Maraş’ın Vakıf malı olduğuna vurgu yapan Benter, İngiliz zamanında çeşitli şekillerde Rumlara verildiğini belirterek ekledi
“Maraş’a sahip çıkamadık”
Yurdagül ATUN
*** “Şu anda vakıflar tarihinde yapmadığı kadar hayır işi yapıyor ve tarihinde olmadığı kadar mevduatı var”
*** “Siyasilerin direk olarak müdahil olması çok ciddi sıkıntılar doğurdu geçmişte…”
*** “Çocuk okula gidene kadar üç tane bet ofisin önünden geçiyor. Elindeki 10 lira harçlığı almak isteyenlerin önünden…”
*** “1900 yılında vakıf malı Rum’a verilmiş. 1900 yılında burası İngiliz kontrolünde, o yılda kim nereye gidip şikayet edecek?”
Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Fadıl Benter, vakıfların kuruluş amacına uygun yardım çalışmalarına başladığını ifade etti. “Ne yazık ki zamanında bizim atalarımızın bu malları niçin vakfettikleri unutulmuş. Vakıflar çalışanları bile bunun farkında değil. Biz yaptığımız eğitimlerle bunu vurgulamaya çalışıyoruz” diyen Benter, halka hayır için bırakılan malların kumarhane gibi amaçlarla kiralanmasına karşı olduklarını söyledi. Vakıf mallarının amacından uzak kullanımını “emanete hıyanet” olarak nitelendiren Benter, “bizim bir nenemiz ‘ben deniz kenarındaki 100 dönüm arazimi vakfediyorum, onun üzerine gece kulübü yapılsın’ demişse, öyle bir vakfiye varsa ben de kiralarım. Bu araziler benim babamın malı olsa istediğim kişiye kiralarım ama değil! Benim görevim o arazi veya bina ne amaç için vakfedildiyse o amaç için kullanmaktır. Başka seçeneğim yoktur. Daha önce öyle yapıldıysa yanlış yapıldı. Bu emanete hıyanettir. Değerli malını dedemiz, nenemiz belli bir amaç için vakfetmiş. Kimin hakkı var bunu değiştirmeye? Bu hırsızlıktır, yalancılıktır, üç kağıttır” dedi.
Maraş’ın Vakıf malı olduğunun belgelerle sabit olduğuna dikkat çeken Prof. Benter, vakıf mallarının çok özel durumlarda aynı değerde bir mülkle değiştirilebildiğini kaydederek, “Kapalı Maraş’ın vakıf malı olduğu ispat edilmiştir. İngiliz zamanında şu olduydu, bu olduydu Rumlara geçti. ‘Uzun zaman niye birileri şikayet etmedi, mahkemeye gitmedi’ gibi sözler son derece anlamsızdır. İngiliz yönetimindesin ve İngiliz’in yaptığı bir uygulama. Ne yapacaktın, İngiliz’i mahkemeye mi verecektin o zaman? Kim yapacak bunu? Ortada otorite yok, güç yok, imkanlar yok. Dolayısıyla aradan uzun zaman geçti, kimse şikayet etmedi, dava açması gibi söylemler kabul edilemez. Yani Avrupalı Hukuk profesörlerinin yazdığı yazıları da okuduğumuzda görüyoruz ki, görüyoruz ki, uluslararası kanuna göre bu vakıf mallarının evkafa geri verilmesi gerekiyor çünkü yapılan işlemler yanlış. Yapılan uluslar arası hukuka aykırı” ifadelerini kullandı.
Siyasilerin direk olarak müdahil olmasının geçmişte çok ciddi sıkıntılar doğurduğunu belirten İbrahim Fadıl Benter, “Siyasetin elini çekmesi lazım” şeklinde konuştu.
Soru: Göreve geldiğinizden bu yana neler yaptınız?
