Ünlü tiyatrocu Levent Kırca’nın öldüğünü duyunca; aklıma ilk gelen “Ailemizin muhabiri Hamit El-Sabah öldü. Allah rahmet eylesin” sözleri oldu. Yaşı küçük olduğu için bilmeyenler olabilir; 1990’lı yıllarda ABD tarafından işgal edilen Irak’taki acınası karışıklıkları tiyatro diliyle çok güzel hicvetmişti Levent Kırca. “Olacak O Kadar” isimli televizyon programında; üzerine askeri üniforma, başına da komando beresi giydikten sonra eline bir mikrofon alır çölden yayın yapan bir Arap muhabiri kılığında başlardı Irak’taki savaşın safhalarını anlatmaya: “Ben ailenizin muhabiri Hamit El-Sabah ve tam teçhizatlı kameramanım Cevat Kelle…”. O sırada pis bir gülümseme eşliğinde zafer işareti yapan muhabir Cevat Kelle’nin (Sinan Bengier) üzerinde kamera dışındaki teçhizat ise kazma, kürek, su bidonu, süpürge, faraş, ibrik, bazen bir canlı tavuk vs’den ibaretti…
Körfez Savaşı sırasında yarattığı bu Hamit El-Sabah karakteriyle, Türkiye’nin pek çok sosyal problemini ve trajikomik olayları da dile getirmiştir ekranlarda.
Levent Kırca’nın eline düşmeyen ve diline dolanmayan hiç bir siyasi figür ve devlet adamı yoktu sanırım. Ta ki AKP iktidarına gelinceye kadar. Çünkü Levent Kırca, asker olsun, sivil olsun bütün siyasileri ve bürokratları hicvetmiştir televizyon ekranlarında. Bunun yanında kan davasından, gelin kaynana ilişkilerine, öğrenci olaylarına, aydınların ve gazetecilerin çekmiş oldukları zulümlere, hatta yanlış yasa ve düzenlemelere varıncaya kadar hemen her konuyu işlemiştir parodi ve skeçlerinde. Dönemin kudretli Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş’e ekose etek giydirmekten tutun da Toktamış Ateş ve Abdurrahman Dilipak’a dans ettirmeye varıncaya kadar herkesi hicvetti programlarında.
Hatta bir keresinde Mehmet Ali Birand ile üniformalar içindeki Kenan Evren’i röportaj halinde canlandırmış ve Mehmet Ali Birand’ın “Sayın Evren, sizi darbe yapmaya iten sebep neydi?” sorusuna Kenan Evren’e şu cevabı verdirmiştir: “Sayın Birand Sayın Birand, biz gel deyince geliriz, git deyince kolay kolay gitmeyiz!” Kenan Evren’e soru sorarken Mehmet Ali Birand’ı “neydi neydi” demek suretiyle Evren’in karşısında kıvır kıvır dans ettirerek Evren’i bir anlamda hafife aldığını da gösteriyor, tepkisini ortaya koyuyordu. Hatta bir parodisinde üniformalar içinde ekrana çıkarak yapmış olduğu darbenin gerekçelerini açıklamakta olan generalin sözlerini zırt pırt reklamlarla keserek generali çileden çıkartıyor en sonunda generali “Bırakın da ağzımızın tadıyla bir darbe yapalım ya. Bundan sonra darbe marbe yapmıyorum lan, sı….. darbenizin içine…” dedirterek darbeci generalin canına okuyor ve halkın önünde onu büsbütün madara ediyordu.
Kumpasçıların sırf olası darbelere engel olmak için TSK’ye kumpas kurarak generallerin gözünü korkutmak amacıyla sanal davalar açmasından ve hükümetin TSK İç Hizmet Kanunu’nda sözüm ona darbelere gerekçe gösterilen hükümleri değiştirmesinden yıllar önce o, oynadığı oyunlarla darbelere ve darbecilere tepkisini ortaya koymuştur. Levent Kırca’nın elinden sadece darbeci yerli generaller değil, dağılan Sovyet Kızılordusu da nasibini almıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra zor duruma düşen ve maaşlarını bile alamayan Kızılordu generallerinden oluşan koroya Türkiye’de konserler verdiriyor, konser sonunda da bol yıldızlı Sovyet generallerine mendil açtırıp yardım toplatıyordu.
