Yeni kurulan geçici hükümetin HDP’li AB Bakanı Ali Haydar Konca Bakanlık koltuğuna oturduğu ilk gün basın mensuplarıyla bir araya gelmiş ve gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplanmıştır. Konca, “Sözde Ermeni soykırımı konusunun Avrupa Birliği’nde gündeme gelmesi karşısında alacağı tavrın ne olacağı” sorusuna “Bir katliam yapıldığı çok açık ve nettir. Bunu herkes kabul ediyor. Esas itibariyle kabul etmeyen de yok. Asıl olan onun tanımlanması noktasındadır. Onu da partimizle tartışıp konuşup ve birlikte vereceğimiz karar doğrultusunda görüşümüzü netleştireceğiz” demiştir.
Türkiye Cumhuriyeti AB Bakanı’nın bu sözlerine Başbakan Davutoğlu bilebildiğim kadarıyla şimdilik (05.09.2015) tepki göstermemiştir. Türklerin Ermenilere katliam yaptığını söyleyen bir bakanla Bakanlar Kurulunda bulunmak, Başbakanı rahatsız etmiştir diye düşünmekteyim. Çünkü, Cumhuriyet’in bir bakanı Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türklerin Ermenilere “katliam” yaptığını söyleyerek tarihe geçmiştir.
Bakan Konca’nın kabul edilmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan ve bundan sonra devamlı olarak önümüze çıkarılacak olan demecine karşılık kendisine şu iki soruyu sormak gerekir. Güney Doğu’da güvenlik güçlerine, öğretmenlere, doktorlara yönelik şiddet eylemleri katliam değildir de nedir? Ermeni tehcirine katliam diyen Bakan Hocalı’da Ermenilerin yaptıklarını neden görmezden gelmektedir?
AB’nin bu yılki Türkiye İlerleme Raporu’nda katliam ifadesi yer alacaktır. Böylece Türkiye’nin geçen yıl yaptığı sözde Ermeni soykırımı ile ilgili açıklaması açığa düşecek, Ermeniler açıklamayı her 24 Nisan’da istismar edecektir. Diyaspora, 1915 tehcirini Ermeni davasını (Hai Tahd) desteklemek amacıyla kullanarak Türkiye’nin 1915’de Ermenilere soykırım yaptığını kabul ettirmeyi kendilerine kuruluş amacı olarak belirlemiştir.
Bakan Konca “Bunu herkes kabul ediyor” derken acaba Ermenileri mi yoksa Orhan Pamuk’u mu kastetmektedir? Ben kabul etmiyorum. 18 Nisan 2015 tarihinde Ankara’da düzenlenen ve benim de katıldığım Emperyalizm ve Ermeni Meselesi Sempozyumu’nda bir konuşma yapan Prof. Dr. Justin Mc Carthy de kabul etmemektedir.
Ama Fransa gibi bazı ülkeler bizim gibi düşünmemektedir. Fransa, Türkiye’yi tarihte yapılmayan sözde Ermeni soykırımı ile suçlayan bir yasayı çıkaran dünyadaki ilk ülkedir. Fransa, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne 8 Mart 2001 tarihinde sözde Ermeni soykırım anıtının açılmasına izin veren ülkedir.
Anıtın üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. “1.5 milyon Yahudi” “1.5 milyon Ermeni” olarak değiştirilmiştir.
Bu, uluslararası intihaldir.
Paris’in Sevr banliyösündeki müzenin önüne sözde Ermeni soykırım anıtı dikilmesinin sebebi şudur: “Biz Ermeniler Türkiye Cumhuriyetini kuran Lozan Anlaşmasını tanımıyoruz. Bizler Sevr Anlaşması’nın halen yürürlükte olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü Sevr’de büyük Ermenistan vardır.”
Batı dünyasında Türklere ve Müslümanlara Batı’nın bakış açısı olumsuzdur.
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 12 Nisan 2015 tarihinde 1915 olaylarını anmak için Vatikan´ın Aziz Petrus Bazilikası´nda düzenlediği ayinde 20’nci yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığını söyleyerek modern dünyada artık unutulmuş olan Haçlı zihniyetinin temsilcisi olduğunu kanıtlamıştır.
Francesco, Papa olmadan önce Arjantin’de Ermeni diyasporasına çok yakındı ve de onların etkisi altındaydı. Ayine Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, dünya Ermenileri ruhani lideri ve Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu İkinci Karekin ve Kilikya Katolikosu Birinci Aram da katılmıştır.
27 Eylül 2000 tarihinde dönemin Papası İkinci Jean Paul’ün Ermeni Baş patriği İkinci Karekin ile imzaladığı ortak bildiride de 1915 olaylarından soykırım olarak söz edilmiştir. Papa Francesco bu ifadeye atıfta bulunmuştur. Francesco’dan önce Papalık koltuğunda oturan ve ilk dönemlerinde gerek Türkiye gerekse İslam dünyası ile ilişkileri iyi olmayan Papa Benediktus ise soykırım ifadesini kullanmamıştır.
Papa Francesko, Kapriel Serape Papazyan tarafından kaleme alınmış olan Patriotism Perverted (Boston, Baker Press, 1934) adlı kitabını okumuş olsaydı, bu açıklamayı yapmazdı. Papazyan; Taşnakların Ermenileri nasıl Türkler ve Ruslara karşı kullanıp ölüme sürüklediklerini, nasıl “Kürt köylerini” yaktıklarını ve sorunu 1800’lerden başlayarak 1934’e kadar anlatmaktadır.
Papa’nın açıklamasını 13 Nisan’da bir televizyon yayınına katılarak yorumlayan Profesör Dr. Mensur Akgün’ün Türkiye’de “Ermeni anıtı dikilmesi” teklifi ise gülünçtür.
Türklere ve Müslümanlara Batı’nın olumsuz bakış açısına ikinci örnek, Naziler ile Almanların aynı ırktan geldiklerini Batı dünyasının bir türlü kabul etmemesidir. Yahudi Soykırımı insanlık suçudur. Bu suçu işleyenler Nazi olarak adlandırılmaktadır ama onlar Almandır.
Alman ulusundan olan Nazilerin 6 milyon kişinin sistemli bir şekilde öldürüldükleri katliama Holokost (Eski Yunanca Holókauston) denilmektedir. Yahudileri esir kamplarında fırınlarda yakan Naziler sanki uzaydan gelmiş insanlar gibi görülmektedir. Fransa Almanya’yı soykırım yapmakla suçlamamaktadır. Bu nasıl bir çifte standarttır?
Adolf Hitler 1925 yılında yazdığı Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabında Yahudi soykırımı yapacağını açıklamış, 1933 yılında başa geçmesiyle birlikte uygulamaya koymuştur. 1939 yılında da Almanya’da bulunan bütün Yahudilerin toplanıp Polonya’da gettolara yerleştirilmeleri kararı verilmiştir. 20 Ocak 1942 tarihinde Adolf Eichmann tarafından yönetilen yüksek devlet memurlarının Yahudi sorununun nihai çözümünün organize edilmesinin ayrıntılarını konuştukları Wannsee Konferansı gerçekleşmiştir. Öldürülmeleri tasarlanan Avrupa Yahudilerinin sayısı 11 milyondur. 1941 yılından sonra Öldürme Fabrikaları kurulmuştur. Bunların en bilineni ve büyüğü Polonya’daki Auschwitz-Birkenau kampıdır.
Türk tarihinde (Türkiyeli tarihi değil) Auschwitz-Birkenau gibi Yahudilerin yakıldığı bir ölüm kampı yoktur. Bakan Konca “Bir katliam yapıldığı çok açık ve nettir” dediğine göre, bildiğini kamuoyu ile paylaşmalıdır. Bu soruyu Başbakan Davutoğlu’nun da kendisine sorması gerekir.
Acaba Türkler Ermenilere hangi “toplama kampında” katliam yapmıştır? Bakan Konca’nın AİHM’de görülen Perinçek davasından haberi var mıdır?
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de İsviçre’de 2005 Mart ayında katıldığı bir konferansta 1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmesine karşı çıkmış, bu iddialar için “uluslararası yalan” ifadesini kullanmıştı. Yargılanan Perinçek, ırkçı ayrımcılıktan suçlu bulunmuştu.
Mahkeme Perinçek’i 90 gün hapis karşılığında her gün için 100 Frank hesap edilerek 9 bin İsviçre Frangına mahkum etmiş ve cezayı 2 yıl tecil etmişti. Perinçek’e ayrıca 3.000 Frank para cezası verilmiş, ülkedeki Ermeni cemaatine sembolik olarak 1.000 ve davayı açan Sarkis Şahinyan isimli Ermeni’ye de 10.000 Frank ödemesi istenmişti.
Mahkeme kararında; “Pek çok tarihçinin, Avrupa Parlamentosu’nun ve pek çok ülke Meclisinin Ermeni iddialarını kabul etmiş olmasını” gerekçe göstermişti. Perinçek bu karara İsviçre Federal Mahkemesi’ne müracaat ederek itiraz etmişti. İsviçre Temyiz Mahkemesi de Perinçek’in başvurusunu, “Ermeni soykırımı, Yahudi soykırımı gibi tarihsel bir gerçektir” yorumu yaparak reddetmişti. Federal Mahkeme’nin kararı onaylamasıyla Ermeniler lehinde verilen karar kesinlik kazanmıştı. Bunun üzerine Perinçek AİHM’ne 2008 yılında başvurmuştu.
Perinçek, ”İsviçre’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini ve yasa olmadan suçlama olamayacağına dair 7. maddeyi ihlal ettiğini” savunmuştu.
AİHM, 7 Aralık 2013’de açıklanan kararıyla Perinçek’i mahkum eden İsviçre’nin insan haklarını ihlal ettiğine karar vermiştir. Karar, 2’ye karşı 5 oyla alınmıştır. İsviçre’nin kararı temyize götürmesi üzerine 28 Ocak 2015 tarihinde AİHM’de görülen, benimde izlediğim temyiz duruşmasının sonucunun açıklanması sonbahara bırakılmıştır.
1933 yılında Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” sözü günümüzde bazıları için geçerliliğini koruduğu sürece, bu şekilde aslı olmayan iddialar gündeme gelmeye devam edecektir.