Diaspora herhangi bir ulusun kendi yurdundan ayrılmış kolu olarak tanımlanabilir. Daha çok Yahudilerin sürgün sonrası halleri için kullanılır. Jeopolitik sağılım, küresel ekonominin hareketliliği ve savaşlar diasporayı oluşturan etmenlerdendir.
Clifford’a göre, diasporayla birlikte ulus-devlet kavramı yok olmaya başlıyor ve ezilen kesim diaspora kavramını kendine kimlik olarak benimsiyor. Bu kavramı uluslar arası arenada kendilerine destekçi bulmak ve ülke içinde etki yaratabilmek adına kullanıyorlar. Diasporaların sahip olduğu ortak özellikler vardır: iki ya da daha fazla yerden dağılım, ortak bir anavatan mitolojisi, göç edilen ülkeden yabancılaşma, anavatana dönme isteği, anavatanla devam eden ilişkiler. Dağılma konusunda, gerçek ya da artık var olmayan anavatanla ilişki kurma zorunluluğu konusunda ve grubun kimliğinin bilincinde olma zorunluluğu konusunda birçok araştırmacı hemfikirdir.
Diasporayı anlamak için yazara göre grubu gözlemlemek gerekir ancak gruplar farklı özelliklere sahiptir. Bu yüzden izlenmesi gereken beş boyutlu bir izlence vardır. Bu izlenceye göre dağılımın sebep ve koşulları araştırılmalı, anavatanla ilişkiler, göç edilen ülkeyle ilişkiler ve diaspora toplulukları arasındaki ilişkiler incelenmeli, son olarak da grubun diaspora olup olmadığına karar verilerek diğer diasporalarla karşılaştırma yapılmalıdır. Dağılımın sebeplerine göre oluşan diasporalar da farklılık gösterir: din, millet, etnik köken, kültürel, bölgesel ve kıtasal. Ancak Cohen’e göre din tek başına diasporayı oluşturan bir etken olamaz, ek güç olabilir. Zorla göç, sürgün, esaret, imparatorluk diasporası diaspora oluşmasının farklı sebeplerindendir. Diasporanın anavatanla ilişkilerine bakıldığında yer değiştirme koşul ve sebepleri anavatanla ilişkileri de etkiler. Diasporaları göçmenlerden ayıran da anavatanla olan ilişkileridir. Anavatanın diasporaya karşı takındığı tutum da bu ilişkiyi etkileyen faktörlerdendir. Bulunduğu ülkeyle ilişkileri ise ülkenin diasporaya karşı tutumuna göre değişir. Diaspora grubunun birbiriyle ilişkileri göçmenlikten diasporaya geçişte büyük önem taşır. Diasporanın kendinin farkına varmasına fayda sağlar. Diasporaların karşılıklı olarak incelenmesi ise en zor bölümdür çünkü farklı farklı gruplar vardır ve hepsinin yaşadığı koşullar, zaman, yer birbirinden farklıdır. Bir Kavram Olarak Diaspora Göç ve diaspora arasındaki fark nedir? Kültürel etkileşim ve etnik milliyetçilik diasporanın tetikleyici etmenleri midir? Son yıllarda araştırma olanaklarının giderek artmasına rağmen, bu ve buna benzer bir dizi soru diaspora çalışmaları alanındaki araştırmacıların ilgisini pek fazla uyandırmamıştır. Bilim kuramındaki gelişmeler monografilerin ve karşılaştırmalı çalışmaların gerisinde kalmıştır. Bu kavramın Afrikalılar, Asyalılar ve hatta küçük yerleşim birimleri ve araştırmacılar tarafından kendilerine mal edilmesinden dolayı, şu an diaspora kavramının ve onu ayrı bir tür yapan şeyin ne olduğu konusunda soru işaretlerimiz var. Bu makale, diaspora araştırmaları için bir bilgi kuramı geliştirerek belirli diasporalarla alakalı var olan araştırmaların karşılaştırmalı çalışmalarda nasıl analiz edilmesi gerektiği üzerinde öneriler sunmaktadır.
Kim D. Butler, Rutgers University
Defining Diaspora, Refining a Discourse, Diaspora, 10:2, 2001
İnsanlar, tarihin ilk sayfalarından bu yana sürekli bir yer değiştirme hali içinde olmuştur, ancak bu yer değiştirmelerin hepsi diaspora olarak tanımlanamaz. Uzun zaman önce, kalabalık bir insan topluluğu Bering Boğazı’nı geçmiş, güneye doğru göç etmiş ve sonunda tüm Amerika kıtasına yerleşmiştir. Ancak o soydan gelen insanlar bugün bir Avrasya diasporasının parçası olarak incelenmiyor. Colin Palmer’ın kısa bir süre önce arkeolojik bir kanıta dayanarak belirttiği gibi; tüm insanlık Afrika diasporasının bir parçası olarak düşünülebilir. İnsanların her yer değiştirişi diaspora olarak adlandırılmıyorsa o halde diasporayı farklı kılan nedir?
Diaspora kelimesi en basit haliyle, herhangi bir ulusun kendi yurdundan ayrılmış kolu olarak tanımlanabilir. Çok kısa bir zaman öncesine kadar, çok geniş Ermeni, Yunan ve Afrika diasporaları kayıtlarının bulunmasına rağmen, bu kavram daha çok Yahudilerin sürgün sonrası dağılmalarını ifade etmek için kullanılıyordu. 1980’lerden bu yana bu kelimenin kullanımı o kadar yaygınlaştı ki kelimenin anlamını yeniden gözden geçirmek durumunda kaldık. Khachig Tölölyan, bu kavramın kapsamına giren ‘Kolektif Diaspora’ ve hatta ‘Egg Cream diasporası’ (Tölölyan ‘Diasporama; ayrıca bkz: Baumann) konularının da izini sürmüştür.
Son zamanlarda kendinden tanımlı diasporaların artmasının birçok sebebi vardır. İnsanların kitle hareketleri (sonucunun diasporaya sebep olup olmayacağı kesin olamayan yer değiştirme eylemi) bugün eskiden olduğundan çok daha yaygındır. İletişim ve ulaşım alanlarındaki teknolojik gelişimler uluslar arası hareketliliği büyük oranda kolaylaştırmıştır. Jeopolitik dağılım, küresel ekonominin yeniden yapılandırılması ve insanların göç etmesine yol açıp geniş bir mülteci kesim yaratan savaşlar dünya düzenini değiştirmiştir. İşte bu yüzden bugün çok daha az insan atalarının yaşamış oldukları topraklarda yaşamaktadır. Kişisel bağlılık bugün git gide ‘kabilesel’ kökenli olarak görüldüğünden, bazıları ulus-devlet kavramının tehlike içinde olduğunu öne sürmektedir.(Clifford 307) Kökenler neye sebep olursa olsun, etnik milliyetçi topluluklar giderek diaspora yapısını benimseyen bilimsel çalışmalarda bulunmaktadır.(bkz: Pawliczko; Angelo, Shlapentokh, Sendich ve Payin; Hang) Diaspora nüfusu artış gösterdikçe, araştırmacıların önceleri göçmen, göçebe ya da mülteci olarak adlandırdıkları topluluklar da diaspora toplulukları olarak adlandırılmaya başlandı. Örneğin; Dipangar Gupta 1947’den sonra Delhi’ye göç eden Pencaplılar’ı ‘mülteciler ya da diaspora nüfusu’ şeklinde nitelendirir. Bazen kimliklerin yeniden adlandırılması toplumun kendisinden kaynaklanır. James Clifford, sosyal durumlarını önceden ‘çoğunluk-azınlık’ bağlamı çerçevesinde kabul eden ezilen kesimin diaspora söylemini yeni bir alternatif olarak benimsediklerine işaret etmektedir. Bu yeni kullanım, güçsüzlük, sıla, sürgün ve yer değişim kavramlarının Yahudi diasporası ile bağdaştırıldığı eski tespitlerden ileri gelmektedir. Şu an bir diasporaya üye olma, uluslar arası desteği seferber edebilme ve hem ülke içinde hem de ülke dışında etki yaratabilme yeteneğine dayalı potansiyel bir yetkilendirme iradesi anlamına gelmektedir (Clifford 311). Diaspora teriminin kullanımının artış göstermesinin bir diğer sebebi de, Amerikan Tarihi Birliği’nin 1999 tarihli yıllık konferansındaki konu seçimlerindeki gelişmelerden görüldüğü üzere, bu söylemin akademik çevredeki çalışmalarda ‘çekici’ bulunmasıdır. Diğer alanlardaki uzmanlar, çalışmalarını diaspora alanına yönlendirerek bundan ekonomik kazanç sağlamaktadır.
Daha ileri gitmeden bir soluk alma zamanı geldi. Bizler, teoriyi ve yöntemi açık bir şekilde dile getirmeyi gerektiren ve bu alanda çalışan araştırmacıların diaspora kavramı üzerinde fikir birliğine varmalarını zorunlu kılan zihinsel bir araştırmanın yeni bir safhasına katkıda bulunuyor ve buna şahit oluyoruz.
Bugüne kadar, diasporanın kavramlaştırılması ve tanımlanması tek bir diasporanın üzerinde yapılan derin araştırmalarla şekillenmiştir. Burada amaç diasporanın belirgin özelliklerini fark edebilmektir. Ben buna etnografik yaklaşım diyorum. Sonuç olarak, her edebi kesim, diasporanın, tüm diaspora türleri için kural teşkil etmeyecek özel koşullarını ele alır. 1979 da Howard Üniversitesi’nde düzenlenen ve yeni ufuklar açan konferansta da gösterildiği üzere, diaspora tanımları ve fikirleri yeni guruplara uygulandığından ‘çeviride’ farklılıklar göstermektedir. Konferansta, George Shepperson, Afrika diasporası araştırmacılarının, Atlantik’teki köle ticaretine fazlasıyla odaklanmalarından dolayı, galut’u (sürgün) tephutzol’dan (istemli göç) ayıran Yahudi diaspora çalışmalarındaki sözleşmeyi göz ardı ettiklerini dile getirmektedir. Hem Yahudi hem de Afrika diasporalarında ırk ayrımı kaynaklı zorlu tecrübeler bize ‘ikinci sınıf’ kavramının diasporanın en belirgin özelliği olduğunu gösterse de, yaşadıkları yerlerde çok farklı sosyal statülere sahip olan diaspora toplumlarının yanı sıra, görkemli ve refah içinde yaşayan toplulukların da var olduğunu görmek mümkündür.
Kısıtlamalara rağmen, diasporayı tanımlamaya yönelik etnografik yaklaşım, söyleme kapsamlılık ve ayrıntı kattığından şu ana kadar son derece değerli olmuştur. Yenilerde ortaya atılan bir örnek vermek gerekirse; Amerikan diasporası araştırmacıları diaspora statüsünün otomatik olarak anavatan dışındaki yerleşim birimiyle tayin edilmediğini ya da bireylerin orada doğmuş olduğu gerçeğiyle ilişkilendirilmediğini belirtmişlerdir. Onlar daha çok, bireyin sembolik ve etnik kimliği ile bağlılık gerektiren daha faal bir diaspora kimliği arasında ayrıma gitmektedirler.(Tölölyan, ‘Rethinking’ 15-9) Böyle bir diaspora kavramı, kimlik ile anavatanda ve sonradan yerleşilen ülkedeki siyasete aktif katılım ilişkisine dikkat çekmektedir. Diaspora dergisi gibi iletişim araçları bu tarz konuları ele alabilmek ve böylelikle bu olgu hakkındaki bilgimizi artırabilmek için eşsiz bir tartışma alanıdır.
Etnografik yaklaşımın diasporayı tanımlamadaki dezavantajı ise şudur: Bunun eğer araştırmacıların analizlerinde temel bir kategori olması gerekirse, diaspora tarihinin sınırını aşabilecek bir tanıma ihtiyaç duyulacaktır. Böyle bir tanım, birbirinden farklı olan diaspora çeşitlerinin, hangi tarihte ortaya çıktığı, büyüklüğü, ve temel etnik gurupların (siyasi, ırki, dini) gibi özellikleri göz önüne alarak karşılaştırmalı sistematik bir analiz yapabilmemize olanak sağlar. Bu amaçla, bir grup araştırmacı, diaspora literatüründeki ortak özellikleri bir araya toplamıştır. William Safran, diasporanın özelliklerini tanımlamak için şöyle bir liste sunmaktadır:
1. İki ya da daha fazla yere dağılım
2. Ortak bir anavatan mitolojisi
3. Göç edilen ülkeden yabancılaşma
4. Anavatana dönme isteği
5. Anavatanla devam eden ilişkiler
Safran’ın listesi üzerinde çalışan Robin Cohen, başka bir özellik olan ‘etnik milliyet bilinci’ ve anavatanında yaşamayan bir gurubun anavatanına dönme ya da diasporada kalmayı seçebilme olasılığını üzerinde durmuştur. (Diasporas 515) Tölölyan, şu an diaspora statüsü talep eden grupların tutarsız tavırlarının asıl paradigmayı değiştirdiğine işaret ederek, diaspora ilkelerinin geleneksel dayanak noktası olan Yahudi merkezli paradigmaların altı başlığı kapsayan bir özetini sunmaktadır. (Rethinking 12-5)
Bir çok diaspora araştırmacısı, diasporanın üç temel özelliği konusunda mutabık kalmıştır. İlki, dağılımdan sonra, gidilecek en az iki yerin var olma zorunluluğudur. ‘Diaspora’ kelimesi, anavatandan çıkıp tek bir noktaya yerleşmekten çok dağılımı ifade etmektedir ve İngilizce’de ve diğer Hint-Avrupa dillerinde, ‘spores’(köken), ‘disperse’ (dağılma), ‘spread’ (yayılma) sözcüklerinde olduğu gibi ‘spr’ kökünden gelmektedir. (Tölölyan, Rethinking, 10) Bu özel dağılım şekli, farklı diaspora toplulukları arasında bir bağ kurulabilmesi için gerekli bir ön koşuldur; diasporanın farklı parçalarını birleştiren iç ağlar onları diğer göç türlerine maruz kalan farklı topluluklardan ayıran tek özelliktir. İkincisi, gerçek ya da artık var olmayan anavatan ile bir ilişki olması zorunluluğudur. Bu bağ nasıl olursa olsun, diasporanın gelişebileceği temeli sağlar. Üçüncüsü, grubun kimliğinin bilincinde olma zorunluluğudur. Diaspora toplulukları bilinçli olarak bir etnik milliyetçi grubun parçasıdır; bu bilinç, dağınık haldeki insanları sadece ülkelerine değil birbirlerine de bağlar. Özellikle artık anavatanı var olmayan ya da nesillerdir anavatanlarından uzakta kalmış diaspora topluluklarında, bilinçli olarak bir arada kalma ve sağlam bir kimliğe sahip olma özellikleri onların kültürel bir birlik olarak hayatta kalmalarına olanak sağlamıştır. Bu yüzden, tüm diaspora toplulukları ‘hayali topluluklar’ olabilse de, yalnızca bir şekilde muhayyel topluluklar diaspora topluluklarıdır.
Diasporanın zaman-tarih boyutunu da içine alan dördüncü bir temel özellik ekleyeceğim: en azından iki nesildir devam etmekte oluşu. Yukarıdaki kriterlere uygun olup aynı zamanda bir tek nesillik dönem içinde anavatanlarına dönebilecek durumda olmaya ‘geçici sürgün’ denmesi daha doğrudur. Diasporalar birden çok nesli kapsar, bireysel göç deneyimlerini, dağılmış grupların ortak tarihi ve gelecek nesil ile bir araya getirir. Diaspora araştırmasının çerçeveleri her ikisini de kapsar.
Böyle bir tanım, diaspora statüsü ile ilgili iddiaları tetkik etmeye yardımcı olur. Kathryn Kozaitis, Romanları, anavatanları ile bağlantıları olmayan diaspora topluluğu olarak tanımlar. Şüphesiz Romanlar, göç ettikleri ülkelerde asimilasyon ve ayrımcılık gibi diaspora hayatının birçok olumsuz yüzüne maruz kalmışlardır. Ancak, anavatanlarıyla ilişkilerini kesmiş oldukları göze alınırsa, onları göçebe topluluklar sınıfına koymak daha doğru değil midir?
Bu ‘kontrol listesi’ yararlı ve gerekli bir başlangıç noktası olsa da bir takım sorunlar ortaya koymaktadır. Eğer diaspora kavramının kökeni grubun içine uzanıyorsa, bu diaspora kimliğini somutlaştırmaya teşvik eder. Böyle bir yaklaşım ise savunulamaz çünkü kimlikler sabit değildir: grupların kendilerine has özellikleri, insanların ve toplulukların kendilerini tanımlama şekillerine dayalı olarak farklılıklar gösterir. Tekil diasporalarda bile eş zamanlı diaspora kimliklerine rastlamak mümkündür. Bu durum özellikle, bize öğretici bir örnek teşkil eden Afrika diaspora çalışmalarında açıkça görülür.
Jamaika’da doğan Afrika kökenli bir birey Afrika diasporasının bir parçasıdır. İngiltere’ye taşınınca, bir taraftan hala Afrika diasporasına ait olmakla beraber, İngiltere’deki Karayip diasporasına da katılır. Peki daha sonra, Afrika diasporasının bir parçası olan bu Jamaikalı göçmen İngiltere’de yaşayan Avrupalı Afrikalılarla nasıl bağlantılıdır? İngiltere’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kanada’da ya da başka yerlerde de Jamaika diasporası mevcut değil midir? 20. yüzyılın sonunda gerçekleşen bu Jamaika diasporası ile Jamaikalıların Panama’ya, Costa Rika’ya yaptıkları göçlerin bağlantısı nedir? Bu bireyin kimliğini, farklılaşmamış Afrika diasporasının bir parçası olarak belirlemek, birçok farklı kimliğin karmaşıklığı yüzünden, hangisinin ne zaman hangi sosyo-politik gereklilik yüzünden şekillendiğini saptamaya olanak sağlamamaktadır. Bu birey ne yalnızca Karayip ne de yalnızca Jamaika diasporasının bir parçası olarak düşünülebilir. Diasporayı kavramsallaştırmak, birçok farklı kimliğin var olduğu ve diasporanın zaman içinde evrelerden geçtiği gerçeğiyle uyum içinde olmalıdır.
Bu tip bir sorun bizi, diaspora tanımına etnografik yaklaşım olarak tanımladığım daha temel bir sorunu düşünmeye sevk etmektedir. Bu, diaspora araştırmacılarının çalışmalarını, grupların ortaya çıkmasını sağlayan diaspora sürecinin sosyal dinamiklerinden çok grup gözlemlemelerine göre temellendirir. Bu noktada diasporayı, bir sistem analizinden daha çok etnik bir sınıf olarak öze indirgeme riski ortaya çıkar.
Bu sorun üzerinde çalışırken, diaspora için sabit bir tanım bulamayacağımı anladım. Diasporaları diğer gruplardan açık bir şekilde ayırt etmek önemli olsa da bu araştırmanın temel amacı diaspora çalışmalarını bir bilgi kuramı olmaktan öteye taşımaktır. Diasporaları birbirleriyle karşılaştırabilecek bir sistem olmadan diaspora sürecindeki modeller birbirlerinden ayırt edilemez.
Sonuca yaklaşırken, diaspora kavramını tanımlama kısmını burada bitirerek insan tarihi boyunca var olan bu diaspora olgusuna teorik ve metodolojik bir yaklaşım getirmek istiyorum. Başka bir deyişle diaspora, etnik bir köken olarak görülmekten çok toplumların oluşumlarının özel süreçleri ile ilgili çalışmalarda başvurulabilecek bir sistem olarak düşünülebilir.
Sunulan bu yöntemin diaspora teorisini geliştirmek adına sadece bir öneri olduğunun altını çizmekte fayda görüyorum: bu kesin bir teori değildir. Kesin teori yalnızca özel süreçlerin karşılaştırmalı analizi ve diasporik tecrübeleri tanımlayan örneklerle mümkün olabilir. Burada, bu olgularla alakalı birkaç fikre değinmiş olsak da -birçoğu benim kendi Afrika diasporası merkezli araştırma alanımdan ileri gelmektedir- diasporanın özellikleri yalnızca karşılaştırmalı analizlerle açıklanabilir. Bu yüzden bu makalede, kapsamlı karşılaştırmalı çalışmalara başlayabilmek amacıyla tüm diasporalara uygulanabilecek analiz sınıflamaları belirleme ve ayrıştırma konusuna ağırlık verilecek.
- Karşılaştırmalı Diaspora Çalışmalarında Teori ve Yöntem: Diaspora Analizlerinin Beş Boyutu Diasporaları ayrı kılan özellikleri üzerine yoğunlaşarak diaspora olgusunu en iyi şekilde analiz edebilmemizi sağlayacak biçimde bilgilerimizi nasıl sistematik hale getirebiliriz? Bu, grupların kendilerine has yapısal özelliklerinden çok diasporanın ortak ve esas yönlerine ağırlık verilerek başarılabilir ve böyle bir çalışma prensibinin tüm diaspora çeşitlerine uygulanabilir olma özelliği vardır. Bu prensip, analiz için temel kategoriler ortaya koyarak bize diaspora topluluklarını yer ve mekâna bağlı kalmadan birbirleri ile daha etkili bir biçimde karşılaştırabilme imkânı sunar. Sonunda, bu karşılaştırmalı analitik çalışma bize hangi sosyal topluluğun diaspora olduğunu saptamamızı sağlar, eğer diaspora ile ilgili bazı özellikler yada sorular belli bir topluluğa uygun düşmüyorsa, o halde o topluluk bir diaspora topluluğu değildir. Söz konusu topluluk, bir etnik grup olmaktan ziyade bir diaspora topluluğu olarak kabul edildikten sonra, araştırmacılar bu toplulukların tarih ve kültür özelliklerine açıklık getirir ve bunlar ulusal tarih ya da göç araştırmaları gibi alanlarda yapılacak araştırmalarda ortaya çıkabilecek özellikler değildir. Diasporalar, onları diğer topluluklardan farklı kılan özelliklere sahip olduklarından, her bir diaspora topluluğuna uygulanabilecek araştırmasal bir prensip ortaya koymak mümkündür. Diaspora çalışmalarının temelini oluşturan şey de diaspora topluluklarının kendi statüleri değil bu prensiptir.
Örneğin, Brezilya’da yaşayan zenci nüfus ile alakalı birçok araştırma yapılmıştır ve pek çoğunda onların diaspora özellikleri üzerinde yoğunlaşılmamıştır. Bu araştırmalar meşru olarak, Portekiz sömürgesi, Afro-Atlantik, Brezilya ya da Latin Amerika bölgesel tarihleri çerçevesinde incelenebilir. Kimi Afrika uzmanları, diasporanın, Afrika’nın köklü tarihinin bir parçası olduğunu ileri sürmektedir. Öznel olması sebebiyle bu yaklaşımla hem fikir olmasam da Afro-Brezilya tarihi birçok yönden Afrika tarihi ile iç içedir. Ancak tüm bu şartlar, diaspora topluluklarını farklı bir birim olarak aydınlatmaya çalışan diaspora analizlerinden tamamen farklıdır.
Buradaki diaspora çalışması, diaspora araştırmalarının beş boyutunu ele alarak gerçekleştirilen belli bir diaspora topluluğu üzerine odaklanır.(Butler, Freedoms 225-6)
1. Dağılımın sebepleri ve koşulları
2. Anavatanla ilişkiler
3. Göç edilen ülke ile ilişkiler
4. Diaspora toplulukları arasındaki ilişkiler
5. Farklı diaspora topluluklarının karşılaştırmalı çalışmaları
Bu beş farklı boyutu ortaya koymanın amacı, diasporalara has konulara dikkat çekmektir. Böyle bir yaklaşım, büyüklüğüne ya da türüne bakmaksızın tüm diasporalarla ilgili analiz kategorilerini açıklamayı amaçlar. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Afro-Brezilyalılar uygun bir şekilde diasporanın bir parçası olarak kabul edilirse, burada ortaya konulan yaklaşım, bu topluluğun tecrübe ettiği diaspora sürecini aydınlatacak açık ve yöntemsel bir model sunar. Örneğin bu prensip, diasporaların oluştuğu üç birimi yakından analiz edebilmeyi kolaylaştırır: anavatan, göç edilen ülke, diaspora topluluğunun kendisi. Bu, uluslararası güçlerin haricinde, bu birimlerin hepsini diasporayı ortaya çıkaran ve devamını sağlayan kurucu etkenler olarak değerlendirir. Söz konusu prensip ayrıca, diasporayı oluşturan farklı toplulukların kendi aralarındaki ilişkilerine de dikkat çeker. Bu, diasporalar için özel olarak ortaya konulmamış kavramsal prensipler kullanıldığında kısaca geçilen ayırt edici bir özelliktir. Göç üzerine yapılan çalışmalar diaspora oluşumunun ilk safhalarında açıkça uygulanabilir olsa da tarih akışı içinde daha az ilintilidir ve yukarıda sözü edilen boyutlara diaspora topluluklarının ilişkilerinde öncelik vermez.
Bu tür bir prensip, diaspora çalışmalarına, diaspora tecrübelerinin özel ve kendine has boyutlarını aydınlatmaya odaklanması için bir yöntem sunar ve onu geleneksel etnik çalışmalardan farklı kılmaya yardımcı olur. Prensibin bu özelliği aynı zamanda bir topluluğun gerçekte diaspora olup olmadığını saptamada da alternatif bir yol sunar. Tek bir diaspora üzerine yapılan kapsamlı bir çalışmada bu ilk dört boyut bulunmalıdır, eğer bulunmuyorsa o grup gerçekte bir diaspora topluluğu olmayabilir. Eğer üzerinde araştırılan bu topluluk ilk dört boyutu içinde barındırıyorsa, karşılaştırmalı bir diaspora çalışması yapmak mümkün hale gelir.
Bu noktada diaspora çalışmalarının iki kademeli olarak karşılaştırmalı ele alındığını belirtmede fayda görüyorum. İlki, herhangi bir parça üzerine yapılan çalışmanın tüm diasporanın ortak tecrübelerini aydınlattığı gerçeğidir. Örneğin, Afro-Atlantik diasporalarının farklı dış ülkelerle ilişkileri üzerine odaklı bir şekilde Amerika kıtasında köleliğin sonuçları üzerine yapılan bir araştırma, araştırmacıların, karşılaştırmalı analizler yoluyla tüm grubun temel özelliklerini kavramasına olanak sağlamıştır. Bu analizler: sermaye edinimi önündeki yasal, sosyal ve ekonomik engellerin özellikleri ya da geleneksel olarak Afro-Atlantik tarihini geçmişten bu güne parçalayan jeolojik ve dilsel standardın ötesine giden dayanıklılık ve karşı koyma formlarına ağırlık verir.(Cooper, Holt and Scoot; Bolland; Butler, Freedoms) Grupları bir bütün olarak ele alan karşılaştırmalı tarih üzerinde durma, diaspora analizlerini diğer çalışma prensiplerinden ayırmamıza olanak sağlar. İkincisi, bu olgunun, insanlık tarihinde bir çeşit topluluk oluşumu olarak ele alınarak çalışılması farklı diaspora toplulukları üzerinde karşılaştırmalı analizler yapmayı gerekli kılar. Bahsi geçen beş boyut, her iki seviyede karşılaştırmalı analiz yapmayı kolaylaştıracak diaspora çalışmalarını düzenlemede bir model sunmaktadır. Mevcut tartışma, dağılmayı, farklı diaspora türlerini karşılaştırma ve saptamada potansiyel bir araç olarak görmektedir.
Bu model, diasporanın millet ve sınırlar kavramları ile ilişkileri sorununu gündeme getirir. Bir topluluğun diaspora olarak adlandırılabilmesi için bir çok farklı milli sınırı geçmiş olması gerektiğini kabul ederiz. Milli ve bölgesel ifadelerle hayat bulan bir anavatan ve en az iki tane göç edilmesi planlanan ülke olmalıdır. Ancak, Roger Rouse, Amerika’nın güneyinde çalışan işçiler ve onların Aguililla (Meksika) olan anavatanları ile ilişkilerini ele alırken ulusal sınırları aşan toplulukları ifade etmek için bir diaspora yapısı kullanır. Bu bir çeşit mikro-diasporadır ve yalnızca biri göç veren biri göç alan ülke olmak üzere iki ülke arasında mevcuttur. Diasporanın geleneksel yapısı, millet olgusuyla ilişkisinden dolayı, ölçeği bu kavramdan muaf tutmaktadır. Başka bir deyişle, diaspora yapısı içindeki ulus-devlet varsayımı, resmi politik sınırlar içeren topluluk fikrini kısıtlar. Bu yüzden, Aguilian gibi daha büyük topluluklar içinde var olan küçük diasporalar farklı bir analize tabi tutulur. Önerim, boyutlarına bakmaksızın, nerede ve ne zaman meydana gelmiş olursa olsun tüm diasporaların ‘diaspora’ başlığı altında incelenebilmesidir. Bu kavram sorununu çözmek için bir basamak teşkil eder. Birçok ulus-devletten meydana gelen diasporalar ve Aguililla’larda olduğu gibi tek bir millet içinde birçok farklı yere dağılmış diasporalar arasındaki fark son derece önemlidir. Söz konusu model, her iki grup için de eşit oranda yararlı olsa da, iki tür arasındaki farkı korumak gerekir. Mevcut tartışmanın amaçları doğrultusunda, başka terminolojiler daha açık olsa da, bu iki kavramı ayırt etmek için ‘makro’ ve ‘mikro’ kelimelerini kullanacağım. Burada üzerinde durulması gereken nokta, diaspora yaklaşımının, Hindistan gibi büyük ya da Aguilillan gibi küçük diasporaların analizinde kullanılabilecek bir araç olduğudur.
Dağılımın Sebepleri ve Koşulları Diasporalaşma süreci, diaspora çalışmalarına başlamak için en uygun başlama noktasıdır. Dağılım sürecinin başlangıcında meydana gelen farklılıklar, diaspora türlerini birbirinden ayırmada kilit rol oynar. Diasporaları sınıflara ayırma ve isimlendirme çok farklı şeylerdir, ancak ikisinin de başlangıç noktası diaspora sürecidir. Diasporaları isimlendirmenin ya da insan tiplerini belirlemenin makul birçok yolu vardır. Bu iki farklı amaç genelde, diasporaları isimlendirmede kullanılan kimlik belirlemenin farklı yöntemleri yüzünden bütünleşir ya da belirsiz hale gelir. Bu Yahudi diasporasında görüldüğü gibi din kökenli, Hindistan’da olduğu gibi millet kökenli, Sikh’teki gibi ‘etnik’ ya da kültürel kökenli, Karayipler’de olduğu gibi bölgesel kökenli ya da Afrika’da olduğu gibi kıta kökenli olabilir. Bu yüzden, diaspora isimleri ve diasporaları oluşturan insan tiplerinin ayırt edilmesi önemlidir. Açıktır ki diasporalar isimlerini birçok farklı imgeye bağlı olarak alırlar; ancak bu imgeler diasporaları oluşturan insanların yerine kullanıldığı zaman, tipoloji için tutarlı bir temel oluşturmak zorlaşır. Burada bizi bekleyen zorluk, diasporaların isimlerinden çok diaspora türlerinin temel farklılıklarına bakabilmektir.
Özel diaspora türlerini ayırt ederken, Philip Curtin, üzerinde çalıştığı ‘diaspora ticareti’ konusunda olduğu gibi, diaspora topluluklarının birincil faaliyeti üzerinde duran bir yaklaşım sergilemiştir. Analizlerinde, tüccar-alıcı ilişkileri ve ticari diasporaları birbirleriyle karşılaştırmak için özel ticari ağların ilişkilerini inceleyen karşılaştırmalı diaspora çalışmaları prensiplerini kullanmıştır. Ancak, tüm diasporalar için standart kabul edilebilecek faaliyet merkezli bir kimlik sunmak zordur. Ticaretin geçmişteki diasporalar için tetikleyici bir unsur olduğu açıktır ancak bazen ticaret, başlangıçtaki amacı ve gücünden ziyade, diasporanın gerekçesi olmuştur. O halde ticari diaspora, ‘köle’ diasporası gibi faaliyete uygun biçimde diğer diasporalarla karşılaştırılmalıdır. Ayrıca, bir faaliyete imtiyaz göstermek, diaspora toplumunun diğer üyeleri tarafında yürütülen diğer önemli faaliyetleri gölgede bırakır. Ticari diasporalarda, örneğin çiftçiler, esnaflar ve aşçılar ticari ekonominin tamamlayıcı öğeleri olabilir. Ticaretin, çalışan erkek nüfus tarafından ayakta tutulduğu ticari bir diaspora toplumunda, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar günlük hayatı idame etmede önemli rollere sahiptir.
Robin Cohen, diasporayı oluşturan insan türlerini belirlemede alternatif bir yol önermektedir. Bu bağlamda Cohen, beş faklı kategorinin altını çizer: kurban, iş gücü, ticaret, üst sınıf ve kültür. Bu belirleme, başlangıçtaki dağılmanın koşulları ve sebepleri üzerinde durur ancak bunun yanında, diaspora toplumlarının göç ettikleri ülkelerdeki konumu gibi diğer faktörleri de göz önünde tutar.(Global x-xi) Cohen, diasporayı oluşturan toplulukların ilişkileri ve bu toplulukların ayrıldıkları toprakların yerlileri olmaması sebebiyle Karayiplileri bir kültürel diaspora örneği olarak sunmaktadır.(Global 127-53) Açıktır ki diasporalar kolaylıkla basit kategorilere ayrılmayacak kadar karmaşık yapılara sahiptir. Bu Cohen tipolojisinin de dayandığı bir gerçektir. Ancak yine de bu tipoloji sorunu üzerine çalışmak gerekir. Kültürel diaspora bazı teorik zorlukları aydınlatmaya yardımcı olur.
Kültürel diaspora, diasporanın özü ile ilgili temel sorunları ortaya çıkarmak için bir yoldur. Bu sorunlar Yoruba diasporasında açıkça görülmüştür. Yoruba, bugün güney batı Nijerya sınırları içinde olan, Oyo İmparatorluğu’ndan gelen ve Ile-Ife ile bağlantıları olan etnik modern topluluğun adıdır. On sekizinci yüzyıl ve on dokuzuncu yüzyılların başlarında meydana gelen ve Oya İmparatorluğu’nun nüfusunu büyük ölçüde azaltan savaşlar, Oyolu binlerce vatandaşın yakalanmasına ve esir edilmesine yol açmıştır. Bazıları Afrika ülkelerinde sığınacak bir yer bulurken binlerce vatandaş başta Küba ve Brezilya’ya götürülmek üzere esir gemilerine bindirilerek kaçırılmıştır. Bu gemilerin bazıları açık denizlerde durdurulmuş ve esirler Britanya’nın Sierre Leone ve St. Helena Adalarına yerleştirilmiştir. Daha sonra, Yorubalar buradan ayrılıp Jamaika’ya göç etmiştir.
O zamandan beri, Yorubaların Amerikan ve Karayip kültürleri üzerinde büyük etkileri olmuştur. Kültürlerinin kilit özellikleri ve başta kutsal olguları olmak üzere dünya görüşleri, sadece Afrikalı topluluklar tarafından değil Avrupalı, Amerikan yerlileri ve Asyalılar tarafından da benimsenmiş, Amerika-Karayip tarihine damgasını vuran ‘Avrupa-Afrika karışımı’ kültürün özünü oluşturmuştur. Yirminci yüzyıl boyunca, birçok araştırmacı Yoruba merkezli dini topluluklara benzerlikler, bir dizi uluslararası Yoruba konferansında somut olarak ortaya konan kültürel bağlar saptamıştır. Bugün Oyo/Yoruba geleneklerini sürdürenler, gayet aktif etkileşimlere sahip ‘hayali’ dini bir topluluk kurmuşlardır. Kendilerini kültürel olarak Yoruba gibi görseler de, belki de çok azı bu geleneklerin ortaya çıktığı Oyo ve Ile-Ife şehirlerinden gelmektedir. Bu yüzden, soy kökenli bir Yoruba diasporasının yanı sıra kültürel bir Yoruba diasporası da mevcuttur.
Geniş çerçevede ‘kültür’ olarak tanımladığımız ve soy kökenli olan ideolojik bileşiklere bağlı olarak diasporalar arasında temel bir farkın olup olmaması, diaspora kavramını anlamamızda küçük ama önemli bir etmendir. İkisinin de temeli, ideolojik diasporalara ‘katılma’ yetisi olan insanların yurtlarından ayrılmalarında yatmaktadır ve bu coğrafi hareketlerin sıkı sıkıya kısıtlandığı diasporalarda farklı kültürel eğilimleri ortaya çıkarır. Bu bakış açısıyla, fiziken diasporaya dahil olmayan insanları da içine alabilecek fikir yayılımıyla diaspora hareketinin özel tarihi ve coğrafi bağlamları içinde insanların fikirleri ideolojileri taşıma ve yeniden şekillendirme sürecini birbirinden ayrı tutacağım. Bu noktada, dünyada yeni yerlere taşınan din olgusunun diaspora çerçevesi içinde incelenip incelenmeyeceği sorusu gündeme gelir. Cohen, şu görüşü savunmaktadır: “Dinler diaspora bilincini sağlamlaştırmada ek bir güç olabilir ancak kendi başlarına bir diaspora kavramı değildir.” (Global 189) Diaspora sistemini, ideolojik bir toplumun dağılımı ya da ülke dışında meydana gelen sonraki gelişmelerle ilgili çalışmalara uygulamak makul koşullarda mümkün olmayabilir. İdeolojik diasporanın fiziksel diasporaya göre büyüklüğü tartışmaya açık olsa da bu olgunun incelenmesinde kullanılacak modelin diasporalara uygun olanlardan farklı olması gerektiğini düşünüyorum. İnsan tarihindeki diaspora sürecini anlamak için ideolojik diasporaları fiziksel göçlerden farklı ele almak en iyi yöntem olacaktır.
Dağılımın kendisi söz konusu diasporayı anlamak için en iyi temel olacaktır ve bu yüzden diasporaların karşılaştırmalı tipolojilerini ortaya çıkarmada da esas teşkil eder. Bu insanlar neden göç etmiştir? Neden toplumun bir kısmı diaspora oluşturmak için bırakıldı? Sürgün edilen bir insan şüphesiz ki kaçmayı başaranlardan ya da esir alınanlardan farklı bir kültür birikimine sahip olacaktır. Toplu halde göç eden insanlar da uzun zamana yayılan bireysel göçlerle gerçekleşen bir göçe tabi bulunan insanlardan farklıdır. Hangi uluslar arası koşullar dağılımın niteliğine ve göç edilecek yerlerin belirlenmesine katkıda bulunmuştur? Bu etmenler insanların göç ettikten sonra orada üstlendikleri görevlerden çok diasporanın asıl şartları üzerinde yoğunlaşır.
İnsanların toplu halde bir yerden başka bir yere göçmeleri kesinlikle travmatiktir ve genelde olağan dışı durumlarda gerçekleşir. Yer değiştirmenin sebepleri, eylemin hangi ölçüde istemli yapıldığına göre sınıflandırılabilir ve her sonuçta diasporaların kendi aralarındaki, anavatanlarıyla olan ve de göç ettikleri yerle olan ilişkileri göz önüne alınır. Dağılımın en uç türü, Afrikalılarda, Ermenilerde ve de Yahudilerde görüldüğü üzere kitlelerin zorla göçe tabi tutuluşudur. Ancak, diasporalar; gönüllü sürgün, kümülatif bireysel hareketler, ticaret ağları, imparatorluk kurma gibi sebeplerle de meydana gelebilir. Sık sık tek bir diasporada bile birden çok göç tipi görülebilir. Karşılaştırmalı diaspora çalışmaları, yeni ufuklar açan diasporaların, diaspora içinde meydana gelen ikincil göçlere göre daha önemli oluşunu anlamamıza yarar. Burada her bir diasporanın kendi kültürünü, ortak hatıralarını ve muhayyel toplumun etrafında şekillendiği ortak mitini yarattığı fikrini savunarak birkaç farklı dağılım biçimini inceledim. Bunların diasporanın tipolojilerini kurmaya ve fiziksel diasporada böyle bir tipoloji oluşturmanın dağılımın söz konusu diasporanın sonraki evrim özellikleri üzerindeki etkisini karşılaştırmalı ve tutarlı bir biçimde incelemeye olanak sağlayıp sağlamayacağını göreceğiz.
Esaret. Köleliği kapsayan bu kategori, alıcı toplumun anavatana dönmeyi engellemede aktif bir rol oynadığı istem dışı yer değiştirmeyi ifade eder. Kölelik kelimesi yerine esaret kelimesi tercih edilmiştir çünkü bu kelime diaspora toplumunun göç etmesini engelleyen tüm kuralları ve uygulamaları kapsar. Ayrıca, kanunların kölelik olarak adlandırmadığı bazı uygulamaları da içine alabilir. Diaspora ve anavatan arasında sonradan meydana gelen ilişkiler bağların yeniden kurulmasına doğru yönlendirilebilir hatta sadece bu amaca hizmet edebilir. Karşılıklı ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerin incelenmesi özellikle bu tip diasporalar için önem arz eder çünkü bu yeni ülkeye yerleşmeyi güçlendirmek ve sağlamlaştırmada anavatan ve göç edilen ülke arasında danışıklı bir anlaşmadır.
Ülkenin ortadan kalktığı sürgün. Sömürgecilik ve fetihler bazen tüm devletin ve milletin yok olmasıyla sonuçlanabilir. En yaygın görüleni de ulusun göç ettiği yeni devlet içinde asimile olmasıdır. Daha nadir görülen durumlarda ise kazanan devlet mağlup devletin vatandaşlarını kabul etmez ve onları diasporaya zorlar. Buna bir örnek olarak, 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında modern Nijerya’nın Yoruba konuşan bölgesini yok eden sivil savaş boyunca yeni bir mücadele türü başlatan ticari bir devlet olan Owu’nun yıkılışını verebiliriz. Bir Pazar şehrine karşı savaş kaybeden Owu yerle bir edildi ve yeniden yapılanması yasaklandı.(Ajayi 145-6)
Bu ve diğer tür sürgünlerde, ayrılmanın sebepleri diğer mevcut koşulları da göz önünde tutarak düşünülmelidir. Bazı etmenler toplu sürgünlerde daha büyük bir etkiye sahip olabilir ve bu da politik bağlılık üzerine kurulmuş diasporalarda ayrılmaya sebep olabilir. Owu örneğinde, ayrılmanın koşulları Atlantik aşırı köleliği de içine alır. Bu yüzden, diğer diasporalar için politik bir bölünmeden bahsedilebilirken Owu halkı hem köleliğin travmasını yaşadı hem de Amerika kıtasına kitleler halinde göç etti. Bu tip diasporayı incelerken yeniden bir anavatan bulamamış insanlarla devletleri yeniden kurulan insanlar arasındaki ayırım da önemlidir. Devleti yeniden kurma girişimleri oranın yerli halkının bir bölümü tarafından üstlenilmiş olabilir ve bu durum da onların diasporada kalan halk ile ilişkilerini etkiler. Buna alternatif olarak, dışarıdan gelen öğeler anavatanın yerine yeni devletler kurabilir. Bu, yukarıda bahsi geçen savaş döneminden sonra batı Afrika’nın sömürgelere ayrılmasında da görülmüştür. Diaspora çalışmalarını yürütürken, sonradan meydana gelen bu koşulların, başta meydana gelen diasporanın bir parçası olarak değil anavatanla olan ilişkiler çerçevesinde ele alınması önemlidir.
Zorla veya gönüllü olarak meydana gelen sürgünler. Zorla meydana gelen göçlerin çoğunda, diaspora toplumları vatanlarından, ‘kendi vatanları tarafından’ sürülmüştür. Diaspora ve anavatan arasındaki ilişkilerin türü anavatan koşullarında meydana gelen değişimlere ve bu değişimlerin sürecine bağlı olacaktır. Bu tür diaspora, anavatanın varlığına devam ettiği gerçeği göz önünde bulundurulursa anavatanın yok olduğu sürgün türünden faklıdır, dolayısıyla anavatana dönebilme olasılığı söz konusudur. Diaspora toplumu ve anavatan arasındaki ilişkiyi kapsasa da istemli göçler, göç eden toplumun özgür iradesi ile gerçekleşir. Her türlü sürgün türünde olduğu gibi, anavatandaki koşullarda meydana gelen değişiklikler diaspora toplumuyla ileride meydana gelecek ilişkileri etkiler. Zorunlu ve istemli göç arasında ayrım yapılır çünkü yurttan ayrılma türü etnik grupların kültürlerine bağlı kalmalarını ya da göç ettikleri toplum içinde asimile olmalarını etkileyebilir. Bu tip bir soru diaspora araştırmalarının ilk boyutuyla ilgilidir ve gelişimlerinin sonraki özellikleriyle ilgili olabilecek bir diaspora tipolojisi oluşturmada yardımcı olur.
Göç. Anavatandan kesin kopuş anlamına gelen bu tür, bireysel girişimlerin kümülatif sonucuyken yukarıda ayrıntılı olarak bahsedilen diaspora türleri tüm toplumun ortak kararlarıyla ilişkilidir. En basit bireysel biçimiyle göç, tek bir yere yapılan kalıcı bir yerleşim biçimidir; diaspora incelemeleri özellikle tek bir anavatandan farklı yerlere yapılan göçler üzerinde durur. Göçün en önemli sebebi kötü ekonomik koşullardır. Bu tarz örneklere 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında meydana gelen Çin, Hindistan ve Jamaika diasporalarında rastlarız. Bu örneklerin her birinde, anavatandaki iş olanakları ciddi bir biçimde yabancı sermayecilerin müdahalesi ile kötü etkilenmiştir. Öte yandan değişen dünyanın ekonomik koşulları emperyalist güçlere, işçileri dünyada iş talebinin en yoğun olduğu yerlere yönlendirme gücünü vermiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse, Çinli işçiler Küba’ya, Panama’ya ve Amerika Birleşik Devletleri’ne, Hintliler Guyana ve Güney Afrika’ya, Jamaikalılar da Panama’ya ve Costa Rika’ya göç etmiş ve burada kalıcı toplumları oluşturmuşlardır. Göç literatürü bu çalışmaların merkezini oluşturacak birçok olayla zenginleşmiştir, Japon kökenli Amerikalılar ve onların nesilden nesile uzanan özel asimilasyonlarının üzerinde yapılan ünlü çalışma buna bir örnektir. (Fugita ve O’Brien; O’Brien ve Fugita) Diaspora analizlerinde üzerinde durulması gereken diğer bir noktada bu yeniden yerleşme türünün diasporanın yapısını nasıl etkilediğidir. Bir toplumun bir diaspora kimliği oluşturması ve gruplar arası ilişkiler kurması uzun zaman alabilir. Bu kısmi olarak, her ikisinin de fiziksel olarak 19. yüzyıldan bu yana var olmasına karşın anavatanları dışındaki İtalyanların ve İrlandalıların neden ancak kısa bir zaman önce kitaplarda diaspora olarak adlandırıldığını açıklar.
Göç. İnsanların kesin olarak yeniden yerleştirildiği, iç göç diasporalarının tersine, bazı diasporalar bireylerin gelip gidebildiği fakat kurum ve ağların bulunulan ülkede kurulduğu göç hareketlerinden meydana gelir. Bunun gerekli bir ayrım olup olmadığı konusunda bir takım deneysel araştırmalar incelenmelidir; söz konusu fark, diaspora topluluğunun oluşma biçimlerinden kaynaklanmaktadır.20 yy ın gelişmiş ulaşım ve iletişim kaynakları, daha uzak mesafelere mevsimsel göç yapılmasına olanak sağlamıştır. Örneğin eskiden Çin’den Kuba’ya seyehat eden bir işçinin uzun vadeli bir taahhütte bulunması gerekirken; bugün aynı işçi bu 2 ülke arasında yılda bir kaç kez gidip gelebilmektedir.Bu kategorideki bir göçün sonucunda oluşan kurum ve ağlar kolaylıkla; ulus devletin siyasi sınırlarını geçen bir etnik ulusu temsil ettikleri sürece ,özgün bir seviyede anayurtta irtibatını koruyan, bir diaspora topluluğu meydana getirebilir.
İmparatorluk diasporası. Bu diasporalar güçlü anavatanın kendi siyasi ve ekonomik konrolünü ve bu süreçte kültürünü dayatmak için kendi yurttaşlarını diğer kişilere gönderdiği, bir fetih biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Bu diaspora biçimine örnek olarak Osmanlıları ve Romalıları verebiliriz. Sömürge öncesi Peru ‘da İnkaların bölgedeki elit kesimi eğitmek ve yetiştirmek için şehir merkezine getirip daha sonra onları imparatorluk içinde tekrar dağıtmasında görüldüğü gibi bu tip bir yönetim tekniği çeşitli ölçülerde kullanılmıştır. Modern çağda sömürgecilik ve imparatorluk anayurttaki vatandaşları dünyanın çeşitli yerlerine yeniden dağıttı, meydana gelen birimlerin birbirine olan bağımlılığı konusundaki temel iletişimi sağlama sorumluluğunu da merkez yönetim bölgesi üstlendi. İmparatorluk gücü genelde maddi kaynakların kontrolü ile sağlandığından, birçok imparatorluk bir ticaret diaspoarası türü olarak düşünülebilir. Bu şekilde türlere ayırmadaki amaç , yer değiştirmenin, ülkeyi terkeden kişilerin (teoride ) yaptırım devletine sorumlu temsilci olarak atanmış gibi hareket etmesiyle ortaya çıkan resmi devlet politikalarından kaynaklanmasıdır.
Doğal olarak günümüzdeki örnekler yukarıda belirtilen kategorilere tam olarak girmez. Bir örnek vermek gerekirse; 20 yylın ortalarında yeni İsrail devletine göç etmeleri engellenen Sovyet yahudilerinin, eş zamanlı olarak; tutsaklık gerçeğinin yanısıra sürgün diasporasında da tarihi bir temeli vardı. Üstelik, bireyler cinsiyet, sosyal statü,meslek ve yaş gibi etkenlere bağlı olarak diasporayı farklı biçimlerde tecrübe etmişlerdir.Tecrübe ve kimliğin bu diğer boyutları, belli bir grubun diasporasını incelerken genel olarak türlere ayırmayı tarihselleştirmeye ve uygun bir bağlama yerleştirmeye yardımcı olmaktadır.Bununla ‘ırk’ ve ‘cinsiyet’ gibi ayrımların yersiz yere bahsedilmesini kasdetmiyorum,bahsettiğim daha çok diasporanın doğal bir parçası olan bütün etkenlerin anlamlı bir biçimde hesaba katılması.Avtar Brah Güney Asyalı Müslüman kadın işçileri konusundaki incelemesinde bu tarz bir araştırmayı öneriyor.Brah’ın incelemesinde, yaş,coğrafya,din ve cinsiyet gibi sıfatlar yalnızca bir etiket olarak hafife alınmıyor;bu sıfatların her biri kadınların içinde bulunduğu ve kendi fiziki yer değiştirmelerini mümkün kılan iş piyasasını meydana getiren bir etkeni tanımlıyor.Cinsiyet örneği ile devam edersek farklı dağılımlar karşılaşrıtılınca , kadınların diasporada sayıca çok bulunduğu durumlar ortaya çıkabilir.Kadınların çoğunlukta olduğu diasporaların erkeklerin çoğunlukta olduğu veya kadın ve erkek sayısının eşit olduğu diasporalardan büyük ölçüde ayrılması mümkündür.
Yukarıda belirtilen diaspora türleri bu nedenle kabaca yapılmış ve daha fazla incelemeyi ve geliştirmeyi gerektirmektedir. Bu kategoriler yine de başlangıçtaki dağılımı ve diasporanın nasıl şekillendiği konusunda karşılaştırmalı bir araştırmayı ele almak için faydalı bir kılavuz olabilir. Bu koşullar çocukluk travmalarına benzer;diaspora grubunu belirler ve bu grubun gelişiminin doğrultusu hakkında bilgilendirir.Yer değiştirmenin tarihi koşulları diasporanın ortaya çıktığı toplum kesimini, nüfus bileşenini ve hatta siyasi yönelim ve siyasi tutum alanının daha dağınık olup olmasını belirler.Fakat gelişmiş diasporada görünüşe göre benzer koşullar oldukça farklı nedenlerin sonucu olabilir.Örneğin, son derece etnik ulusçu olan ve yabancılara kendilerini kapayan diaspora gruplarını bulmak mümkündür.Bu,eski tutsakların ev sahibi topraklardaki düşmanca koşullara uyum sağlamaları olabilir;zorunlu diasporalar genellikle bulundukları toplumlarda kötü koşullara maruz bırakılırlar ve genelde bu toplumlarla zıt ilişkiler geliştirirler.Diğer yandan göç eden diasporalar kendilerini bulundukları toplumlarda rahat koşullarda bulabilirler ve kendi topluluklarının kaynaklarını koruyabilmek için kendilerini izole edebilirler. Endegaminin benzer durumlarında göründüğü gibi, diaspora koşullarının, incelemenin bir iç bileşeneni olarak göz önünde bulundurulmasıyla açıklanabilen oldukça farklı diaspora gelişim biçimleri ortaya çıkabilir.
Robin Cohen, başlangıçtaki dağılmayla ilgili olarak diasporanın türlere ayrılmasının yararı konusunda önemli bir uyarıda bulunuyor. Diasporaların hiçbiri, şuan ki diasporaların çoğunun türediği Yahudi diasporası bile tek parçadan ibaret değildir. Robin diyor ki : “Doğdukları yer dışında bulunan Yahudi toplumlarının hepsi zorla dağıtılmamıştır. Aslında,yahudilerin tek bir kökene ve tek bir göç tarihine sahip tek insan olmadıklarını gösteren önemli kanıtlar bulunmaktadır.” Cohen aynı zamanda yahudilerin Babylon’daki tarihinin o kadar da vahim olmadığını, hatta daha çok zenginleştirici ve yapıcı olduğunu belirtiyor. Kesinlikle diasporaların çoğu, farklı demokrafik özelliğin birçok dışa göç akımını ve birçok ayrılma nedenini tecrübe etmektedirler. Yine de bu tarihi göçün travmaitk olan bir kısmı yahudi diasporasını tanımlayan bir an olarak göze çarpmaktadır.Ben bu nedenle ufuk açıcı dağılımı vurguluyorum çünkü bu; oldukça çeşitli olmasına rağmen, diasporayı ve bunun anavatana ve bulunulan topraklara karşı ortak tutumunu tanımlamaktadır.
Anavatanla İlişkiler
Yer değiştirme sebepleri ve koşulları diasporadaki kişilerin anavatanlarıyla olan sonraki ilişkilerini ister istemez etkiler. Çünkü diaspora genelde oldukça travmatik koşullardan kaynaklandığı için artık bir anavatanın söz konusu olmaması ve ya anavatanın önemli derecede değişmesi mümkündür. Yine de anavatanın inşa edilmesi önemlidir; bu ortak bir diaspora kimliğinin oluşturulması için bir temel teşkil eder.Anavatanla ortak bir ilişkiye dayalı kimlik böylece diasporaları göçebe gibi gruplardan ayırır.Diasporaların etnik yapıyı belirleyen (örneğin dil,din,fenotip gibi ) tamamlayıcı ortak kimlik kaynaklarını paylaşmalarına rağmen diaspora kimliğini asıl bağlayan anavatandır.Anavatanla olan bu bağ; nerdeyse her temelde meydana gelebilen etnik kimlik oluşumlarından ayrılan bir özelliktir.
Diasporaların anavatanlarıyla olan ilişkileri diaspora incelemesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Diaspora anavatandaki olaylara ne derecede katılıyor? Diaspora ve anavatanları arasındaki siyasi ve idari etki ne doğrultuda? Güç ve kaynaklardaki değişiklikler anavatan ve bulunulan topraklar arasındaki ilişkileri nasıl etkiliyor? Bu sorular diasporanın anavatanla olan ilişkilerini artzamanlı olarak incelemenin önemini vurgulamaktadır, çünkü soruların dinamikleri zamanla değişebilmektedir. Buna ek olarak anavatanla olan ilişki bir diaspora kesiminden diğerine değişiklik gösterebilir.
Gana’da anavatanla olan ilişkilerin belli başlı yönlerinden biri için bir fiziki metafor teşkil eden, Cape kıyısındaki köle deposundan denize ulaşan dar bir geçit bulunmaktadır. Köle gemilerinin bulunduğu iskelelere ulaşan bu sınır ‘dönüşü olmayan kapı’olarak adlandırılır çünkü Atlantik kıyısındaki buna benzer diğer giriş kapılarında olduğu gibi Afrikalıların diasporaya girdiği yer burasıdır. Ne derece bir geri dönüşün olduğu merak edilebilir çünkü diaspora süreci hem anavatanı hem de diasporayı geri dönüşü olmayacak bir biçimde değiştirmektedir. Yine de geri dönme kavramı diaspora deneyiminin önemli bir parçasıdır. Bu genellikle kendi kültürlerini korumayla ifade edilir;bazı durumlarda fiziki bir geri dönüş girişiminde bulunma da söz konusudur.19 yy da Köle Kıyısını terkeden birçok afrikalı, çok sayıda afrikalının geride bıraktığı az sayıdaki ülkelerden biri olan Brezilya ya yerleşti.Brazilya da bulunduklarında ‘vatan’ olarak düşündükleri yerde kendilerinin uzaylı bir grup gibi karşılandıkları üzücü bir hikayedir onlarınki.Çok yakın geçmişte, anavatanlarına geri dönen Japon-brezilyalılar da uyum sağlama konusunda aynı zorlukları yaşamışlardır.(Brezilya aynı zamanda en geniş japon diasporasına sahiptir.)Diasporaları vatana geri gönderme konusunda daha geniş çaplı teşebbüsler, diaspora grubuyla kaynakları paylaşma ve onların anavatanın sosyoekonomik yapısına katılımına ilişkin konularda anavatanda önemli sorunları beraberinde getirmektedir.Marcus Garvey’in afrikaya toplu geri dönüş konusunda yapmış olduğu önerisi karşısında çoğu; kurulmasında katkıda bulundukları anavatanlarıyla aralarındaki bağdan vazgeçme fikrine şiddetle karşı çıktı.Diaspora nüfusunun kendi anavatanına dönme girişiminde bulunması ya da dönmeyi istemesi gerekli mi?Bu noktada anavatana geri dönme arzusunun diasporanın özelliklerinden biri olduğunu savunan diaspora uzmanlarından ayrılıyorum.Diasporalarla anavatanları arasındaki ilişkilerin dinamiği çok geniştir ve bu bazen birkaç nesil öncesine dayanan, bulunulan ülkeye bağlı olma gerçeği de dahil olmak üzere,pragmatik gerçekle idealleştirmeyi yarıştıran, gerçek ve ya olası bir geri dönüşü içeren durumları içine alır.Böylece diaspora deneyiminin özünde olan, fiziksel olarak belirli bir geri dönme eğilimden çok geri dönme konusunun varolması ve buna bağlı olarak anavatana bağlı olma hissinin duyulmasıdır.
Önceden bahsedilen Roma durumu, jeopolitik bir varlık olarak varlığını sürdüren anavatanın yokluğunda anavatanla olan kavramsal ilişkinin diaspora kimliğinde önemli bir etken olabileceğini öne sürmektedir. Dünya; kendi anavatanlarına demir atanlardan çok etrafta dolaşan kişiler sayesinde biçimlenmiştir. Anavatanı olan diasporalarla anavatanı olmayanlar arasında temel bir fark var mıdır? Anavatanla olan ilişkinin dinamiği ve gücüne bağlı olan belirli davranışlar var mıdır? Bunlar diaspoara teorisi geliştirmek için daha fazla inceleme gerektiren, anavatanla ilişki ile ilgili sorulardır.
Anavatanla ilişki önceki grubun ordan ayrılmasıyla sonlanmaz. Bu grup varlığını sürdürmekle kalmaz aynı zamanda eş zamanlı olarak fiziki geri dönüşten duygusal bağlanmaya ve diasporanın anavatan kültürlerini yeniden yorumlamasına kadar çeşitli şekiller alır.Diasporanın anavatanı temsil etmesi bir yere kadar anavatan gerçekliğinden çok diapora kimliğini oluşturmanın bir parçası olabilir.Kathy Ogren’in Harlem Rönesansının etkili bazı yazılarında afrika sömürgesi konusundaki çalışmasında bundan bahsedilmiştir.Anavatanla olan ilişkiler bir diaspora kesiminden bir diğerine veya diaspora içindeki kişilerin bazı özelliklerine göre farklılık gösterebilir.Buradaki asıl konu anavatan ilişkilerinin yönleri konusundaki araştırmanın kapsamını genişletmek ve bu ilişkileri dinamik olarak gözönünde bulundurmaktır.
Anavatanla ilişki konusunda unutulmaması gereken bir diğer durum ise bu ilişkiye bir de diğer açıdan bakmaktır. Bu da anavatanın diasporaya karşı takındığı tutumlardır. Amerikadaki yeşil burun adalıların kendi soyundan gelenlerle ilişkileri konulu çalışmasında, Laura Pires-Hester; Başkan Aristides Pereira’nın bu dışarıdan gelenleri kendi vatandaşı olarak kabul etmemesinden , onları olanakları baskı altına alma ve etkileme amaçlarında hesaba katmaya nasıl geldiğini gösteriyor. ‘Etnik köken kaynağının(karşılıklı diaspora) stratejik yararı’ konusundaki düşüncesi diaspora çalışmalarında yarar sağlamaktadır. Diaspora anavatanda potensiyel bir kaynaktır, bu kaynağın kullanılması diasporanın amaçlarına olduğu kadar anavatanın amaçlarına da bağlıdır.Göçmen topluluklar genelde bulundukları yeni yerde kendi anavatanlarını desteklemeye çalışırlar; toplulukların yapısındaki bu değişim gezginlerle onların diaspora soyları arasında nasıl farklılık gösterir?Anavatanın müdahalesi ne ölçüde diasporanın tümünü harekete geçirir veya stratejik olarak diasporanın bulunduğu farklı yerleri hesaba katar?Diasporanın siyasi sermaye olarak konuşlandırılmasının mükayeseli olarak incelenmesi ; alternatif güç stratejileri ve bunları etkileyen etkenler konusunda önemli bilgiler sağlayabilir.Sonuç olarak diaspora belirli sorunları çözmek için düşünülmüş veya güçlendirilmiş siyasi bir yapı mıdır?Bu sorunlar diaspora kimliğinin biçimlenmesine yardımcı olur mu ve bu süreçte anavatanın rolü nedir?Bu sorular,anavatanla ilişkinin tüm yönlerini ve bu ilişkinin diaspora durumu ve işleyişiyle ilgili açığa çıkardıklarını içine alacak teorinin oluşturulmasına yöneliktir.
Diasporaların Bulunduğu Ülkeyle İlişkileri
Antropoloji, göç çalışmaları, sosyoloji ve siyaset bilimi ve diğer alanlar diasporaların bulundukları ülkeyle olan ilişkilerini anlama konusunda büyük katkı sağlamaktadır. Diaspora bilimi siyasi kimlik,asimilasyon,kültürel değerleri muhafaza etme ve siyasi,sosyal ve ekonomik güçlendirme yolları konusundaki çalışmalar bakımından zengindir.Bu tarz konuları burada tartışmak yerine onların incelenmesi için açık bir diaspora çerçevesinde bazı yollar önermek istiyorum.
Diasporaların bulunduğu ülkeler diasporaların oluşumu ve gelişiminde rol oynayan başlıca etkenlerdendir.(diğer etkenler anavatan ve diaspora grubunun kendisidir.)Bu nedenle diasporanın bulunduğu ülkeyi incelemek yukarıda bahsedilen çalışma alanlarının odak noktalarından farklı olarak diaspora incelemesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Diaspora incelemeleri; diasporanın bulunduğu ülke, diaspora topluluğunun anavatanla,diğer diaspora gruplarıyla ve bulundukları ülkedeki çoğunlukla karşıklı etkileşimini nasıl etkiliyor gibi sorular sorar.Diaspora incelemelerinde bir diğer konu da diaspora kimliğini biçimlendirmede diasporanın bulunduğu ülkenin rolüdür.Amerika’da yaşayan, Afrikadaki birçok ulustan getirilen ve diaspora içinde kimlik çeşitliliğini oluşturan Afrika soyundan gelenlerin çok türellikleri yalnızlık karşısında azalmıştır.Diğer yandan ‘siyah’ bir ırka ait olmaktan kaynaklanan genel bir ayrım birçok Afrika diasporası toplulukları arasında yalnızlığa yol açan asıl etkendir. Aynı şekilde diaspora içinde ve diasporalar arasındaki mevcut olası yapıları belirlemek için diaspora teorisi oluşturma yönündeki bir çabanın parçası olarak; bulunan ülkeyle ilişkilerin mükayeseli olarak incelenmesi gerekmektedir.
Diaspora Grubunun Birbiriyle Olan İlişkileri
Diaspora gruplarının karşılıklı ilişkileri diaspora deneyimi için önemli bir ölçüdür ve diaspora çerçevesinde bir grubun incelenmesi için gereklidir. Bu ilişkilerin ortaya çıkmasının göçmen grupların diasporaya dönüşmesinde önemli bir an olduğunu düşünüyorum.Diaspora topluluklarının birbirleriyle olan ilişkileri ,anavatanla olan bağımsız ilişkiler; diaspora bilincinin,kurumlarının ve ağının oluşmasında önemlidir.Bu nedenle bu; ilişki inceleme konusunda önemli bir noktadır.
Grubun diaspora olarak kendinin farkında olması; diasporalarla anavatanları arasındaki ilişkileri karşısında litaratürde yeterince kurumsallaştırılmaktadır. Yine de eğer dağılmış bir nüfusun üyeleriyle arasında bir bağ yoksa bu grubu etnik bir diaspora olarak nitelendirmenin zor olduğu öne sürülebilir. Bu grubun hiçbir zaman diaspora kimliğine sahip olamayacağı anlamına gelmez.Afrika diasporasının diaspora kimliği yaklaşık 4 yüzyıl sonra etkin hale gelmiştir.Bununla demek istediğim;onlar birbirlerini tanıyana ve grup kimliği ‘siyahlık’ kavramıyla bütünleşene ve eski kölelik hikayelerini ve Yeni Dünya baskısını paylaşana kadar; Afro-atlantik toplulukları, asimilasyonist göçmen grupların izlediği yollar dahil olmak üzere diğer birçok yolu denemiş olabilir.Bir yere kadar ‘siyah’kimliklerinden çok ‘hispanik’ kimliğini tercih eden Afro-hispanikler durumunda da durum aynı olmuştur.Kimlik; bu nedenle diasporaların önemli bir parçasıdır,onları fiziki dağılma gerçeğinden diasporanın psikososyal gerçeğine dönüştürür.
Bu ‘diaspora bilinci’ kavramının belirli bir kullanımıdır. Bir yandan anavatanla olan tarihi ve kültürel bağın tanınmasını belirtirken aynı zamanda ister istemez diaspora grubunda bulunanlar arasında varolan eşşiz ortak yönlerin tanınmasını da belirtir.Bu; dağıtılanların deneyimleriyle anavatanda kalanların deneyimleri arasındaki ayrımın farkına varmaktır.Görsel bir metaforla açıklamak gerekirse;fiziki dağılım ispitlere bağlı tekerlek göbeğine benzetilebilir.Diaspora; tıpkı ispitleri birbiriyle ve tekerlek göbeğiyle birleştirerek tekerleği tamamlama ideolojisinde olduğu gibi ,böylece çok uluslu topluluğu oluşturan, birbirine bağlama ideolojisidir.Daha geniş bir inceleme; diasporanın kendisinin farkına varmasına geçiş sürecindeki asıl etkenleri kesin olarak belirlemede yardımcı olacaktır.
Diaspora toplulukları arasındaki ilişkiyi coğrafyadan daha çok şeyi içine alan harita çizme teknikleriyle belirlemek mümkündür. Sudan ticaret diasporası çalışmasında Philip Curtin, kişiler arasındaki rekabet ve bağımlılık alanlarını gösteren bir harita kullanır.Aynı zamanda bu diasporanın Kahire’nin merkeziyle olan değişik ilişkilerinden de bahseder.Bu; belirli bir grubun bulunmuş olduğu farklı ulusların her birinde edindiği deneyiminin yanısıra diasporaların iç yapısını çizmek için yaratıcı bir biçimde coğrafyanın kullanılabileceği birçok yoldan biridir.Herbirinin ayrı biçimde çizilmesi dışında diasporaların iç yapısını çizmek için tek bir kural yoktur.Örneğin, çağdaş Küba diasporasında Miami ve New york gibi gidilecek şehirleri sadece altbirimleri göstermek için kullanmak;anti-Castro göçmenleri ‘Marielitos’lar ve diğerleri arasındaki asıl ayrımı gizlemektedir.Bu diaspora için siyasi ideoloji ve sosyoekonomik sınıf; grup içinde dikkate alınması gereken asıl sınırlardır.Krononoji; özellikle diasporalar uzun bir süre sonrasında oluşmussa, farklı kişilerin deneyimlerini aynı hale getiren oluşumlardan kaçınmak için, iç birimlerin belirlenmesi konusunda önem taşımaktadır. Bu zorlu bir iştir çünkü haritası çizilen hayali bir topluluktur. Yine de bu mümkündür çünkü diasporalar geniş anlamıyla ulusa kök salmışlardır.(Belirsiz olarak modern ulus-devlet) Bütün ulusların bir coğrafyası vardır ve coğrafyaların haritaları çizilebilir.İlk olarak diasporalar ‘etno’-ulusaldır.Bu terimi kullanarak bu etkenin yapısını belirtmeden , geniş anlamıyla etnik kökenden bahsediyorum-( fenotip,tarihi geçmiş ,din,coğrafya gibi) ortak özelliklere sahip bir arada bulunan bir grup insan.Diasporanın tarihi oluşumundan kaynaklanan bu etkenler; diasporanın iç yapısını oluşturur ve diasporayı oluşturan birimlerin mantığını açıklar.Diasporalar sınırı ‘aşan’ ulustur; yani kendi iç yapıları olan fakat geleneksel coğrafi sınırları olmayan bir ulustur.
Bu nedenle, bir diasporanın haritasını çizmek; çok ulus gerçeğini daha doğru bir biçimde gösterebilmek için diasporanın boyutlarının ve iç dinamiklerinin dikkate alınmasını gerektirmektedir. Bunun için belli teknikler yoğun bir incelemeyi beklerken, benim burdaki amacım; coğrafyanın , aynı zamanda bu coğrafyanın oluşturduğu tarihi gerçekleri dahil etmemizi sağlayacak biçimde, diaspora çalışmasında kullanmak için yeniden şekillendirilmesi ihtiyacına dikkat çekmektir.Daha önemli bir nokta da; diasporaların birbirleriyle olan ilişkilerini incelemeden önce, diaspora grubunun kendini anlamasına dayalı incelemele birimlerinin açık bir biçimde belirlenmesidir.
Diasporaları birarada tutan bağlar konusundaki herhangi bir çalışma; uluslar ötesi resmi örgütlerin neden bazı koşullarda varolduğu veya kültürel faaliyetlerin diaspora kimliğinin saptanmasınını pekiştirip pekiştirmeyeceğini anlama konusunda yardımcı olabilir. (Tölölyan’ın ’elitler’ eserine bakınız) Bireylerden ulusa, devletlerden uluslar ötesi güçlere kadar diasporanın birbirine bağlı olmasını kolaylaştıran veya engelleyen, çok katmanlı sonuçları olan birçok etmen vardır.Örneğin, erişilebilir telekominikasyon teknolojileriyle diaspora ağını kolayaştıran aynı ülkelerde, yabancı düşmanlığı; (vatanseverliğe karşılık olarak ) diaspora ulusalcılığının ifade edilmesi karşısında intikamla sonuçlanabilir.Diasporaların aralarındaki bağların diğerlerinden güçlü veya farklı şekilde olduğu kesimler olabilir.Yine de bunlar diaspora deneyiminin bu özel boyutunu incelemek için önerilen yollardır. Diasporaların Karşılaştırmalı olarak incelenmesi
Yukarıda özetlenenlerin son amacı diasporaların karşılaştırmalı olarak incelenmesine yönelik daha güçlü bir temel oluşturmaktır. Bu sürecin ilk adımı, tek başına diaspora çalışmasının 4 yönünü incelemektir: (1) yer değiştirme nedenleri ve koşulları (2) anavatanla ilişkiler(3) diaspoaraların bulunduğu ülkeyle ilişkileri ve (4) diaspora grubunun birbiriyle olan ilişkileri. Bunlar, hem herhangi bir toplumsal oluşumu diaspora olarak tanımlamamızı hem de bu oluşumu diğerleriyle karşılaştırmamızı sağlar .Diasporaların genel olarak türlere ayrılması, diasporaların karşılaştırılması için bir temel oluşturmalıdır ve oluşturacaktır.Tutsaklık diasporası temelde ticari diasporadan çok farklı olabilir.Benzer bir biçimde, anavatanın ekonomik ve siyasi gücü; diaspora içindekilerin birbirleriyle olan belirli ilişki biçimleriyle bağlantılı olabilir.Bu makalenin ana konusu her ne kadar diasporaların koşulları olsa da;tek başına bir diaspora çalışmasının diğer konuları , daha etkili bir inceleme için diasporaların türlere ayrılmasını sağlayacak alternatif ve eş zamanlı karşılaştırmalardır.Günümüzde çeşitli toplulukların diaspora deneyimleri konusunda yapılan sayısız çalışmalar,diasporaların karşılaştırıldığı yeni bir araştırmayı mümkün kılmaktadır.
Zaman unsuru doğrusal olmayan bir düzende düşünülebilinir. Yukarıdaki diaspora deneyimi örneklerinin herbiri dinamiktir ve diasporanın yaşam tarihi boyunca değişikliğe uğramışlardır. Bu da diaspora tarihinin evreleri konusunda bir kronolojinin oluşturulmasının mümkün olup olamayacağı sorusunu akıllara getirir. İlk bakışta; ilk dağılma, bu belirli bir sorunun sebep olduğu büyük bir yer değiştirmeyse, diasporanın habercisi olabilir. Yine de bu, önceki veya sonraki göçleri engellemez.Bu yahudi ve Afrika diasporaları çerçevesinde daha sonraki diaspora oluşumu konusunda ele alınmıştı; fakat bu uzun bir dönem boyunca var olmuş herhangi bir diaspora için de geçerlidir.Bazı durumlarda ilk diaspora oluşumuyla bir sonraki diaspora oluşumları arasında yüzyıllar vardır.Buna, MS 7.yy’da Mısır’a yerleşen ve şuan Londra’da yaşayan Arapların soyundan gelen bir kişiyi örnek olarak gösterebiliriz.Bu bireyin doğum yerine bakılarak yalnızca Afrika diasporasının bir parçası olduğu savunulabilir.Fakat bu kişi aynı zamanda,yeni veya genç bir diasporanın( sömürge sonrası Afrikalısı) ;orta yaşlı bir diasporanın( modern afrikalı) ve yaşlı bir diasporanın (Arap) parçası olabilir.Bu terimler diasporaların yaşam tarihlerini hatırlatmak için kasıtlı olarak kullanılmıştır.Daha yeni oluşan (asıl dağılmadan ayrılan 2 veya 3 nesile kadar ) diasporaların karakter olarak; ilişkilere ve deneyime hakim olan göç, uyum sağlama veya siyasi stratejiler gibi konularda farklı olmaları mümkündür.Böyle erken bir aşamada anavatanla olan normal bir bağın, diaspora kimliğininin temelini oluşturması muhtemeldir.Yine de, 4. nesille birlikte durumun oldukça farklı bir hal alması mümkündür.Bu noktada,diaspora toplulukları, asimilasyona karşı koymak için kimliklerini etkin bir biçimde güçlendirme isteği duyabilirler.Yalnızca anavatanın üyeleri olarak tanımlanmak dışında ortak bir diaspora kimliğini oluşturmak için, farklı diaspora toplulukları arasında ilişkilerin ortaya çıkmasıyla yeni bir aşamaya girildiğini öne sürüyorum.Anavatana odaklanmış topluluğun görüşleriyle diasporanın kendisine odaklananların görüşleri arasında ince ama önemli bir ayrım vardır.Yine de ikinci bir diaspora ortaya çıktığında başka bir aşama başlar mı ? Diasporaların anlamlı bir inceleme alanı olmaktan çıktığı bir durum var mıdır ve ya yeni diasporalar üzerinde dağılsa ve birbirine karışsa bile eski diasporaların yankıları sürer mi? Bunlar, üzerinde karşılaştırmalı incelemelerin yapılabileceği, diasporaların gelişmesiyle ilgili sorulardır.
‘Yeni Diasporalar’ da Nicholas Van Hear, yeni diasporların karşılaştığı bazı yeni konulara yer veriyor ve diasporaları bulundukları çağa göre belirtmenin yararına dikkat çekiyor.( zamanın doğrusal olarak ele alınması). Günümüzde uluslar ötesi topluluklar olarak belirlenseler de; diasporalar, ulus-devletin modern yapılarından önce de var olmuşlardır. Modern devlet yapısı şüphesiz diasporaların tarihinde ve günümüzde diaspora kimliklerinin artmasında etkili olmuştur. Geçmişte diasporaların, 20 yy sonlarındaki diasporalarda yaygın olan mülteciler ve gündelikçi işçilerden çok, galip topluluklardan oluştuğu muhtemeldir. Karşılaştırmalı çalışma, diasporaların farklı tarihi dönemlerdeki değişen yapısına ışık tutmaktadır.
Khachig Tölölyan, bu konudaki bir araştırmasında, küreselleşmenin ve uluslar ötesi kurumların diasporaların modern çağdaki oluşumlarında gitgide daha da önemli bir etken olduklarını öne sürmektedir. Uluslar arası koşullar, farklı ölçülerde, bazı diasporaların hedefi ve yapısını belirlemede her zaman önemli rol oynamışlardır. Örneğin, Portekizlerin 15.yy da oluşturdukları küresel ticaret ağı; daha sonra trans-atlantik köle ticaretine dönüşecek olan şeçili Afrika ve Amerika uluslarının katılımına yol açmıştır.(Russell-Wood). Van Hear’ın çağdaş diasporalar konusunda yapmış olduğu gibi Tölölyan’ın Ermeni diasporası konusundaki incelemesi; gelişmekte olan ülkelerde borç oluşumu, çokuluslu kurumlar veya soykırımla mücedele gibi etkenlerin, insanları diasporaya zorlama konusunda, anavatan, bulunulan ülke ve ayrılan grup üçlüsüne oranla daha büyük rolünün olduğunu öne sürmektedir. Bu da birçok soruyu beraberinde getirmektedir. İlk olarak, küresel güçler diaspora faktörlerinden bağımsız olarak mı ele alınmalıdır? Bu makaledeki küresel durum özellikle seminal diaspora oluşumu ve uluslar ötesi diaspora topluluğunun meydana gelmesiyle ilgili olarak ele alınmaktadır; fakat diğer yaklaşımlar da mümkündür. Uluslararası durumun etkisi zamanla değişti mi? Eğer ‘küresel duruma’ iletişim, ulaşım veya savaş teknolojilerini katarsak ; bu alanlardaki yeni ilerlemeler, diasporaların oluşum biçimlerini ve gelişim yollarını etkileyebilir.Farklı diaspora çeşitleri, küresel güçlerin dahil olma derecelerine bağlı olarak mı ortaya çıkıyor?Belki de diaspora oluşumu,yeni imparatorlukların ve süpergüçlerin artmasının doğal bir sonucudur.Küreselliğin rolü; karlılaştırmalı konulardan biridir.Bu konunun daha yakın bir incelemesi, hem diaspora olayını daha iyi anlamamızı hem de disaporları dünya tarihine yerleştirmemizi sağlayacaktır.
Yer, göz önünde bulundurulması gereken bir diğer konudur. Özellikle kosmopolitan bölgelerde, diasporalar kesişirler ve birbirleriyle örtüşürler; diasporaların birbirine olan etkisi ve bu karşılıklı etkileşimin bireysel kimlikler ve ortak siyasi stratejiler üzerindeki etkisi, daha ileriki bir araştırmanın konusudur. Farklı diasporalardan gelen toplulukların birarada olduğu ‘diaspora merkezleri’nin incelenmesi; süreçlerin ve diaspora kimliğinin oluşumunu etkileyen belirli faktörlerin daha incelikli olarak kavranması konusunda potansiyel olarak büyük bir önem teşkil etmektedir. Sonuç Bu makalede sorgulanan birçok soruya karşılaştırmalı deneysel analiz yoluyla en iyi sekilde cevap bulunabilir. Bu analiz sonucunda da insanlık tarihi boyunca diasporaların yapıları konusunda sonuçlar çıkarılabilir. Diaspora çerçevesi; diaspora oluşumları serisi olarak görülen dünya tarihi konusunda alternatif bir bakış açısı kazandırmaktadır. Diasporaları anlamak için yeni yöntemler bulmaya çalışırken, diaspora çalışmalarına ayrılmış özel methodları uygulamayı hesaba katmak gerekebilir.
Bunlar, bazı bilim dallarında incelemesine önem verilen, diaspora çalışması için gerekli konulardır. Kültürel ve yazınsal çalışmalar, çok ulusluluğun kişisel ve sosyokültürel olarak dahil olması konusunda önemli bir literatür oluşturmuştur. Antropolojistler 20 yylın başlarında etnografyanın öncüleri olmuşlardır ve son zamanlarda, diaspora çalışmasının ayrılmaz bir parçası olan, kültürel yeniden oluşum gibi teorileri ele almışlardır.( Örneğin, ‘Mintz and Price’ a bakınız ).Diaspora deneyimlerinin çoğu yazıya dökülmemiştir: Deneyimler yaratıcı sanatta, maddi kültürde ve sözlü geleneklerde yer almaktadır. Bu, farklı seviyedeki yöntembilimsel sorunları beraberinde getirmektedir. Diaspora çalışmaları, araştırmacının tüm hünerini sergilemesini gerektirir; diaspora araştırmacısı, literatürün disiplin sınırlarını ve birçok disiplinin geleneksel coğrafi kurulumunun sınırlarını aşma cesaretini göstermelidir. Bu, diaspora araştırmacılarının eğitilmesi icin gereklidir.Diaspora araştırmasına bağlı bir çalışma programı; ’halk’ arasına girmeyi ve odak noktasındaki toplulukların bazılarında artık sır olmaktan çıkmış olan dışavurumcu kültür ve deneyimin yanı sıra birçok dilde ve disiplinde eğitimi içine almalıdır.Yeni programlar, kurumlar ve ögrenme modelleri; gelecek nesillerdeki diaspora uzmanları icin gerekli olabilir.
Bu makalenin az değindiği epistmoloji konusu dışında kalan diaspora incelemeleri kapsamında hala devam etmekte olan araştırmalar vardır. Edebiyat, kültürel çalışmalar, siyaset bilimi ve tarih gibi bilim dalları karşısında;git gide daha çok araştırmacı, uluslar ötesi bireysel kimliklerin ortaya çıkmasını da hesaba katarak,uluslar ötesi toplulukları yeniden oluşurlarken incelemek için sınırların ötesinde düşünmektedir.(Örneğin, Lavie and Swedenberg; McClintovk,Mufti and Shotat; Hall ‘Cultural Identity’ ye bakınız). Irk, cinsiyet gibi sosyal yapılar; devlet güçleriyle ve süregelen bir hür irade ve güç arayışı içinde kimlikleri şekillendiren bu sömürgecilik sonrası yeni anlatılardaki uluslararası otoriteyle karşılıklı ilişki içindedir.
Güç ilişkilerinden bahsederken diaspora ve bulunulan ülke ikilisi göz önünde bulundurulması gereken tek etmen değildir. Güç; kaynak ve kimliklerin tüm kullanımını kapsar; bu da diaspora yapısının sağlaması gereken bir gerçektir. Bir diaspora kimliği, cinsiyet ve sınıf ayrımını barındırıyorsa tam olarak güçlenemez.
Geleneksel olarak, diasporalar; resmi devletlerin sahip olduğu kaynaklardan (özellikle ekonomik ve askeri kaynaklardan )yoksun oldukları için güçsüz olarak görülmüşlerdir. Bu nedenle, onların yetkisizliğini normal olarak değerlendirmek kolay olmuştur. Yine de,uluslar ötesi oluşumlar,gerekli kaynakları harekete geçirebildikleri sürece ulustan daha güçlü bir hal alabilirler; bu da, eski sömürge sınırları hala gerilla ve etno-ulusal hareketlerin tehditi altındayken, git gide önem kazanan bir etken olabilir.
Güç konusundaki bu nokta, bazen sarsıcı olabilir. Diaspora kimliğinin güçsüz kişilerle birlikte dile getirilmesi; daha fazla özerklik sunabilecek yeni müttefikler arayışını ortaya çıkarmaktadır. ‘Azınlık’taki bir kişinin uluslarası diaspora topluluğu ve eski anavatanı doğrultusundaki hareketi; o kişi için, başka türlü, geleneksel egemenlik biçimlerinden dolayı mümkün olmayacak bir gücün temelini oluşturur. Diaspora ulusalcılığı, diasporanın bulunduğu farklı ülkelere duyulan sadakatın yerini alan, ‘vatansız’, üstün bir vatanseverlik halini alabilir. Bu ihtimal, özellikle yüksek göç oranına sahip ülkelerde kendi çıkarlarını ön plana alma çalışmalarının, diasporaların (ulusal) politikayı rehin almalarına neden olacağı konusunda endişelere yol açmıştır.
Diaspora etno-ulusalcılığının sırf kullanılması bile, bu nedenle, bazı bölgelerde huzursuzluklara neden olmaktadır. Bazıları için bu; Nazi ve Ku Klux Klan/Aryan uluslarının bir simgesi haline gelen başıboş bırakılmış yabancı düşmanlığıyla ve ya Ruanda ve Burundi’deki etnik kimlikle içli dışlı olan Tutsi ve Hutu’lar arasındaki gibi ekonomik ve siyasi mücadele hatıralarını canlandırmaktadır. Topluluklar etnik kimlik etrafında biraraya geldiklerinde ( bu etnik kimlik nasıl oluşmuş olursa olsun),bazen dışa kapalı veböylece geniş anlamıyla toplum düşünüldüğünde demokratik olmayan sınırlar oluştururlar. Yine de bu etno-ulusalcılık tehlikelerini yalnızca güçsüz kişiler için vurgulamak pek samimi olmaz. Bütün kimlik oluşumları, açıkça veya dolaylı olsun, güce bağlıdır. Kişiler yararı olan kimliklere doğru yönelirken, bir yarar sağlamayacak kimliklerden uzaklaşırlar. Bu yarar, sistemin kişiye değer biçmesine bağlıdır ve dini, sosyal ve ekonomik etmenleri içerebilir.Üstelik, kimliğin ifade edilmesi; söz konusu toplum içinde bireyin yalnızca sosyoekonomik ve ya etnik bir işlevinin olmasının aksine; bireyin özgür irade tercihini ifade etmektedir.Avtar Brah; Jamaika soyundan gelen ingiliz 2 siyah genç kadını örnek olarak öne sürer : Kadınlardan biri Jamaikalı ve ya karayipli olarak tanımlanmak isterken; aynı geçmişe sahip diğeri, kültürel marjinalleşmeye rağmen ingiliz olarak tanımlanmayı tercih etmektedir. Kendi çalışmamda, topluluk seviyesinde, kimliğin stratejik kullanılmasına ağırlık verdim. Diaspora yapısı, diğerleri gibi toplumsal güç görüşmeleriyle ilgili olan alternatif ortak bir kimliktir. Bu kimliğin son yıllarda git gide daha çok kullanıldığı gerçeği, geleneksel sınır yapıları, uluslar ve güçsüzlüğün empoze edilmiş kimlikleri için benzer bir soruna dikkat çekmektedir.
Diaspora çalışmaları, çok ulusluluk, kimlik ve kültür, göç, hayali cemaatler ve bunun gibi konularda yapılacak daha sonraki akademik çalışmalara yön verecektir. Diaspora bilimi, açıkça tanımlandığı sürece; diğer tartışmalar içine dahil olmaktan çok o tartışmalarla biçimlenebilir ve gelişebilir.Böyle tarihi bir anda çok ulusluluk gerçeği; diaspora çalışmalarına hakkettikleri yeri vermenin zamanının geldiğinin bir göstergesidir.Diaspora sürecini ve etkisini anlamaya kendini adamış bizler,dünyanın diaspora konusundaki dar görüşlülüğünün ötesine gittik; fakat bizler hala kendi dilimizi ve incelemelerin çerçevesini düzeltmekle pençeleşiyoruz.Post sömürgecilik ,modernlik,dünya tarihi ve etnik çalışmalar gibi konularla karşılıklı alışveriş içinde olmuş olsak da ;diaspora deneyiminin eşsiz olmasını merkez alan bir bilgi kuramı oluşturmamız gerekmektedir.
Bu makale, kabul etmek gerekir ki, bu amaca yönelik yapılan sadece bir taslaktır; fakat umarım bu makale hayatımızın böyle derin bir parçası haline gelen bu konuyu paylaşma ve yorumlama konusunda ilerlememize yardımcı olur. İnsan tarihinin bu aşamasında, atalarımızın topraklarında yaşamak ve ölmek çok nadir karşılaşılan bir durumdur;bu Khachig Tölölyan’ın da dediği gibi, diaspora çağının çok uluslu anıdır.
NOTLAR:
1. Bu makalenin daha önceki uyarlamaları, Amerika Tarih Derneği yıllık toplantısında, Rutgers Üniversitesi Çağdaş Kültür Eleştirel Analiz Merkezi’nde, Rutgers Üniversitesi Atlantik-Afrika Diaspora Seminerleri Dizisinde, Yale Üniversitesi’nde ve Schomburg Zenci Kültürü Araştırma Merkezi’nde sunulmuştur. Benden yorumlarını eksik etmeyen ve bu süreçte bana yardım eden başta Colin Palmer ve Khachig Tölölyan olmak üzere herkese teşekkürü bir borç bilirim. Bu makale Schomburg Zenci Kültürü Araştırma Merkezindeki bilim adamlarının desteğiyle tamamlanmıştır.
2. Diaspora kuramcıları bu tanımın Walker Connar’un da ifade ettiği üzere fazla geniş olduğunu belirtmişlerdir. (For a critique of Connar, bkz: Safran 83, Tololyan, ‘Rethinking’ 15, 29-30)
3. ‘Egg Cream’ler (aslında içinde ne yumurta ne de krema vardır) bir zamanlar New York’da revaçta bir içecek türüydü.
4. Tölölyan, ‘Rethinking Diaspora(s)’ adlı eserinde, diaspora yapısının kullanımının artışını bir çok sebebe bağlar.
5. Veri tabanlarındaki Uluslararası Tez Özetleri üzerinde yapılan bir araştırma, 1990–2000 yılları arasında başlıkta ya da özette ‘diaspora’ kelimesi geçen 487 tez saptamıştır.
6. ‘Farkına varmadan, Afrika diasporası ifadesi zorunlu göçle, kölelikle bağdaştırılabilir’ (Shepperson 51) Jon Stratton, son zamanlarda yapılan diaspora çalışmalarının ışığında Yahudi paradigmasını yeniden gözden geçirdi.
7. Safran’ın son iki kategorisi, anavatanın refahına ve güvenliğine bağlılık duygusu ile diasporaların ‘etnik toplum bilinci ve dayanışma’ olarak tanımlanabilecek anavatanla sürdürülen daha geniş çaplı bir bağ arasında ayırım yapar.
8. Örneğin Tölölyan, diasporaya zorlama konusundaki geleneksel anlayışın yerini şimdilerde bunun ekonomik sebeplere bağlı olduğu düşüncesinin aldığına dikkat çeker. Ayrıca, diasporaların anavatanda farklı bir etnik grup olarak yaşamaya ihtiyaç duymadıklarının, bunun diasporalaşma sürecinin bir sonucu olduğunun altını çizer.
9. Robin Cohen de Safran’ın listesinde bu düzeltmeye gider. (“Diasporas” 514-5)
10. Benedict Anderson tarafından ortaya atılan bu kışkırtıcı cümle, diaspora çalışmalarını geliştirmede son derece yararlı olmuştur.
11. Gérard Chaliand ve Jean-Pierre Rageau diaspora çalışmalarına zaman ölçütünü de dahil etmişlerdir.
12. Bu sorun Robin Cohen’in “The Diaspora of a Diaspora” adlı kitabında ele alınmıştır.
13. Bu yaklaşım, diasporanın ne olup ne olmadığını ilişkisel durumlar aracılığı ile inceleyen James Clifford’un yaklaşımından farklıdır. Şöyle yazar: “Temel özellikler üzerine yoğunlaşmak yerine diasporanın sınırlarına, kendi tanımına odaklanabiliriz. Diasporalar ulus devletlerin ve özellikle yerlilerin normlarını yakalar ve onlara karşı çıkar (1-2). Ben diaspora çalışmalarını tanımlamak için alternatif bir yol sunarken, Clifford (ve diğerleri) bu konuda temel taşlar olarak nitelendirilen konulara dikkat çekmektedir ve bu konuların bazıları bu makalede ele alınmıştır.
14. 1979 yılında toplanan İlk Afrika Diaspora Çalışmaları Enstitüsü’nde (FADSI), FADSI’ deki temsilciler anavatandan ayrılmış Afrika kökenli vatandaşların Afrika tarihinin bir parçası olarak görülmesi konusunda fikir birliğine varmışlarıdır.
15. Afrika-Brezilya diaspora tarihini alternatif açılardan ele alan geniş kapsamlı bir araştırma için, Butler’in “From Black” (125-35) adlı eserine baş vurunuz.
16. Burada ele alınan çerçeve dahilinde, uluslararası güçlerin ve kurumların bu çalışmanın bir parçası olduğunu düşünmekte ve diasporayı tanımlamayı uluslararası diaspora ilişkilerini canlandıracak bir faktör olarak görmekteyim. Emperyalist fetihler, köle ticareti, küresel ticaret, milletler üstü kurumlar gibi faktörlerin, diasporaları ortaya çıkarmada, devamlılığını sağlamada ve cesaretlendirmede işlevsel olabileceği kanısındayım. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için karşılaştırmalı diaspora çalışmaları bölümüne bakınız.
17. Avtar Brah, diaspora kesimleri arasındaki ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin diaspora kavramını belirlemede kilit rol oynadığının altını çizmektedir.
18. Aşağıda bahsedildiği üzere, Robin Cohen’in diaspora tipolojisi, anavatandan ilk ayrılmadaki koşullara da bağlıdır. (Cohen, Global)
19. Cohen tek bir diaspora içinde çok farklı tecrübelerin meydana gelebileceğini ve bunun da bir grubu tek bir kimlik altında toplamayı zorlaştıracağını kabul etmektedir. Burada amacım, seminal ayrılmada tutarlı bir temele oturtabileceğimiz bir tipoloji oluşturmaktır.
20. Stuard Hall, Karayipler’deki diaspora kimliğini tanımlarken yerli olmayan atalara dikkat çeker ve Karayiplilerin ilk, asıl ve arı diaspora olduğunu ifade eder.
21. Yorubalar, anavatanları ve birbirleri ile geleneksel bağlarını sürdüren on altı krallık kurmuş Ile-Ife diasporasının ‘biçimlenmiş’ halidir. (Yoruba tarihi ile ilgili ayrıntılı bilgi için Johnson’un Falola eserine bakınız)
22. Ortak kökenlere dayalı Yoruba toplumundan Butler’e yapılan göç sürecini ayrıntılı biçimde inceledim, Freedoms 190-209
23. Martin Bauman bu konuyu Avrupa kökenli Amerikalıların Tibet Budizmine dönmeleri bağlamında inceler ve onları Tibet diasporasının bir parçası olarak ele alıp almama konusunu sorgular.
24. George Brandon, fiziksel ve ideolojik diasporayı bir arada ele alan bir yaklaşım sunar.
25. Bu, iç savaş yıllarında Meksika’nın kuzey batısına göçen Çinlilerde olduğu gibi, dışa dönük sosyo-ekonomik statülerinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Evelyn Hu DeHart, göç alan ülke ekonomisini canlandırmak için çağırılan gruplarla kendi işlerini kendileri bulan gruplar arasında ayırım yapar. İkinci durum daha kazançlıdır.
26. Yukarıda belirtildiği üzere, Ermeni diasporası bilimcileri ‘diaspora’ kimliği için faal bir katılımın gerekli olduğunu öne sürse de, böyle bir yapı diasporaya üyeliği doğuştan gelen bir hak haline getirir.
27. Alamin M. Mazrui ve Ibrahim Noor Shariff, kimilerinin Swahili’ler arasında diaspora kimliği olarak tanımlayabilecekleri birçok farklı yapı ayrımı ile ilgili yararlı bir tartışma sunmaktadır.
28. Colombia Üniversitesi’nden tarihçi Winston James, Mayıs 2001 yılında yapmış olduğu ‘Afrika Diasporası: Bir Sempozyum’ adlı konuşmasında diaspora yapısının gerçekten siyaset dünyasının dışında entelektüel bir uyum taşıyıp taşımadığı konusunu açıkça gündeme getirmiştir.
29. Bu bakış açısıyla, Colin Palmer tarafından gündeme getirilen bu konuyu Afrika diasporasını ve yararlı analizler yapabilmek için uygulaması zor teorileri kullanmamanın yararını göz önünde tutarak inceleyebiliriz
30. Tölölyan, Ermeni diasporası analizlerini ‘Küreselleşmeye teğet ve küreselleşmenin içinde’ olarak değerlendirerek uluslararası güçlerin önemine dikkat çekmektedir.
31. Ayrıca Darshan Singh’in Sikh etnik milliyet kimliğine katkıda bulunan faktörler analizine de bakınız.
32. Bu cümle, Earl Lewis’in ‘Çakışan diasporalar tarihi’ kuramından alınmıştır.
33. Afrika diasporası tarihi üzerine kendi çalışmalarım bu makalede yer almıştır. Bu özel çalışmayı, diaspora çalışmalarına engel teşkil etmemesi açısından özel bölge, konu ve kurallara indirgeyerek aktarmadım. Bunun yerine, bu konuda bilgimizi artıracak şekilde birbirinden faklı kuramlara yer vererek çok kapsamlı bir şekilde konuyu ele aldık.
34. Ancak şunun altını çizmekte fayda görüyorum ki bir diaspora bilimcisinin her şeyi bilmesine gerek yoktur(mümkün de değildir!), şu ana kadar toplulukların tecrübelerini ve diaspora olgusunun belli bir özelliğini aydınlatmak için çalıştık, bu alanda uzmanlaşmak için bir çok fırsat vardır. 35. Bu tam tersi şekilde de gelişebilir: diaspora toplulukları göç ettikleri ülke ile anavatanları arasındaki ilişkilerde bir aracı olabilirler. (Shain; Tölölyan, ‘Rethinking’ 26)
Bir yanıt yazın