Doç. Dr.
Kemal Yeşilçimen
9 Eylül 2015
Dünyanın en kanlı savaşları diye google taraması yaparsanız, en çok ölüme yol açan savaşları görebilirsiniz. Sigaradan fastfooda, koladan her çeşit içkiye, sağlıksız gıdaya, katkı maddesine, GDO’ya, kimyasallara, çevre kirliliğine kadar pek çok silahla milyarlarca insanı öldürmeye devam eden batı tip yaşam tarzının soykırımı andıran katliamları ise her nedense gizlenir. Aşağıdaki yazıda, küresel yaşam tarzının yani ulaşmak için çırpındığımız çağdaş uygarlık düzeyinin hasta eden ve öldüren, acı ama gerçek hikayesini okuyacaksınız.
- Dünya Savaşı : 1914 – 1918 / Dünya Genelinde – 15.000.000 Ölü
- Dünya Savaşı : 1939 – 1945 / Dünya Genelinde – 40.000.000 Ölü
Moğol İstilası : 1206 – 1368 / Avrasya – 30.000.000 Ölü
Hanedanlık savaşı : 1616 – 1662 / Çin 25.000.000 Ölü
Taiping İsyanı : 1851 – 1864 / Çin – 20.000.000 Ölü
Timur’un Fetihleri : 1369 – 1405 / Rusya,Asya – 15.000.000 Ölü
İki cihan harbinin doğurduğu açlık ve kıtlıktan sonra insanları sağlıksız gıdalarla şişmanlatmak, sigara, içki… gibi zararlı hasta etmek ve öldürmek zor olmadı. Barış döneminde yapılan bu sinsi savaş, hastalık üreten küresel yaşam tarzını dayatan yeni dünya düzenine dönüştü. Toplumlar bu sahte barış döneminde en kanlı savaşlardan daha fazla zayiat verdiler. Her yıl 20 milyona yakın insan kalp damar hatalıklarından ölüyor. Obesite ve hipertansiyonlu hasta sayısı birer milyar kişiyi aşmış. Diyabet ve ona bağlı bir düzine hastalık patlama yapmış. Milyarlarca insan aşırı yemekten, bir milyar insan ise açlık ve kıtlıktan kırılıyor. Her yıl 25 milyon kişi kanser olacak, milyonlarcası tedaviye rağmen ölecek… Daha saymaya gerek var mı?
BU YÜZYIL BİR MİLYAR İNSAN SİGARADAN ÖLECEK
Dünya Akciğer Vakfı, mevcut eğilimin sürmesi halinde bu yüzyılda 1 milyar kişinin sigara içmesi ya da sigara dumanı yüzünden hayatını kaybedeceğini bildirdi. Vakıf, sadece 2013 yılında 6 milyondan fazla kişinin tütün kullanımının yol açtığı hastalıklar yüzünden öldüğünü açıkladı.
İşte bu katliamlar, II. Dünya savaşı sonrası barış döneminde ve herkesin gözü önünde oldu ve olmaya devam ediyor. Bu katliamda kullanılan modern silahlar; içki, sigara, fastfood, GDO’lu piliçler ve pirinçler, GDO’lu buğday ürünleri ve mısır şekeri, katkı maddeleri… Açlık ve kıtlık döneminden çıkan insanlar, sağlığa zararlı gıdalarla yaylım ateşine tutuldu, tutuluyor. Her çeşit kimyasal ve zehirlerle, katkı maddeleriyle insafsız bir bombardıman yapıldı, yapılıyor. III. Dünya savaşı, sağlıksız gıdalarla yapılıyor. İnsanlık alemini tatlı tatlı, zevkle öldüren bu savaş, bir taraftan hasta edip yok ederken, diğer taraftan acımasız bir şekilde sömürüyor.
Son 50 yıldır bu sömürüyü ve hastalıkları kolaylaştıran savaş yöntemleri acımasızca kullanılıyor. Medyanın morfin gibi kullanıldığı zihinsel savaş yöntemi çok başarılı. Reklamlarla hastalık üreten yaşam tarzını beyinlere yüklemek, sağlıksız beslenme alışkanlıklarıyla toplumları hasta etmek artık çok kolay. Bilim adamı kılığında ekrana ve sayfalara çıkan şarlatanlar, zehirleri bize ilaç ve kurtuluş umudu olarak sunarken, utanmadan sıkılmadan hastalık sektöründen paylarını alıyor. Bu hastalıklara karşı bizleri uyaran halk kahramanlarına ise arsızca saldırıyor, onları toplumda küçük düşürüp tasfiye etmeye çalışıyor. Çünkü hastalık lobisi, halkı hasta edip güya tedavi numarasıyla soyarken çatlak ses istemiyor. Diyabet, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, kanser ve bir sürü hastalık salgını, hastalık lobisinin emrindeki hainlerin ve bu hastalık savaşının doğal sonucu.
