Batı siyaseti Suriye, Irak, Afganistan, Libya’dan gelen onbinlerce sığınmacı akınına uyum sağlayabilmek için zaman kazanmaya yönelik sembolik adımlar atmaktan başka şey yapamıyor.
Avrupalı ise on binlerce insanın yerini yurdunu bırakıp kaçması üzerinden,bu ülkelerde yaşanan cehennemi yanıbaşında hissediyor…
Yaşanan büyük trajedi herkese insanlığı hatırlatıyor ve gözler büyük uluslara yöneliyor.
*
Yakın zamana kadar ABD, Orta Doğu’da güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve istediği takdirde küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek askeri kuvvete ve diplomatik nüfuza sahip tek küresel güçtü.
Bu konumunu kanıtlamak üzere mütemadiyen uluslararası hukukun norm ve ilkelerine atıfta bulunuyordu.
*
Ama Rusya Devlet Başkanı Putin’in “SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ardından Batı’da bize karşı oluşan hırsın ve tek kutuplu dünyanın sağırlık döneminin sözde değil uygulamada sona ermesi gereklidir” revizyonist söylemi,
Büyük ulusların olası çatışmasının kıyamete benzer bir sona ulaşma potansiyeli,
Giderek insanlığın “Bu dünya bizim” sloganı etrafında silkinmesine,” yaşama hakkı”ndan temel hak ve özgürlük taleplerinin ertelenemezliğine neden oluyor.
*
Bugün insanlık, büyük güçlerin uluslararası hukuku hep kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığını,o yüzden hiçbir çatışmanın çözülmediğini,
Böylece uluslararası hukukla ilgili her tartışmanın mutlaka bir çifte standarda ulaştığını,
Çifte standartın ise BM’nin uluslararası barış ve güvenliğin gelişimine katkıda bulunan uluslararası kanunların, teamüllerin anlaşma ve standartları geliştirmesine,
Bu suretle ekonomik ve sosyal kalkınmaya engel olduğuna, sonuçta “İnsani Gelişmeyi” önlediğini anlamıştır.
Şimdi en azından Rusya kendi halkları için BM merkezinde adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası hukuk talep ediyor…
*
Bu noktada sığınmacı akını ile birlikte, Suriye krizinin çözümü çabalarında Rusya ve İran’ın öne çıkması, gözleri Washington’a çeviriyor.
Obama yönetimi sorunlar oluştuktan sonra çözüm aramak yerine, sorun oluşturacak zayıf noktaları belirleyip buraları güçlendirmemek, sorunları kaynağında çözmeyi hedeflememek ve yaşanan krizlerde kararsız kalmakla,
Zırt-pırt beğenmediği rejimleri değiştirmeye çalışmakla eleştiriliyor.
Üstelik Başkan Obama, Stratejik Algılama Yönetimi yaklaşımında başta Amerikalılar olmak üzere tüm insanlığa sürekli yalan söylemekle suçlanıyor…
Amerikalı bitmek-tükenmek bilmez yalanlarla kaybetmeye- yazmalarını hazmedemiyor…
*
Batılılar mesela, Başkan Obama yönetiminin Ukrayna’da toprak bütünlüğüne tehlike oluştuğunda,
Rusya’dan BM şartı olan uluslararası hukukun hükümlerine uymasını istediği ve bu ülkeye yaptırımlar uyguladığı bir aşamada,
Başkan Obama’nın Ukrayna’da Batı yanlılarının iktidara gelmesiyle sonuçlanan ayaklanmada Washington’un rolünü kabul etmesi,
Moskova’nın Kırım’ın ilhakı konusunda doğaçlama bir strateji yürüttüğünü, bunun sonucunda da ekonomik açıdan kayba uğradığını ifşa etmesiyle kendilerini kandırılmış hissediyor…
*
Ya da Batılı, Başkan Obama yönetiminin Suriye ordusunun Şam kırsalı Doğu Guta bölgesinde kimyasal silah saldırısında bulunduğuna ilişkin iddialarının,
Meğerse ABD’nin “Irak senaryosunu” tekrarlamak için uydurulmuş olduğunu öğrendiklerinde dehşete kapılıyor.
ABD’nin kitle imha silahları bulunduğu yalanıyla 2003’te Irak işgalini başlatması ve Saddam rejimini devirmesi irkilerek hatırlanıyor.
*
O yüzden Suriye’ye tank, zırhlı araç ve askeri ekipman gönderen Rusya’nın ABD ile diyalog çağrısına,
Beyaz Saray sözcüsü J.Earnest’in, Obama yönetiminin Suriye’deki operasyonlar ve IŞİD’e karşı savaşta taktik ve pratik görüşmelere açık olduğunu açıklaması,
Ardından ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry’nin, Suriye krizinin çözümüne ilişkin “Esad gitmeli ancak bunun birinci günden ya da birinci aydan olmasına gerek yok. Rusya, Esad’ı masaya getirirse müzakere etmeye hazırız” açıklaması istihza ile karşılanıyor.
*
Sanki koca bir balon hava kaçırmaktadır ama Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın sesi şimdi daha gür çıkıyor.
B. Esad, Avrupa’daki sığınmacı krizi ile ilgili olarak Batılı ülkeler ve Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiriyor.
Radikal İslamcı grupların yayılmasını Şam hükümetinin eylemlerinin tetiklediği yönündeki Batılı görüşleri reddediyor.
Avrupa’daki sığınmacı krizinin nedeninin, “Batı’nın radikal İslamcı gruplara verdiği destek” olduğunu iddia ediyor ve eğer değişilmezse, Avrupa’ya giden sığınmacıların sayısının daha da artacağını öngörüyor.
*
Artık Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in New York’ta BM 70. Genel Kurulu’nda konuşması bekleniyor.
İstemediği rejimi yıkmak, radikal örgütlerle işbirliği yapmak, bir sürü yalan düzmek, “Esad’la mı,Esad’sızmı” teranesiyle geçen yıllar boyunca dökülen kanlar,kaybolan hayatlar ve kararsızlıklar yüzünden yerden yere vurulan Obama yönetimine karşılık,
Rusya’nın ekonomik yaptırımlarla zorlaşan ekonomisine rağmen müttefikini sonuna kadar kollayan tutumu,
Ortadoğu’da bir çok yanlışın ortasında yalnız bırakıldığını hisseden müttefik ülkelere ve halklarına derin bir mesaj veriyor.
*
ABD bir savaş imparatorluğuna dönüşmüş, Obama ve yönetiminin ellerine kan bulaşmıştır.
O yüzden Başkan Obama, bunca yanlışla yaşamak ve eleştirilmekten sıyrılmaya çalışıyor.
Bu noktada seçim kampanyalarının yaklaşan baskısıyla ABD Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Senato’da “Başkan Obama’nın Esad’dan önce gitmesi dahi söz konusudur” ifadesi bir ihtimal olsada,
Öncelikle Obama’nın kendine yakışanı yapmasını ve Suriye politikasında bir değişim adına sıkı müttefiki olan İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi yeniden değerlendirmesini beklemek gerekiyor…
21.9.2015
Bir yanıt yazın