Esaslı bir solcu olmakla birlikte, solu da hicvetmekten asla çekinmedi Levent Kırca. Dönemin CHP’li Belediye Başkanı Nurettin Sözen ve klor yolsuzluğu ile adını duyuran dönemin İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel’i yerden yere vurmuştur. Suların hemen her gün kesik olduğu dönemin İstanbul’unda yaşayan bir vatandaşı canlandırdığı skeçte, aniden su kesilince banyoda köpükler içinde öylece kala kalan bir vatandaşa, ‘iskiciğim’ yerine ‘skiciğim’ dedirtiyor ve şöyle konuşturuyordu: “Alo ski, skiciğim; sular kesildi, sabunlu kaldım banyoda, doğum günü pastası gibiyim; kremalıyım, kremalı kremalı… Ya ski, bak skiciğim; vatandaşın suyunu siz vermiyor musunuz abi. Vatandaşın suyunu niye kesiyorsunuz skiciğim ya…”
Bugün ABD’nin Ortadoğu’da sebep olduğu karışıklığı ve ABD’nin uygulamaya koyduğu BOP ve GOP yüzünden ülkemizin içinde bulunduğu vahim durumu görünce, merhum Kırca’nın bir skeçte ABD’yi hedef alarak yapmış olduğu kallavi sövmeye kesinlikle hak veriyorum ben. Skeçte, telefonunu kullandırdığı bir kadının “Eee, Amerika’nın kodunu biliyor musunuz acaba?” şeklindeki sorusunu “Eeee, hayır hamfendi, kodumun Amerika’sının kodunu bilmiyorum” şeklinde cevaplıyordu. Bu skeci bu günlerde oynuyor olsaydı, herhalde “BOP’una kodumun Amerikası” derdi.
Darbeler ve sıkıyönetim dönemleri de dahil olmak üzere; Levent Kırca’nın, sanatını özgürce icra edemediği tek dönem, galiba AKP iktidarı dönemidir. Bu dönemde bütün televizyon ekranları birbir kapanmıştır onun yüzüne. Ölümünün elbette tıbbi bir sebebi vardır. Ancak, inanıyorum ki; Levent Kırca’nın ekranlardan yasaklanmasından duyduğu üzüntü ve ızdırap, onun ölümüne sebep olan tıbbi rahatsızlığı tetikleyen zincirleme unsurların başında gelmektedir. Abartısız ve inanarak söylüyorum ki; Levent Kırca demek Türkiye için demokrasi, hoşgörü ve düşünce özgürlüğü demekti. Onun ekranlardan inmesiyle oldukça zayıflayan bu kavramlar, onun ölümüyle büsbütün ölmüş bulunmaktadır. Bu sebeple, Levent Kırca’nın arkasından yapılan dua ve niyazlar, gerçekte demokrasi, hoşgörü ve düşünce özgürlüğü için yapılan dua ve niyazladır. Ona duyulan özlem ise aslında demokrasiye, hoşgörü ve özgür düşünce ortamına duyulan özlemdir.
Bu sebeple; bugün olan bitenleri gördükçe Levent Kırca’yı özlememek ne mümkün. Eğer yaşıyor olsaydı ve ekranlarda tiyatro yapmasına izin verilseydi “Elimizde canlı bomba olma potansiyeli bulunan bir liste var. Ancak biz hukuk devletiyiz, eylem yapmadıkça hiç kimseyi tutuklayamıyoruz” diyen Davutoğlu’nu ve “Her bu tür olayda hemen istifa mekanizmasını çalıştırma anlayışı doğru bir yaklaşım değildir. Hemen istifa ile çözüm bulamazsın.” diyen Erdoğan’ı hicvetmemesi mümkün değildi. Çünkü darbe yapma potansiyeli var diyerek TSK’nin en seçkin subaylarını Silivri ve Hasdal zindanlarına kapatarak geleceklerini karartan, bazılarının ise ölümlerine sebep olanlar, tam da Levent Kırca’lık adamlardır aslında. Güle güle büyük usta. Allah rahmet eylesin. Seni şimdiden özlemeye başladık bile.
Bir yanıt yazın