17 Ağustos akşamı, AKP-MHP koalisyon görüşmelerinin tartışma konusu yapıldığı bir televizyon programına telefonla bağlanan MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın şöyle bir laf etti: “Alparslan Türkeş bizim kurucu liderimiz, Devlet Bahçeli ise koruyucu liderimizdir.”
Semih Yalçın’ın Alparslan Türkeş hakkındaki düşüncesi kabul edilebilir bir düşüncedir. Çünkü o, MHP’nin kurucu lideridir. Ancak Bahçeli hakkındaki düşüncesi, hem İslam’a, hem de Türk Devlet Geleneğine aykırı bir düşüncedir. Çünkü lideri koruyucu olarak gören bir düşünce, aynı zamanda milleti “kul” olarak gören bir düşüncedir. Umarım bu düşünce MHP’nin kurumsal düşüncesi olmayıp, sadece Semih Yalçın’ın kişisel düşüncesidir.
Çünkü Cumhuriyet, Türk Milleti’ni kulluktan alarak, onu eşit vatandaşlar seviyesine yükselten bir rejimdir. Dolayısıyla; Anayasanın ilk dört maddesini AKP ile yapılacak koalisyon için ön şartlardan birisi olarak ileri süren bir partinin yöneticisi konumundaki bir politikacıya, “Koruyucu Lider” tanımlaması asla yakışmamaktadır. Semih Yalçın bu sözleri inanarak mı söyledi bilinmez; ancak biz, onun bu sözlerini, kendisini Gaziantep’ten alarak İstanbul birinci bölgeden milletvekili seçilmesini sağlayan liderine olan minnet borcunu ödeme çabasının tezahürü olarak yorumladık.
Tarih profesörü olan Semih Yalçın’a hatırlatalım ki; her ne kadar Orhun Abideleri’nde Bilge Kağan “Tanrı… Türk Milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağanı ve anam İlbilge Hatun’u göndermiş…”şeklinde bir ifade kullanmış ise de bu ifade, “Koruyucu Liderlik” düşüncesinin değil, millete hizmet düşüncesinin bir ifadesidir. Zaten aynı metinde Bilge Kağan; “Kardeşim Kültigin’le ölesiye, yitesiye çalıştım, çabaladım. halkı ateş ve su gibi birbirine düşman etmedim. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir halkı zengin ettim…” diyerek, lidere düşen görevin “koruyuculuk” değil, “millete hizmet” olduğunu güçlü bir şekilde vurgulamış bulunmaktadır.
Aynı zamanda İslam Devleti’nin ilk siyasi lideri olan Hz. Peygamber, etrafındaki Müslümanlara “Yahudilerin Musa’yı, Hıristiyanların da İsa’yı yücelttikleri gibi sakın sizler de beni yüceltmeyin. Ben Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum, sizlerden birisiyim; sizlerden tek farkım bana peygamberlik verilmiş olmasıdır” diyerek liderlerde bulunması gereken en önemli niteliğin, kendilerine ayrı bir paye vermek değil, halktan birisi gibi davranmak olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Öte yandan, daha çok “Örfi İdare” sistemiyle yönetildiği halde, birçok yasasını şeriata dayandırmakla aynı zamanda bir şeriat devleti özelliği de sergileyen Osmanlı’da bile böyle bir liderlik anlayışı yoktur. Padişahlar her ne kadar zaman zaman halka “kullarım” nazarıyla bakmış iseler de bunu asla “koruyucu liderlik” anlamında kullanmamışlardır. Mesela Yavuz Sultan Selim Han’ın, kendisine “Mekke ve Medine’nin hakimi” diyenlere, “Biz ancak Mekke ve Medine’nin hizmetkârıyız” şeklinde cevap vermesi, Osmanlı Padişahları’nın da “koruyucu liderlik” sevdasında olmadıklarını göstermektedir.
Bütün bunları dikkate aldığımızda; Prof. Dr. Semih Yalçın’ın, Bahçeli hakkında kullanmış olduğu “Koruyucu Lider” ifadesinin, hem İslami düşünceye, hem de Türk Devlet Geleneği’ne taban tabana zıt olduğunu görürüz. Dolayısıyla; Semih Yalçın’ın muhtemelen Bahçeli’ye yaranma amacıyla söylemiş olduğu bu abartılı ifadeyi kabul etmek mümkün değildir.
Gerçek şu ki; Sayın Bahçeli Ülkücülerin koruyup kollayıcısı değil, olsa olsa Ülkücüler Bahçeli’nin koruyup kollayıcısıdırlar. Bahçeli, Semih Yalçın örneğinde olduğu gibi; özellikle belli bazı kişilerin koruyup kollayıcısı ise elbette biz orasını bilemeyiz…