Göreve geldikten sonra ilk yaptığımız iş vakıfların gözden geçirilmesi, durum tespiti oldu. Bunu da yapmak için TC’den TEPAV diye, Türkiye ekonomi ve araştırma vakfından yardım aldık. ODTÜ İle çalışan bir araştırma vakfı… DAÜ’den bir takım araştırmacıyla vakıfları bir yıl incelemeye aldık. Ve raporlar çıktı. Vakıfların problemleri nelerdir, zayıflıkları nelerdir? Güçlü yönleri nelerdir. Vakıfları daha verimli çalıştırmak için, problemler çözmek için ne yapmak lazım. Çalışmaları emlak, arşiv ve muhasebe konuları incelendi. 6 ay önce bu raporlara göre vakıfların yeniden yapılanma süreci başladı. DAÜ’nün akademik proje koordinatörü var. İzzet Bey takip ediyor bunları. Türkiye Cumhuriyetinin Vakıflar İdaresi’yle birlikte yapıyoruz. Mesela TC Vakıflar İdaresi’nin uzun zaman sonra geliştirdikleri emlak otomasyon yazılımı Kıbrıs’a göre ayarlanıyor, geliştiriliyor. Ve yakında buraya getirilecek. Biz de yazılımın getirilebilmesi için altyapımızı, yazılımımızı güçlendiriyoruz. Bu otomasyon sistemiyle, emlak bölümü, arşiv bölümü, muhasebe bölümü, daha verimli bir şekilde çalışabilecek. Emlak envanterimizi kolaylıkla çıkarabileceğiz. Kiraların rayiç bedelinde olup olmadığını görebileceğiz. Binalarımız ne durumdadır görebileceğiz. Bu, yeniden yapılanma projemizin bir bölümü ve çok iyi gidiyor.
“Hayır Fonu’nda 70 bin TL vardı, bu 2014 yılında bunu 700 bine, 2015’te ise 800 bine çıkardık”
Muhasebe şubemiz geri kalmış. Oraya da yeni modern bir muhasebe sistemi getiriyoruz. Bu arada, bu işleri yapabilmemiz için personelimiz, hem Kıbrıs’ta hem Türkiye’de eğitimlere gidiyor. Haftada bir kez DAÜ’den uzman arkadaş gelip personele ders veriyor. Sıkıntı problem olduğunda nasıl çalışılması lazım gibi eğitimler var. Yeniden yapılanma projesi kapsamında amaçladıklarımızdan biri de Kıbrıs’ın fakirlik haritasını çıkarmak. Böylelikle Kıbrıs’ın neresinde ihtiyaçlı aileler varsa ortaya çıkacak. Aile vardır, engelli çocuğu vardır. İhtiyaçları vardır. Bu harita ortaya çıksın, yaptığımız yardım yerine gitsin. Bir sene sonra çok daha verimli çalışan bir Vakıflar bulacaksınız karşınızda: Tabi bu arada yapabildiğimiz düzeltmeleri yapıyoruz. Ben geldiğimde Hayır Fonu’nda 70 bin TL vardı, bu 2014 yılında bunu 700 bine, 2015’te ise 800 bine çıkardık. Ümidimiz bunun artması. Şimdi mesela Kıbrıs çapındaki ihtiyaçlı ailelerin çocuklarına ayakkabı, çanta, üniforma gibi şeyler alıyoruz. Engelli ailelerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Gerek yiyecek olsun, gerek sandalye olsun, gerek bez olsun…
Soru: Bu yardımlar süreklilik arz ediyor mu?
Şu anda gıda yardımlarını sürekli hale sokma çalışmalarımız var. Altyapıyı yapıyoruz. Senede birkaç kez değil de her ay yapmak için çalışmamızı sürdürüyoruz. TC Vakıflar İdaresi bu konuda örnek. Bizim de ulaşmak istediğimiz nokta bu. Bunun sürekli olması için de fakirlik haritasının çıkması lazım. Engelli çocukların gittikleri okullarda kendilerine sponsor oluyoruz. Okul masraflarını okul harçlarını biz ödüyoruz. Bu konularda sürekliliğimiz var.
“Vakıfların kuruluş amacı unutulmuş”
Soru: Vakıflar İdaresi uzun yıllardır kuruluş amacından uzak olmakla eleştirildi. Siz bir anlamda Vakıfların görev tanımını da yapmış oluyorsunuz. Vakıfların amacını bilmeyenler için anlatabilir misiniz?
