Cum Eyl 11, 2015 14:28
Eşkiyanın köyü ne zaman basacağı belli olmazmış. Ama bu sefer belliydi. Her evden bir genç alıp dağa götürdüklerinde o evin annesi bir gün oğlunun komşu köyü basacağını ve kendisine oğlunun öldüğü haberinin geleceğini biliyordu.
Bu noktada sözüm Leyla Zana’ya. Ölüm orucuna yatacakmış. Biz ölelim PKK’lı Kürt gençler ölmesin diyor, doğrudur, yaşamak hakkı öncelikle çocukların ve gençlerindir. Öyleyse eşkıya çetesi her evden bir genç devşirirken annelere “Vermeyin oğlunuzu, ölüme götürüyorlar, PKK eşkiyasının önüne atın kendinizi, direnin…” neden demedi?
Biz bu topraklarda binlerce yıldan beri bizi yağmalamaya Atina’dan ve Roma’dan gelen yağmacılara karşı birlikte savaşma geleneğinden geliyoruz. Venedikli ve Cenevizli Yahudi köle tacirlerini Babil’den ve Anadolu’dan kovmak için Anadolu (MED’ler/Medea) ile İran’ı (PERS’ler/Persia) birleştirerek Egemen (Akhamen) MİLLET uygarlığını kuran Büyük KURUŞ’un oğullarıyız.
Biz tarih boyunca “birliğimiz dirliğimizdir” dediğimiz için sömürgeciler burada barınamadılar. Gizli yollarla bizi bölmeyi hep denediler. En sonunda aramıza kripto Hıristiyan, kripto Müslüman, kripto Türk, kripto Kürt, kripto Ermeni ajanlar soktular. Yüz elli yıl öncesinde Ermenilerle Türkleri ve Ermenilerle Kürtleri ektikleri karşılıklı kin tohumlarıyla birbirine düşürmeyi başardılar. Ortak düşmanımız İngilizlere karşı Ermeni Türk Kürt, birlikte savaştık ve o büyük savaştan birbirimizin yaralarımızı sarmış olarak evlerimize döndük.
Tarih boyunca bu topraklarda Türkler diğer kavimlere ağabey olmuş, ayırmadan hepsine kol kanat germiştir. Osmanlı olmak da zaten bu demekti. Osmanlı yönetimi ne zamanki ağabeyliği bırakıp İngiliz Yahudi şirketlerine borç kölesi oldu, ondan sonra ağabeyliği bitti, kendisi emir kulu oldu. Aklını kullanan Ermeniler “Biz Türk’üz” diyerek kendi can güvenliklerini millet bütünlüğü içinde korudular.
Batıya karşı birleşmek doğal refleksimiz olmuştur. Sultan Alparslan’ın ordusuna katılan Ermenilerin bu refleksi ondan bin yıl önceye kadar gider. Sezar döneminde (MÖ.1.yy) birleşik ordular kurarak Romayla savaştık. MÖ.1 yüzyılda 22 Oğuz boyunun 8 ordusunu birleştiren Oğuz kralı VI. Büyük Bedri’nin baş komutanlığında Atinalı ve Romalı yağmacılara karşı 48 yıl savaştık. Sezar’ın sponsoru olan Yahudi tefecileri bir gecede (MÖ.88) Efes’ten ve tüm Anadolu’dan kovduk.
Birleşerek direnme kültürümüzde evlilikler de var. Birleşik Oğuz Ordusunun (Kırım, Sirkasya, Trakya, Dimaskos, Petra, Komagene, Persia, Azeri ve Ermeni orduları) komutanları Rizeli kral VI. Büyük Bedri’nin ya kızlarıyla ya da kız kardeşleriyle evliydi.
Millet birliği evliliklerle böyle başladı. Bu gelenek halk arasında aynen devam etmiş, buna “Birliğimiz dirliğimizdir” denilmiştir.
Aramıza nifak sokarak milleti parçalama silahı her seferinde geri tepti. Ancak geçtiğimiz yüzyılda Ermeniler bir tuzağa düşürüldü. Bu tuzaktan en büyük zararı onlar gördü. Önemli bir Ermeni nüfus Türklüğü ve Müslümanlığı seçerek tuzaktan kurtuldu. Şimdi Kürtlere aynı tuzağı kurdular. Bu tuzağa düşmek istemeyen Kürtler aynı tarihi refleksle “Biz Türk’üz” diyecektir. Bu kaçınılmaz sonuçtur. Tarih bilmeyen Kürt eşkiyası bu matematiği kuramaz.
Basit bir örnek vereceğim. Rize’de yaşayan Erzurumlu bir aile ile komşuyuz. Okul çağında iki çocuğu olan komşumuz artık buraya yerleşmiş, ev almış, güzel güzel yaşıyorlar. Bana dert yandı, “Bize Kürt diyorlar, gidin diyorlar, biz Türküz” dedi. Bu annenin endişesine kaynak olan kavram yanıltmasının nedenlerini sosyolojik olarak düşündüm. Rize ve Trabzonlular Kars ve Erzurumlu olana Kürt der, Erzurumlular da Trabzon’a kadar tüm sahil insanına Laz der. Antik Trabzon’u da içine alan Elazya bölgesidir kastedilen.
Evet, hepimizin ortak adı Türk’tür. “Hilal inanışlılar” demektir. Bir diğer adımız da Oğuzoğullarıdır. Türk olmayı bir sığınma şemsiyesi olarak görenler tarihten gelen korunma içgüdüsü ile kendine Türk der ve bu doğru sosyolojik kavramdır.
Erzurumluya bugün “sen Kürtsün git buradan” demek hangi ajanların saldığı dezenformasyon virüsü olabilir diye düşünmek lazım. Aynı apartmanda oturan İngiliz kökenli Amerikalı iki aile var, her bir komşuyla konuşma fırsatı yaratıyor, Türkçe konuşuyor, Lazca bilenle de Lazca konuşuyor, burada bulunma nedenini herkese bir başka söylüyorlar. Bana anlatılanları sıralayayım:
1- Evi kiralarken ev sahibine: “Amerika’da bir enstitüde çalışıyorum, burada sosyoloji araştırması yapıyorum, futbol fanatizmi üzerine tez hazırlıyorum.”
2- Emniyet mensuplarına: “National Geografi’nin muhabiriyim.”
(Sanıyorum bunu Ayder yaylalarında tüfekle ava gittikleri şikayeti üzerine emniyete verdikleri ifadede söylediler. Keşke yaylalara giderken götürdüğünüz karton kutularda ne taşıyordunuz, bitki köklerini mi söküyordunuz, onu da sorsalardı.)
3- Apartman toplantısında: “Komşuluk ilişkileri üzerine kitap yazıyorum.”
4- Erzurumlu komşuya: “İlahiyat üzerine kitap yazıyorum.”
5- Kapıcıya: “Seninle biraz muhabbet edelim.”
6- Bakkala: “Kitap yazıyorum.”
Bakıyorsunuz, adam yalan söyleme ustası. Onun herkese farklı konuştuğu konuşuluyor. Bir yandan da yalancılık öğretiyor etrafına, bu da ileride sosyolojik sonuçlarını test edeceği bir başka kitabın konusu olmalı.
Amerikalı kiracının bu araştırmalarını rapor ettiği stratejik araştırma enstitüsü bu bilgileri hangi lobiye satıyor, bilemiyoruz tabii. Amerika’da bilgi toplama faaliyetleri devlet eliyle değildir, özel şirketlerin kurduğu sosyolojik araştırma enstitülerinin maaşlı elemanları yapar bu işi, topladıkları bilgileri devlete satarlar. Neden halkımızda Amerikan karşıtlığı bu kadar yükseldiği halde bu sosyoloji(!) araştırmacılar tası tarağı toplayıp gitmedi diye merak ediyorsanız, cevabı budur, burada kaldıkları sürece maaş alıyorlar.
Halkımız gerçek bir savaşın içinde olduğumuzu bilmeli. Amerikan beslemesi PKK’yla “barış” olmaz, PKK bir Türk-Kürt iç savaşı çıkartmak için kan davası yaratmanın peşindedir. Biz zaten binlerce yıldır Kürtlerle barış içinde yaşıyoruz. Kürt insanımızı da PKK eşkiyasının elinden kurtarmak zorundayız.
Tarihte düşmanlarımız bu topraklarda Ermenilerle Türkleri ve Kürtleri kapıştırmayı başardılar ve bundan en büyük zararı Ermeniler gördü. Şimdi aynı vahşi batı ilk defa Kürtlerle Türkleri kapıştırmayı deniyor. Bundan en büyük zararı kimin göreceği bellidir.
Leyla Zana PKK eşkiyasını korumak için ölüm orucuna gireceğini ilan etti. Onun bir Fransız annesi vardı, Bayan Mitterand, ölürse o çok üzülür, söyleyin ağlatmasın Fransız annesini!..
Eğitimci-Yazar Mahiye MORGÜL, 11 Eylül 2015
mahiye@gmail.com
Güncel Meydan
Yazıları posta kutunda oku