BATAKLIK
HÜSEYİN MÜMTAZ
Kabil’de olurdu, Kandahar’da olurdu, Musul-Bağdat, Halep’de olurdu..
Ya Pazar yerinde bomba patlardı yahut Cuma çıkışı camide ve onlarca kişi ölürdü.
Yaklaştı, yaklaştı bombalar; Suruç’tan sonra Ankara’da patladı.
97 kişi hayatını kaybetti.
Cumhuriyet tarihinde yoktu böyle bir şey, bağrımız yandı; tarifsiz kederlere-hırsa-kızgınlığa-hiddete büründük.
Her devrin muteber “yanaktan makas alıcısı”, çokbilmiş bir “zâtından otorite” televizyonda dedi ki;
“Neden şaşırıyorsunuz, Ortadoğu’da değil miyiz, olur böyle şeyler..”
İyi de muhterem, yeni gelmedik buraya. Aşağı yukarı 1300 yıldır “Ortadoğu”da değil miyiz, neden şimdi, neden bu dönemde oldu bu iş?
Dönemin özelliği ne?
Neden, nasıl, ne yaptık da bataklık bizi de içine çekti?
“Reuters muhabiri Gülsen Solaker, Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlarının ortak basın toplantısında İçişleri Bakanı Selami Altınok’a güvenlik zafiyeti iddialarını hatırlatarak istifayı düşünüp düşünmediğini sordu” diyor Murat Yetkin.
“Bu soru Altınok’u değil, sanki ortada Türkiye’de şimdiye dek en fazla can kaybına neden olan bu en berbat terör eyleminde gülünecek bir şey varmış gibi, Adalet Bakanı Kenan İpek’in müstehzi gülüşüne yol açtı” diye devam ediyor, “İçişleri Bakanı ise soruyu gayet sakin yanıtladı: Hayır hiçbir sorun yoktu. Meydanda önlem almışlardı, istifasını gerektirecek bir durum yoktu ortada Altınok’a göre” diyor..
97 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından Adalet Bakanı gülümsüyor, İçişleri bakanı “Zafiyet yoktu” diyor.
Davutoğlu bir başka programda; “Ama bu AK Parti hükümeti değil, seçim hükümeti” diyor.
AKP Hükümeti olup olmamasının, hükümet başkanının kendisi olduğu gerçeğini değiştireceğini mi düşünüyor acaba Dâvutoğlu?
Yoksa başından beri zaten yanlış olan, yanlış sözlüklerde aranılan “strateji” kelimesinin yanlış karşılığının hayli çapraz düşünce derinliğinde kaybolmak mıdır?
Cumhuriyet’ten İlhan Tanır 3 Ekim’de şunları yazdı;
“-Foreign Affairs Policy Board- isimli dışilişkiler danışma kurulunun son toplantısına video konferansla katılan (Hillary) Clinton’a, Kurul’un ve Brookings Enstitüsü’nün Başkanı Strobe Talbott son bir soru sormak istedi. ‘Madam, dışişleri bakanlığınız süresince yaptığınız ve ileride hiç özlemeyeceğiniz ne var?’ Odada bulunan iki düzine kişiden birine göre Clinton gülerek şu cevabı verdi: ‘Türk Dışişleri Bakanı Mr. Davutoğlu’nun o katlanılmaz tarih derslerini hiç özlemeyeceğim.’ Ve bir kahkaha tufanı koptu”..
Osmanlı rüyası görmek iyidir de, gerçek hayatla rüyayı birbirine karıştırmamak gerekir.
Karıştırırsanız kendinizi Yavuz, sarhoş/sarı Selim, Abdülhamit, Vahdettin olarak göreceğiniz ölçüde etrafınızı da Pargalı makbul/maktul İbrahim ve Kuyucu Murat paşalar saracaktır.
İdris-i Bitlisî’ler, devşirmeler, devşirilmeler saracaktır.
Mevcut fotoğraf, “Ortadoğu”nun yavaş yavaş Türkiye Cumhuriyeti’ne nüfuz ettiğinin resmidir.
Hem o hep söylediğimiz, 100 yıl öncesinin Sykes-Picot’u ile başlayıp, Rice-Ralph Peters ile ete kemiğe bürünen, son olarak geçen ay da Amerikan-Rus “örtülü mutabakatı” ile “güncellenen” yeni Ortadoğu’nun..
Lâfı hiç fazla uzatmayacağım.
