13 yılımızı çaldılar.
Aydınlığımızı, uygarlığımızı, geleceğimizi çaldılar…
Atatürk’ümüzü, devrimleri, laikliği, Cumhuriyeti, Cumhuriyet birikimlerimizi çaldılar…
Kin, nefret, düşmanlık tohumları ektiler. Kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya, Sünni’yi Alevi’ye, Alevi’yi Sünni’ye, Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e düşman ettiler.
Duygularımızı, sevmeyi, sevilmeyi, türkümüzü, şiirimizi, hoşgörüyü, paylaşmayı, bölüşmeyi, yaşama sevincimizi çaldılar…
Güneşimizi çaldılar…
Ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Tabut, ölüm, şehit, cenaze, cenaze namazı, imam, gözyaşı, ağıt günlük konuşulan dil oldu…
Bizi taa Ortaçağa çektiler…
Cennet, cehennem, huri, melek, sevap, günah, peygamber, Allah onların korkutma, yıldırma, sindirme araçları oldu…
Dini, bir ticaret metaına, bir geçim kaynağına, bir kazanç kapısına dönüştürdüler.
Öyle bir kazanç kapısı ki bu, vergisi yok, vergi memuru yok, iflas, batma – çıkma riski yok… Sermayesi hurafeler, boş inançlar, uydurma hikâyeler…
Kuran’da yazmayan hayali suç ve suçlular yarattılar. Din sömürücülüğü yaptılar. Hamile kadınların sokağa çıkmasını bile yasakladılar…
Cemaatler, tarikatlar, şeyhler, şıhlar, aşiret reisleri, ağalar onların destekçileri oldu. AKP yeryüzünde hiçbir uygar ülkede görülmeyen bu çağ dışı yapılanmaları, yaratıkları gözü gibi korudu… Çünkü bunlar kul, köle yetiştiren ve iktidar, saltanat kapısını açan maymuncuklardı.
Peki, insanları korkuttular da neyi çözümlediler? Toplum düzeldi mi? Ahlak düzeldi mi? Hırsızlık, yalan – talan, çalma – çırpma, yolsuzluk bitti mi? Fuhuş, taciz, ırza geçme, kadın cinayetleri sona mı erdi?
Tam tersine, bunlar ikiye üçe katlandı. Cumhuriyetin hiçbir döneminde görülmeyen vurgunlar, hırsızlıklar gerçekleşti. Sonradan görme binlerce zengin türedi. Karun hazinelerine sahip oldular.
Yalan dolan sardı dört bir yanımızı… Koca koca devlet adamları su içer gibi yalan söylediler. Gözümüzün içine baka baka bir gün evvel dediklerini bir gün sonra inkâr ettiler.
Fuhuş, kadın cinayetleri, ırza geçme, taciz başını aldı gitti… AKP döneminde töre cinayetleri tam 15 kat arttı, aile içi tecavüzler şaşırtıcı bir biçimde çoğaldı. Cinsel suçlar yüzde 400 arttı…
13 yılda dinci, robot, düşünemeyen, çözüm üretemeyen, donuk zekâlı bir nesil yetiştirdiler…
Türkiye’miz hızla, son sürat karanlığa doğru koşuyor şimdi.
