Önce, Türkiye tabii…
Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi ama Türkiye’yi meydana getiren halkın ‘can ve mal güvenliği‘ olmazsa hangi eşitlikten söz edebiliriz.
Hala yeni anayasa yapmaktan eşit vatandaşlıktan bahsediliyor. TC Vatandaşlığı herkese her vatandaşa aynı kimliklikle veriliyorsa burada tek eşitsizlik sadece hala nüfus kimliklerinde din hanesinin olması ve halkı dinlere göre ayırt etmek kabul edilebilir.
Önce nufuslardan din hanesini kaldırın dini siyasilerin malzemesi olmaktan çıkartın.
Bireyleri, toplum, toplumu da gerçek anlamı karşılığında halk yapar ve o halkı da ulusal bütünlük içerisinde ülkeleştirdiğiniz zaman ancak bu yurt topraklarında yaşayanherkes için eşitlikten söz edilir ki; hangi dinden olursa olsun ayrımcı bir inanç katagorizesi görünürde olmayacağı için uygulamada da olmayacaktır... İşte o zaman herkes inancı doğrultusunda yaşayacak ve hiç bir güç onların inancını siyasallaştıramadığı için de sömürmek, kandırmak gibi olsa bir bir düşüncesi uygulamak olanağı bulamadığından kendi düşünüp kendi kendini islah edecektir.
Sallama edebiyatına gelince denizlerde ne su ne de kum bırakıyor, salladıkça sallıyor ve ‘Avrupalılaşmak, Amerikanlaşıp büyük devlet olmaktan dem vuruluyor!“Büyük devletiz..” tanımını; yola, caddeye, sefer tası gibi mimari yoksunlukla estetiksizliğin en kötü örneklerindeki yapay yüksekliklere bakıp bakıp dillendirirken, asıl büyük devlet olmanın gerçek demokrasi kurallarını geliştirip uygulamakla ancak olası olacağının farkına varmadan söyleyip duruyorsunuz.
Daha kötüsü, varolan bir tutam demokrasinin bile ne kadar ilkel gerilemelerle haşır neşir bırakıldığını hiç mi hiç görmeksizin.
Özellikle yüce Tanrı için yapılan ibadet ve yardımların gizli yapılması,gerekirken şovsal niteliklere büründürülmesi zaman zaman basının eleştirisine neden olurken, eleştiriyi haklı kılıp gözterişten uzaklaşmak yerine eleştiren medyanın üzerine gidilmesi bile demokrasinin hangi aşamada olduğunun açık kanıtıdır.
Hal böyle olunca da Hürriyet Gazetesine yapılan iki büyük saldırı ve ardından Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a yapılan çok daha büyük saldırı, darpedilme can ve mal güvenliğinin sınır tanımazlığı yaşatırken, hala kendini dev aynasında gören niceküçük insanları pohpohlamaya devam mı edeceğiz?
Kendimizi böyle mi koruma altında olduğumuza inandıracağız?
Bu ne kifayetsizlik,bu ne sorumsuzluk!
“Hangi çılgın zincir vuracakmış şaşarım.”
Hür doğmuş hür yaşamış insanlara ne diline zincir vurabilirsiniz ne de fikirlerine..
Tüm basının birlikteliğinin ve hatta tüm manşetlerin aynı tepki ile ortaya çıkmak zamanı değil mi?
Elbette gerçek gazete ve gazeteciler için geçerli olacak bir istem bizim ki, Varsa tabii!
Hepimiz Ahmet Hakan’ız birimiz hepimiz; hepimiz biriz demek için çok geç kalmadınız mı?
Kahrolsun yobazlık..
Kahrolsun emperyalizm..
Kahrolsun egoizim..
Dün bu gündür artık kahrolsun hala susanlar..
Refhan İRTEM
|
Bir yanıt yazın