Ne yazık ki Vakıfların kuruluş amacı unutulmuş, zamanında bizim atalarımızın bu malları niçin vakfettikleri unutulmuş. Biz, yaptığımız eğitimlerle bunu da vurgulamaya çalışıyoruz. Aylık çıkardığımız bir gazetemiz var, bir sayfalık. Orada her ay bir vakfiyenin vakfiye şartlarını yazıyoruz. Mesela ninemiz zamanında demiş ki, ‘ben bu dükkanı vakfediyorum, buradan gelen gelirle fakir çocukları okutacaksınız.’ Bunları devamlı paylaşmak lazım. Eğitim lazım bu konuda… İlginç olan şu; Eskiden hayır işleri yapılmazdı ama mevduat da çok düşüktü. Biz bu kadar hayır işi yapmamıza rağmen geriye dönük borçları ödememize rağmen paramız var. Mesela elektrik borcu… Her yıl bir milyon TL camilerin geçmiş elektrik borçlarını ödüyoruz. Buna ilaveten emlak konusunda sıkıntılar var. Yıllarca vakıf binaları ihmal edilmiş, şimdi büyük paralar harcayarak onları da tamir etmeye başladık. Yaptığımız bu kadar hayır işleri borç ödeme ve tamirlere ilaveten mevduatımız iki yılda üç katına ulaştı.
“İyi niyet olunca oluyormuş…”
Soru: Vakıfların mülkü aynıyken, geliri arttıysa bunu nasıl okuyabiliriz?
Biz israfı durdurduk. Lüzumsuz masrafları kestik. Artık rayiç bedel neyse bundan kiralamaya çalışıyoruz. Hayır işiyle uğraşan kurumlara sembolik rakamlarla kiralıyoruz. Mesela Kanser Derneği’ne diyelim, bin TL’lik yeri 50 TL’ye kiralıyoruz ama kar amaçlı çalışan kiracılardan da rayiç bedel neyse onu alıyoruz. Bu konuda dikkat ediyoruz, o onun tanıdığıdır, bu bunun tanıdığıdır diye kirayı düşürmüyoruz. Dolayısıyla gelirimiz de arttı. Gelir artınca, israf da durunca mevduat artıyor. Şu anda vakıflar tarihinde yapmadığı kadar hayır işi yapıyor ve tarihinde olmadığı kadar mevduatı var. Benim gibi bir yöneticiye rağmen! Çünkü ben üniversiteden gelmiş bir profesörüm. Yöneticilik kabiliyetim, tecrübem sıfır. Demek ki iyi niyet olunca oluyormuş…
“Siyasetin buradan elini çekmesi lazım”
Siyasilerin direk olarak müdahil olması çok ciddi sıkıntılar doğurdu geçmişte. Siyasetin buradan elini çekmesi lazım. Gelen partinin/hükümetin atadığı yönetim kurulu partiyle çalışıyor ve yapılan işler vakıfların amaçları doğrultusunda değil de, partinin doğrultusunda oluyor. Bunlar çok yanlıştı. Neyse ki ben o konuda ben şanslı çıktım. İki senedir bazı müdahaleler olduysa da fazla bir rahatsızlık olmadı.
“İnsanlar bıkmış kumardan…”
Soru: Kumarhane izinleriyle ilgili bir sıkıntı yaşanmıştı. O konuda baskı geldi mi?
O konuda baskı olmadı. Konu kapandı. Zaten toplumdan büyük destek geldi bize. Toplum da bıkmış gece kulüplerinden, bet ofislerden, kumarhanelerden… Bir anne çocuğunu okula gönderiyor ve çocuk okula gidene kadar üç tane bet ofisin önünden geçiyor. Çocuğun elindeki 10 lira harçlığı almak isteyenlerin önünden geçiyor çocuk… İnsanlar bıkmış kumardan. Çok destek geldi bu konuda. Geçmişte yapılan sözleşmeler var, onlara dokunamıyorsunuz. Yenilenmeye geldiğinde tekrar görüşülecek ama ben herhangi bir vakıf malının bu tür amaçlar için kullanılmasına karşıyım. Ve benim Vakıflar Genel Müdürü olarak görevim, bina, arazi tarla, arsa, vakıf malı olarak amacına göre kullanmak ve kiralamaktır. Bana bir vakfiye getirirlerse mesela bizim bir nenemiz “ben deniz kenarındaki 100 dönüm arazimi vakfediyorum, onun üzerine gece kulübü yapılsın” demişse, öyle bir vakfiye varsa ben de kiralarım. Bu araziler benim babamın malı değil ya…
“Bu hırsızlıktır…”
Babamın malı olsa istediğim kişiye kiralarım. Benim görevim o arazi veya bina ne amaç için vakfedildiyse o amaç için kullanmaktır. Başka seçeneğim yoktur. Daha önce yayıldıysa yanlış yapıldı. Bu emanete hıyanettir. Değerli malını dedemiz, nenemiz belli bir amaç için vakfetmiş. Kimin hakkı var bunu değiştirmeye? Bu hırsızlıktır, yalancılıktır, üç kağıttır.
