Ermeni Meselemiz konusunda Araştırmacı – Yazar Sayın Şükrü Server Aya’ nın ders niteliğindeki yazısını aşağıya kopyalıyorum. Yazının tamamını okuduğunuzda şu gerçeklere bir kez daha şahit olacaksınız; • Bizler bu mücadeleyi yalnız Ermeni ve sempatizanlarına karşı değil, aynı zamanda, sayın yazarımızın ifadesi ile Ermeniler için ücretle çalışan “spykırımcılar” a, yani vatan haini vatandaşlarımıza karşı da sürdürmek zorundayız. • Devletimizin bu konu ile görevlendirdiği kuruluşumuz maalesef yetersiz kalmakta, Üniversitelerimiz ve STK’ larımız da konuya uzak durmaktadır. • AİHM’ nin son kararına bakıldığında, Ermenilerin yaydıkları yalanları gerçekmiş gibi değerlendirdikleri görülmektedir. • Bu bakımdan, sözde soykırım yalanının yayılması, bizler işi ciddiye almadıkça ne biter ne de kesilir. • Meselenin çözümü için Cemiyeti Akvam Genel Sejreterinin 1.3.1920 tarihli bildirgesi ne bakmak bile yeterli olacaktır. “ Osmanlıda ekaliyetler sıklıkla baskı altına alınıyordu, fakat katliamlarda Merkezi Hükümetin dahli yoktur, bunlar hep kontrol dışındaki çetelerin işidir.” Bu güzel yoruma benim ilave edebileceğim tek şey; kuvvetli, örtülü ödenek kullanabilen, devamlı bir devlet kurumu oluşturmak, STK’ larımızın, Üniversitelerimizin ve fert olarak hepimizin bu konuya en az Ermeniler kadar önem vererek, zaman ayırarak, karşılık beklemeksizin çok çalışmasının hayati önemi olduğunu hatırlamamızdır. Saygılarımla, Orhan Tan
SAYIN Ş.S.AYA’ NIN YORUMU:
Çok Değerli Gerçek Dostlar,
Gerçekler çorbasına “limon mu” yoksa “tuz mu” dersiniz, katkıda bulunmak niyetiyle, kamuoyunun bilmediği veya “benim beceriksizlik ve erişim yetersizliğim” nedeniyle bilinemeyen bazı gerçekleri, çok kısaltarak, adres listenize duyurulmasını takdirinize bırakıyorum. 1- Yerli spykırımcılar: Bana yurt dışından Ermeni diyasporasının pazarladıgı yüz civarında Türk akademisyenleri resim ve özgeçmişlerini içeren uzun bir ek gelmişti, bulasaydım yollardım fakat renkli ve resimli çok yer tutardı. Burada adlarını duyduklarınızın dışında yurtdışında bunlar kolayca kahraman “yapılıyorlar”. 2- Lakin bunlar “açık tartışmadan – karşılaşmadan – bilmedikleri yabancıların (Türklerin) konferanslara girmesini istemezler, önlerler. Bilgi-samimiyet-belge göster derseniz bunlar kara Fatmalar gibi kaçar, köşelerinden Ağustos böceği gibi öterler. 3- Yabancı lisan eksikliğinin yanına bir de “nemelazımcılığı” hele de üstlerin “karışma, sana ne”si ve destek yerine azarlamaları olunca, en saygın ve önemli kurumların (TUSIAD gibi) bu gibi danışmanları bilinen (özürcü) isimlerden oluşur. Buralara girilemez, ne konuşurlar ne de belge verirsen bakarlar. (İlgili üst merciler de…) Hele kopyalama ve torpille sırtında bir kıyafet konmamışsa, “kesinlikle dinlemezler” (çünkü dinlerlerse, bilmedikleri meydana çıkar…çok ustalıkla savarlar) 4- Bizlerin bu tür “kestirmeci” yaklaşımlarımız ve sorumlulugun, sürekli geniş kadro, para, okuyan-araştıran-muhtelif lisan bilen uzman ordusu olmadan, sırf mensupları görevleri gereği az çok yabancı lisan bildikleri için, “en dar kadrolu” bir Bakanlığa yüklenmesi haliyle “mucize yaratamaz”. Üniversite ve diğer NGO lar da uzakta durur. 5- Şu son çıkan Perincek Kararının 130 sayfa olan aslını okumaya başladım, o hakimler de bilmedikleri ve kimselerimiz de onlara en asgari bilgileri ulaştırmaya gerek görmedikleri için (zira davanın hukuki temeli çok saglamdı) kararın içinde, Ermenilerin yaydıkları yalan ve hatalar gerçekmiş gibi değerlendirilmiştir. Çok şükür çok az bir farkla, “davanın hukuki temeli yok edilemediğinden” Perincek lehine (üç başı mamur) kazanılmıştır. Lakin bunun tartışması ve SOYKIRIM rivayetinin yayılması, bizler işi ciddiye almadıkça ne biter ne de kesilir. Şu anda “her gün” Ermenilerin yurtdışındaki yayın, konser, gösteri vs faaliyetlerine ait 8-10 haber vardır buna ancak 1-2 kişi okur ve havaya cevap yetiştirmeye çalışır. SOYKIRIM iddiasının tutar tek bir topluiğnesi yoktur onun için hep uzaktan goygoyculukla davayı yürütürler. Ben sizlere bu işin ne derecede asılsız oldugunu şu satırlarla