CHP Genel Başkanı iki gün önce “Oslo’da da İmralı’da da vaatlerde bulundular. Niye tutanakları açıklayamıyorlar?” diye sordu.
Bu kadar neden bekledi anlayamadım.
Kendi adıma yazılarımın çoğunda bunu dile getirmiş ve CHP’nin bu soruyu ciddi bir biçimde ele alıp gereğini yapmasını adeta haykırmıştım.
Sadece bunu mu? Tabiki değil.
Bir de SEÇ_SİS sistemi ortadan kaldırılmadıkça AKP’nin sittin sene iktidarda kalacağını da tabii.
Dünyada hiçbir ülkenin kullanmadığı bu hileli sistemi Türkiye kullanmamalıydı.
Her halde sesimi duyurabilmek için genel başkan yardımcısı filan olmam gerekti…
Gelelim Oslo Anlaşmalarına…
Bunun daha evveliyatı var tabi.
Bu konuları işleyen birçok yazım var.
Yazılarımı arşivlemede tembellik yaptığımdan sıkıştım mı internetten arıyorum ve hemen bulabiliyorum.
Allah razı olsun teknolojiden…
2013 yılında “Başları dik onurlu yiğitlerim” başlıklı yazımda oldukça uzun yazmışım.
Şimdi o yazımdan alıntılar ile bu güne dönmeye çalışacağım.
Thomas Woodrow Wilson’un 1. Dünya Savaşından sonra istediği dünya düzeni için belirlediği 14 ilke dünya devletleri tarafından büyük takdirle karşılanmış, balıklama atlamışlardı. Oysa bu ilkeler her ne kadar özgürlük, bağımsızlık, adalet gibi görünse de aslında liberal emperyalizmin mihenk taşıydı. Bush döneminde ortaya atılan BOP projesi terörle mücadele için bölge ülkelerinin demokratik bir yapıya kavuşturulması söylemleri de böyle bir aldatmacadır. Zira laiklik olmayan, din esaslı bir ülkede demokrasi asla olmayacağı gibi, Amerika ‘da çıkarı olmayan hiç bir projeyi üretmez. Bundan ötürü “Özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması” söylemi tamamen palavradır. **** Amerika’nın bu projesindeki esas amacı bölgelerde enerji ve hammadde kaynaklarına el atmak, stratejik harekât açısından üs ve kolaylık imkânı sağlayabilecek değerdeki noktaları ele geçirmek, deniz ve hava ulaştırma yollarını kontrol etmektir. Ortadoğu’yu şekillendirmek ve Körfez bölgesine hâkim olmak, orta vadede Avrasya’yı kontrol etmek, uzun vadede ise dünya egemenliğini elde etmektir.
Türkiye’yi neden bu projenin içine kattığını düşündüğümüzde lojistik bir üs olarak biçilmiş kaftandı. Ortadoğu gibi geniş bir coğrafyada kendi gücünün yetmeyeceği bilinci ve Müslüman kimlikli ülkeler içerisinde Türkiye’nin laiklik ve demokrasi kültürünün diğer ülkelere örnek olması korkusu idi. Ortadoğu ülkelerinde demokrasiyi istemeyen Amerika için bu bir dezavantajdı. Muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmeyi kendisine görev edinmiş bir ülke olan ABD’nin Türkiye’de ikinci dezavantajı ise Türk Ordusunun içinde kendisine baş eğmeyen Kemalist komutanlar ve subaylardı. Ilımlı İslam devleti modelini ortaya atarak toplumu tepki vermeyecek duruma getirmek istedi. Bunda kısmen başarılı oldu. Ergenekon, Balyoz gibi düzmece davalar yaratarak Kemalist subayların ordudan tasfiyesini sağladı. Böylece kendisine ve BOP eş Başkanı ilan ettiği başbakana bağlı bir ordu yaratarak dezavantajlarını avantaja çevirdi. Neden ılımlı İslam diye düşünürsek radikal İslam’ı ABD ve Batı dünyası için tehdit ve de tehlike olarak görüyordu. Ilımlı İslam çizgisinin ise ülkeleri ulaştıracağı noktanın, ulusal kimlikten arındırılmış toplumlar yaratacağı düşüncesiydi. Andımızın kaldırılması sadece bir örnektir. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara’da yaptığı “2 sayfa 9 maddelik gizli bir anlaşma ile Türk Ordusunun ve Türkiye’nin kaderini de resmen çizmiş oldu. Ardından OSLO anlaşmaları İle tıpkı Amerika’nın “özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması” söylemine benzer “Daha özgür, daha demokratik Türkiye “kandırmacası ile yeni anayasa gündeme getirildi. ABD’nin ”Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) adı altında ortaya attığı, daha sonra çerçevesini genişleterek ”Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi” küreselleşme sürecinde bir yeni imparatorluk tasarısıdır. Neden uyanmadık acaba?
