Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı SAM ve ORSAM birlikte Yaz Okulu düzenlediler. Yaz Okulu’na 200 öğrenci ve 60 katılımcı (Türk ve yabancı diplomatlar, akademisyenler, araştırmacılar) katıldı. İstanbul ve Ankara’da devletin ve özel sektörün bütün imkanlarının insanları AVM’lerde alışverişe zorladığı bir Türkiye’de Trabzon’daki Yaz Okulu bir vaha etkisi yarattı.
Trabzon, Karadeniz’de ortak bir kimliğin olduğunun yaşayan kanıtıdır. Soğuk Savaş sırasında kesintiye uğrayan Karadeniz kimliği, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra son 20 yılda yeniden ortak geçmişine dönüyor ve ortak kimlik güçleniyor. Bu ortak Karadeniz kimliğinin uluslararası örgütü olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ), 20. yıldönümü 26 Haziran’da İstanbul’da devlet-hükümet başkanları zirvesi ile kutladı. Suriye’nin gölgesinde gerçekleşen, basının ilgi göstermediği ve Türkiye’ye yakın üye ülkeler dışında katılımın düşük gerçekleştiği zirve bize KEİ’nin yeniden ele alınması ve yapılandırılması gerektiğini bir kez daha gösterdi.
KEİ, 1992’de Balkan ülkeleri ağırlıklı bir örgüt olarak kurulmuş. Bu sağlıksız bir yapılanma yaratmış. Artık, KEİ’ye Balkan ve Güney Kafkasya ülkelerinin yanında Hazar’ın ötesindeki Orta Asya ülkelerini de almalıyız. Karadeniz’e kıyısı olmayan Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Ermenistan, Azerbaycan KEİ’ye üye ise kuzeyden Karadeniz’e zaten bağlanmış olan Orta Asya ülkelerini de KEİ’ye üyeliğe davet etmeliyiz. Böylece, KEİ’nin hem Batı (Balkanlar) hem de Doğu (Kafkasya, Orta Asya) parçası tamamlanmış olur. Hazar havzasını Karadeniz havzasından ayrı düşünmek mümkün değildir. İki havza arasında tarihi, kültürel, siyasi, fiziki, ekonomik, coğrafi bağlar bulunmaktadır. Petrolünü Hazar-Karadeniz hattından doğudan batıya aktaran Kazakistan’ın Hazar’ın kuzeyinde Avrupa kıtası içerisinde yer alan toprağı Fransa büyüklüğündedir. Bu nedenle, Orta Asya’nın KEİ’ye katılımı Kazakistan ile başlamalıdır. Yunanistan’ın da KEİ’ye ‘Kıbrıs’ı tam üye alma saplantısından kurtulması gerekiyor. Bu saplantı, KEİ’yi gereksiz yere kilitliyor, gelişimini ve büyümesini engelliyor. Çünkü KEİ’nin olası Doğu Akdeniz’e açılımı Doğu Akdeniz ülkelerinin tamamına aynı hakkı doğuracağı için söz konusu açılım KEİ’nin anlamsızlaşmasına neden olacaktır.
KEİ, Türkiye tarafından kurulmasına rağmen Türkiye-Yunanistan dengesi içinde kurgulandı. KEİ’nin bankası Selanik’te, düşünce merkezi Atina’da, iş konseyi ve merkezi İstanbul’da. KEİ’deki ikili dengeye daha sonradan Rusya Federasyonu’da eklemlendi. KEİ’yi Türkiye, Yunanistan ve Rusya Federasyonu çekirdeği ile sınırlı tutmak KEİ’nin temel başarısızlığı olmuştur. KEİ kurumlarında özenle düşünülen Türkiye-Yunanistan dengesi zamanla Yunanistan’ın lehine bir fiili durum yaratmıştır. Yunanistan ile Rusya Federasyonu’nun Karadeniz’de dayanışma içinde olması, Atina ve Moskova’nın KEİ üyelerinin çoğunun Ortodoks kimlikte olduğunu sırası geldikçe vurgulaması Karadeniz’de Türkiye aleyhine bir denge yaratmıştır. Türkiye, KEİ kurumlarını önemsemeyince ve kendi stratejisini oluşturmayınca KEİ fiilen Rus destekli Yunan kurumu haline gelmiştir. Yunanistan, uzun yıllar KEİ’de tek AB üyesi olma avantajını da kullanmıştır. Romanya ve Bulgaristan’ın AB üyesi olmasına rağmen Yunanistan KEİ’de AB’yi temsil ettiği iddiasını sürdürmeye çalışmaktadır. Ayrıca, Yunanistan’ın Karadeniz’e kıyısı olmasa da Karadeniz gündemi ve stratejisi olmuştur. Atina, Karadeniz’de Yunan kültürüne, tarihine ve etnisitesine ‘Arganotlar’ ve ‘Helenic’ kelimeleri üzerinden sürekli vurgu yapmıştır. KEİ içindeki çalışma gruplarına ve projelere bu ve benzeri kelimelerin verilmesine özen göstermiştir.
KEİ’de ortak menfaatleri yeniden tanımlayan bir modele geçilmelidir. Yoksa İstinye ve Dolmabahçe’den denizi seyreden KEİ bürokratlarının maaşlarını karşılamak dışında bütçesi olmayan bir uluslararası kuruluş görünümündeki KEİ ile Karadeniz’de taka bile yüzdürmek mümkün olamaz.
Bir yanıt yazın