Rusya’yı; ABD, Ukrayna’daki çatışmadan dolayı ve Orta Menzilli Nükleer Silahları Sınırlandırma Antlaşmasını ihlal etmekle,
NATO ise gelecekte daha fazla genişleme olasılığından vazgeçmeyerek Avrupa’daki eski bölünmeyi yeniden canlandırmaya çalışmakla suçluyor.
Rus Askeri Doktrini de ittifak ve Rusya’nın güvenliğinin birbirleriyle iç içe geçmiş olduğunu açıklayan NATO Stratejik Kavramı ile çelişiyor.
Bu suretle ABD-Rusya arasında Avrupa güvenliğini neyin koruyacağı ya da neyin tehdit ettiği konusundaki görüşler arasında farklılaşma derinleşmiştir.
*
NATO, Rusya’nın ittifak içinde öncelikli ortak olarak kabul edildiğini, hiçbir müttefik ülkenin Rusya’nın özerkliğini azaltmayı veya ayrıcalıklarını sınırlamayı amaçlamadığını iddia ediyor.
Ne ki, Füze Savar Sistemler konusunda dili yanan Rusya NATO’ya güvenmekte zorlanıyor.
NATO müttefikleri de Rusya’nın istediği türde bir eşitliği ya da NATO’nun birlikte yönetimini onaylamakta tereddütte kalıyor…
*
O yüzden NATO, Rusya’nın ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüştüğü ve bu tehdite karşı vargücüyle mücadele etmesi gerektiği yönündeki düşüncelerde hızla pekişiyor.
Her iki taraf da işbirliğine dayalı ilişkilerin yürütülebileceğine, uyumlu bir ilişkinin söz konusu olmayacağına yönelik inanç kökleşmiş bulunuyor.
*
NATO’nun doğuya doğru genişlemesi “Intermarium -İki Deniz Arası”‘ denilen Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgenin potansiyel bir çatışma alanı olması anlamına geliyor.
2009, AB Doğu Ortaklığı Programı Ukrayna’daki çatışmayı tetiklemiştir.
Şimdi “İki Deniz Arası”nın paylaşılması niyeti Estonya,Letonya,Litvanya,Belarus ya da Transdinyester, Abhazya, Güney Osetya, Dağlık Karabağ, Novorusya gibi devletlerin sınırlarının belirlenmesi ve statülerine çözüm getirilmesinin yolunu açmıştır.
Finlandiya’dan Gürcistan ve Azerbaycan’a kadar uzanan bu geniş coğrafyada giderek ABD-Rusya rekabeti alevleniyor.
Fakat dikkat ediniz! Rusya ile NATO’nun ” İki Deniz Arası” ndaki sınırları barışçıl biçimde belirlemesi olanaksız görülüyor…
*
Bunu önlemek üzere Rusya bir zamandan beri NATO ile birlikte Ukrayna’nın geleceği üzerine karar vermek üzere Almanya ve Fransa’nın arabuluculuğunda,
Kremlin ve Beyaz Saray’ın kabul edeceği bir çözüm bulunması doğrultusunda bir temas grubu oluşturma çabası yürütmüştür.
Bu çabaların sonunda Almanya’nın ABD’ye yakın durduğu, Fransa’nın sorunların çoğunda Ukrayna’nın yanında yer aldığı, Avrupa’nın ABD ile yakın ortaklıkları olduğu ve Batı’nın Rusya ile düşman olmasa da dost da olmadığı ortaya çıkmış bulunuyor.
*
Ne ki NATO’nun Rusya’yı “İki Deniz Arası’nda” frenlemesi, askeri teknolojinin yüksek teknolojiye dayanan, alt sistemlerinin çokluğu ve karmaşıklığıyla çok pahalı olan sistemlerini gerektiriyor.
Bunun için NATO’nun mali krizdeki üyelerinin savunma bütçelerinde kaynaklarını birleştirmesi, paylaşması, ulusal değil uluslararası çapta projelerde ortaklaşması gerekiyor.
Halbuki NATO ülkelerinin çoğu sıkışıktır, savunma harcamalarını artırmak istemiyor.
İttifakın aldığı karar doğrultusunda her ülkenin gayrı safi yurtiçi hasılasının yüzde ikisini savunma masrafları için harcamasına hiçbir üye katılmıyor.
Hal böyle olunca NATO’nun ortak savunma doktrini sona ermiş gibi görünüyor…
*
Avrupa’daki güvenlik yapısı öngörülebilirliğini yitirmiştir.
Bölgede son aylarda düzenlenen çok katılımlı ve çok gösterişli NATO tatbikatları bu endişeden kaynaklanıyor.
*
Bu sırada, Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, ilk resmi dış ziyaretini hamisi olan Almanya’ya değil, Estonya’nın başkenti Tallinn’e yapıyor.
Üstelik ziyaretini 1939’daki Molotov-Ribbentrop Paktı’nın imzalanması yıldönümüne denk getiriyor.
Almanya ve Rusya arasında kalan,” İki Deniz Arası” Baltık Denizi’nden Karadeniz’e uzanan bölgede yer alan ülkeleri ittifak halinde örgütlemeyi amaçlıyor.
Duda’nın ziyareti “İki Deniz Arası” ülkelerinin rızası olmadan haklarında karar alınamaz” imajı yaratıyor.
*
Sanki Stalin’in, Batı’ya güveninin azaldığı bir zamanda yaklaşan savaşa hazırlıklarını tamamlamak için gerekli zamanı kazanabilmek maksadıyla Hitler’le anlaşmaya karar vermesi günleri tekerrür ediyor.
Stalin Batı’yı bir Alman-Sovyet savaşı çıkarmakla suçlarken, A. Hitler de bir Batı-Sovyet yakınlaşmasından endişe etmekteydi.
Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile Sovyet mevkidaşı Molotov, Moskova’da kendi adlarıyla anılan Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktını imzaladılar.
Normal bir saldırmazlık paktı olan bu antlaşmanın gizli maddelerinde Doğu Avrupa üzerindeki Alman ve Sovyet etki alanları belirlenmişti.
Bir süre sonra Almanya Polonya’ya girdi, 2. Dünya Savaşı başladı, Sovyetler Birliği ise Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal etti.
*
Şimdi Polonya Cumhurbaşkanı A. Duda, hem Moskova’ya hem de AB’ye meydan okuyor gibi görünse de aslında Almanya’nın işbirlikçiliğini yapıyor.
Rusya’nın manevra alanını daraltmak, ittifak üyesi ülkelerin kendilerini toparlaması ve NATO’nun güçlenmesi için zaman kazanılması hedefleniyor.
*
Duda’nın Estonya ziyareti “İki Deniz Arası” bölgede yeni gerçekliktir…
Şimdilik Orta Doğu’da siyasi çözüm arayışlarına yansıyor.
7.9.2015
Bir yanıt yazın