Chicago Üniversitesi, yüzbin reklamı inceledi: Reklamı yapılan gıdaların % 98’i yağ, tuz ve şeker yükü, % 90’ı ise besin değeri düşük bulundu. Bu yüzden ABD’de çocuk obezite oranı 1978-2004 yılları arasında 3 kat arttı. Çevre kirliliği, gıda üzerine oynanan oyunlar, fastfood, kola, içki, sigara, katkı maddeleri, hormonlar, kimyasal zehirler, tarım ilaçları, GDO ve daha niceleri hastalık patlamasına ve petrolden bile zengin yeni bir sektörün doğmasına yol açtı : Sağlık sektörü günümüzde uğruna kanlı savaşların yapıldığı petrol sektörünün bile önüne geçmiş bulunuyor.
Hastalık patlaması başka bir işe daha yarıyor. Hastalıklı toplumlar üretemiyor ve ilaçtan aşıya, Emardan Tomografiye başkalarına muhtaç sömürge oluyor. Teşhis ve tedavi etme numarasıyla ülkelerin kaynakları emme-basma tulumbayla soyulurken ülkeler yavaşca modern sömürgelere dönüşüyor. Ülkelerin kaynakları ilaç, pahalı teknoloji ve tüketime harcanıyor. Geriye kalan az miktar paranın paylaşımı ise kavgaya yol açıyor. Halbuki sorun, küresel teknolojik sömürüden kaynaklanıyor. Gelişmekte olan ülkeler masalıyla bizim gibi ülkeler uyutuluyor, tatlı bir pazara dönüşüyor. Hem de aydın ve bilim dünyasını kullanarak. Onlarda bir şekilde payını alıyor. En hayati aşıları ve Penisilini bile şimdilik üretmekten aciz durumdayız. 2 yıl önce penadur yoktu ithal bile edemedik. Ama EMAR çekiminde dünya şampiyonuyuz.
ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… Modern tıbbı ne kadar güzel özetliyor. Şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO’lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler ve alkol sağlık ve hayatımızı çökertiyor kimsenin umurunda değil. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Her yıl milyarlarca doları hastalıkları önleyemeyen bilim dünyamız yüzünden hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz. Artan hekim sayısının tarihi seyri hastalık savaşının şiddetini çok güzel özetliyor : 1923 yılı hekim sayısı : 554, 1960 yılı hekim sayısı : 9826 , 2013 yılı hekim sayısı : 130.000, 2023 yılı hedefi : 300.000, 100.000 doktor ithal edilecek. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artarken hastalıklar azalacağına hızla arttı.
Hastalık savaşının özeti şu : Önce hasta et sonra cebini boşalt. 70 yıldır bizi hasta eden yaşam tarzı bilinçli tercihimiz değil, küresel planın ve yeni dünya düzeninin eseri. Bu savaş, sadece geleneksel alışkanlıklarımızı ve değerlerimizi yok etmekle yetinmiyor, tüm insanlığı bedensel, sosyal, ruhsal ve zihinsel hastalık dünyasının gönüllü köleleri yapıyor. Reklam ve medya dünyası, irademizi önce bağımlı hale getiriyor, sonra da yaşam koçları, diyetisyenler, doktorlar, çeşit çeşit uzmanlar göstermelik özgürlük formüllerini parayla satıyor. Önce bağımlı hayatın modern köleleri oluyoruz, sonra da parası olanlara kısmi özgürlük veriliyor. Parası olanlar için yüzme havuzları, tenis kortları, koşu bantları, organik gıdalar, damacana sular, duvarlar arkasında lüks yaşam. Sinsice çağdaş köleliye dönüşen fakir veya zengin hayatın kontrolü piyasa tanrısının vicdansız kurallarına geçiyor.
Bilgi ve paranın akışkanlığı sayesinde sınır tanımadan her yere yayılan yaşam tarzı, tsunami gibi bize ait ne varsa içine çekiyor ve kendi istediği şekle dönüştürüyor. TV karşısındaki koltuğumuz uzaktan kumandalı bin bir kanal ve reklâmla beynimizin işgal edildiği, yeniden düzenlendiği mini hapishanemiz. Bu sanal hayatta her şey hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya ‘özgür seçimler’ yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? Özgürlük adına özgürlüğün yok edildiği karanlık bir savaşın kurbanıyız.
Bu savaş, insanlık alemini hasta ediyor, sömürüyor ve aklını alıyor. İnsanları zevk sefa peşinde hastalık, ölüm ve esarete sürüklüyor. Ne yiyeceğimizden ne giyeceğimize ve ne yapacağımıza kadar her şey beynimize bir virüs gibi gizlice yüklenen dış programlar tarafından belirlenmiş oluyor. Yani bizler, başkalarının programladığı sanal bir hayatı yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız bizim hayatımız değil, benliğimizi silen, ne olduğu belirsiz dış dünyanın bitmek bilmeyen istekleri…
Yaşam tarzının yol açtığı küresel felaketler bunlarla sınırlı değil. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişimi ve su seviyesinin yükselmesi, önümüzdeki yıllarda toplu göçlere ve toplu ölümlere yol açarak dünyayı yaşanmaz hale getirecek. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Küresel yaşam tarzı sadece insanlığı değil dünyamızı da yok ediyor. Modern yaşam tarzı madem matah bir şey, neden kuyumuzu kazıyor? ABD Başkan yardımcısı Al Gore’un belgeselini çektiği ‘Uygunsuz Gerçek’ işte bu : Yere göğe sığdıramadığımız çağdaş uygarlık düzeyi neden sonumuzu hazırlıyor?
Bu yaşam tarzının mimarları, hastalık üreten yaşam tarzının yol açtığı ölümler yetmiyormuş gibi GDO yoluyla tüm insanlığı kısırlaştırmak istiyor. Nüfus artışını küresel ısınma için baş sorumlu ilan edenlerin çözüm önerisi, dünya nüfusunu bir milyarın altına indirmek. Halbuki küresel ısınmaya ve her çeşit hastalığa yol açan neden, küresel yaşam tarzı yani kendileri. Bu yaşam tarzını değiştirmek dışında her yolu deniyorlar ama nafile. Bilim ; sebep sonuç ilişkisini araştıran disiplin ise, felakete yol açan sonuçları önlemenin yolu, sebepleri önlemekten geçiyor. Anadolu erenlerinin gönül anlayışı çözümün temeli. Tüketimi önleyen gönül dünyamız, karbon emisyonunu artırmıyor, aksine azaltıyor. Dünya ve insanlığın kurtuluşu bizim engin kültürümüzden geçiyor ama bu anlayışı dünyaya sunması gereken aydın ve bilim dünyamız, bizi hasta eden vahşi batının peşinden koşuyor, ondan medet umuyor. Özgürlüğün para ve güce devredildiği dünyada, işte bu nedenle ters çevrilmiş kaplumbağa gibi debelenip duruyoruz.
Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Direnmek ve sağlıklı yaşam alanları yaratmaktan başka çaremiz yok. Küresel akıntıya karşı koyacak irade, güç ve bilgiye muhtacız. İnsanlık tarihinin bitmek bilmeyen bu özgürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında sonsuz cephede devam ediyor. İrademizi yok eden bu savaşın hedefi; zihnimizi ve bedenimizi ele geçirmek. Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? Patron kim olacak? Dış dünyadan beynimize yüklenen programlar mı, yoksa biz mi? En küçük ayrıntısına kadar planlanan böyle bir dünyada biz kimin hayatını yaşıyoruz? Gasb edilen bizim hayatımız nerede?
Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve gönüllü kuklalar olacağız. Bu nedenle, ‘hastalık ve esaret üreten yaşam tarzımız nasıl değişir’ sorusu içine, gerçekte ‘nasıl özgür oluruz’ şifresi gizlenmiş bulunuyor, yani insanlığın özgürlük savaşı.
KAYNAKLAR
http://onedio.com/haber/insanlik-tarihinin-en-kanli-10-savasi-369639 2.Yılda 372 bin kişi pisi pisine ölüyor. 3. Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 20064. Erişkin diyabetli sayısı 1990’da 1 milyon. TKD Arşiv 2000; 28: 20-26.5.
Kalp krizi ölümlerinde Avrupa’nın zirvesindeyiz. 6.
Vasküler risk çalışmasının sonuçları açıklandı. 7.
Türk Kardiyoloji Derneği Ulusal kalp sağlığı raporu – 2007 8.
‘Happy’ kalp yetmezliği araştırması. 9.
Yapay kalbin trilyonlık faturasını devlet ödeyecek. 10.
TURDEP-1 ve TURDEP-2 (2010) HEM BEL HEM KALÇA BÜYÜYOR. 11.
Türkiye’de şişmanlık ve diyabet alarmı! 12.
Hastalıkların maliyeti 47 trilyon doları bulacak. 13.
Sigaraya yılda 15 milyar dolar harcıyoruz. 14.
SAĞLIK HARCAMALARI 9 YILDA 8 KAT ARTTI. 15.
- SAĞLIK HARCAMASI 12 YILDA 16 KAT ARTTI. 17.KAÇAK SİGARA TERÖRÜ FİNANSE EDİYOR. 18.Kanada’da 58 milyarlık Sigara Davası.
- 230 milyar lira ”duman” oldu. =
- 1999’da ABD‘de sigara şirketleri sağlık masrafları için 25 yılda 246 milyar dolar ödemeyi kabul etti
liksigaradavasi/gundem/gundemdetay/09.06.2012/1551346/default.htm
- 30 YIL SONRA TÜM TÜRKİYE DİYABET OLACAK :
- 25. 21. YÜZYILDA BİR MİLYAR KİŞİ SİGARADAN ÖLECEK.
- Böbrek hastalığında dünya şampiyonuyuz.