Reyhanlı, Suruç ve Diyarbakır saldırılarından sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı Başkent Ankara’da gerçekleştirildi. Tren garı kavşağında iki bomba 3 saniye ara ile patlatıldı. Sonuç: 95 ölü, 246 yaralı, 48 kişi yoğun bakımda…
Daha önce, 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da 52 kişi, 20 Temmuz 2015’te, Suruç’ta, bombalı intihar saldırısında 34 kişi, 5 Haziran 2015 katliamında 4 ölüm ve yüzlerce yaralı vardı…
Bu son katliam da eylemin, aynı tezgâhtan çıktığını, daha öncekilerin izini taşıyor…
2015 yılı, Cumhuriyet tarihinin en kanlı yılı oldu.
Ankara katliamı, çok ayrıntılı hazırlanmış, çok kişinin ölümünü hedef alan ve ses getirmek amacıyla planlanmış bir eylem… Sadece bir terör örgütünün yapacağı bir iş gibi görünmüyor…
İşin içinde ABD CIA ve İsrail MOSSAD gibi gizli servisler de olabilir. Kontrgerilla, Gladyo da olabilir… İşin içinde PKK, IŞİD de olabilir… Eylemciler, içeriden destek almış da olabilir…
Washington merkezli düşünce kuruluşu Woodrow Wilson’ın Orta Doğu Programı Direktörü Barkey aylar öncesinden Ankara katliamını anlatmıştı sanki. Barkey, “Ya seçimlerden aynı sonuç çıkacak ya da HDP Meclis’e giremeyecek ve şehirler havaya uçacak” demişti.
IŞİD ise bu ölümler karşısında sevinç çığlıkları atıyor şimdi… Şu mutluluğa Bakın:
“Allah’a hamdolsun ki Ankara’da komünistlerin mitinginde patlama olmuş. Birçok ölü ve yaralı varmış. Allah’ım ölülerinin sayısını artır. Ankara’da gerçekleşen mitingde kâfir komünistlerden 40’a yakın ölü ve 100’den fazla yaralı var. Yapanları tebrik ediyoruz.”
Bu sözleri söyleyen Müslüman olabilir mi? Müslümanlıktan da öte insan olabilir mi?
Siz insan mısınız?
Yüzlerce insanın, gencin kanına girenler, canını alanlar siz insan mısınız? Sizin yatacak yeriniz var mı?
Ülkemiz bugün donanımlı, bilinçli ve deneyimli düşmanlarla karşı karşıyadır. Çok tehlikeli bir dönemden geçmektedir…
Üç tarafımız denizle, dört tarafımız ihanet örgütleri ile çevrilmiş durumdadır…
Ahmet Arif’in deyişi ile dört yanımız “Puşt zulasıdır…”
Hedef, ülkede korku, panik yaratıp, halkın direncini kırmak, emperyalistlerin ve terör örgütlerinin dilediği gibi at oynatabileceği bir ortam yaratmaktır…
Türkiye’miz Afganistan, Irak, Suriye gibi “Terörle yaşama, ölümleri ve terör eylemlerini kanıksama” ortamına sürüklenmek isteniyor…
Çünkü ABD, AKP ve PKK Ortadoğu’da yenildi… Son Rusya saldırısı ile köşeye sıkıştı… Planlar, programlar bozuldu, alt üst oldu… Ortada ne başkanlık ne BOP kaldı… Ne de Kürt koridoru. Planlar çöktü…
Panik başladı.
ABD şaşkın, PKK perişan… AKP geleceğinden emin değil… PKK, eski günleri arzu ediyor… Devletin kurumlarına, ordusuna kafa tuttuğu, külhanbeylik yaptığı günleri arıyor… TC devletini yine Masa başına çekmeye, Kürt Açılımını yeniden başlatmaya zorluyor…
Son çırpınışlar bunlar…
Terör, hâlâ güçlü olduğunu, gücünü kanıtlamaya çalışıyor… Onun için Katliamlar arka arkaya geliyor. Ama bir türlü failleri bulunmuyor. Bulunamıyor. Belki de bulunmak istenmiyor… Çünkü işin içinde saldırıyı gerçekleştiren piyonlardan, tetikçilerden çok istihbarat örgütleri, küresel güçler, siyasal çıkar grupları var…
Ama tümünün de üstünde AKP’nin yanlış yönetimi, terör örgütlerine verdiği tavizler var.