Bakın, bir AKP’li vatandaş, bir sokak röportajında neler söylüyor:
“AKP’ye oy vermek farzdır, AKP’ye oy vermeyen kâfirdir…” “Küfür tek millettir. Bu bir iman yoklamasıdır, bir seçim değil. Müslümanlarla kâfirlerin mücadelesidir. Müslümanlar kazanıp diğerleri kaybedecek…”
Bir başkası ne diyor? “AKP’ye oy vermeyenler cennete gidemez…”
Gördünüz mü AKP’nin ve AKP yandaşlarının geldiği noktayı… Vatandaşı nereden vuruyorlar? “AKP’ye oy vermeyen kâfir”miş, cennete gidemezmiş…
Bunlar ne doğrulara bakıyorlar ne gerçeklere… AKP’ye oy vermeyen babası bile olsa onu düşman ilan edip, saldırıyorlar. Nitekim bir okuyucumun belirttiğine göre, dediklerini yapmadığı için bu adamlar, bir cami müezzini olan eniştesinin bacağını kırmışlar…
Yazdığımız yazılardan dolayı zaman zaman bize de tehditler savuruyorlar. Küfürlü iletiler gönderiyorlar. Yağmaları, talanları, yalanları görmüyorlar. Gerçeklerle yüzleşmek istemiyorlar. Onlarca, yüzlerce belge ortaya koyuyoruz, hırsızlıkları, yolsuzlukları kanıtlıyoruz, araştırmıyorlar, incelemiyorlar…
Çünkü bu yol çok zahmetli, akıl, mantık, tarafsızlık gerektiren bir yoldur. Gerçekleri görebilmesi için alışa geldiği inanç dünyasından, hurafalerden sıyrılıp, olaylara tarafsız bir gözle bakması gerekir.
Birilerinin “G.tünün kılı” olmaya razı olan bu insanlar cahillik, dogmatiklik çemberini kırıp, bu işi nasıl başaracaklar?
Çünkü kul düşüncesiyle, itaat, biat etme eğitimiyle yetiştirilmişler. Onlara göre Şeyh, şıh, hoca efendi asla yalan söylemez, çalmaz, çırpmaz, kimsenin namusuna yan gözle bakmaz…
Boşuna dememişler “Şeyh uçmaz, mürit uçurur…” diye.
Öyle bir gerici, tutucu, bilim, akıl dışı bir ortamda yaşıyoruz ki bakanların, milletvekillerinin söylediği sözler karşısında şaşırıyoruz, küçük dilimizi yutacak duruma geliyoruz…
Bir zamanlar Sözcü gazetesi, 22 Ocak 2014 tarihinde şöyle bir haber vermişti. Aynen alıyorum:
“GEÇTİĞİMİZ günlerde Türkiye genelinde yağış müjdesi veren Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu da Tarım Bakanı Mehdi Eker gibi kuraklığa çözümü duada buldu. Önceki akşam bir televizyon yayınına katılan Bakan Eroğlu, ‘Kuraklık riski görüyor musunuz?’ sorusuna şu yanıtı verdi: ‘Bence Ekim, Kasım, aylarındaki yağışlar yeterli olmadı ama önümüzdeki haftaya kadar devam edecek yağışlar var. İnşallah bir kuraklık olmaz. Cenabı Allah’a dua ediyoruz. Duasız Bir şey olmaz.’
Kuraklık sorunu uygar ülkelerde böyle mi çözümleniyor?
Sen kalk, her gördüğün akarsuya, dereye hidroelektrik santralı yap, milletin suyunu kurut, güneş ve rüzgâr enerjilerini görmezden gel ya da göz ardı et, ondan sonra işi duaya bırak…
Bir zamanlar, ünlü bir hoca Gölcük depremi için, “Buralar fuhuş yuvaları, Tanrı onun için bunları cezalandırdı“ gibi kin, düşmanlık tohumları eken konuşmalar yapmamış mıydı?
Bu kafalar Türkiye’ye egemen olduğu sürece ülkemizde “Madımak”lar eksik olmayacaktır. Kan, ölüm durmayacaktır…
“6 yaşında kız çocukları evlenebilir” diyen, beyinleri kara çarşaflarla sarılı yaratıklar olduğu sürece, Kadın ölümleri, tecavüzler, tacizler, fuhuşlar, üçe dörde katlanarak artacaktır.
Kanlı, rezil olaylar hiç eksilmeyecek, Tanrıyla, dinle imanla hiçbir ilgisi olmayan sapık ruhlu örgütler tanrı adına kafa kesmeye devam edeceklerdir.
Ülkemizde ve öteki Müslüman ülkelerde tek çözüm, din ile dünya işlerini birbirinden ayırmak, boş inançları ve hurafeleri bırakıp akla, bilime dönmek, dini bir sömürü ve geçim aracı olarak kullanmaktan vaz geçmektir…
Bir yanıt yazın