Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği ile ilgili temaslarda bulunmak üzere 5 Eylül’de gittiği Brüksel’de “Avrupa’nın kaderini ve geleceğini Türkiye’den ayrı düşünmek mümkün değildir. AB ile müzakere sürecimizin suni siyasi engellerden arındırılarak tekrar canlandırılması gerektiğini belirttim” dedikten sonra şu doğru tespitte bulunmuştur: “Avrupa Birliği stratejik hedeftir.” Böylece önceki demeçlerini de defterden silmiştir.C
Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakan iken 18 Temmuz 2012 tarihinde Rusya’ya yaptığı ziyarette Putin’e şunları söylemişti: “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim şeklinde bir latife yaptım.”
Erdoğan 15 Aralık 2014 tarihinde de “Bir adım attığımız anda Avrupa Birliği’nden biri çıkıp açıklama yapıyor. Bu atılan adımın ne olduğunu biliyor musunuz? Ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlar gereken cevabı alacaklardır. AB bizi alır mı almaz mı, bizim böyle bir derdimiz yok. Kendi göbeğimizi keseriz. AB kendi işine baksın” demişti.
Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde Fransız yazar Maurice Pernot’ya verdiği demeçte tercihini yapmıştır: “Kabul etmelisiniz ki, doğuda yaşamayı seçmeye mecbur olduğunuz için, ırkımızın beşiği ile ilgili olması nedeniyle mümkün olduğu kadar yakın batıyı bir yerleşim yeri seçtik. Fakat vücutlarımız doğuda ise fikirlerimiz batıya doğru yönelik kalmıştır. Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batıya yönelmemiş millet hangisidir?”
Atatürk, özellikle kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasını izleyen yıllardaki konuşmalarında “uygarlık ve çağdaşlaşma” kavramları üzerinde önemle durmuştur. Atatürk Türk toplumunda çağdaşlaşmayı hayat tarzı olarak kabul etmektedir. Atatürk’e göre “Dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve istiklal hakkı, ancak gösterdiği ve göstereceği medeni eserlerle orantılıdır. Medeni eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum milletler, hürriyet ve istiklallerinden soyunmağa mahkumdurlar.”
AB üyelerinin itirazı sonrasında 14 Ekim’de açıklanması öngörülen Türkiye İlerleme Raporu 21 Ekim’de kamuoyu ile paylaşılacaktır. Türkiye’ye ağır eleştiriler getirmesi beklenen raporun İngiltere Başbakanı David Cameron’un Türkiye’de yapılacak 1 Kasım seçimleri sonrasına ertelenmesi istediği ise kabul görmemiştir.
Cameron, AB İlerleme Raporu’nda yer alması muhtemel eleştirilerin Türkiye’de seçimleri etkileyeceği düşüncesiyle bu teklifi yapmıştır.
Türkiye bu yıl AB üyelik müzakere sürecinde 10 yılı geride bırakmıştır. Taraflar bugün, 60 yıla yakın mazilerinde hiç olmadıkları kadar birbirlerine uzaktır. Müzakereler arzu edilen noktada değildir. Gümrük Birliği’nin revizyonunda ve Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamalarında adımlar atılmış olsa da AB, Türkiye’yi üye almaya pek istekli görünmemektedir.
2000’li yılların sonunda Türk kamuoyunda AB üyeliğini destekleyenlerin oranındaki düşüş devam etmektedir. Avrupa Birliği’nin kamuoyu araştırmalarından sorumlu birimi Eurobarometre’nin bir araştırmasına göre Türk halkının 2013 yılında yüzde 38 olan AB desteği, 2014’de 10 puanlık rekor düşüş yaşayarak en düşük seviye olan yüzde 28’e gerilemiştir. Türklerin yüzde 54’ü “AB üyeliği bize hiçbir şey katmayacak” görüşündedir. Artış önceki yıla göre yüzde 9’dur.
2004 yılında Brüksel’de alınan kararla Türkiye’ye AB kapılarının açıldığı dönemde esen AB rüzgarıyla Türklerin üyeliğe desteği yüzde 62 idi. Bu gerilemede AB’nin Türkiye’nin üyeliğine devamlı engel çıkarması ve Türkiye’ye karşı BOBON kriterleri uygulaması (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) kadar AB konusunda yetkililerin olumsuz görüşleri de etkili olmuştur.
