ŞU DÜNYANIN ASKERÎ HALLERİ

NATO, ABD’nin askeri stratejisini güne özgün nitelikleri, esnekliği ve etkili partnerliğe uygun olduğu gerekçesiyle makul savunma sistemi olarak kabul etmiş,
Stratejik Konsepti’ni bu düzlemde belirlemiş ve ABD’nin küresel organı olmak çabasındadır. 
 
*
Geçen yıl Pasifik’te, ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı düzenlediği tatbikata müttefik Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Norveç birliklerinin katılması, NATO’nun faaliyet alanının Pasifiklere kadar genişlediğini gösteriyordu.
 
*
Libya’yı parçaladıktan sonra Etiyopya’da multidisipliner  “African Stanby Force” tugaylarının bir araya getirilmesi amacıyla Afrika Birliğine askeri yardım yapmayı sağlayan bir anlaşma yapması da, bu güçlerin nerede ve nasıl kullanılacağına dair verilecek kararlarda söz sahibi olduğuna işaret ediyor.
Bugün Cezayir, Mısır, Ürdün, İsrail, Fas, Tunus, Moritanya NATO’nun yeni gayriresmi ortaklarıdır. 
 
*
Doğu Akdeniz’e meşru olmayan yollardan giren askeri güçler üzerinden yürüttüğü faaliyetlerle de Suriye’ye, Irak’a karşı gizli askeri operasyonlar yapıyor.
Bir çok operasyon NATO Müttefik Kara Komutanlığı’nın İzmir’deki üssünde  hazırlanıyor.
NATO’nun İsrail’in elektronik sistemine bağlanarak Gazze’ye “Dökme Kurşun” operasyonunu düzenlediği unutulmuyor. 
Şimdilerde  İsrail’in güvenliği esasında Orta Doğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtabilmek için İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü de bizzat destekliyor…
 
*
NATO, “Rusya’nın saldırganlığına” karşı koymak için yeni stratejiler oluştururken, bu çerçevede askeri varlığını Doğu Avrupalı üye ülkelere konuşlandırıyor.
“Mızrak Ucu” adıyla nitelendirilen ani müdahale birliğinin Baltık Ülkeleri, Polonya, Romanya ve Bulgaristan’a kurulacak NATO üslerinden  Estonya, Letonya ve Litvanya’ya yönelik olası bir tehlikeye müdahale etmesi hedefleniyor.
 
Ne ki NATO’nun ABD’nin küresel organı haline gelmesi, ittifakın askeri stratejinin gelişen teknolojiler paralelinde manevra savaşlarına ağırlık vermesine yol açıyor. 
Manevra savaşı; çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak, fakat düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak, fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmaktır.
Yüksek teknolojili Hava, Sualtı, Kara, Uzay ve Bilgi Savunma Sistemlerine dayanıyor, alt sistemlerinin çokluğu ve karmaşıklığı onu çok pahalı hale getiriyor.
 
*
Bu yüzden NATO’nun mali krizdeki üyelerinin savunma bütçelerinde kaynaklarını birleştirmesi, paylaşması, ulusal değil uluslararası çapta projelerde ortaklaşması gerekiyor.
Halbuki NATO ülkelerinin çoğu savunma harcamalarını artırmak istemiyor.
İttifakın Galler zirvesinde alınan karar doğrultusunda her ülkenin gayrı safi yurtiçi hasılasının yüzde ikisini savunma masrafları için harcamasına hiçbir üye katılmıyor.
Eh,böyle olunca NATO’nun ortak savunma doktrini sona ermiş gibi görünüyor.
Saldırıya uğrayan bir üyeye yardımı şart koşan beşinci maddeyi dahi artık hiçbir üye ülke iplemiyor…
 
*
Gelinen noktada Avrupa’daki Soğuk Savaş sonrası güvenlik yapısı öngörülebilirliğini yitirmiştir.
Bölgede son aylarda düzenlenen çok katılımlı ve gösterişli NATO tatbikatları bu endişeden kaynaklanıyor.
 
*
Ama NATO’nun doğuya doğru genişleme fikri dahi Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgede potansiyel bir çatışma alanı oluşturuyor.
Rusya; NATO’nun eski Varşova Paktı ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini içine alarak genişlemesi karşısında, “kollektif güvenlik sözlerinin” Avro-Atlantik topluluğun Rus çıkarları pahasına yayılmasının kılıfı olduğunu düşünüyor.
 
*
O yüzden Avrasyacı dış politika doktriniyle eski Sovyet topraklarındaki Rus kökenlilerin, yaşadıkları devletler ile etno-kültürel, tarihsel ya da siyasal anlamdaki sorunlarını kullanıyor.
Aleyhine hareket eden ve Batı ile yakınlaşan devletleri kendi lehine hareket eder hale getirmeye çalışıyor. 
 
*
Rusya bu cesaretini, bir zaman önce oyunun kurallarını ABD’nin belirlediği ama bugün transatlantik ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu,
NATO’nun sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve Batı’nın inişe geçtiğine ilişkin düşüncelerinden alıyor.
Doğrusu Ukrayna müdahaleleri, Kırım’ın, Abhazya ve Güney Osetya’nın ilhakı ardından Rusya yeniden bir süper güç olduğunu düşünüyor,politikalarından geri adım atmıyor ve Batı’yı ödün vermeye zorluyor… 
 
*
Bir taraftan Batı ile ekonomik fayda getirebilecek ilişkiler isteğini sürdürüyor.
Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki potansiyel çatışma alanında Gürcistan, Azerbaycan, Litvanya, Letonya, Estonya, Moldova’da ilişkilerin gergin bir düzlemde ilerlemesinde Batı’yı yıkıcılıkla suçluyor.
Batı’nın Rusya’yı dikkate almasını, nüfuz alanlarını tanımasını ve eski Sovyet ülkelerine karışmamasını istiyor.
Öte taraftan Ortadoğu dörtlüsü’nün üyesidir, İsrail-Filistin arasında barıştan hareketle İran,Irak ve Suriye ile diyalogunu ısrarla sürdürüyor…
Kutup bölgesi de Rusya ile Batı arasında yeni bir stratejik rekabet alanı haline gelmiştir,NATO üyesi olan Danimarka, İzlanda ve Norveç ve olmayan İsveç ve Finlandiya bundan rahatsız oluyor…
 
*
Halbuki Rusya bütün çatışmaların birbiri ile iç içe geçmiş sorunlardan kaynaklandığını düşünmektedir.
Diplomasiye yapılan vurguyla, hem  sorunların karmaşık tarihsel ve  hukuki kökeni, hem ilgili devletler ve diğer aktörler ile eşit ilişkileri sayesinde daha tarafsız ve etkin bir rol kazanmayı amaçlıyor.
Hem Sovyetler Birliği döneminden kalan silah sağlayıcı ülke konumunu tekrar kazanmaya,  enerji ve ticaret alanında ilişkileri geliştirmeye çalışıyor.
Hem de bütün bunların üzerinden yeni bir uluslararası hukuka dayalı, yeni bir dünya statüsünün kurulmasına omuz veriyor.
 
*
Avrupa’nın Atlantik ötesi ilişkilerin dinamiklerinin değiştiğini görmemekte ısrar ettiği sürece, Rusya’nın ittifakın zaaflarından yararlanmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Moskova Ukrayna’da, Kutup bölgesinde dev askeri tatbikatlarında tam olarak bunu yapıyor.
 
*
Üstelik uluslararası  dengeler Rusya ile Çin’in gerek ekonomik gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçleri beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri de ortaya çıkarıyor.
Çünkü Çin küresel güç olmak üzere hem askeri gücünü arttırma çabası hem dünya ekonomisinde etkinleşmeyi hedeflerken,
ABD savunma bütçesini sürekli arttıran Çin’i frenlenmek, geleceğini şekillendirmek üzere bölgede rolünü genişletmeyi ve kalıcı olmayı istemektedir.
Bu noktada iki ülkenin üçüncü ülkelerle işbirlikleri geliştirmesi,askeri ağırlık ve etkinliklerinin artmasına neden oluyor.
 
*
Nitekim Çin ve Rusya ortaklaşa Karadeniz ve Akdeniz’de düzenledikleri tatbikatlardan sonra,şimdi Japon Denizi’nin Sibirya’nın doğu kıyısında oluşturduğu Büyük Petro Körfez’inde “Deniz İşbirliği -2015” tatbikatını düzenliyor.
Çin ve Rusya Deniz Kuvvetleri’nden, tatbikatın düzenlenmesiyle dünyaya Çin ve Rusya orduları arasındaki karşılıklı stratejik güven ve işbirliğinin seviyesinin gösterileceği ortak açıklaması geliyor.
 
*
Bu sırada NATO bütün üye ülkelerinin hava sahalarını birleştirerek tek hava komuta kontrol sistemine bağlamaktadır.
Türk hükümeti Hava Savunma Füze Sistemine ilişkin bu projenin milli sistemlere entegre edileceğini ve NATO’ya entegre edilmeden de kullanılacağını açıklamasına rağmen,
Bu Türkiye’nin milli savunma sisteminin NATO’ya entegre edilmiş olduğu anlamına geliyor.
 
*
Olsun!
Şehitlerimizin aziz hatırasına, Gazilerimizin bir damla kanına saygıyla ve Askerimizi Allah’a emanet ederken, o da ne?
Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan ve Org. Hulusi Akar Genelkurmay Başkanlığı devir-teslim töreni öncesi, askeri bandonun Başkomutan’ın yürüyüş ritmini esas alarak icra ettiği,
“Hanimini hüppen denzigi banna rep rep/
Kafesle  Tayyüş ille de kıtmir rep rep/
Alevere dalavere kim ala da kim bere rep rep/
Köşeleri möşeleri dön baba dönelim rep rep/
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rep rep” marşıyla merasim kıtasını teftiş ediyor.
Bir süre sonra tören salonunda kürsüde Yeni Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı Org.Hulusi Akar konuşuyor.
“Ordumuz 20.asrın başında, Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme karşı devrinin en büyük mücadelesini vererek diğer milletlere de örnek teşkil etmiştir.
Ordumuz, bundan sonra da kahraman milletimizin temel karakteri olan ve hiç bir zaman ödün vermeyeceği egemenlik ve bağımsızlığın, şehit kanlarıyla yoğrulmuş bayraklaşan kutsal vatan topraklarının bütünlük ve güvenliğinin teminatı olmaya devam edecektir” diyor…
 
26.8.2015
Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir