumasına ve oradaki etkisinin azalmasına neden olunmuştur.
*
Rağmen ne Balkanlar ne de Rusya birbirleriyle olan bağlarının tamamı ile kopmasını göze alabilecek durumda değildir.
Çünkü Balkan ülkelerinin Rusya ile tarihi bağı olduğu kadar ticari ve ekonomik açıdan da önemli çıkarları bulunuyor.
Rusya’nın da Balkanlar ile bağını koparması önemli stratejik ortağını kaybetmesi anlamına geliyor ki;
Bu Rusya’nın hem dış, hem ekonomik hem de siyasi politikasına bir darbe sayılıyor.
*
Bu yüzden şimdilerde, ABD/ Batı ve Rusya, 15 Kasım’da bir referandumla halkına ” Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi’nin kanunları, özellikle de Bosna-Hersek mahkemesi ve savcılığına ilişkin kanunu yürürlüğe sokmasını ve bu kanunların Sırp Cumhuriyeti topraklarında uygulanmasını anayasaya aykırı ve yasadışı olarak görüyor musunuz” sorusunu yöneltecek olan,
Sırbistan Cumhuriyeti odağından Balkanlarda hem siyasi hem ekonomik büyük bir mücadele veriyor.
*
Siyasi mücadele anlamında; Rusya jeopolitik ve ideolojik çıkarlarını korumak için doğu Ukrayna halkının isyanında başlattığı Batı demokrasisinin değerlerini ileri sürüyor.
ABD’nin Kosova Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanımasına dayanak yaptığı “Bağımsızlık bildirgeleri,iç yasaları ihlal edebilir. Ancak bu, uluslararası hukukun ihlal edildiği anlamına gelmez” beyanını koz olarak kullanıyor.
*
Rağmen,Rusya’nın Kırım’ı, Abhazya ve Güney Osetya’yı ilhakıyla Batı ile arasında uluslararası hukukî bir sorun doğmuştur.
Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları arasında bir yumuşama belgesi olan Helsinki Nihai Senedi ihlal edilmiş,
Nihai Senedin sınırların ihlal edilmezliği ve devletlerin toprak bütünlükleri esaslarına bağlı kalınarak, Avrupa’da karşılıklı güven anlayışının güçlendirilmesi, barış ortamına elverişli şartların geliştirilmesi, demokrasi ve insan haklarının zemin kazanmasına katkıda bulunmak amacı ciddi yara almıştır.
*
Bu yüzden Batı, Kırım, Abhazya,Güney Osetya’nın ilhak edilmesinin tekrarlanması halinde Balkanlarda ve Asya’da bir çok toplumun Rusya’ya bağlanmasından endişe ediyor.
Bu bölgelerde toprak anlaşmazlıkları yaşanması halinde bölgedeki müttefiklerini destekleyeceğinin sözünü veriyor…
*
Ekonomik anlamda ise Rusya ve Batı arasında iki büyük proje üzerinde tartışma öne çıkıyor.
Birincisi, Azerbaycan Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gaz vasıtasıyla Kafkasya’yı Orta ve Güney Avrupa ile buluşturmayı düşündüğü,
Doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi ile doğalgazın Yunanistan’a, oradan Trans Adriyatik Doğalgaz Boru Hattı üzerinden Avrupa’ya geçebileceği vizyonudur.
İkincisi, Rusya’nın doğalgazını Avrupa’ya sevkiyatında, Mavi Akım’a paralel bir şekilde Karadeniz’in altından geçerek Türkiye’nin kuzeybatısından Yunanistan’a ulaşması ve burada kurulacak bir doğalgaz dağıtım merkezi vasıtasıyla Makedonya- Sırbistan- Avusturya’ya ulaşması vizyonu.
*
Her iki proje de Rusya ve Avrasya İşbirliği Teşkilatı’nın siyaseten ve ekonomik olarak yeniden eski Sovyet bloku ülkelerini eline geçirmesinden duyulan endişeleri artırıyor.
O yüzden ABD’nin Balkanlar, Doğu Avrupa ve Kafkasya’yı Rusya’ya mı terk edeceği sorularından doğan gerginlikler,
ABD ve AB’nin Rusya’ya ardarda ekonomik, siyasi ve askeri yaptırım paketleri açtığı bir süreç,
ABD Temsilciler Meclisi’nin Ukrayna kriziyle ilgili ABD-Rusya arasında “Soğuk Savaş”ı tescil eden kararıyla yaşanan oldukça kritik bir dönemden geçiliyor.
*
ABD ve Rusya’nın Suriye’de ağır bir bilek güreşinde olduğu bir süreçte, konjonktür “kızdırmayın beni” der gibidir.
8.11.2015