“Kilise kendi mallarını, hakkını istiyor. Biz de Vakıflar olarak hakkımızı istiyoruz”
Soru: Maraş toprağının büyük bir kısmının Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu belgelerle sabit. Rumların Maraş talebine karşın bu belgeleri ortaya koymayı düşünüyor musunuz? Bununla ilgili çalışmanız var mı?
Evkaf kanunlarında vakıf malları satılamaz, hibe edilemez. Sadece gerekli durumlarda değiştirilebilir. Yani bir vakıf malı, başka bir vakıf malıyla değiştirilebilir ama aynı değerde olmak koşuluyla. Şimdi üzerine basarak söylüyorum; Biz vakıflar olarak, anlaşmaya/çözüme karşı değiliz. Anlaşma olsun, yalnız adil bir anlaşma olması lazım. Mesela Rum tarafında kilise kendi mallarını, hakkını istiyor. Biz de Vakıflar olarak hakkımızı istiyoruz. Eğer şu veya bu nedenden dolayı Vakıf malı olan Kapalı Maraş verilecekse verilsin ama bize aynı değerde başka bir yer verilsin. Çünkü Kapalı Maraş’ın vakıf malı olduğu ispat edilmiştir. İngiliz zamanında şu olduydu, bu olduydu Rumlara geçti. “Uzun zaman niye birileri şikayet etmedi, mahkemeye gitmedi” gibi sözler son derece anlamsızdır. İngiliz’in yaptığı bir uygulama. İngiliz yönetimindesin. Ne yapacaksın, İngiliz’i mahkemeye mi verecektin o zaman? Kim yapacak bunu? Ortada otorite yok, güç yok, imkanlar yok. Dolayısıyla aradan uzun zaman geçti, kimse şikayet etmedi, dava açması gibi söylemler kabul edilemez. Yani Avrupalı Hukuk profesörlerinin yazdığı yazıları da okuduğumuzda görüyoruz ki, görüyoruz ki, uluslararası kanuna göre bu vakıf mallarının evkafa geri verilmesi gerekiyor çünkü yapılan işlemler yanlış. Yapılan uluslar arası hukuka aykırı.
“İngiliz zamanında mülkü 10 sene 15 sene kullanana koçanı geçirmişler”
Maraş konusunda başvurularımız vardır ve istenilirse bunları paylaşabiliriz. Bakıyorsun bir koçan var koçanın önceki ismi Türk, sonra Rum olmuş. Nasıl olabilir? İngiliz zamanında bir şekilde mülkü 10 sene, 15 sene kullanana koçanı geçirmişler. Halbuki Lozan Anlaşması’na kadar İngilizlerin burada herhangi bir yeni yasalar geçirerek mülkleri üzerlerine geçirmeleri uluslararası hukuka aykırı. Çünkü burasını Osmanlıdan alırken bir yasa değişikliği yapılmayacağı yönünde imza attılar. Özellikle de vakıflar konusunda… Ahkamül Evkaf’a göre hareket edileceğine dair imza atıldı. Burada Lozan Anlaşmasına kadar yapılan herhangi bir şey geçerli değildir. Osmanlı burayı geçici olarak İngiliz’e kiralıyor, niye; Kars bölgesindeki Rusları çıkarması için yardım karşılığında. Ruslar çıkınca Kıbrıs’ı Osmanlıya devredecek İngiliz… Ve burada insanlar Osmanlı vatandaşı olarak yaşamaya devam edecek, İngiliz vatandaşı olmayacaklar, İngiliz özellikle din işleri ve Vakıflar konusunda herhangi bir yasa çıkarmayacak… Bu şekilde anlaşma yapıldı. Bunlar biliniyor zaten, arşivden çıkarılabilir. 1914’de, Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiltere ile Osmanlı düşman olarak savaşa girdikleri için yapılan bu sözleşme otomatikman fesholdu. Yine de uluslararası kanuna göre malın sahibine geri verilmesi gerekirdi. Bunları İbrahim Benter olarak ben söylemiyorum. Alman, İngiliz uluslararası hukuk profesörleri söylüyor. Bunlarla ilgili çok makaleler var. Bizim ümidimiz bunların düzeltilmesi… Kimsenin malında gözümüz yok. Ermeni, Rum Maronit, Rum Türk herkes hakkını alsın. Kilise hakkını alacak, bize verilmeyecek bu olmaz.
