NECDET BULUZ
IŞİD bilmecesi büyüyor. Özellikle Ankara katliamı sonrası savcılığın “Bu işi IŞİD yaptı, talimat da Suriye’deki IŞİD merkezinden verildi” açıklaması üzerine bizi yönetenler farklı açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı “Bu iş kokteyl işi” derken, Başbakan Davutoğlu da “Terörist gruplar dış güçlerin de desteği ile bu işi yaptı” diye konuştu.
Doğrusunu söylemek gerekirse IŞİD tehlikesi ile daha çok başımız ağrıyacak gibi görünüyor. Özellikle Suriye’den geçiş yapan militanların Türkiye’de hedefledikleri yerlerde bombalı saldırılarda bulunabileceklerine dikkat çekiliyor. Canlı bombaların da içimizde dolaştığı söyleniyor.
Biz, terör nereden gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın bunun karşısındayız. Bugün, Türkiye başta IŞİD olmak üzere PKK, PYD ve diğer sol kesimli terör gruplarının tehdidi altında bulunuyor.
Cihatçı grupların bugüne kadar terör örgütü olarak algılanmamasını büyük yanılgı olarak düşünüyoruz.
Konu ile ilgili olarak uluslar arası İlişkiler ve Güvenlik ve Ortadoğu Uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner önemli bazı açıklamalarda bulundu. Konumuz içinde olduğu için Laçiner’in bu açıklamalarından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedik:
“Cihatçı örgütler tehdit olarak algılanmadı. Bu gruplar müttefik olarak görüldü. Ya da (Düşmanımın düşmanı dostumdur) anlayışıyla bakıldı. PKK’yı, PYD’yi ve Esad’ı dengeleyici bir unsur olarak görüldü. Yaşamasında fayda görülen bir unsur… Böyle olunca ona karşı tedbir alamıyorsunuz. Polis bakıyor, hükümette, sanki IŞİD’i sempatik bulan bir hava var. O da bu örgüte karşı etkili tedbirler almaya çalışmıyor. İyi polisler inisiyatif almak istemiyorlar. Görüyorlar, olayları rapor edip Ankara’ya gönderiyorlar. “İşini yaptın” mı yaptım. Tapeler ortada, dinlemeler yapılmış. Ama kötü adamlar böyle ortamda at koşturur. Ben kanıtı delili olmadan kesin bir şey söylemem. Dediğim gibi komplo teorilerine gerek yok Türkiye’nin güvenlik açıkları olduğu ortada. Bu konuda tarihin en kötü dönemi yaşanıyor. Etrafta savaş varsa silahlar da dolaşmaya başlar.”
IŞİD tehlikesinin ve Türkiye’ye etkisinin Suriye’deki iç çatışmalarla yakın ilişkisi var. Laçiner, bu konuya da değiniyor. Görüşleri şöyle:
“Türkiye’nin sınırları sıkıntılıdır. İmparatorluktan kalma sınırlardır. Her an değiştirilme isteği doğabilir. O yüzden Lozan Anlaşması cumhuriyetin adeta saplantısı haline gelmiştir. Lozan’a kutsal bir metin gibi bakıldı hep. Türkiye 1923’ten beri komşularının sınırlarına karışmama ilkesiyle hareket etti. Bu, Birleşmiş Milletleri var eden temel ilkedir. Türkiye bunu çok önceden ilke edinmiş. Bu boş bir saplantı değil. Çünkü sen başkasının sınırlarına karışırsan, başkası da senin sınırlarına karışır. İçeride etnik sorunların var, demokratikleşmeni tamamlayamamışsın, kalkınmanı tamamlayamamışsın. Yani sende yara çok. Türkiye, Suriye meselesinde bu kutsallaşmış ilkeyi sattı. Suriye’de rejimi değiştirmeye kalktı. Hatta bütün bölgenin yapısını değiştirmeye kalktı. Biz Suriye’ye girelim derken Suriye her alanda bizim içimize girdi. Suriye’de boyumuzu aşan işlere girince Kürt meselesi sadece uluslararası hale gelmedi, PKK bölgede ordulaşma yaşadı. Hatta devletleşmeye başladı. Suriye’de kim kazanırsa kazansın Türkiye’nin aleyhinedir. Diyelim ki ÖSO kazandı. PKK yine devletleşirdi, IŞİD ortaya çıkardı. Suriye bir savaş sahnesine çevrilince dünyanın bütün güçleri buraya geldi. Bir bela yuvası ortaya çıktı.”
