Her İki Tarafın da Silahları Bırakması Ne Demek?
Şehit cenazeleri ve saldırı haberleri arka arkaya gelince bazı kişi ve kuruluşlardan sık sık duyduğumuz bence çirkin çağrılar: “İki taraf da silahları bıraksın”, “Taraflar elini tetikten çeksin”, “Çatışmasızlık haline geri dönülsün”…
Kimse fidan gibi polislerimizin ve askerlerimizin görev yerlerinden tabut içinde dönmelerini arzu etmez. Hele hele cenaze başındaki yavrular, eşler, yaşlı anne-baba haberleri gözler sulanmadan izlenemez. Hayatını kaybedenlerden daha fazla insan kalan ömrünü tekerlekli sandalyede veya koltuk değneği ile geçirmek zorunda kalacak. Belirtmek gerekir ki terörist tarafındaki cesetlerin de bir anne yavrusu olduğu, büyük kısmının ebeveynin isteğine rağmen teröristleştirildiği önemli bir gerçektir. Bir şekilde dağa kaldırılan kız-erkek ana kuzularının belirli bir eğitimden sonra yuvalarına geri dönme düşünce veya bilinci yok edilmekte, ömrünü öldürmeye adamak zorunda kalmakta ve bir şekilde hayatını kaybetmektedirler.
Bütün bunlara karşın “iki taraf da” benzeri sözlerle başlayan çağrılar sadece ülkemiz değil bölgemiz üzerindeki emperyalist planın sesinden başka bir şey değildir. Bu lafları papağan gibi tekrarlayanlar böyle bir kumpas tarafından kullanıldıklarının farkında olmayabilirler. Ancak bu durum terörist savaşıma meşruiyet kazandırılma programının bir aşaması olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bugün içerideki ve dışarıdaki terör yöneticileri, “bundan sonra barış ve saldırmazlık içinde yaşayalım, teröre son verelim” deseler de bu emperyalist program bitmeyecektir. Hatta gerçekten teröre son vermek isteyenler bir şekilde diskalifiye edilecek, belki cezalandırılacak, yerlerine yenisi bulunacaktır. Çünkü yaşanan terör, sadece bu kişilerin eseri değildir. Bunlar sadece bir süre için kullanılan piyon veya kiralık katillerdir. Nitekim daha önce örgüt içerisinde barış yanlısı olanların nasıl cezalandırıldığı görüldü. Belirli aşamalarda alınan tavizlerle silahların susması döneminde örgüt, eleman, meşruiyet ve mevzi kazanır, bir sonraki aşamada daha güçlü bir şekilde saldırıya geçer.
Çözüm süreci için resmen ilan edilen aldatılmışlık duygusu, örgütü kuran güçlerin asırlık projelerinden bihaber olmak demektir. Tam da dağlardaki üsler tek tek imha edilirken, örgüt yeni eleman bulmakta zorlanıp çözülme aşamasında iken başlatılan süreç sayesinde örgüt yeniden zemin kazanmış, yeni üsler kurmuş, eleman kadrosunu zenginleştirmiş olarak karşımıza çıkmıştır. Bu aşamada örgütün üslerini, silah depolarını, uyuşturucu çiftliklerini ve fabrikalarını yok etmeden güvenlik güçlerinin elini bağlamak, bir sonraki aşamada çok daha kapsamlı saldırılara zemin hazırlamak demektir.
“Sassounian’a Teşekkür” başlıklı yazımızda ele aldığımız üzere, diyaspora Ermenilerinin lideri, Türkiye’den Doğu Anadolu’yu geri alabilmek için bu ülkede iç savaş çıkartılması veya Türkiye’nin bölgesel bir savaşa sokularak enerjisinin tüketilmesi gerektiğini bildirir. Türkiye’ye karşı saldırı kodları aslında bilindiği halde Sassounian’ın bir Ermeni gazetesinden bazı çevrelerin uyarılması yolundaki bu ifşaatından dolayı kendisine teşekkür ettik. Bununla beraber Türkiye’yi güneyden kuşatan terör hareketleri Sassounian’ı aşar. Ege’de Yunanistan’ın sessiz sedasız el koyduğu 16 adamız ile ilgili gerçekler de Rum lobisini aşar.
İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, savaş gemileri durduğu halde güneydeki bölgesel savaşa ABD’nin Türk havaalanları üzerinden saldırmak istemesi ile terör planları arasındaki bağlantıyı da bugünden görmemiz gerek. İncirlik üssü ABD ve koalisyon güçlerine açıldığı gün Washington’un IŞİD’e karşı bu savaşın yıllarca sürebileceğini açıklaması da korkunç bir gerçeğin ifşasıdır. Bundan sonra uzman geçinenler Irak ve Suriye’nin her gün el değiştiren ilçelerindeki örgütler, eleman ve silah miktarları ile oyalanıp dururken bölgenin kalan nüfusu, kültürü ve zenginliği havaya uçurulacaktır.
Yüzlerce kilometrelik sınır komşumuz olan bir örgüte/örgütlere karşı yıllarca savaş pozisyonu içinde olmamızın maliyeti hesaplandı mı acaba? Pentagon çevrelerinin bunu çok iyi hesaplayıp faturayı Türkiye’ye kesmek istedikleri apaçık. Ankara’nın arka arkaya cenazeler gelmesi üzerine çaresizlikten buna razı olması ne derece yerinde bir karar? Koalisyon arayışlarında herkes birbirinin açığını yakalamaya çalışıp, günler ipe un sermekle geçirilirken TBMM çoğunluğunun buna ciddi bir şekilde el koyması ve partiler üstü karar verilmesi gerekmektedir.
Yaklaşık iki yıl önce terörün en zayıfladığı dönemde başlatılan süreç sayesinde örgütün yeniden toparlandığı dikkate alınarak günümüzde devletin teröre karşı kararlı ve ciddi mücadelesi akim bırakılmamalıdır. “İki taraf” ile başlayarak cümle kuranlar şimdiden terör örgütünü meşru bir aktör olarak kabul etmişlerdir ki bu durum hiçbir şekilde kabul edilemez. Esasen batılı müttefiklerimiz de istemeseler de teröriste terörist demek zorunda kalmışlardır.
Bu süreçten bir şekilde terörize edilen, örgüte çekilen, tehdit veya vaat ile aldatılan kişilerin ve kitlelerin en az zararla çıkmasının yolları aranmalıdır. Uluslararası ortam bir bakıma sürekli savaş hali olup her ülke kendi çıkarından başkasını görmez. Buna karşı Türkiye’nin de kendi halkının güvenlik, refah ve huzuru için alması gereken tedbirleri, bugüne kadar ertelenen faaliyetleri, kısa vadeli çıkarlar, kişisel tehdit ve vaatlere kurban etmemesi gerek. Karşımızdaki güçlerin çok büyük olması, yanlış hesaplarla teslimiyeti meşru kılmaz. Bu durumda verilen her taviz, bir sonraki taleplerin meşruiyet zeminini ve hareket noktasını oluşturacaktır ki son talep Türklerin Anadolu’yu, Müslümanların Ortadoğu’yu boşaltmalarıdır.
öncevatan: 11.08.2015
Bir yanıt yazın