özetleyeyim a. Hukukun temeli şu prensibe dayanır. Kanunun yayınlandıgı tarihte suç olmayan hususlar ancak o tarihten sonra mahkem ve cezaya tabi olabilir. Bugünkü yasa ile dünü yargılayamazsınız, geriye gidersek İsa’nin çarmıha gerilmesini de mahkeme ederiz. Bu en temel hukuk Ana Kararda bahsedilmesine rağmen, EN ÖNDE TUTULMAMAKTADIR mesele baştan atılmamaktadır.. b. 1948 de B.M. tarafından kaul edilen SOYKIRIM suçunun tarifinde, MUTLAK olarak ya o ülkenin yetkili mahkemesinin, o olmazsa oluşturulacak uluslar arası divanın mahkeme kararı şarttır. Bu konuda BM de özel bir büro ve sekreter de vardır, fakat kimse oraya gitmez, çünkü mahkemeye sunabilecekleri tek delil yoktur, bütün mevcut deliller tam tersini yadsınmaz belgelerle kanıtlamaktadır. c. Bilindiği gibi Suç ve Ceza bireyseldir, ne havale-aktarma be de tevarüs edilebilir. Yani babanın suçu nedeniyle ölümünden bilmem kaç yıl sonra olgunu cezalandıramaz sın. Bu ana kural da bilinmesine rağmen bu prensip de yok sayılmaktadır. Ben de diyorum ki, “SUÇLU veya SUÇLULAR KİMLERDİR, bir gösterin” (suçları ispatlanmasa da) d. Cemiyeti Akvam (İlk Birleşmiş Milletler) Genel Sejreterinin 1.3.1920 tarihli bildirgesş var, diyor ki “ Osmanlıda ekaliyetler sıklıkla baskı altına alınıyordu fakat katliamlarda Merkezi Hükümetin dahli yoktur, bunlar hep kontrol dışındaki çetelerin işidir.” Fakat ben bunu dahi (kitaplarımda olmasına rağmen duyuramadım). Bu belge SOYKIRIM olmadıgını ispatlamaktadır. e. Gene Cemiyeti Akvam’ın 21.9.1928 tarihli Resmi Gazetesinde çıkan resimli ve Genel Sekreter vekilinin koskoca beyanatı var. Diyor ki, “biz Ermenilere çok şey vaat ettik, şunları bunları verecegiz dedik, onlar da inandılar bizler için savaştılar ve 200.000 kişi canlarını feda etti fakat sulh olunca bizler bu adamlara verdiğimiz vaatleri unuttuk..” Buyurun Ermenilerin ihaneti için bundan saglam belge olabilir mi? f. Ayrıca ABD Senatosunun, yolladıkları tahkik komisyonlarının kapı gibi raporları var; birinde deniyor ki “Ermeniler Müslümanları rafine vahşetlerle öldürmüş, köy ve evlerini yıkmıştır…ve bol izahat verilmektedir.” Diğerinde de 1919 da ABD Generali diyor ki “Ermeni Kumandanının Müslümanların öldürülmesi için yazılı emrini gözlerimizle gördük..” Ve bunun haricinde, Mehmet Perincek’in Rusya’daki yeni bulguları dışında en az yüz belge daha vardır… Hiç kimseden bunları duydunuz mu? Dostlar öğrenmek için “aldatılmış olmamak ve yalancılara alet olmamak için” araştırma ve okuma şarttır, okudukça ve öğrendikçe (bugün başlasanız sabah akşam okuyacagınız yabancı belgeler için) ON BEŞ sene yetmez… Haa kestirmeden gidersen, herkes kolayca kendini mandra sahibi yapar… Bazı hırsızlar yeni girdikleri evde, heyecandan bağırsakları bozulduğundan salonun ortasına yapıp korkularını yendikten sonra evi rahatça soyarlarmış. Valla bizim hanemizde eloglu gelmiş salonun degil, yatagımızın içine etmiş, aldırmıyoruz. Altta yeni Türkçeye çevrilmiş bir kitap kapagı var, genç bir Alman yazmış, gazete küpürlerinden Hitler’in Atatürk’e hayran oldugunu onu model aldıgını ve Atatürk Ermenileri yok ettiği için Hitlerin de Yahudileri yok ettiğini yazıyor. Laf arasında da Atatürk’ün “Ermeni kadın ve Rum Oğlanlara düşkün, ayrıca ağır içkici oldugu yazılmıştır. İngilizce kitapta bunlar açık seçik, tercümesinde her halde sansür etmişlerdir. Biz kafamızı kuma veya yorgan altına soktukça veya körler kendilerine göre fili anlattıkça, senin hükümetin seni Taksim meydanına sokmaz fakat Ermeni özürcülerine pankart ve resimlerle heykelin önünde rahat poz verdirir. Şunu da ilave edeyim, RTE nin 2005 te Münih’te Avrupa Konferansında bütün dışişleri bakanlarına (Ermenistan dahil)attıgı büyük fırça ve rest internet videolarda var; iki sene sonra New York’ta TV de de aynı resti çekmiş… Fakat o vakit bakanı sonra başbakanı olan zat kendine danışman olarak (bu sayede çok zengin olan) Etyen Mahçupyan’ı seçerse ve önüne konulmuş işaretli dosyaları açmaya lüzum görmeden arşive atmış olursa ne beklersiniz? Bu şartlar içinde başarı sağlanamaz… Cümleye sabır akıl cesaret…
Şükrü S. Aya