Bugüne kadar iktidarın Suriye politikalarının yanlışlığına değindik. Bu yanlışlıklar nedeni ile de büyük zararlara uğradığımızın altını çizdik. Laçiner de bu konuya değiniyor ve “Esad konusunda inanılmaz zararlara uğradık” diyor. İşte Laçiner’in bu konuda söyledikleri:
“İktidar tamamen bir ideolojik bir sarhoşlukla bölgeye bakıyor. Bu, bizim kendi gücümüzü doğru hesaplamamıza mani oluyor. İnsan nasıl ki sarhoşken normal davranamaz, ideolojik sarhoşluk da böyledir. Esad konusunda inanılmaz bir zarara uğradık. Ortadoğu’da ekonomik, sosyal ilişkilerimiz berbat oldu. Mülteciler meselesi öyle… IŞİD, Türkiye’ye geldi ve önümüzdeki uzun yıllar boyunca bununla uğraşmak zorunda kalacağız. Türkiye, şimdi, ben PYD ile savaşırım diyor. Rusya’nın burada ne işi var deyip meydan okuyor. Rusya da uçaklarını Türkiye sınırına sokup sokup çıkardı, senin sınırın burası dedi. Adeta Türkiye’ye sınırını öğretti. Büyük devletlerle oyun olmaz. Türkiye, PYD-PKK meselesini eline yüzüne bulaştırdı. Benim korkum, Suriye’de Rusya ile ABD ile savaşa girebiliriz. Bu büyük devletler de sizinle öyle basit bir şekilde savaş yapmazlar.”
Bir önemli konu da PKK’ya karşı sürdürülen mücadelede gelinen noktadır. Uzun zamandır barış için müzakereler sürdürenler, birden bire neden PKK ile mücadeleyi kızıştırdılar? Bu soruya halen net yanıtlar bulunamıyor.PKK ile savaşın altında bir strateji mi yatıyor? Laçiner’in bu konudaki görüşlerini de yansıtarak bugünkü yazımızı noktalıyoruz:
“Eğer bu bir strateji ise, bu insanlar paralel bir evrende yaşıyor anlamına gelir. Bu bir ateş topu, altında da en çok hükümet kalır. Bir adamı saunaya sokup, oradan çıkarıp buzun içine koyarsanız kalp krizi geçirir. Siz çözüm süreci diye inanılmaz gevşek bir ortam yaratıp, yolların altına patlayıcı yerleştirilmesine, örgütün silahlanmasına müsaade ediyorsunuz. Sonra da tepesine bombalar yağdırıyorsunuz. PKK’yı aldılar kucaklarına canım, cicim deyip öptüler. Sonra da vurmaya başladılar. Bu Kürtleri çıldırtmaktır. Ayrılmayı düşünmeyen Kürtleri de çıldırtmaktır. Şimdi askerleri bu ortamın içinde bıraktılar gidin çözün bunu dediler. Cizre’yi kapattılar, etrafını sardılar, savaşın bunlarla dediler. Ne yapıyorsunuz? Kendi vatandaşınız oradakiler. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nda mıyız? Böyle savaşılabilir mi? 15 terörist için 100 bin insanı terörize ediyorsunuz. Tek adam yönetimi ve etrafında onu övme hizmeti veren danışman adı altında bir takım kişiler var. Erdoğan’ı göklere çıkarıyorlar, onun aslında bir yarı tanrı olduğunu bir Mesih olduğunu söylüyorlar. Makul eleştiri yapan insanları etrafınızdan uzaklaştırırsanız hukuksuz işler yapmaya başlarsınız. Erdoğan ve Davutoğlu’nun durumu bu.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz