Bütün toplumların ortak özelliği olarak din, toplumu düzenleyici işlev görmektedir. Sınırsız özgürlüğe sahip olmak isteyen insanoğlunun aşırı ve taşkın durumlarına, inandığı din sınır koymuştur. Dolayısıyla, din kavramı insanların ve toplumların hayatındaki en büyük etkiye sahiptir. Böyle bir büyük etkiye sahip güç üzerinden hareket ederek insanların alanlarına müdahil olmak etik değerlere aykırıdır. Din bireylerin özgür iradeleriyle yaşayacak oldukları bir olgu iken bu durum bazı bireyler tarafından politika gibi güçlü bir sistem içinde kullanılarak toplumu yöneten bireylerin yönettiği insanlara kendilerini meşrulaştırma olanağı sağlar hale getirilmiştir. İslamiyet’in Orta Doğu coğrafyası ile bütünleştiği kadar, bir başka din, bir başka ülkede bu şekilde bütünleşmemiştir. Batı toplumlarında bu durum daha seküler bir biçimdedir. Batı dünyasına göre İslami terör örgütleri, İslami parti grupları ve İslami hukuk, Ortadoğu toplumlarının en büyük belirleyici özelliğidir. Fakat, algılanan İslam biçimi İslam’ın kendi özünde olan şeklinden tamamen uzaktır.
“Halbuki, dinin çıkış noktası tamamen özgürlükçüdür. Hz. Muhammed’in mevcut insanlık dışı törelere karşı verdiği mücadele inkara gelmez bir gerçektir ve Ortadoğu’da ilkler dönemini yaşatır. Ne zamanki Muaviye balyoz gibi iner başlarına, milyonların katledilmesinden sonra yine o babadan oğula geçen sistem geri döner. Tam bu dönemde İslam dinini kendi çıkarları için kullananlar türemeye başladılar. Bu durum sadece çıkarların ve yaraların oluşmasıyla kalmadı aynı zamanda Hz. Muhammed ve cumhuriyet (dört halife devri) döneminde etik olmak şartıyla her şeyin tartışmaya açık olduğu bir ortamı tamamen yasakladılar. Halifelik, şeyhlik ve seyitlik gibi unvanlar babadan oğula geçtiği gibi din de belli bir kesimin egemenliğine geçti. Yönetimde halkın egemenliği bittiği gibi dinde de akılcılık ve insanlığın refahına hizmet ortadan kalktı. Artık belli bir zümrenin çıkarı için yasaklar, helal-haramlar başladı (hükümdarların onlarca eşleri, çocuk katline fetvalar vb.) Oysa bu din, temelinde özgürlük besliyordu, çıkış noktası buydu(1).
Muaviye’den beri devam eden bu süreç 21. Yüzyıl Ortadoğu’sunu kasıp kavurmaktadır. Özüne aykırı bir biçimde çıkar ilişkilerine dayalı bir din üzerinden yürütülmeye çalışılan başta İslam olmak üzere diğer dinler siyaset ve ekonomi biçimi olarak Ortadoğu ülkeleri liderleri tarafından kullanılmaktadır. Bir taraftan açlık sınırında, 21. Yüzyıl’ın olmazsa olmazlarından olan teknolojik imkanlardan yoksun bir halk tabakası var iken bir diğer yandan altın kaplı tabaklarda yemek yiyen bir lider ve onun ailesinin bulunması, resmi dininin İslam olan bir ülkede olmasında büyük bir çelişki ifadesidir. Bunların dışında topluma zorla kabul ettirilmeye çalışılan İslami dogmalar,yasaklar ve işkenceler Ortadoğu ülkelerindeki liderlerin Müslüman kimliğine oldukça aykırıdır. İran’da içki içtiğinden dolayı idama mahkum olan insanlar, sokağa başı açık diye çıkamayan kadınlar, sorgulanmadan benimsetilmeye çalışılan dogmalar, Müslüman bir ülke olan İran’da din özgürlüğünün bulunmadığının göstergesi ve de İslamiyet’in özüne aykırı hareketlerdir.
