Türkiye’nin gündemi çok yoğun. Bu yoğun gündem içinde önemli bir araştırmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konu artık Türkiye’nin gündeminden çıkmış olsa da Türkiye’nin geleceği açısından çok önemlidir. Çünkü Lucius Annaeus Seneca’nın “Hangi kapıya yöneldiğini bilmeyen hiçbir zaman uygun esen rüzgarı bulamaz” görüşünü göz ardı ettiğimiz zaman Avrupa Birliği üyelik hayalimiz de son bulur.
Türkiye, Avrupa Birliği kapısında 1959 yılından bu yana 56 yıldır bekletilmektedir. Bunun sebebi Türkiye’nin Avrupalılığı konusunda süregelen tartışmalardır. Tartışmalar yeni değildir. Bu olgu son 200 yıldır Avrupa’da devam etmektedir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Stratejisi’nde yer alan Türkiye’nin yarım yüzyılı aşkın bir süredir devam eden Avrupa Birliği süreci, Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesidir.
Almanya’nın Essen kentindeki kuruluşunun ardından bir vakıf üniversitesi kurmak amacıyla yola çıkan Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) ilk defa 2011 yılında “Türk Halkının AB’ye Bakışı” konulu bir araştırma gerçekleştirmiştir. 2015 araştırma sonuçlarına göre 1683 Viyana kuşatmasından bugüne kadar geçen sürede Avrupa’ya bakışımız değişmemiştir.
Araştırma, bilgisayar destekli telefon görüşmesi modeliyle 20 Haziran ile 10 Temmuz tarihleri arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Trabzon, Bursa, Antalya, Sivas, Samsun ve Muğla illerinde 1264 kişi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Yaş grubu 18-65 olarak seçilirken, ankete katılanların yüzde 48’si kadın, yüzde 52’ü erkeklerden oluşmuştur
Araştırmaya göre AB’ye üyeliğinden Türkiye’nin sağlayacağı en önemli katkı, vizesiz olarak Avrupa ülkelerinde seyahat etmektir. Katılımcıların yüzde 61’i bu görüştedir.
Toplumun yüzde 18’i AB bütçesinden yararlanmak, yüzde 13’ü Avrupa Parlamentosu’nda yer almak ve yüzde 8’i de Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinde söz sahibi olmaktan yanadır.
TAVAK’ın araştırmasındaki temel soru, “Türkiye’nin AB’ye üye olacağına inanıyor musunuz” şeklindedir. Bu soruya 2011 yılında halkın yüzde 34.8 evet derken, AB’ye duyulan inanç 2012 yılında yüzde 17’ye düşmüştür. 2013 yılında çok az değişim göstermiş ve üyeliğe olan inanç yüzde 19’a yükselmiştir. Halkın AB üyeliğine inancı bu yıl önemli yükseliş göstermiştir:
“2015 yılının araştırmasında Türk halkının % 43’ünün Avrupa Birliğine tam üye olacağını inandığı ortaya çıkmıştır, ‘hayır‘ diyenlerin oranı % 48’dir ve % 9’luk kesim de bu konu hakkında herhangi bir fikri olmadığını belirtmiştir. İşin ilginç tarafı, 2013 yılı araştırmasına göre Türk Halkın AB’ye tam üyeliğine inancında olanların oranında %24’lük bir artış olmuştur.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği Şanghay İşbirliği Kuruluşu gibi AB’ye alternatif kuruluşlara halkın ilgisi fazla değildir. Bağlantısız ekonomik politika talebi ise yüzde 16’dır. Türkiye’nin ekonomik olarak AB’ye ihtiyacı var diyenlerin oranı ise yüzde 72’dir.
TAVAK’ın araştırmasında, “Türkiye’nin üyeliğine karşı AB ülkelerindeki negatif yaklaşımı neye bağlıyorsunuz?” sorusuna yüzde 42 oranında İslamfobi (İslam düşmanlığı) olarak cevap verilmiştir. Halkın yüzde 18’i Türkiye’nin yüzölçümü itibariyle AB’ye alınmadığı düşüncesindedir. Türkiye’nin demokrasideki eksikliğinden kaynaklı negatif yaklaşım olduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 24’tür. AB kaynaklı negatif yaklaşıma yüzde 5 Kürt sorunu ve yüzde 1 Ermeni sorunu gerekçe gösterilmiştir.
TAVAK’ın araştırmasında bütçe dönemi açısından Türkiye’nin 2020 sonrasındaki üyelik ihtimali de halka sorulmuş ve “Türkiye’nin 2020-2027 yılları içerisinde 7 yıllık bütçe döneminde AB’ye tam üye olacağına inanıyor musunuz?” sorusu yöneltilmiştir.
Türkiye’nin AB’nin demokrasi ve insan hakları açısından koşulları tartışmalı olmasına karşılık halkın umutlu olduğu sonucu çıkmıştır.
Ankete katılanların yüzde 51’i 2020-2027 döneminde üyeliğe inandığını söylerken, yüzde 18’i Türkiye’nin hiç bir zaman AB’ye üye olamayacağı görüşündedir.
