KUKLA

 
 
ABD-İran görüşmeleri paralelinde İsrail ve onunla gizli müzakereler yürüten Suudi Arabistan’ın işbirliği de sürdürülüyor.
İsrail kumandasında ve Arap Ligi himayesinde Ortak Arap Savunma Ordusu kurulmuştur.
Şimdi İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap ülkelerinden oluşan NATO uzantısı bir savunma örgütü bulunuyor. 
 
*
Bir yandan da bölge kaynaklarının yağması ve insanlarının sömürülmesi için bağımsız hükümetler yerine Batı yanlısı “kukla” rejimler oluşturulmaya çalışılıyor.
Çünkü yağma ve sömürü Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesini ve Irak, Suriye, İran ve  Türkiye’nin de “Balkanlaştırılması”nı gerektiriyor.
*
Bu yüzden ABD, İsrail ve  Suudi Arabistan Körfez ülkelerinin demokratikleştirilmesi, İran rejiminin ılımlılaştırılması mücadelesindedir.
En önemli sorun ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın bağımsız Kürdistan ve Suriye ile Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının,
Ya da  Türkiye’yi, İran’ı ve Rusya’yı zayıf düşürme siyasetinin yol açacağı komplikasyonların nasıl gelişeceğidir.
Daha şimdiden Türkiye bağımsız Kürdistan, Suriye sınırında bir Kürt kuşağı ve PKK’nın demokratik özerklik fikrinin baskısı altında kavruluyor… 
 
*
Ortadoğu’nun “Balkanlaştırılması” için ABD ve İsrail türlü fırsatlar oluşturuyor ya da muhtemel her fırsatı en ince ayrıntısına kadar değerlendiriyor.
2014’te Lübnan/Beyrut’ta  aktivistler ve yaşayanlar aşırı kapasite ve çevresel riskler nedeniyle, 1996’da çöp sorununa geçici bir çözüm olarak açılan Naame çöp toplama sahasının kapatılmasını istemişti.
Yetkililer konuyu gündeme almak üzere sahanın 1 yıl daha faaliyette kalmasını önerdi. 
Sessiz geçen bir yılın ardından bu yılın başında çöp kamyonları yine engellenmeye başlandı. 
 
*
Beyrut sokaklarındaki çöpler son iki aydır kaldırılamayınca da halk isyan etti, sokaklarda direniş başladı.
Eylemciler, aşırı çöp akışı ve çöplerin uygun bir şekilde değerlendirilmemesinin sağlık riski oluştuğunu söylüyor. 
Ama işin rengi giderek değişmiştir, işte Riyad es-Sulh Meydanı’nda toplanan binlerce eylemci yüz binlerce Suriyeli’nin Lübnan’a sığınmasıyla başlayan ekonomik krizden de hükümeti sorumlu tutuyor.
Şimdi Beyrut’ta Meclis binası yakınında yönetimdeki yolsuzlukları ve çöp krizini protesto etmek amacıyla toplanan göstericiler, “halk devrim istiyor”, “halk rejimin yıkılmasını istiyor” şeklinde sloganlar atıyor.
 
*
Direnişin lideri M.Maalouf, “Artık siyasi yönetime karşı genel bir savaş var “diyor.
Başbakan T.Selam “Direniş devam ederse Lübnan çöker” uyarısında bulunuyor.
Hizbullah yetkilileri, çöp krizinin son 20 yılın birikmiş ve endemik yolsuzluğunu yansıttığını belirtirken, hükümet politikaları için “Politikalar kişisel ve siyasi çıkarlara hizmet ediyor” diyor.
 
Doğrusu İsrail ve ABD’nin kirli elleri, protestocuları gizliden gizliye manipüle etmektedir ve halk açıkça rejim değişikliğine teşvik ediliyor.
İsrail ve ABD; hükümet düşerse, Hizbullah’ın dikkatini Lübnan’a yoğunlaştıracağını, Suriye ve İran pahasına Lübnan’da kazanacaklarını,
Bu gelişmenin Ortadoğu haritasının değişmesi yönünde başka kazançlara da yol açacağını düşünüyor… 
 
*
Giderek ABD/İsrail destekli “kuklalar ve kukla rejimler ” sadece Lübnan’a değil bütün bölge ülkelerine yerleşiyor.
Bulundukları ülkede merkezi hükümetin kontrolünü olanaksız kılmayı hedefliyor.
Mesela Suriye’de de Beşar Esad yönetimi hükümsüz kılınarak bir anlaşmaya varılmak isteniyor.
 