Ergenekon, Balyoz gibi başlıklar ve davalarla kuvvet komutanlarını, üst rütbelerdeki subayları bir anlamda Kemalistleri sahte olduğu defalarca ispat edilen CD lerle gizli tanıklarla tutsak alarak zindanlara kapattılar. Ordu içinde kalan Kemalistleri istifaya zorladılar. Bir şekilde ordumuzu tasfiye ettiler Buna inanmayıp komutanlarımızı birer vatan haini gibi görmek isteyenlerin Abdullah Gül ile Powellin yaptığı anlaşmanın 4. Maddesini hatırlatmak isterim. Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak. “Amerika’nın bizim askeri gücümüzü belirlemesi! Böyle bir madde nasıl imzalanır? “. 6. Madde ise aynen şöyle;. “Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak.” Başbakan her ne kadar bunu ret etse de 04.01.2013 te İmralı’da PKK ile görüşmeleri yürüten MİT’in eski müsteşar yardımcısı. Cevat Öneş, Radikal’e görüşmeleri değerlendirirken “Bu süreçte PKK’ya da Ergenekon’a da af gerekecek” demişti. (Atılan imza gereği er geç bu da olacaktır.) ****
Hitler’in kendi düşüncesinde olmayan komutanlara karşı nasıl şantajlar yapıldığı ve komutanların emekli edildiği, kendi özel ordusunu nasıl kurduğu bir rivayet değildir. Almanya’da tüm siyasi partilerin, Cumhurbaşkanının, Yargının ve Ordu komutanlarının nasıl gafil avlandığını isteyen araştırır ve bilmeyen öğrenir.2.Mahmut’ta yargı kurumunu ele geçirmiş, Yeniçerinin tasfiyesi ile Osmanlı’nın parçalanmasına sebep olmuştu. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin yapmak istedikleri rejimi yıkmak din eksenli yeni bir devlet kurmaktır. Tabi Amerika’nın müsaade ettiği şekilde ılımlı mı, ılımsız mı olur bilemem.
***
Günümüze döndüğümüzde bugün dile getirilen OSLO anlaşmaları BOP kapsamında PKK ile anlaşma ve vaatlerdir.
Bu anlaşmalar çeşitli yayınlarda da dile getirildi, sağır sultan duydu ama bizim genel başkan Kılıçdaroğlu “sağolsun” ancak şimdi konuştu.
Şimdi ondan belge istiyorlar çok komik…
PKK’ya verilen sözler resmi bölünme hariç hepsi teker teker yapılmadı mı?
Bombaların gömüsüne sessiz kalan bir hükümet, askerin, polisin elini kolunu bağlamamış mıydı?
Bölgede PKK tamamıyla hâkimiyet kurdu göz yumuldu ve Erdoğan seçimleri kaybedince sözlerden vaz geçildi.
Bu kadar basit…
Köyü görüyoruz, rehbere gerek var mı?
İki buçuk senedir olanları, yapılanları görmek ve bilmek en büyük belge değil midir?
Neyin belgesini istiyorlar?
Ülkenin bu karanlıklara, kan gölüne dönmesine başta Abdullah Gül, eski başbakan Erdoğan ve AKP sebeptir.
Tabi bu arada, muhalefet partileri de geç uyandıkları, zamanında müdahale yapıp halkı uyandırmadıkları için hatalıdırlar…
Tünay Süer
Bir yanıt yazın