Vakıf Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen sonuçlarını değerlendirirken üyelik sürecindeki kritik eşik olarak 2017 yılını işaret etmiştir. AB’nin 2020-2027 döneminde 7 yıllık bütçe dönemi için Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili karar verilmesi gerektiğini belirten Şen, “Türkiye’ye vaat edildiği üzere 2020 sonrasında üyelik eğer gerçekleşirse bunu 2020-2027 dönemi için 7 yıllık bütçeden ülkemize pay ayrılması belirleyecek. 2017’de hazırlanacak 2020-2027 dönemi bütçesinde Türkiye’ye üyelik için fon ayrılmazsa artık bunun anlamı AB bizi istemiyor olacaktır. Türkiye’nin 2017’deki duruma baktığında artık bu işten vazgeçtiğini ilan etmesi en namuslu karar olacaktır” demiştir.
AB’ye bakış ile ilgili araştırma ilk defa yapıldığı 2011 yılındaki iyimser hava sürerken, 2012-2014 döneminde dibe vuruş yaşandığını açıklayan Şen, 2014 yılında halkın sadece yüzde 17’sinin AB’ye sıcak baktığına dikkati çekmiştir.
Bu yüksek oranda; Türk halkındaki özgüven, Yunanistan ve Portekiz’deki gelişmelerde AB’nin etkisiz görülmesi, Çin ve Hindistan’dan sonra Türkiye’nin yüzde 5.3 büyüme göstermesi etkili olmuştur. Bu yıl yeniden AB’ye bakışta olumlu bir artış olduğunu belirten Şen, bu yılki oranda demokratik ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle yeniden AB’ye yönelimin etken olduğunu belirtmiştir.
1 Ocak- 15 Şubat 2015 tarihleri arasında da Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’nin (EDAM) Türkiye’de yaşayan seçmenleri temsil eden 1500 kişilik bir örneklemle TNS aracılığıyla yürütülen kamuoyu araştırmasından çıkan sonuç ile TASAV’ın sonuçları örtüşmektedir. EDAM’ın sonuçları aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Azeri Vekilden HDP’li Bakan Konca’ya Sert Tepki
Geçen haftaki yazımda konu olan HDP’li AB Bakanı Ali Haydar Konca’nın “Bir katliam yapıldığı çok açık ve nettir. Bunu herkes kabul ediyor” şeklindeki açıklamasını, Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili Ganire Paşayeva çok sert sözlerle eleştirmiştir.
Paşayeva, Azerbaycan basınına yaptığı açıklamada “Çok üzüldüm. Dünyada Ermeni yalanları ile mücadele eden bu kadar Türk kökenli akademisyen, aydın, STK’lar, medya, diyiaspora örgütlerinin yaptıkları işi Türkiye’nin bakanı adı altında HDP’li Ali Haydar Konca’nın verdiği açıklamasıyla darbe altına almıştır. Kardeş Türkiye’nin yeni AB Bakanı HDP’li Ali Haydar Konca bakan olduktan sonra gazetecilerle görüşmesinde onlardan birinin, sözde Ermeni soykırımı hakkında sorusuna ‘Bir katliam yapıldığı çok açık ve nettir. Bunu herkes kabul ediyor’ diye cevap verdi. Konca’ya sormak gerekir herkes dediğinde kimi kastediyorsun. Çünkü Türkiye’nin kabul etmediği sözde soykırım hakkında ‘herkes kabul ediyor’ ifadesi çok ağır bir suçlamadır. Biz de kabul etmiyoruz ve Konca’nın bizim yerimize de söz hakkı yok. Türkiye ve Azerbaycan tarihçileri, aydınları, diyaspora kuruluşları tüm dünyada iş yaparak böyle bir soykırım ve katliamın olmadığı konusunda tarihi gerçekleri dünyaya ulaştırmak için çalışıyor. Avrupa Birliği Bakanı ise bunu kabul ettiğini bildiriyor. Bu konuda önyargılı ve haksız Avrupa Birliği’ne bundan güzel ne fırsat fırsat olabilir. ‘Bizim dediklerimizi Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı de doğruluyor’ diyecekler. Türkiye’deki insanımız bu tür açıklamalar ve onları verenlerin gerçek amaç ve hedeflerini görmeliler bence. Gazeteciler Konca’dan Ermenistan’ın işlediği Hocalı Soykırımı hakkında neden konuşmadığını, tüm dünyanın gözleri önünde yapılmış bu katliamı kabul edip etmediğini, Dağlık Karabağ sorunu ile de ilgili görüşlerini sorsa iyi olur. Cevaplarını çok merak ediyoruz” demiştir.
Paşayeva’nın gündeme getirdiği AB Bakanı Konca’ya yönelik soruları geçen haftaki yazımda gündeme getirmiştim. Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili Ganire Paşayeva’ya teşekkür ederim.
Ben TBMM üyelerinden de benzer bir tepki göstermelerini beklerdim. En azından OECD Büyükelçilimizde beraber görev yaptığımız önceki AB Bakanı Volkan Bozkır’ın Konca’ya cevap vermesi gerekirdi.
Başbakan Davutoğlu da Hükümetinde görev yapan AB Bakanına Ganire Paşayeva gibi benzer soruları sorarak, kamuoyuna bir açıklamada bulunmasını istemiştir diye düşünmekteyim.
Yazıları posta kutunda oku