Kamuoyundaki bu eğilime paralel olarak Avrupa Birliği ile ilişkiler, 1 Kasım seçimleri öncesinde siyasi partilerin seçim beyannamelerinde hak ettiği yeri ve önceliği almamıştır. TBMM’de temsil edilen 4 siyasi partinin seçim beyannamelerine AB üyeliği geçmiş yıllara göre daha geridedir.
7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında çok kısa bir süre olduğu ve de siyasi partilerin AB konusundaki tutumlarında da çok büyük bir değişiklik olmadığı için, partilerin önceki seçim beyannamelerinde AB üyeliğine ilişkin görüşlerinde de farklılık yoktur.
Meclis’te temsil edilen siyasi partiler, Türkiye’nin AB ile ilişkilerde nihai hedefin üyelik olarak belirtilmesi ve üyeliğe alternatif yaklaşımların kabul edilmeyeceği noktasında birleşmişlerdir. Bununla beraber önceki yıllara göre AB üyelik hedefi, siyasi partilerin programlarında daha az yer almıştır.
AB ile ilişkiler AKP ve CHP’nin gündemlerinde ön sıralarda bulunurken, MHP ve HDP’nin seçim beyannamelerinde öncelikli değildir. Bu açıdan MHP ve HDP AB üyeliği konusunda benzer yaklaşım içindedir.
AKP’nin AB ile ilişkilerdeki hedefleri arasında; vizelerin kaldırılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, mali işbirliğinin derinleştirilmesi, Türkiye-AB ilişkilerinde pozitif gündemin güçlendirilmesi, katılım sürecinde siyasi sebeplerden kaynaklanan tıkanıklıkların aşılması, katılım müzakerelerinde yeni başlıkların açılması ile sürecin canlandırılması yer almaktadır.
CHP’nin seçim beyannamesinde; 1963 yılında başlayan sürecin Parti’nin iktidara gelmesi durumunda üyelikle sonuçlanacağı ve Türkiye’nin AB’nin saygın bir üyesi olacağı, AB üyeliği gerçekleşene kadar vize, tarım destekleri ve bölgesel kalkınma alanlarında gelişmeler için etkin müzakerelerin yürütüleceği, KKTC halkının taleplerinin AB tarafından dikkate alınması, AB ile ABD arasında yürütülen TTYO müzakerelerinde Türkiye’nin çıkarlarının korunması, TTYO aracığıyla Türkiye’nin daha saygın bir konum ve güç elde edeceği yer almaktadır.
MHP seçim beyannamesinde, bazı AB üye ülkeleri tarafından dile getirildiği vurgulanan ve Türkiye’nin üyeliği ile sonuçlanamayacak müzakere sürecinin kabul edilemez olduğu açıklanırken, AB ile ilişkilerin Türkiye için bir kimlik ve kader sorunu olarak görülmediği belirtilmektedir. Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü, terör ve bölücü faaliyetler, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan gibi temel dış politika alanlarındaki yaklaşımların Türkiye’nin çıkarlarının zarar görmemesi şartıyla katılım müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik dışındaki alternatif ve önerilerin asla kabul edilmemesi yer almaktadır.
HDP’nin seçim beyannamesinde AB politikası, AB’nin insan haklarına riayet, yerel demokrasi, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi ön plana çıkardığı ilkelerin savunulması ve AB ile üyelik müzakerelerinin Türkiye’nin temel ilkeleri çerçevesinde ele alınması şeklinde belirlenmiştir. HDP AB’nin çıpa görevini ön plana çıkartırken, Türkiye’nin AB üyeliğinin ekonomik kazanımlarına atıf yapmamakta, AB’nin ilkeleri temelinde normatif bir bakış açısıyla üyeliği değerlendirmektedir.
Nobel Kazanan Türk
2015 Nobel Kimya ödülünü bu yıl Türk asıllı ABD vatandaşı Aziz Sancar diğer iki bilim insanı ile ortaklaşa kazanmıştır. Bu, Türk bilim insanları ve Türk ulusu için onur vericidir. Sancar, Türkiye’de bilime gerekli önemin verilmesini istemiştir. Ben buna bir ekleme yapmak istiyorum: Bilime gerekli önemin verilebilmesi için intihalci (bilim hırsızı) öğretim üyelerinin üniversiteler ile ilişkileri derhal kesilmelidir.
Keşke Orhan Pamuk da İsviçre’de yayınlanan Tagesanzeiger gazetesinin Das Magazin isimli kültür ekine “30 bin Kürt’ü ve bir milyon Ermeni’yi öldürdük, Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum” açıklamasını yapmadan Nobel ödülünü alabilseydi…