“Uluslararası hukuka uygun davranmalılar”
Uluslararası hukuka göre hareket etmek gerekir. Biz ne kimsenin hakkını yemek istiyoruz, ne de bizim hakkımız yensin. Kilisenin malı kiliseye, evkafın malı evkafa verilsin. Çözümü biz de istiyoruz ama adil bir çözüm olsun. İnsanların ve kurumların hakkı yenerek bir anlaşma olmaz, olsa da sonu iyi gelmez. Mağduriyet olursa huzur olmaz. 1900 yılında vakıf malı Rum’a verilmiş. 1900 yılında burası İngiliz kontrolünde, o yılda kim nereye gidip şikayet edecek?
Soru: Önümüzdeki yıllar için hedefleriniz neler?
Bizim burada yapmak istediğimiz en önemli konulardan biri toplumu vakıf ruhu konusunda eğitmek. Vakıf ruhu nedir, vakıf ruhu, sevgi üzerine kurulmuştur. Zamanında bizim dedelerimiz, nenelerimiz çok değerli mallarını, mal canın yongası olmasına rağmen, -o zaman da değerliydi bu arsalar tarlalar- ülkesini, insanını, toplumunu sevdiği için kendi çocuğuna bırakmamış, topluma faydalı olsun diye vakfetmiş. Bizim bu sevgi ruhunu toplumda yaymamız gerekir. Sevginin getireceği nedir, paylaşmaktır. Fakiri hor görmemektir, fakire yardım etmektir, karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. Bizim geçen yılki sloganımız “karşılık beklemeden iyilik yapmak”tı. Bu seneki sloganımız, “insanların en değerlisi insanları seven ve onlara faydalı olandır.” Bu düşünceleri biz toplum içinde yaymak istiyoruz. Çocuklarımızın bunları duyması lazım. Bu değerleri, kendi kültürümüzü öğrenmesi lazım. Bu amaçla geçen yıl bir masal yazdırmıştık. Bu masalı, bir oyun şeklinde hazırlıyoruz. Amacımız bu duyguları yeşertmek. İnsanları sevmek, hayvanları sevmek, doğayı sevmek, kimsenin hakkını yememek, paylaşmak, bencil olmamak. Bu gibi aktivitelerle vakıf ruhunu anlatmak. Bunlardan en önemlisi de eğitim.
“Envanterimizin ortaya çıkmasını istiyoruz”
Emlağımıza sahip çıkmak istiyoruz. Envanterimizin ortaya çıkmasını istiyoruz. Kar amaçlı kiralanan emlağımızın kiralarının eksiksiz toplanması lazım. Daha aktif çalışmamız lazım. Envanterimiz çok zayıf. İhmal edilmiş. Yeni getireceğimiz yazılımla net resim çıkacak ortaya. Arşivlerimizi dijital ortama geçirmeye başladık. Dijitale geçince Osmanlı, İngiliz zamanı daha iyi incelenebilecek. Dışarıdan, akademik çalışma yapanlar da faydalanabilecek.
Soru: Vakıflara bağışlanan vakıfların hayır işlerinde kullanılmaması bağışların kesilmesine sebep olmuyor mu? Vakfa en son ne zaman bağışta bulunuldu?
Bağışlayan pek yok zira güven olması lazım… Sen malını bıraktın. Bu malın hayır işinde kullanılacağına inanman, güvenmen gerekiyor… Kıbrıs’ta ilginç bir durum var. Vakıflar Haftasında yaptığımız panelde ilginç bulgular ortaya kondu. Verdikleri bilgilerden biri, Osmanlıların gittikleri her yerde vakıflar kurduğu, yapılan incelemelerde bazı vakıfların yüzde 15’i, 20’si ve yüzde 30’a kadarının kadınlar tarafından kurulduğu. Bize söyledikleri şu; “gördük ki vakıf kuran kadın oranı en fazla Kıbrıs’ta.” Hemen hemen erkeklerle birebir. Yüzde 40’tan fazlası kadın. Bir başka ilginç durum; İlk Vakfı kuran kadın, sonuncusu da kadın. Meclis’ten Dereboyu’na giderken TDP binası vardır. O binanın olduğu araziyi bir kadın vakfetti. Son bağışçımız odur.