Önce, duyduk ki Amerika, İncirlik’ten sonra Diyarbakır’a da “konuşlanacak”mış.. MC-130 uçakları ancak Diyarbakır’dan uçabilirmiş ve bu özel uçakların özel ihtiyaçları, ancak 300 kişilik “özel” personel tarafından karşılanabilirmiş.
Yersen..
Peki, ama madem Amerikan uçakları ve birlikleri İncirlik-Diyarbakır hattına “konuşlanacaklardı”; biz o zaman ilk Körfez Harekâtı’ndaki Chuwalları boşuna mı geçirtmiştik kendi kafamıza?
Zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş’in, o zaman Amerikan helikopterlerinin PKK’ya silah ve cephane taşıdığını söylediğini bir kenara yazmış mıydınız?
İlk olarak “Eğit-Donat”ın fiyaskoyla sonuçlandığı açıklandı.
Sonra Amerika Haziran’da, PKK’nın Suriye kolu olan PYD’yi “terörist örgüt” olarak görmediklerini açıkladı.
Eylül’de Amerikan NBC News kanalı, Savunma Bakanlığı yetkililerine dayandırdığı haberde, ABD özel kuvvetlerinin IŞİD’e karşı savaşta PYD’ye yardım etmek için ilk kez Suriye’ye girdiklerini belirtti. Savunma Bakanlığı kaynakları, haberin ilk kez ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Lloyd Austin tarafından Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde açıklandığını duyurdu. Austin’in konuyla ilgili detay vermediğini belirten kaynaklar, ABD kara birliklerinin bölgede daha çok yardım ve danışma görevinde bulunduklarını, doğrudan çatışmalara girmediklerini ve çatışma alanlarından uzak, güvenli bölgelerde pozisyon aldıklarını ileri sürdü.
Ve kaçınılmaz olarak Rusya duruma müdahil oldu.
Rusya’nın, muhaliflere yönelik hava operasyonlarına karadan destek sağlamak için PYD ile anlaştığı, Moskova-Şam-PYD eşgüdümü için Kamışlı’da bir de irtibat bürosu kurulduğu iddia edildi.
Rusya, Suriye’deki hedefleri Hazar Denizi’nden füzeyle vurduğunu açıkladı…
Pergelin sabit ucunu Hazar Denizi’ne koyduktan sonra diğer ucunu Suriye’ye yerleştirip çepeçevre bir daire çizin..
Anladınız mı?
Suriye sınırındaki “kimliği belirsiz” uçakların sınır ihlallerinin, radar kilitlenmelerinin hep Amerika’nın İncirlik-Diyarbakır hattına yerleşmesinden sonra olduğuna da dikkat edin lütfen..
Amerika Esat’ın “bir süre daha” kalmasına ses çıkarmayacağını diplomatik bir dille açıklamıştır; Rusya, deniz-hava ve şimdi de kara birlikleriyle Esat’ın yanında yer almıştır.
Amerika IŞİD’la, Rusya Esat’ın cümle muhalifleriyle savaşmaktadır.
Her ikisi de PKK’nın Suriye kolu PYD ve YPG ile ittifak halindedir.
Türkiye’nin de Süleyman Şah ricatı sırasında PYD ile işbirliği yaptığı iddiaları net bir şekilde yalanlanmamıştır.
Yâni efendiler Esat yerinde durmaktadır, yürütülen “son derece başarılı derin politikalar sonucunda” Amerika ve Rusya bölgeye yerleşmiştir.
Yerleşmekle kalmamış, Hakkâri-Hatay güneyine boydan boya sarı-kırmızı-yeşil bir Kürt kuşağının temelleri atılmıştır.
Bahse konu kuşak, 4 parçalı Kürdistan’ın 2 parçasıdır.
Kalmıştır geriye 2 parça..
Siz hâlâ bölgeye Şii-Sünni gözlüğü ile mi bakıyorsunuz?
12 yıl önceki Chuwal’lar bildik çuval ipliğinden idi.
Teknoloji ilerledi..
Şimdikilerin asla fark edilmeyecek digital/elektronik/ergonomik bir yapıda olduklarına eminim.
Ankara’daki bombalar işte böyle bir ortamda patlamış ve 97 cana mâl olmuştur.
Fotoğrafın tamamını görebiliyor musunuz?
Konya’daki son milli maç başlangıcında 97 kayıp için yapılan saygı duruşunda yuhalama-ıslık-protesto neyin nesidir?
New York Times’da Tim Arango bile “Kederde ve zaferde, Türkler hâlâ bölünmüş” diyor..
Farkında mısınız? 13 Ekim 2015
Böyle görülüyoruz, neden böyle olduk biz, ne zaman böyle olduk?
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın