Dağlıca’da neler yaşandı?

esat canan

AKP iktidarı, MHP’nin de ortağı olduğu dönemin koalisyon hükümetini, sürekli olarak 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde, depremi geç haber alıp, olaya geç müdahale etmekle suçlamakta, kendilerinin ise 23 Ekim 2011 günü meydana gelen Van depremine anında müdahale etmeleriyle övünmektedir.

Peki, Dağlıca saldırısının mahiyetini ve şehit sayısını hadisenin vukuundan tam 24 saat sonra ve iddialara göre şehit cenazelerini yöre halkının insaf ve merhametine havale eden ve cesetleri bulundukları yerden sivil halkın getirip devlete teslim etmesini bekleyen AKP iktidarına şimdi ne denilmelidir? Hani ordumuzu ve polisimizi son derece gelişmiş elektronik haberleşme sistemleri ve son derece güvenilir araç ve gereçlerle donatmıştınız beyler! Sürekli kendi tankımızı, kendi helikopterimizi, kendi insansız hava araçlarımızı, kendi tüfek ve topumuzu yapmakla övünüyordunuz! Bu sene 30 Ağustos törenlerinde bu silahları sergileyerek millet üzerinde algı yönetimi uyguluyordunuz! Hani uzman çavuş ve sözleşmeli er istihdamına giderek profesyonel orduya geçiş yapıyordunuz.

Bakınız; Dağlıca’da şehit olanların tamamı profesyonel askerlerden oluşuyor. Kimisi Yarbay, kimisi astsubay, kimisi uzman çavuş, kimisi sözleşmeli er statüsünde. Yani, tamamı profesyonel ve ücretli asker. Üstelik teröristlerle savaşmak üzere özel olarak eğitilip, yetiştirilmişlerdir. Peki netice? Allah cümlesine rahmet eylesin.

İddiaya göre; Dağlıca Saldırısı 06.09.2015 günü saat 15.30 civarında gerçekleşiyor. TSK ise resmi açıklamasını, daha doğrusu olayın ayrıntılarını tam tamına 24 saat sonra olmak üzere ertesi gün verebiliyor. Demek oluyor ki; devlet, ancak 24 saat sonra ulaşabiliyor olay yerine! Bu durum, bugünkü şartlarda kesinlikle kabul edilebilir bir şey değildir.

Oysa hadiseye ilişkin haberler, olayın vuku bulduğu günün akşam saatlerinde haber kanallarına ve sosyal medyaya düşüyor. O saatlerde ülkenin cumhurbaşkanı havuz medyasında hala 400 vekil çıkarılamamasının üzüntüsünü dile getiriyor, başbakan ise memleketi Konya’da futbol maçı izlemekle meşgul. Yani bu ikilinin o saatlerde Dağlıca saldırısından haberdar olmamaları mümkün görülmüyor. Sıradan bir insan olarak olayı herkes gibi ben duymuşsam o saatlerde, ülkenin Cumhurbaşkanının ve Başbakanının duymamış olmamaları hayatın olağan akışını aykırıdır. Eğer duymadılarsa ülkemiz ve milletimiz adına vaziyet vahimdir. Duydular da duymamış gibi davrandılarsa olay çok daha vahimdir. Çünkü demokrasilerde böyle bir olayın üzerine ne cumhurbaşkanı kalır ortada, ne hükümet, ne de başbakan. Hepsi özür dileyerek istifa eder, çekilir köşelerine. Zaten böyle yapılmadığı için terör bir türlü bitmiyor bu ülkede kardeşim.

Doğrusu ya; Dağlıca saldırısından sonra resmi organların ısrarla herhangi bir açıklama yapmamaları üzerine şöyle bir düşüncenin esiri oldum ben: “Dağlıca’daki mayın saldırısı 06.09.2015 günü saat 15.30 sularında gerçekleştiriliyor ve içi asker dolu zırhlı araçlardan birisi 12 metre aşağıdaki uçuruma yuvarlanıyor. Bu araca, ancak ertesi günü olan 07.09.2015 günü saat 11’den sonra ulaşılabiliyor. Şu halde eğer vaktinde ulaşılabilseydi, uçuruma yuvarlanan araçta bulunan askerlerden kurtarılanlar olabilirdi! Mazallah; olay gecesi PKK’lı teröristler, yuvarlanan araca ulaşmış ve sağ kalan askerlerimizi katletmiş olabilirler mi?”

CHP ve BDP eski milletvekillerinden Esat Canan’ın benim bu düşüncelerin esiri olduğum saatlerin sonrasında medyaya düşen açıklamaları, benim, düşünce ve şüphelerimde hiç de haksız olmadığımı ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Çünkü, kahraman şehitlerimizin cesetleri, bulundukları yerden Esat Canan’ın da aralarında bulunduğu Yüksekova halkı tarafından yerlerinden alınarak güvenlik güçlerine teslim edilmiştir. Esat Canan ve etrafındaki bir avuç vatansever insan, Hakkari Valiliği’ne bilgi vererek bölgeye gitmişler ve devletimiz ve milletimiz adına önemli bir vazifeyi ifa etmişlerdir. En azından kendi adıma kendilerine teşekkür ediyorum.

Bence aynı teşekkürü devlet de etmelidir Yüksekova halkına. Unutulmasın ki; terörü bitirmenin yolu, bölge halkını devletin yanına almaktan ve onların örgüte değil, devlete güvenmesini sağlamaktan geçer.

Çünkü bana göre; bu davranışın PKK terör örgütünün propagandasını yapmak gibi bir amacı bulunmamaktadır. Zaten Esat Canan, valiye bu konuda bilgi vererek valilik makamının üstü kapalı iznini ve yol üzerindeki jandarma karakolunun müsaadesini almış bulunmaktadır. Yani olayın bu şekilde cereyan etmesinden devletin haberi vardır. Esasen Hakkari valiliği de açıklamasında “Biz kimseye izin vermedik, bizim bu olaydan haberimiz yok” demiyor, “Biz bu konuda hiç kimseden ricacı olmadık” diyor. Yani Esat Canan’ın anlattıklarını inkar etmiyor, yalanlamıyor.

Terör örgütünün reklamını yapmak isteyen ve terör sempatizanı olan bir kişi, çıkıp da şu lafları etmez/edemez: “Valilik ricada bulunmadı ama düşünün ki; çatışmalar dün yaşanmış, cenazeler orada, dedikodular başlamış, kaç cenaze var… Biz insanız, biz gidelim dedik. Siz arazi koşullarını bilmezsiniz. Bu ordu hepimizin ordusu, güçlü bir ordudur. Ordunun isteyip giremeyeceği bir yer yok. Sivil inisiyatifin girmesi daha kolay olur dedik. O fotoğrafları kesinlikle yayınlamayın dedik…”(*)

Kınama: Hürriyet gazetesine 06.09.2015 gecesi şaşkın AKP Milletvekili Abdurrahim Boynukalın nam adamın etrafına toplanmış ve kendi ifadelerine göre bir avuç ümmetçi adam tarafından bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Diğer haberlerini bir tarafa atarsak, 400 milletvekili konusunda sadece Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan kelimeleri haberleştirdiği için AKP’lilerin Hürriyet gazetesini hedef alan saldırıları, tamamıyla basın, düşünce ve halkın haber alma özgürlüğüne yönelmiş bir saldırıdır. Söz konusu saldırıyı şiddetle ve nefretle kınıyorum. Ayrıca Anayasa’daki “Milletvekilleri sadece seçildikleri bölgenin değil, bütün bir milletin vekilidir” hükmü çerçevesinde benim de anayasal vekilim olan Abdurrahim Boynukalın nam vekili, yine anayasal haklarım çerçevesinde vekillikten azlediyorum. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

_____________

(*)

 

AKP iktidarı, MHP'nin de ortağı olduğu dönemin koalisyon hükümetini, sürekli olarak 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde, depremi geç haber alıp, olaya geç müdahale etmekle suçlamakta, kendilerinin ise 23 Ekim 2011 günü meydana gelen Van depremine anında müdahale etmeleriyle övünmektedir. - esat canan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir