1 Eylül 2015 tarihli Bugün Gazetesinde ‘Akçakale sınırında IŞİD‘e silah yapımında kullanılan malzeme sevkiyatı belgelendi’ ” haberi manşetteydi.
Bu haber çıkar çıkmaz “Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) finans desteği sağladığı iddiasıyla Koza İpek Holding merkez binasına ve yirmi iki şirkete aynı anda operasyon yapıldı.
Bu bir tesadüf olamaz değil mi?
Akıllara şu geliyor; Koza İpek Holdingin varlığı yeni mi keşfedildi, ikincisi seçime 5 gün kala neden bu baskın yapıldı?
Bir kere zamanlama çok önemlidir.
İşte o zaman durum vahamet kazanmaktadır.
Acaba, diğer medya kuruluşlarına aba altından sopa göstermek için mi?
Yoksa şahsi bir kin yüzünden midir?
Ben meseleye buradan bakıyorum.
Yoksa bilmem kimin holdingi basılmış umurumda değil.
Varsa suçları cezalarını çeksinler.
Ne var ki holding yetkililerinin iddiaları da mantıksal geliyor.
IŞİD’e silah sevkiyatını meydana çıkarttıkları için baskının yapıldığı…
Karşılıklı rövanş olabilir mi?
Mesela mahkeme kararı olmadan kayyum atanması ve atanan kişilerin AKP yakın isimlerin olmaları, dolayısı ile tüm yayınlarının kesilmesi bu ülkede yasaların yok sayıldığının göstergesidir.
AKP yanlış üzerine yanlış yapmaktadır.
Haklı gerekçeleri olsa bile böyle diktatörce değil, yasal yollardan yapmalıydı.
Daha da vahimi holding binasında eylem yapanlara polisin gazla müdahalesi ve bazı kişileri plastik kelepçe takıp oradan uzaklaştırmasıdır.
Bu tıpkı Arap ülkelerinde ve Osmanlı döneminde suç işleyenlerin suçunu yazıp boynuna asmaları ve halka teşhirleri gibi bir şey…
Demek ki artık bu durumlara geldik.
Bu ülkede halen özgürlük var diyenlere nasıl anlatmalı bilemiyorum.
Evet, özgürlük var ama ayağına pranga takılmış durumda…
Akıllarımıza şu geliyor ve soruyoruz.
17-25 Aralık 2013
“Rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla 4 bakan ile 3 bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında yürütülen soruşturma ile tüm Türkiye’de adeta deprem yaratmıştı.
Hele ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar ve para sayma makineleri herkesi şaşkına çevirmişti.
Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir soygun asla görülmemişti.
Sonrasında ne oldu biliyoruz.
İçişleri bakanlığınca savcılığın gözaltı ve mahkemenin arama kararlarını yerine getiren adli kolluk amir ve memurlar görevlerinden alındılar, sürgün yediler, meslekten ihraç edildiler.
Başbakan Erdoğan, paralel devlet dedi, ne istediler de vermedik, kumpas kurdular, devleti yıkmak istediler dedi. V.S
Kimse yargılanmadı ve üzeri örtüldü.
Sadece paralel devletle (FETO)ile bağlar iyice kopmuş iki hasım olunmuştu.
Hükümet neden o zaman örtbas etti de olayı kapattı?
Aradan iki sene geçiyor ve bugün dağ kanunu gibi, mahkeme kararı olmadan bir Holding basılıyor!
Aslında benim ve benim gibi düşünenlerin sevinmeleri gerekir değil mi?
Oh ne güzel oldu, askerlerimizi aydınlarımızı yok yere zindanlara attılar hayatlarını çaldılar.
Gazetelerinde, televizyonlarında her gün suçluyorlardı sahte deliller yaratıyorlardı.
Şimdi onlar da çeksinler bakalım diyerek zil takıp oynayacak halim yok.
Mesele gerek görsel, gerekse yazıla basına kelepçe takmaktır bu.
Bu haber alma özgürlüğümüzün elimizden alınmasıdır.
Bugün onlara yarın bir başkasına yapılmayacağı ne malum?
Her ikisi de Türkiye için büyük tehlikedir.
İki taraf ta etnik terörü ve mezhep ayrılıkçılığını kışkırtarak millî devleti yıkma, tek başına iktidar olma hırsı içerisinde Türkiye’yi bu karanlıklara taşımışlardır.
Burada ulu önderimiz gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini beynimize kazımalıyız.
Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir.
Demek ki hem muhalefet partileri hem de bizler suçluyuz…
”Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. Biz siyasetin içinde tırnaklarımızla bu toprağı eşeleye eşeleye 40 yıl bunun mücadelesini verdik ”
Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir”.
Diyen bir kişiyle mücadele edemedik, etmedik ve ülkemizi bu karanlık günlere bizler taşıdık.
***
Şimdi 1 Kasımda Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan bir seçim var.
Mutlaka sandıklara gitmeli ve oyumuzu kullanmalıyız.
Ha… Bu arada saatler dünyada bir saat geri alındı bizde ise seçimler sonun bırakıldı.
YSK da ki bilgisayar sistemleri de bizdeki akıllı telefonlar gibi dünya saatine ayarlandı.
Bizler oylarımızı şimdiki saate göre kullanacağız ve saat beşte oy kullanma bitecek.
YSK da ise saat 16 olacak.
Arada bir saatlik kocaman bir zaman var değil mi?
Bu nasıl olacak?
Acaba muhalefet partileri bunu dikkate aldılar mı?
Bu konuda YSK ile konuştular mı merak etmekteyim.
Yazıma son verirken Osmanlı’nın küllerinden bize bir yurt kazandıran ve laik, üniter bir cumhuriyeti sunan, başta Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve sevgiyle anarken
nice aydınlık günlerde gönül rahatlığı içinde kutlama dileklerimle Cumhuriyet bayramınızı kutlarım.
Tünay Süer
Bir yanıt yazın