Libya tüm istikrarsızlık olaylarına rağmen 7 Temmuz’da daha önce ertelenen Kurucu Meclis seçimlerini gerçekleştirdi. Ülkenin güneyinde, Fizan bölgesinde ve doğusunda, Sireneyka bölgesinde yaşanan şiddet olayları seçimlere gölge düşürse de Libya resmi temsilcileri oy sayma işleminin devam ettiğini ve seçimlerin %65’lik seçmen katılımı ile başarılı bir şekilde gerçekleştiğini açıkladılar. Şu ana kadar gelen haberler Mahmud Jibril’in liderliğindeki Ulusal Güçler İttifakının liderliği elinde tuttuğunu göstermekte. Ancak seçim öncesi ve süresince yaşanan gelişmeler dikkate alındığında Kurucu Meclis’in ülkede meşru bir otorite olup olmayacağı büyük bir muamma olarak ülke gündemini meşgul edeceğe benzemektedir.
Federal Krallıktan Merkezi Libya’ya: Trablus-Bingazi Çekişmesi
2011 Mart ayında başlayan halk ayaklanmalarının iç savaşa dönüşmesi ve sekiz aylık iç savaş ardından muhaliflerin ülkenin kontrolünü ele geçirmesi Libya’da Kaddafi döneminde inşa edilen gevşek sistemli devletin tamamen çökmesine neden oldu. Halk Meclisleri ağlarının birbirine bağlandığı ve yerel yönetimlerin güçlü olduğu ülkede Kaddafi bir anlamda aşiretler konfederasyonu şeklinde bir idare inşa etmişti. Bu nedenle sekiz aylık iç savaş süresince yerel yönetimler otonomi kazanarak ve silahlı milisler oluşturarak şehir devletler haline dönüştü. Ulusal Geçiş Konsey’inin tüm iktidarı eline aldığı son sekiz aylık süreç boyunca da bu durum büyük bir sorun olmaya devam etmiştir.
Silahlı milislerin silahsızlandırılması, ülkede devlet tekelinin siyasal ve ekonomik anlamda tesis edilmesi gibi önemli sorunların yanı sıra yeni rejimin ne olacağına dair de ciddi tartışmalar tüm bu sürecin ana gündem maddeleri haline gelmiştir. Bingazi merkezli Sireneyka bölgesi krallık döneminde olduğu gibi federalist bir yapıdan yana tavır alırken, Fizan daha dolaylı da olsa Bingazi’nin sergilediği siyasi tutumdan yana olmuştur. Öte yandan Trablus ise güçlü merkezi otoriten yana olarak 1969 yılından bu yana elde ettiği avantajlı konumu korumayı amaçlamaktadır.
Sonuç itibari Libya pek çok açıdan ulus devletin zayıfladığı, aşiretlerin egemen olduğu, güçlü merkezden yoksun ve federalist eğilimlerin merkezi eğilime meydan okuduğu 1950’li yıllarına dönerek tarihini geri sarmıştır. 1952 yılında gerçekleşen seçimlerin ardından kurulan ilk Libya ulusal Meclisi’nde tartışılan hususlar ile bugünkü hususlar arasında pek çok benzerlikler bulmak mümkündür. O tarihte Beşir El-Sadavi’nin liderliğini yaptığı Milli Kongre Partisi liderliğinde somutlaşan Trablus-Bingazi çekişmesi Krallık döneminde siyasal sistemin askıya alınması ve partilerin tamamen kapatılması ve ardından 1969 Hür Subaylar Darbesi ile dondurulmuş ve bugün yeniden sahneye çıkmıştır. Tarihsel olarak süregelen bu tartışma Krallık döneminde Bingazi merkezli federal bir Krallık ile çözümlenmeye çalışılırken, 1969 yılında ise Trablus merkezli merkezi bir rejimle çözümlenmeye çalışılmıştır. Ancak gelinen noktada her iki çabanın da ülkede nihai bir çözüme varamadığı görülmektedir.
Seçim Öncesi Siyasi Gerilim
Haziran ayında yapılması beklenen Libya Ulusal Kurucu Meclis Seçimleri, parti ve adaylara daha fazla süre tanımak ve gereken hazırlıkları tamamlamak gerekçesi ile 7 Temmuz’a ertelenmişti. Esas itibari ile 7 Temmuz tarihine kadar seçimlerin yapılıp yapılmayacağı da muammaydı. Her şeyden önce ülkenin doğusu yani Sireneyka bölgesindeki önde gelen aşiret ve siyasi gruplar boykot çağrısında bulunmuşlardı. Bununla da yetinmeyen bazı silahlı milis grupları seçim bürolarını basarak seçmen listelerini ve pusulalarını ateşe vererek Trablus’a daha ciddi bir mesaj yolunu seçmişlerdi. Son olarak da 5 Temmuz Perşembe günü Ras Lanuf, Brega ve Al Haluj gibi petrol çıkarım ve dağıtım için önemli olan tesisler silahlı milisler tarafından ele geçirilerek 48 saatliğine kapatıldı.
Esas itibari ile seçim öncesi yaşanan tüm bu gerilmeler iki ana hususa dayanmaktadır. İlk olarak 200 sandalyeden oluşan Ulusal Kurucu Meclis dağılımı, Bingazi merkezli Sireneyka (ülkenin doğusu) ve Fizan (ülkenin güneyi) tarafından adil bulunmamaktadır. Düzenlemeye göre bu 200 sandalyenin 100’ü Trablus’a, 60’ı Barga’ya (Sireneyka) ve 40’ı da Fizan bölgesine dağıtılmıştır. 120 sandalye bağımsızlara ve 80 sandalye de partilere ayrılmıştır. 1969 yılından beri ülkenin Trablus tarafından domine edildiğini ve ülkenin doğusu ve güneyinin siyasal ve ekonomik anlamda dışlandığını iddia eden Bingazi ve Fizan merkezli gruplar yeni dönemde federal bir yapı talep etmektedirler. Özellikle 2011 Ekiminde Kaddafi’nin yakalanıp öldürülmesinin ardından Libya’nın bağımsızlığını ilan eden Ulusal Geçiş Konseyi Bingazi’deki tüm merkezlerini tahliye edip Trablus’a taşıması bu tartışmayı daha da hararetlendirmiştir. Ulusal Geçiş Konseyi’nin Bingazi’yi tamamen boşaltması, eylemlerin başladığı Bingazi halkı, aşiretleri ve siyasi grupları için büyük bir travma etkisi yaratmıştır demek yanlış olmayacaktır, çünkü Kaddafi karşıtı sosyal muhalefetin de silahlı direnişin de dinamiğini bu bölgedeki nüfus ve aşiretler sağlamışlardı. Öte yandan önemli pek çok petrol bölgesi ülkenin doğusunda yani tarihsel adı ile Sireneyka / Bingazi bölgesinde bulunmaktadır. Ancak buna rağmen ülkenin siyasi merkezinin Trablus olmaya devam etmesi, Kaddafi sonrası dönemde ülkenin doğusunda ve güneyinde kabul görmemektedir.
Ulusal Kurucu Meclis vekillerinin bölgelere göre dağılımının yarattığı hoşnutsuzluğa ek olarak, görevleri de anlaşmazlık sebebidir. Düzenlemeye göre Ulusal Kurucu Meclis yeni anayasayı yazmak ve ardından seçim kanunun hazırlamak ve ülkeyi üç ay içerisinde de seçime götürmek ile sorumludur. Ancak federalistler yeni anayasa yazımına karşı çıkmaktadırlar. Çünkü federalistlere göre Trablus 100 vekil ile meclisi domine edeceğinden yeni anayasada merkeziyetçi unsurlar ağır basacaktır. Bu nedenle federal yapıyı esas alan 1951 Krallık Anayasası’nın yürürlüğe konmasını talep etmekte ve yeni anayasa yazımına karşı çıkmaktadırlar. Ülkenin doğusu ve güneyi için Kaddafi karşıtı iç savaş süresince dalgalanan monarşi bayrakları Bingazi merkezli siyasete geri dönüş talebini temsil etmekteydi ve bugün Ulusal Geçiş Konseyi ve Ulusal Kurucu Meclis’in yeni Libya tasarımları bu talebin karşı odağında konumlandırılmış durumdadır.
Seçim Sonuçları ve Beklentiler
Libya’da son sekiz ay içerisinde 300’den fazla siyasi parti kurulmuştur. Kuşkusuz ki tüm bu partilerin bu kadar kısa süre içerinde hem de istikrar sorunlarının had safhada olduğu bir ülkede organize olması pek mümkün değildir. Bu nedenle ön plana çıkan siyasal hareketlere odaklanmak daha faydalı bir yaklaşım olacaktır. Tüm bu siyasi kutuplaşmalara rağmen gerçekleşen 7 Temmuz Ulusal Kurucu Meclis seçimlerinde üç önemli siyasal odak ön plana çıkmıştır. İlki Mahmut Cibril önderliğindeki Ulusal Güçler İttifakıdır. Kaddafi döneminde önemli bir iş adamı olan Mahmut Cibril Kaddafi’nin reformcu oğlu olarak tanınan Seyfülislam ile yakın ilişkilere sahip olmuş ve 2000’li yıllarda yaşanan açılımlarda adından bahsetmiştir. Mart 2011 ayaklanmalarının ardından muhaliflerin safına geçen Mahmut Cibril Ulusal Geçiş Konseyi’nin kurucu üyelerindendir ve geçiş döneminin en önemli lideri Abdulcelil’e yakın bir isim olarak değerlendirilmektedir. Libya’dan gelen ilk haberlere göre Mahmut Cibril önderliğindeki Ulusal Güçler ittifakı liderliği elinde tutmaktadır.
Bir diğer önemli siyasal grup Müslüman Kardeşlerdir. Libya’da Müslüman Kardeşler Hareketine bağlı iki parti kurulmuştur. Bunlar Adalet ve Yapılandırma Partisi ile Vatan Partisi’dir. Müslüman Kardeşlerin ülkedeki geçmişini 1949’a kadar götürmek mümkünse de hareketin organize olması 1968 yılında gerçekleşmiştir. 1969 yılında gerçekleşen Hür Subaylar Darbesi diğer tüm siyasi hareketler gibi Müslüman Kardeşler hareketi için de olumsuz sonuçlar getirmiş ve ülkedeki yapılanması gelişme imkanından yoksun kalmıştır. 1980’ler boyunca Kaddafi rejimi tarafından kontrol altına alınmaya çalışılan hareketin liderleri tutuklanmıştır. 2000’li yıllarda Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın önderliğini yaptığı açılımların ardından ülkede kendilerine görece daha rahat bir ortam bulabilmişlerdir. Ulusal Geçiş Konseyi içerisinde kendileri yer bulan Müslüman Kardeşlerin ülkede siyasi bir başarı elde etmeleri Tunus, Mısır ya da Fas örneğindeki kadar olası görünmemektedir. Öncelikle aşiretlerin çok etkin olduğu ülkede siyaseti uzun yıllardır aşiretçilik şekillendirmektedir. Buna ek olarak Ortadoğu ülkeleri ile kıyaslandığında Libya’da seküler bir rejim tarihi yoktur, bu nedenle de İslamcı ideolojiler muhalif hareketlerin en merkezinde olmaktan ziyade muhalif odaklardan sadece biri olabilmişlerdir. Bu nedenle seçimlerde şimdilik elde edecekleri kazanımlar aşiretçilik ve sosyal gerilim eksikliğinden ötürü sınırlı kalacaktır.
Son önemli grup ise Libya Ulusal Kurtuluş Cephesidir. 1981 yılında Hartum’da Kaddafi rejimine karşı kurulan hareket Libya’daki en eski organize muhalif hareket olarak görülebilir. Genel olarak ülke dışında organize olmaya çalışan hareket Kaddafi’yi devirmek için çeşitli girişimlerde bulunmuş ancak başarısız olmuştur. Pek çok üyesi tutuklanıp idam edilen hareket İslam’ın Libya için en uygun rehber olduğunu söylerken Şeriat’ın uygulanmasına sıcak bakmamaktadır. Ülkenin doğusunda daha organize olduğu düşünülen hareketin ülkedeki tabanı fazla geniş değildir. Hareketin uzun yıllar ülke dışında olması bu durumda oldukça büyük bir etkendir.
Libya seçimlerinde siyasi partilerden daha etkin rol oynayan bağımsız adaylar dikkatten kaçmamalıdır. Çünkü Ulusal Kurucu Meclis’in 120 sandalyesi bağımsızlara ayrılmıştır. Bu adaylardan bir kısmı Mısır örneğinde olduğu meclis içerisindeki partilere yakınlaşma/dahil olma yoluna gidebilir. Öte yandan bağımsız adaylar kaçınılmaz bir şekilde aşiret ilişkileri ile besleneceklerinden bütüncül bir ideolojiyi taşımaları beklenmemelidir.
Zor şartlar altında seçimleri gerçekleştirebilen Libya’da sonuç itibari ile Meclis’in meşru bir otorite haline gelme sorunsalı hala önemini korumaktadır. Öte yandan ülkedeki federalistler ile merkezi rejim yanlıları makul noktada anlaşıp meclisi tanısalar bile “anayasa yazımı” sürecindeki zorluklar yeni Ulusal Kurucu Meclis’in önünde duran en önemli engel olacaktır.
Bir yanıt yazın