Bu durum ülkelerin uluslararası arenada olumsuz olarak algılanışına, ülkeye gelmek isteyen turistlerin azalmasına hatta ve hatta yok olmasına sebebiyet vermektedir. Daha da ileri boyutlardaki sonucu olarak, Avrupa ve Amerika toplumları Ortadoğu insanına büyük bir önyargı ile yaklaşmakta ve İslam’ı terör ile eşit derecede görmektedirler. Birçok insan için Orta Doğu, Pagan, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık inançlarının etkileşim ve çatışma içerisinde olduğu bir coğrafyayı ifade etmektedir. Bu yüzden de din, bu coğrafyadaki birliktelik ve çatışmaların ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. 11 Eylül saldırısının İslam’a ve Müslümanların tümüne mal edilmeye çalışılması, Irak’ın işgali esnasında ABD Başkanı Bush’un işgale dini bir görüntü kazandırmaya çalışması, Bin Ladin’in reaksiyonları, Lübnan, İsrail, Suriye ve Mısır’daki gelişmelerin hepsi Orta Doğu’nun inanç haritası ile alakalı olarak değerlendirilmektedir(2). 11 Mart 2004 Madrid ve 7-21 Temmuz 2005 tarihlerinde Londra’da meydana gelen terör saldırılarından sonra batılılar tarafından Müslümanlar, terörizmin potansiyel zemini olarak görülmüştür. Dünya’nın çeşitli bölgelerinden Müslüman liderler eylemleri şiddet ve nefretle kınadıklarını açıklamalarına rağmen halen batıda sorunun İslam’dan kaynaklandığına ve İslam’ın nefreti körüklediğine inan geniş bir kesim bulunmaktadır.
Burada açıkça ifade etmek gerekirse sorun İslam’dan değil, onun yanlış yorumlanmasından veya bir dizi sosyal, siyasi, kültürel ve tarihi problemden kaynaklanmaktadır(3). İslamiyet, Hristiyanlık ve Museviliğin doğup yayıldığı coğrafya, bugün rasyonel, bireyci ve özgürlükçü varoluş felsefesinin aksine olumsuz bir imaja büründürülmektedir. Bir diğer taraftan İslam’ın iki mezhebi olan Şiilik ve Sünnilik, Müslüman Ortadoğu ülkelerinde savaş sebeplerinden biri haline getirildi. İsrail ile Filistin arasında hem siyasi ve hem de dini nedenlerden dolayı çıkan karışıklık yıllarca devam etmekte ve bir mutabakata varılamamaktadır. Sonuç olarak, kaos, ekonomik istikrarsızlık ve siyasi bunalımlar, bu coğrafyanın en belirleyici özelliği haline geldi.
Var olan dini ve siyasi sebepler ekonomik olarak da bu bölgenin gerilerde seyretmesin neden olmaktadır.Ne çelişkidir ki dünyanın en zengin olması petrol rezervlerine sahip olan ve gelişmiş ülkeler listesinde yer alması gereken her bir Ortadoğu ülkesi, gelişmemiş ülkeler listesinde yer almaktadır.Özetle, Ortadoğu bölgesinde yaşayan insanların artarak devam eden sorunlarına çözüm getirilememesi, ülke yönetiminde bulunanların veya güçlü olanların dini siyasete alet etmeleri ve kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamaları veya yorumlatmaları dinin aslına uymayan radikal düşüncelerin gelişmesine zemin hazırlamıştır(4). Bir zamanların en önemli bilim, sanat, edebiyat ve ticaret merkezi olan Ortadoğu, bu özelliğini kaybederek ya da kaybettirilerek bir girdaba sürüklenmiştir.
KAYNAKÇA
(1) Ortadoğu’da Din, 1 Ocak 2006,
(2) Ortadoğu’da Din ve Siyaset, 14 Eylül 2011,
(3) Ortadoğu’da Din Algılaması, 27 Haziran 2011,
(4) Ortadoğu’da Din Algılaması, 27 Haziran 2011,