*
Cumhurbaşkanı B.Esad, Lübnan el Menar Televizyonu’nda ” Suriye krizinin çözümü henüz görünmüyor.
Çünkü uluslararası güçler kendi çözümlerini ve temsilcilerini dayatıyor.
ABD terörün zafer elde etmesini istemiyor, fakat  bölgede istikrarın sağlanmasına fırsat yaratacak düzeyi de istemiyor “diyor.
 
*
Ve sözü,Türkiye’ye getiriyor.
“Suriye krizi,Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, çok sayıda hayalleri olan bir kukladan ibaret olduğunu kanıtlamıştır.
Bu hayallerin sonuncusu da Suriye topraklarında “güvenlikli bölge” kurulması halidir ki, efendileri bunu yapmalarını söylemezse bu yolda ilerleyemezler ” diyor…
 
*
Nitekim Erdoğan’ın bölgede Sünni hakimiyeti yönündeki tercihiyle son dört yıldaki esnek sınır politikaları,
Bugün Türkiye’nin  neden radikal El Nusra’ya  örtülü destek verdiğini, neden Musul düşene ve  Batılı rehinelerin kafaları kesilene dek IŞİD’i ciddiye almamasını da açıklıyor.
Ama başarısız Suriye politikasından ve Erdoğan’ın mutlak siyasi güç inadından kaynaklanan bir girdaba sürüklenmemek için ABD Türkiye’ye  yeniden baskı uyguluyor.
 
*
Şimdi Erdoğan, İncirlik başta olmak üzere diğer üsleri de ABD koalisyonunun kullanıma açmış, İŞİD’le mücadele koalisyonuna da aktif olarak katılma kararı almıştır.
Suriye’deki vekalet savaşının başından itibaren en fazla talep ettiği sınır hattında güvenli bölge oluşumunu,
Mare-Cerablus arasında 90 kilometre boyunca ve bazı bölümlerde Suriye içine 50 kilometre kadar derinlikte oluşturulması görevini de yükümlenmiştir!
 
*
Şimdi bu güvenli bölgede  “Şam’ın rejim için güvenli bir yer olmadığı, Nusayrilerin tüm bölgelerden güvenli görüldüğü için Lazkiye ve Tartus bölgesine taşındığı, bu iki kent dışında Esad’in tamamına hâkim olduğu herhangi bir yerleşim birimi kalmadığı öngörüsünden” hareketle, 
ABD /İsrail’in isteği doğrultusunda  Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonundan bir grub, El Kaideci Nusra Cephesi, Ahrar’ı Şam Örgütü ve Türkmen Birlikleriyle birlikte Lazkiye ve Tartus’a yaklaşmayı,
Başarıldığı takdirde B. Esad ve İran blokunun müzakere için yol aramaya başlayacağı öngörüsünü yerine getiriyor.
 
*
Orta Doğu “Balkanlaştırılma” yolunda mesafe kat’ederken, Erdoğan zarar görecek olan Türkiye’ye rağmen, 
1- IŞİD’den temizlenecek güvenli bölgenin Suriye’de oyunu değiştirebileceğini,
2- Lazkiye ve Tartus düşürüldüğü takdirde geçiş dönemi senaryolarının şimdiden bu topraklarda uygulanabileceğini,
3- Güvenlikli bölgenin Şii milislerden, İŞİD’ten ve Suriyeli Kürtlerin ayrıştırılmasıyla sınırın bir baştan diğerine  PKK/PYD’den temizleneceği gibi bir düşüncenin  peşindedir.
 
*
İran ve Rusya kendilerini zayıf düşürmeye neden olacak ABD/İsrail siyasetine tepkilidir. 
İran Dışişleri Bakanlığı Suriye ve Irak’ın parçalanmasına dair ileri sürülen planların siyasi acemilikten kaynaklandığını belirtiyor. 
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise ” Suriye ve Irak halkı kendi ülkelerinin geleceğine ilişkin kararı kendileri vermelidir. Bu ülkelerin bugün mevcut olan yapıları korunmalıdır. Moskova bu ülkelerin bölünmesi düşüncesini kabul etmeyecektir” diyor.
 
*
Ama yarının nasıl olacağı da bilinmiyor.
 
28.8.2015
 
 
ABD-İran görüşmeleri paralelinde İsrail ve onunla gizli müzakereler yürüten Suudi Arabistan'ın işbirliği de sürdürülüyor.
İsrail kumandasında ve Arap Ligi himayesinde Ortak Arap Savunma Ordusu kurulmuştur.
Şimdi İran'ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap ülkelerinden oluşan NATO uzantısı bir savunma örgütü bulunuyor. 
 
*
Bir yandan da bölge kaynaklarının yağması ve insanlarının sömürülmesi için bağımsız hükümetler yerine Batı yanlısı "kukla" rejimler oluşturulmaya çalışılıyor.
Çünkü yağma ve sömürü Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesini ve Irak, Suriye, İran ve  Türkiye'nin de "Balkanlaştırılması"nı gerektiriyor. *
Bu yüzden ABD, İsrail ve  Suudi Arabistan Körfez ülkelerinin demokratikleştirilmesi, İran rejiminin ılımlılaştırılması mücadelesindedir.
En önemli sorun ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın bağımsız Kürdistan ve Suriye ile Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının,
Ya da  Türkiye'yi, İran'ı ve Rusya'yı zayıf düşürme siyasetinin yol açacağı komplikasyonların nasıl gelişeceğidir.
Daha şimdiden Türkiye bağımsız Kürdistan, Suriye sınırında bir Kürt kuşağı ve PKK'nın demokratik özerklik fikrinin baskısı altında kavruluyor... 
 
*
Ortadoğu'nun "Balkanlaştırılması" için ABD ve İsrail türlü fırsatlar oluşturuyor ya da muhtemel her fırsatı en ince ayrıntısına kadar değerlendiriyor.
2014'te Lübnan/Beyrut'ta  aktivistler ve yaşayanlar aşırı kapasite ve çevresel riskler nedeniyle, 1996'da çöp sorununa geçici bir çözüm olarak açılan Naame çöp toplama sahasının kapatılmasını istemişti.
Yetkililer konuyu gündeme almak üzere sahanın 1 yıl daha faaliyette kalmasını önerdi. 
Sessiz geçen bir yılın ardından bu yılın başında çöp kamyonları yine engellenmeye başlandı. 
 
*
Beyrut sokaklarındaki çöpler son iki aydır kaldırılamayınca da halk isyan etti, sokaklarda direniş başladı.
Eylemciler, aşırı çöp akışı ve çöplerin uygun bir şekilde değerlendirilmemesinin sağlık riski oluştuğunu söylüyor. 
Ama işin rengi giderek değişmiştir, işte Riyad es-Sulh Meydanı'nda toplanan binlerce eylemci yüz binlerce Suriyeli'nin Lübnan'a sığınmasıyla başlayan ekonomik krizden de hükümeti sorumlu tutuyor.
Şimdi Beyrut'ta Meclis binası yakınında yönetimdeki yolsuzlukları ve çöp krizini protesto etmek amacıyla toplanan göstericiler, "halk devrim istiyor", "halk rejimin yıkılmasını istiyor" şeklinde sloganlar atıyor.
 
*
Direnişin lideri M.Maalouf, "Artık siyasi yönetime karşı genel bir savaş var "diyor.
Başbakan T.Selam "Direniş devam ederse Lübnan çöker" uyarısında bulunuyor.
Hizbullah yetkilileri, çöp krizinin son 20 yılın birikmiş ve endemik yolsuzluğunu yansıttığını belirtirken, hükümet politikaları için "Politikalar kişisel ve siyasi çıkarlara hizmet ediyor" diyor.
 
* 
Doğrusu İsrail ve ABD'nin kirli elleri, protestocuları gizliden gizliye manipüle etmektedir ve halk açıkça rejim değişikliğine teşvik ediliyor.
İsrail ve ABD; hükümet düşerse, Hizbullah'ın dikkatini Lübnan'a yoğunlaştıracağını, Suriye ve İran pahasına Lübnan'da kazanacaklarını,
Bu gelişmenin Ortadoğu haritasının değişmesi yönünde başka kazançlara da yol açacağını düşünüyor... 
 
*
Giderek ABD/İsrail destekli "kuklalar ve kukla rejimler " sadece Lübnan'a değil bütün bölge ülkelerine yerleşiyor.
Bulundukları ülkede merkezi hükümetin kontrolünü olanaksız kılmayı hedefliyor.
Mesela Suriye'de de Beşar Esad yönetimi hükümsüz kılınarak bir anlaşmaya varılmak isteniyor.
 
*
Cumhurbaşkanı B.Esad, Lübnan el Menar Televizyonu'nda " Suriye krizinin çözümü henüz görünmüyor.
Çünkü uluslararası güçler kendi çözümlerini ve temsilcilerini dayatıyor.
ABD terörün zafer elde etmesini istemiyor, fakat  bölgede istikrarın sağlanmasına fırsat yaratacak düzeyi de istemiyor "diyor.
 
*
Ve sözü,Türkiye'ye getiriyor.
"Suriye krizi,Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, çok sayıda hayalleri olan bir kukladan ibaret olduğunu kanıtlamıştır.
Bu hayallerin sonuncusu da Suriye topraklarında "güvenlikli bölge" kurulması halidir ki, efendileri bunu yapmalarını söylemezse bu yolda ilerleyemezler " diyor...
 
*
Nitekim Erdoğan'ın bölgede Sünni hakimiyeti yönündeki tercihiyle son dört yıldaki esnek sınır politikaları,
Bugün Türkiye'nin  neden radikal El Nusra'ya  örtülü destek verdiğini, neden Musul düşene ve  Batılı rehinelerin kafaları kesilene dek IŞİD'i ciddiye almamasını da açıklıyor.
Ama başarısız Suriye politikasından ve Erdoğan'ın mutlak siyasi güç inadından kaynaklanan bir girdaba sürüklenmemek için ABD Türkiye'ye  yeniden baskı uyguluyor.
 
*
Şimdi Erdoğan, İncirlik başta olmak üzere diğer üsleri de ABD koalisyonunun kullanıma açmış, İŞİD'le mücadele koalisyonuna da aktif olarak katılma kararı almıştır.
Suriye'deki vekalet savaşının başından itibaren en fazla talep ettiği sınır hattında güvenli bölge oluşumunu,
Mare-Cerablus arasında 90 kilometre boyunca ve bazı bölümlerde Suriye içine 50 kilometre kadar derinlikte oluşturulması görevini de yükümlenmiştir!
 
*
Şimdi bu güvenli bölgede  "Şam'ın rejim için güvenli bir yer olmadığı, Nusayrilerin tüm bölgelerden güvenli görüldüğü için Lazkiye ve Tartus bölgesine taşındığı, bu iki kent dışında Esad'in tamamına hâkim olduğu herhangi bir yerleşim birimi kalmadığı öngörüsünden" hareketle, 
ABD /İsrail'in isteği doğrultusunda  Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonundan bir grub, El Kaideci Nusra Cephesi, Ahrar'ı Şam Örgütü ve Türkmen Birlikleriyle birlikte Lazkiye ve Tartus'a yaklaşmayı,
Başarıldığı takdirde B. Esad ve İran blokunun müzakere için yol aramaya başlayacağı öngörüsünü yerine getiriyor.
 
*
Orta Doğu "Balkanlaştırılma" yolunda mesafe kat'ederken, Erdoğan zarar görecek olan Türkiye'ye rağmen, 
1- IŞİD'den temizlenecek güvenli bölgenin Suriye'de oyunu değiştirebileceğini,
2- Lazkiye ve Tartus düşürüldüğü takdirde geçiş dönemi senaryolarının şimdiden bu topraklarda uygulanabileceğini,
3- Güvenlikli bölgenin Şii milislerden, İŞİD'ten ve Suriyeli Kürtlerin ayrıştırılmasıyla sınırın bir baştan diğerine  PKK/PYD'den temizleneceği gibi bir düşüncenin  peşindedir.
 
*
İran ve Rusya kendilerini zayıf düşürmeye neden olacak ABD/İsrail siyasetine tepkilidir. 
İran Dışişleri Bakanlığı Suriye ve Irak'ın parçalanmasına dair ileri sürülen planların siyasi acemilikten kaynaklandığını belirtiyor. 
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise " Suriye ve Irak halkı kendi ülkelerinin geleceğine ilişkin kararı kendileri vermelidir. Bu ülkelerin bugün mevcut olan yapıları korunmalıdır. Moskova bu ülkelerin bölünmesi düşüncesini kabul etmeyecektir" diyor.
 
*
Ama yarının nasıl olacağı da bilinmiyor.
 
28.8.2015 - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir