Önceki akşam televizyonların akşam haberlerinde izledim; Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde bir Özel Harekât Polisi, zırhlı polis aracının içindeki megafonu kullanarak ezan okuyor! Karşıda ise duvarları mermilerle delik deşik edilmiş, kapıları ve pencereleri kırılmış bir cami!
Öğreniyoruz ki; günlerdir sokağa çıkma yasağı uygulanan Sur’da, bütün camiler PKK’lıların işgali altında imiş. PKK, camileri üst olarak kullanıyormuş ve bu sebeple ilçede iki aydır ezan okunmuyormuş! Anlaşılıyor ki; Özel Harekât Polisleri, ilçeyi PKK’nın tasallutundan, camileri ise teröristlerin işgalinden kurtarmanın sevincini ezan okuyarak kutluyorlar! Sanki cephede düşmanı yenmiş olmaktan kaynaklanan bir ruh hali var üzerlerinde! Polisin ezan okuması bu yüzdendir. Eskiden düzenli ordularımız da düşman üstüne yürürken bilenler Kur’an okur, bilmeyenler ise ezan okuyup kaamet getirirlerdi. Mustafa Kemal Paşa, kumanda ettiği Anafartalar savaşını anlatırken böyle der anılarında.
Vakti zamanında; “Minareler süngümüz/Kubbeler miğfer/Camiler kışlamız/Müminler asker” şeklinde gür sesiyle meydanları inleten liderimiz acaba neler düşünür bilinmez ama anladığımız kadarıyla terör örgütleri Güneydoğu’daki bazı camileri gerçekten de kışla olarak kullanıyorlar. Geçmişte aynı şeyleri Hizbullah yapıyordu, şimdi “Hüdapar” adıyla partileştikleri için onların bıraktıkları işi, PKK terör örgütü yapıyor! 1990’lı yallarda güvenlik güçleri ve Diyanet müfettişleri, az uğraşmadılar terör örgütlerini camilerden temizlemek için. Hatta Diyanet sırf bu iş için Diyarbakır’da teftiş üssü bile kurmuştur.
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ve İçişleri Bakanlığı’na tavsiyemizdir; lütfen, teröristlere yönelik operasyonlar yapan Özel Harekât Polislerinin arasına İmam-Hatipli polislerden veya en azından müzik eğitimi alan polislerden de dahil edin. Zira bu gidişle biz, polislerimizden daha çok ezan dinleyeceğiz. Hiç değilse ezanı doğru düzgün okusunlar. Çünkü dün akşam polisimizin ezan okumasına sevindik ancak okuduğu ezanı hiç beğenmedik biz. Ne makam var, ne mahreç var, ne de tecvit.
Ey bazı şeyleri görmezden gelen, gazete haberlerine göre; Diyanet’in 23 milyon TL’sinin hesabını bile veremeyip, işi “sehven” ile geçiştiren ve bir dönem daha başkanlık koltuğunda oturabilmek için elinden geleni yapan Diyanet İşleri Başkanı; Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde kaç cami bulunuyor ve bu camilerde kaç din görevlisi görev yapıyor? Bu camileri PKK’lılar ele geçirdiğine göre, sizin görevliler orada ne iş yapıyorlar? Sur’daki camiler ne kadar süredir PKK’nın işgalindedir? Sizin bütün bu olan bitenden haberiniz var mıdır ve bunu ilgili ve yetkili kurumlara ilettiniz mi? Diyarbakır İl Müftülüğünden ayrılarak HDP’den milletvekili seçilen Diyarbakırlı Nizamettin Erdoğmuş’un, merkez Sur ilçesindeki camilerin PKK’lılar tarafından ele geçirilmesiyle herhangi bir ilişkisi var mıdır? Sahi sizin şu meşhur “MELE PROJESİ” diye bir projeniz vardı ve bunun için devletten 1000 kişilik kadro almıştınız; bu meleler nerelerde görevlendirildiler ve bu adamların ne faydasını gördünüz Sayın Başkan?
Diyanet Halkı Uyutma Peşindedir!
09 Ekim 2015 tarihli Cuma hutbesini dinleyen var mı bilmem. Dinleyemeyenler için aktarayım; o günkü Cuma Hutbesi’nin konusu “Namaz” idi. Üşenmedim saydım; bizim hatip minberde tam 41 kere “Namaz” kelimesi kullandı. Evet hemen her cümlede olmak üzere ve rükû, secde vb. namazla ilgili kavramlar hariç, tam 41 kere “Namaz” kelimesi kullandı. Hutbenin sonunda da şöyle bir hadis okudu: “Ahirette ilk sualimiz namazımızdan olacaktır.” E bu durumda bize de 41 kere maşallah demek düşer.
Oysa Kur’an’da “namaz” kavramı geçmez, Türkçeye “duâ” olarak çevrilebilecek “salat” kavramı geçer. Çünkü “Namaz” kelimesi, Arapça değil, farsça bir kelimedir. Yaklaşık 40 yıldır (bazen aksatarak da olsa) vakit namazlarını da kılan ve beş kere hacca gitmiş bir Müslüman olarak söyleyebilirim ki; böyle bir namaz kabulü, İslam’ın özüne aykırıdır. Eğer namazı Diyanet’in hazırlamış olduğu hutbede anlatıldığı şekilde uygulayacak olursak, camilerden hiç çıkmamamız, başımızı ise secdeden hiç kaldırmamamız gerekiyor. Müslümanların yanıldığı nokta işte burasıdır. Oysa başını secdeden hiç kaldırmayan bir Müslüman, etrafında ve dünyada ne olup bittiğini asla göremez. Elbette Müslüman namazını da kılacaktır. Ancak bunu riyadan uzak şekilde ve Allah için yapacaktır.
Dolayısıyla; etrafımızın ateş çemberinde olduğu, sınırlarımızın ezeli düşmanlarımız tarafından delik deşik edildiği, terör örgütlerinin başkentimizde bile eylem koyabildiği bir dönemde, Diyanet’in bu türlü hutbeler hazırlayarak, insanları dünyadan koparıp, uyutmaya/uyuşturmaya çalışması, tam bir ahmaklık örneğidir…
_______________
Foto: Diyarbakır Kurşunlu Camii(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)