13 yıldan bu yana uyguladığı politikalarla ülkemizi ve Ortadoğu’yu terör cenneti haline getirdi. 2002 de yenilmiş, bitmiş, çökmüş bir PKK ile mücadeleye devam edeceği yerde onunla müzakere yolunu seçti. “Kürt Açılımı” çalışmaları ile onu kanlandırıp, canlandırarak başımıza bela etti…
Ordunun operasyonlarına izin verilseydi, hendek açmalara, askere saldırılara, bayrak indirmelere zamanında müdahale edilseydi, bugün belki de bunları yaşamayacaktık…
Muhalefeti de iktidarı da hep uyardık… Hep söyledik: “Terörle oyun olmaz… Terörle aynı yatağa girilmez…” Terörle dostluk olmaz. Terör hafife alınmaz.
Yok kardeşlik, yok özgürlük, yok bilmem ne adı altında teröre yataklık yapılmaz… Bu işin şakası yoktur…
Terörü yok etmek için teröristin anladığı dille konuşmak gerekir…
Bize itidal, yani ılımlı olma, yumuşak politika izleme tavsiye eden hiçbir Batı devleti, bu dediğini kendi ülkesinde yapmadı… İtalya, Kızıl Tugayları, Almanya Baader Meinhof’u, İspanya ETA’yı, Yunanistan 17 Kasım Terör Örgütünü yok etmek için ülkeyi kan gölüne çevirdi.
ABD’nin Kızılderili, Zenci politikasını ise küçük çocuklar bile biliyor…
Türkiye’yi yönetenler, Müslüman kardeşli, Rabia’lı, IŞİD’li bir politikayı uygulayarak bizi şu içinde yaşadığımız kargaşa ortamına çekti. Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini temel alsaydı, onun “Mazlum milletlerle dayanışma” milli politikasını devam ettirseydi… Bu günlere gelmezdik…
Sınırlarımızı kevgire çevirdiler… Gelen belli değil, giden belli değil… Hırsızı, canisi, teröristi elini kolunu sallayarak, sanki babasının evine girip çıkan birisi gibi hareket ediyor… Kayıt tutulmuyor… Ankara’da, Başkentte PKK’lıların cirit attığı, toplumun içine sızdığı söyleniyor…
Gaziantep’te gözümle gördüm. Suriyeli adam arabası ile 3 kişiyi ezdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi basıp gitti… Plakası Arapçaydı, kimse okuyamadı bile…
Peki, devlet nerede? Hükümet nerede? Ciddiyet nerede? İstihbarat nerede?
İstihbarat ne iş yapar? Niçin vardır? O kadar görevli bu yoksul milletin hazinesinden ne için maaş alır? Bu cinayetleri önleyemedikten sonra…
Gazeteci Bayan İçişleri bakanına soruyor: “Efendim bariyerlerde güvenlik araması yapıldığını söylediniz, ancak çok yoğun bir şekilde güvenlik zafiyetiniz üzerine tartışmalar da açıldı, bu çerçevede sorumluluk alarak istifa etmeyi düşünüyor musunuz?” Bakanın yanıtı:
“Hayır, güvenlik açığı ile ilgili hiçbir şey söz konusu değildir. Ortada bir güvenlik zafiyeti yok. Biz miting alanında gerekli önlemleri aldık. Miting alanı bariyerlerle çevrildi. Alan araması yapıldı. Fakat dışarıdan gelen binlerce kişi var. Yani olay alan dışında gerçekleşti. Her hangi bir zafiyet yok…”
Bu konuşmalar yapılırken Adalet Bakanı gülümsüyordu.
Bizim gülümseyeceğimiz zamanlar da gelecek elbette… Hem de acı acı…
Bir yanıt yazın