Ekonomi bozuk… Dış politika başarısız… İşsizler ve işsizlik bir çığ gibi artıyor… Bombalar patlıyor… Dolar almış başını gidiyor… Yolsuzluk ve rüşvet dosyaları raflara sığmıyor… Her gün şehit geliyor…
Bu kadar olumsuzluğa karşın AKP yine de seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkıyor…
Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir ortamdan muhalefet partileri yararlanır, hatta iktidarı alaşağı ederdi…
Ama bizde tersi oldu… İktidar partisi oylarını artırdı. HDP, MHP oy yitirdi… Peki, bu oylar nereye gitti?
AKP’ye…
AKP bu kadar oy alacağını kendisi de tahmin etmiyordu… Koalisyonlardan falan söz ediyordu… Anket kuruluşları da bu sonucu bilemedi… Oysa bu oyların ana muhalefet partisine gitmesi gerekirdi… Böyle olmadı…
Koalisyon görüşmelerinin sonuçsuz kalması üzerine halk istikrarı “Tek parti yönetiminde” aradı…
Şimdi bizim “Entellerimiz” halka hücuma geçeceklerdir… Onun ne aptallığını, ne cahilliğini bırakacaklardır… Aziz Nesin yeniden gündeme oturacaktır… Ama partisinin yaptığı hatalardan asla söz etmeyecek, edenleri de yine hainlikle suçlayacaklardır… Biz yine de bütün bu saldırıları göze alarak eleştirilerimizi sürdüreceğiz…
Peki, neden sandıktan böyle bir sonuç çıktı?
Şunun için:
Ortada yadsınamaz, çarpıcı bir gerçek var: Çoğunluğu Kürt olan Doğu, Güneydoğu halkı terörden bıkmış, usanmış, bunalmış, nefret eder duruma gelmişti… Dükkânını dahi açamıyordu… Satış, ticaret olmadığı için senedini, çekini ödeyemiyor, evine ekmek götüremiyordu…
Sokağa çıkamıyordu… Kafasını penceresinden dışarıya uzatamıyordu. Çünkü hendekler kazılıyor, silahlar, bombalar patlıyordu… PKK halk üzerinde bir baskı, şiddet yönetimi kurmuştu. Terörist yapmak için çocuklarını ana kucağından alıp dağlara kaçırıyordu
Kürtler bu ortama ve HDP’ye oyları ile “Yeter artık” dedi, ona isyan etti. Ders verdi… HDP’nin oylarını düşürdü.
“Halk ölümlerden, kandan, terörden, PKK’dan bıkmış, usanmış, bunalmış, nefret eder duruma gelmiş” iken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “PKK, Kandile çekilse dahi silah bırakamaz. IŞİD ile çarpışıyor. ABD de destek veriyor.” Diyerek ona arka çıkmıştı… Ne zaman? Seçime çeyrek kala?
Ayrıca, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “PYD şu anda bizim için PKK ile eştir” konulu demeçler verirken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kuzey Suriye’de IŞİD ile savaşan PYD’nin silahlı gücü YPG’yi “terör örgütü olarak değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum olarak gördüğünü” söyledi. Halkın desteklemediği Kürt Açılımına sahip çıktı… AKP’nin açılımı bıraktığı yerden alıp, devam ettireceğini vurguladı… HDP’in ortağı konumuna girdi.
Oysa Amerika PYD, YPG ve PKK’ya “Kara Gücüm” diyordu Kemal Bey bu konuşmaları yaparken…
Vee daha da kötüsü, HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde barajı aşmasını pilav dağıtarak kutlayan Çanakkale’nin CHP’li belediye başkanı Ülgür Gökhan linçten zor kurtulmuştu…
Daha önceleri de Y-CHP, Emine Ülker Tarhan, Dilek Akagün Yılmaz, Birgül Ayman Güler, Nur Serter, İsa Gök, Süheyl Batum, Onur Öymen ve burada adını yazamadığım onlarca ulusalcı milletvekillerini tasfiye etmişti. Atatürk ve Türk düşmanı dincileri, Türkiye “Ermeni soykırımı yaptı” diyenleri, CIA’nın tescilli, numaralı PKK avukatlarını partiye doldurdu.
Y-CHP yöneticileri, Atatürk’ün partisinden nemalanırken asla Atatürk’ten söz etmediler… Onun ilkelerine ve devrimlerine sahip çıkmadılar. Altı Oku ağızlarına bile almadılar… Hatta ona “Dersim Katliamı” yaptı diye isyan bayrağını açtılar. Üstelik bir de ulu orta çıkıp Kemal Bey, “Biz 1930’ların CHP’si değiliz” türünden demeçler verdi, gerçek CHP’lileri küstürdü…
O, Bölücüleri, dincileri partiye doldurarak, Fethullah Gülen Tarikatına destek vererek, bölücülerden, dincilerden oy alacağını sandı. Oysa aslı dururken taklidini kim ne yapacaktı?
CHP’de bu işler olup biterken, Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir politikacı kurnazlığı ile halkın, Oslo ve Dolmabahçe görüşmelerine karşı çıktığını sezdi… Hemen siyaset değişikliğine gitti. Yüksek sesle Dolmabahçe toplantısına cephe alarak, “Böyle bir görüşme meşru değildir, kabul etmiyorum” dedi ve ABD’nin, AB’nin itirazına karşın, PKK’ya savaş açtı… Türk ordusunun başarılarına ortak oldu…
Böylece “Açılım, saçılım hareketini” başlatan kişi, yeni bir politik çizgi belirleyerek, “U” dönüşü yapmış oldu…
Türk milleti aslında AKP’yi değil, PKK’yı bozguna uğratan Türk ordusunu onayladı. AKP, RTE’nin bu mücadelenin arkasında durmasından yararlandı… Çünkü halk, teröre karşıydı…
Varılan sonuç ise ortada…
MHP’ye gelince…
Milliyetçilik sözünü dilinden hiç düşürmeyen, milliyetçilik deyince mangalda kül bırakmayan MHP’nin bu konuda bir tek girişimi ve çalışması yok…
Ne ekonomide, ne dilde, ne kültürde ne siyasette ulusalcılığı savunduğunu görmedik. Ağzından ABD’ye bir tek kötü söz çıkmadı. Tam bağımsızlıktan söz ettiğini bir kez olsun duymadık…
Üstelik bunları savunanları da tasfiye yoluna gitti… Birçok değerli politikacıyı partiden uzaklaştırdı…
Elbette, halk da onları tasfiye etti…
İŞİN ÖZETİ: Seçimin kazananı AKP’dir… Kaybedeni HDP, MHP, PKK, Fethullah Gülen ve 0,6 oranında oyunu artırsa da CHP’dir.
Seçim sonrası verdiği demeçle Kılıçdaroğlu’nun şimdiye dek izlediği politik çizgiyi , uygulamaya devam edeceği anlaşılmaktadır… Ama bu çıkar yol değildir… Bu politik strateji ile asla iktidar olunmaz…
CHP, başarı kazanmak istiyorsa eğer Atatürk’e, Cumhuriyete, Altı Oka yeniden dönmeli, Mustafa Kemal’in “TAM BAĞIMSIZLIK” politikasına ve devrim ilkelerine sahip çıkmalıdır…
MHP ise milliyetçiliğin sadece lafını ederek değil, onu yaşamda, iç ve dış politikada, pratikte uygulayarak milliyetçiliğini kanıtlamalıdır. Soyut bir milliyetçilik anlayışından vaz geçmelidir…
Sonuç olarak, AKP karşısında bozguna uğrayan her iki parti de şapkasını önüne koyup, “Biz nerede hata yaptık” diye bir kez daha düşünmelidirler…
ASIL MÜCADELE BUNDAN SONRA BAŞLIYOR… BAŞLAYACAKTIR.
KARAMSARLIĞA, UMUTSUZLUĞA KİTABIMIZDA YER YOKTUR…
AKP, 2011 seçimlerinde de yüzde 49,83 oranında oy almıştı… Ama 7 Haziran seçimlerinde 10 puan kaybederek, 40’lara düşmüştü… Bunu asla aklımızdan çıkarmayalım…
Bir yanıt yazın