NECDET BULUZ
Suriye’de iç savaş başlayalı 5 yıl oldu. Bugüne kadar Esad için “gidecek” gözü ile de bakıldı. Ancak, Esad koltuğunu korudu, gitmedi. Rusya, İran ve Çin bugüne kadar Esad’ın arkasında yer aldı, ancak Suriye’deki bütünlüğü korumak da mümkün olmadı. Sayıları 5 milyonu bulan Suriyeli sığınmacıların her tarafa yayılması ve Avrupa Birliği’ni (AB) tehdit etmeye başlaması artık Suriye’deki çatışmalara da nokta konması gerektiği gerçeğini ortaya koymuş oldu.
Sığınmacı sorunu ve krizi AB’nin bütünlüğünü tehdit etmeye başlayınca dış güçlerin adeta tutuştuğunu ve yüzlerini Suriye gerçeğine döndüğünü de böylece görmüş olduk. Eğer Suriye krizine böylesine aceleci bir çözüm bulunması konusu gündemin tam ortasına oturduysa bunda dış güçlerin sıkıntıya düşmüş olmaları büyük rol oynamış olmaktadır.
Bir de zaten Suriye’nin üçe bölünmesi gündemdeydi. Bunun oluşması için zamana ihtiyaç vardı. Bu zamanın da dolduğunu görmekteyiz. Suriye’nin üçe bölünme süreci de oluşmuş sayılabilir.
Burada bütün mesele Esad’ın ikna edilmesi konusu olarak karşımıza çıkıyor. Esad’ın ikna edilmesi konusunda da Rusya Devlet Başkanı Putin ile İran’ın önemli bir rol üstlendiklerini de söyleyebiliriz. Zaten Amerika’dan yapılan açıklamalarda da “Bizim için Esad’ın ikna edilmesi gerekiyor” deniliyordu.
Suriye’de beklenen neydi? Yıllardır “Suriye üçe bölünecek” deniliyordu ve bugün bu gerçekleşmek üzeredir. Dış güçler Suriye’deki iç çatışmaların durması, yeni sınırların oluşması ile sığınmacı sorununun da çözüme kavuşacağı konusunda görüş birliğine varınca düğmeye de basılmış oldu.
Suriye’nin Güney Bölgesinde savaşan El Fetih yanlısı Kuzey bölgesinde örgütün kontrol ettiği İdlib’e geçiş yapıyor. İdlib’de Sünnilerin yönetiminde kalan 10 binin üzerindeki Şii’lerin de Güney bölgelerine gitmeye başladıkları söyleniyor. Bir ateşkes ile bu değişim başladı.
Zaten Suriye’nin Güney Bölgesi’nde PYD güçleri Amerika’nın da desteği ile Kürt koridorunu oluşturuyor. Burada bulunan IŞİD’a karşı savaşıyorlar. Bu gelişmeler ülkenin üç ayrı bölgeye bölünmeye doğru gittiğini gösteriyor.
Esad’ın bulunduğu bölgeleri daha iyi kontrol edebilmesi için dev Rusya Esad’a uçak dahil hemen her türlü savaş desteğini sağladı. Amerika ile yapılan karşılıklı anlaşmada tüm bu konuların ve gelişmelerin masaya yatırıldığı da biliniyor. Özetleyecek olursak bu şekillenmede de Türkiye’ye rol biçilmedi.
Konu ile ilgili daha önce yazdığımız yazılarda da biz hep bunlara değinmiş ve “Suriye’de söz sahibi Amerika ve Rusya”demiştik. Bu iki ülkenin isteği doğrultusunda Suriye’nin ve bölgenin şekilleneceğiniz de vurgulamıştık. Bugün gelinen noktaya baktığımızda bu öngörülerimizin gerçekleşmekte olduğunu görüyoruz.
Dikkat edilecek olursa ortaya konulan konuların başarı ile sonuçlanması için Esad’ın da çözümün bir parçası olması gerektiği vurgulanıyor. Bunu ABD Başkanı Obama, Almanya Başbakanı Merkel, Rusya Devlet Başkanı Putin ve diğer dış ülkeler de destekliyor. Sanıyoruz Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Belki Esad’in de içinde bulunduğu bir geçiş planı devreye konulabilir” derken bunları ifada etmeye çalıştı.
Bu noktada bütün mesele sığınmacı akınının önünü kesmek olacak. Ülkemize gelen ve Avrupa kapılarına dayanan sığınmacıların da ülkelerine geri dönüşleri sağlanacak. Türkiye’nin ısrarla istediği “Güvenli Bölge” isteğine de artık gerek kalmayacak. Zaten Amerika ve diğer ülkeler buna sıcak bakmıyorlardı.
Bütün bu gelişmeler bize şu gerçeği de gösterdi:
5 yıldır Türkiye’nin sürdürdüğü Suriye politikaları tamamen çökmüş oldu. Bunun yanında bölgede hiçbir etkinliğimizin kalmadığını da gördük. Bu yanlış politikalar nedeni ile de sayıları 2 milyonu aşan sığınmacılara ev sahipliği yapıyoruz. Bölgedeki şekillenmede de hiçbir rolümüz yok.
Bundan sonra ne olabilir? Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşı hızlandıracak adımları atması mümkün olabilir mi? Hala “Esad gitmelidir” görüşü ağırlığını sürdürür mü? Sanmıyoruz. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan “Esad’lı geçiş olabilir” diyerek bunu zaten kabul etmiş bulunuyor.
Brooking Enstitüsü’nden Prof. Dr. Kemal Kirişçi ile Elizabeth Ferris Suriyeli mülteciler konusunda çok önemli bir rapor hazırladı. Bu raporun bir bölümünde “Türkiye’nin yapabileceği en iyi şey Suriye’deki yer değiştirme krizini kötüleştiren politikalardan kaçınmak ve onun yerine müzakere edilmiş bir anlaşma için yürütülen çabalara katkı sağlamak olabilir” deniliyor.
Aynı raporda “güvenli bölge”den de söz ediliyor. Bunun artık hiçbir öneminin kalmadığına vurgu yapılıyor hatta sakıncaları bile sıralanıyor.
Bu satırlar yazılıncaya kadar rapor henüz yayınlanmamıştı. Rapor yayınlandığında bizim için önem taşıyan bölümlerini alarak sizlerle paylaşmak istiyoruz. Raporda Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren bölümlere yer verildiği söyleniyor. Sığınmacıların geleceği ile ilgili endişeler de dile getiriliyor. Özellikle Türkiye’deki sığınmacılar için “Artık ülkelerine geri dönmeyecekler” deniliyor ve bunların sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiği maddeler halinde ortaya konuluyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın