DOĞU-BATI EKSENİNDE UKRAYNA

 
 
 
Kırım’ın Rusya’ya katılma kararı ve Ukrayna krizi, Batı ile Rusya arasında çözülmesi karmaşık sorunların oluştuğu bir süreci başlattı.
Şimdilerde yaptırımlar Rusya’yı ekonomik olarak zayıflatıyor.
Fakat Rusya uluslararası sistemi oluşturan Avrupa-Atlantik odaklı işleyişe karşı,
Soğuk Savaş döneminde sahip olduğu güce erişebilmenin yolunu sistemsel işleyiş ve rekabet çerçevesinde arıyor.
 
*
Çünkü ABD Ukrayna krizinde Rusya ile cepheleşmek istemiyor.
Onun yerine Ukrayna anlaşmazlığını durgunluğa, küresel politikada Rusya ile ilişkileri Soğuk Savaş çerçevesine  taşımıştır.
Rusya ile ekonomik ilişkileri sınırlandırması ve stratejik bağ kurma fikrinden vazgeçmeyi geliştirmesi ise  Rusya’nın ekonomik krizini Avrupa Birliği ülkelerine de işlemesine neden oluyor…
 
*
Rusya enerjiyi ekonomisinin ve dış politikasının belirleyeni haline getirmiştir.
Avrasyacı dış politika doktriniyle eski Sovyet topraklarındaki Rus kökenlilerin, yaşadıkları devletler ile etno-kültürel, tarihsel ya da siyasal anlamdaki sorunlarını kullanıyor.
Aleyhine hareket eden ve Batı ile yakınlaşan devletleri kendi lehine hareket eder hale getirmeye çalışıyor. 
 
*
Üstelik havası da, işte Ukrayna müdahaleleri, Kırım’ın, Abhazya ve Güney Osetya’nın ilhakıyla değişmiştir.
Bugün Rusya’da NATO ve AB’nin eski Varşova Paktı ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini içine alarak genişlemesi karşısında, kollektif güvenlik sözlerinin Avro-Atlantik topluluğun Rus çıkarları pahasına yayılmasının kılıfı olduğu düşünülüyor.
Bu noktadan Marksizm-Leninizm’in yerini alan yeni bir Rus ideolojisi gelişiyor… 
 
*
Çünkü Rusya’da bir zaman önce oyunun kurallarını ABD’nin belirlediği ama bugün transatlantik ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu,
NATO’nun sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve Batı’nın inişe geçtiğine ilişkin inançlar pekişmiştir.
Rusya’nın yeniden bir süper güç olduğu düşünülüyor, bu yüzden politikalarından geri adım atmıyor,Batı’yı ödün vermeye zorluyor. 
 
Nitekim Ukrayna krizinde taraflar Şubat’ta, Minsk Mutabakatı ile gerçek ateşkes sağlanması, rehinelerin serbest bırakılması, silahlı güçlerin ve ağır silahların savaş hattından geri çekilmesi gibi konularda anlaşmıştır…
Ne ki, Minsk Mutabakatı hiçbir zaman tarafların dünya güvenliği ve istikrarı için bir mutabakat oluşturulduğu anlamına gelmemiş,
Bunu Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov dünyanın bir dönüm noktasında bulunduğunu belirterek, “Batı, Rusya ile mi, Rusya olmadan mı yoksa Rusya’ya karşı mı bir güvenlik mimarisi inşa etmek istiyor sorusunun yanıt vermelidir” ifadesiyle açıklamıştı.
 
*
Esas mutabakatın Rusya’yı da kapsayan yeni bir  Avrupa için yapılması gerçeği hiçbir zaman yadsınamadı.
Bugün Kiev ve Moskova; Amerika ile Avrupa’nın ikili bir tutum izleme odağına dönüşmüştür. 
Karşılıklı sürdürülen diyaloglar ve Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar Batı ve Doğu arasındaki ilişkileri çok önemli bir noktaya yükseltmiş bulunuyor…
 
*
Temmuz’da Ukrayna parlamentosu Minsk Mutabakatı’na  uyulması koşuluyla Donbas’taki Halk Cumhuriyetlerine özel statü tanıyan yasayı çıkarmıştır.
Oysa  Rusya Minsk Mutabakatı’yla yükümlendiği birçok adımı atmamış olmakla itham ediliyor.
Mesela, ateşkesin tam anlamıyla uygulanmadığı, Rus askerlerinin ve ağır silahlarının geri çekilmediği, esir takasının yapılmadığı ve etkin gözlem mekanizmasının işletilmediğine ilişkin itirazlar yapılıyor.
Rağmen ABD ve Almanya’nın baskıyla Ukrayna’nın bir sonraki adımları atmak zorunda bırakıldığından bahsediliyor.
 
*
Bu durum Ukrayna’nın Minsk Mutabakatını tek taraflı sahiplenmesi anlamına geliyor.
O yüzden Ukraynalılar Donbas’taki Halk Cumhuriyetleri için çıkarılan yerinden yönetim reformunu barış sürecinin parçası gibi değil,
Moskova’ya verilen bir ödün ve Ukrayna’nın egemenliğinden vazgeçme olarak görüyor…
 
Üstelik Ukrayna ekonomisinin Rusya pazarı olmadan ayakta kalamayacağı, bilhassa büyük sanayi ve tarım sektörünün Rusya pazarına sıkı sıkıya bağlı olması, Ukrayna’nın ağır sanayisi ve tüketicilerinin Rusya’dan uygun fiyatlarla tedarik edilecek enerjiye bağımlı olmasına rağmen, 
Özellikle Yunanistan’ın kurtarılma planı da Kiev’in mağduriyet duygusunu kamçılıyor.
Ukrayna’nın IMF’den 17 milyar Euro borç alabilmek için savaşın ortasında reform programına razı olması,
Fakat Yunanistan’ın karşılıksız 7 milyar Euro, çok daha makûl koşullara bağlı olarak reform yaparsa 86 milyar Euro daha alacak olması;
Ukraynalılarda öfke ve hayal kırıklığına neden oluyor.
 
*
Hayal kırıklıkları arttıkça giderek iç siyaset eğilimlerinde;
Birincisi: popülizmin yükselerek, yapılması istenen reformları etkilemesine,
İkincisi, güvenlik bürokrasisinin siyasi güce dönüşerek, siyasi kültürün şeffaflığını kaybetmesine yol açıyor. 
 
*
Bir yanda  aşırı merkeziyetçi Ukrayna rejiminin değişim ihtiyacı aciliyet kazanıyor ama reform gündemiyle Minsk sürecinin de birbirinden ayrılması gerekiyor. 
Öte yanda, Rusya Minsk Mutabakatı’na uymak bir yana uygulanması halinde Ukrayna’nın egemenliğini tehlikeye atacak yeni taleplerde bulunuyor.
Böylece Moskova’nın  Kiev’i “Bosnalaşma”ya götürmekte olduğu, Ukrayna’da başarısız olmaya mahkum bir federalleşme ile etkisiz bir devlet oluşturmaya çalıştığı izlenimi alınıyor.
 
*
Şimdi, Batı’nın Rusya stratejisini gözden geçirmesi ve Ukrayna ilişkilerini güçlendirmenin çaresini bulması gerekiyor.
Ancak Avrupa borçlar,düşük yatırım ve artan işsizlikle boğuşurken, inovasyon temelinde gelişme başka kıtaların eline geçerken ve kamuoyu genişlemeye soğuk bakarken hiçbir politikacının Ukrayna’nın üyeliğini gündeme getirmeye cesareti yetmiyor.
 
*
Üstelik Kiev’in AB’nin siyasi kriterlerini, işte siyasal reformların yapılması, yolsuzlukla mücadele edilmesi, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi  ya da mali kriterleri yerine getirmesi konularını çözmesi için için daha on yıllara ihtiyacı bulunuyor.
Ama Batı Ukrayna’yı muhatap almadığı sürece de bu ülkenin dönüşümünün Avrupa modeline benzememe riski artıyor.
 
*
Bu durumda Batı’nın umudu,
Birincisi; Rusya iktidarının kendisini ekonomik ve siyasal ödünler vermek zorunda hissetmesine,
İkincisi;  Rusya’nın jeopolitik olarak dengelenmesini de sağlayacak, İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Suudi Arabistan liderliğinde oluşturulan bir savunma örgütünü bulmasıyla şekillenecek yeni Ortadoğu’nun tarih sahnesine çıkmasına kalıyor. 
 
 
12.8.2015
 
 
 
Kırım'ın Rusya'ya katılma kararı ve Ukrayna krizi, Batı ile Rusya arasında çözülmesi karmaşık sorunların oluştuğu bir süreci başlattı.
Şimdilerde yaptırımlar Rusya'yı ekonomik olarak zayıflatıyor.
Fakat Rusya uluslararası sistemi oluşturan Avrupa-Atlantik odaklı işleyişe karşı,
Soğuk Savaş döneminde sahip olduğu güce erişebilmenin yolunu sistemsel işleyiş ve rekabet çerçevesinde arıyor.
 
* Çünkü ABD Ukrayna krizinde Rusya ile cepheleşmek istemiyor.
Onun yerine Ukrayna anlaşmazlığını durgunluğa, küresel politikada Rusya ile ilişkileri Soğuk Savaş çerçevesine  taşımıştır.
Rusya ile ekonomik ilişkileri sınırlandırması ve stratejik bağ kurma fikrinden vazgeçmeyi geliştirmesi ise  Rusya'nın ekonomik krizini Avrupa Birliği ülkelerine de işlemesine neden oluyor...  
* Rusya enerjiyi ekonomisinin ve dış politikasının belirleyeni haline getirmiştir.
Avrasyacı dış politika doktriniyle eski Sovyet topraklarındaki Rus kökenlilerin, yaşadıkları devletler ile etno-kültürel, tarihsel ya da siyasal anlamdaki sorunlarını kullanıyor.
Aleyhine hareket eden ve Batı ile yakınlaşan devletleri kendi lehine hareket eder hale getirmeye çalışıyor. 
 
*
Üstelik havası da, işte Ukrayna müdahaleleri, Kırım'ın, Abhazya ve Güney Osetya'nın ilhakıyla değişmiştir.
Bugün Rusya'da NATO ve AB'nin eski Varşova Paktı ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini içine alarak genişlemesi karşısında, kollektif güvenlik sözlerinin Avro-Atlantik topluluğun Rus çıkarları pahasına yayılmasının kılıfı olduğu düşünülüyor.
Bu noktadan Marksizm-Leninizm'in yerini alan yeni bir Rus ideolojisi gelişiyor... 
 
*
Çünkü Rusya'da bir zaman önce oyunun kurallarını ABD'nin belirlediği ama bugün transatlantik ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu,
NATO'nun sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve Batı'nın inişe geçtiğine ilişkin inançlar pekişmiştir.
Rusya'nın yeniden bir süper güç olduğu düşünülüyor, bu yüzden politikalarından geri adım atmıyor,Batı'yı ödün vermeye zorluyor.   
* 
Nitekim Ukrayna krizinde taraflar Şubat'ta, Minsk Mutabakatı ile gerçek ateşkes sağlanması, rehinelerin serbest bırakılması, silahlı güçlerin ve ağır silahların savaş hattından geri çekilmesi gibi konularda anlaşmıştır...
Ne ki, Minsk Mutabakatı hiçbir zaman tarafların dünya güvenliği ve istikrarı için bir mutabakat oluşturulduğu anlamına gelmemiş,
Bunu Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov dünyanın bir dönüm noktasında bulunduğunu belirterek, "Batı, Rusya ile mi, Rusya olmadan mı yoksa Rusya'ya karşı mı bir güvenlik mimarisi inşa etmek istiyor sorusunun yanıt vermelidir" ifadesiyle açıklamıştı.
 
*
Esas mutabakatın Rusya'yı da kapsayan yeni bir  Avrupa için yapılması gerçeği hiçbir zaman yadsınamadı.
Bugün Kiev ve Moskova; Amerika ile Avrupa'nın ikili bir tutum izleme odağına dönüşmüştür. 
Karşılıklı sürdürülen diyaloglar ve Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlar Batı ve Doğu arasındaki ilişkileri çok önemli bir noktaya yükseltmiş bulunuyor...
 
*
Temmuz'da Ukrayna parlamentosu Minsk Mutabakatı'na  uyulması koşuluyla Donbas'taki Halk Cumhuriyetlerine özel statü tanıyan yasayı çıkarmıştır.
Oysa  Rusya Minsk Mutabakatı'yla yükümlendiği birçok adımı atmamış olmakla itham ediliyor.
Mesela, ateşkesin tam anlamıyla uygulanmadığı, Rus askerlerinin ve ağır silahlarının geri çekilmediği, esir takasının yapılmadığı ve etkin gözlem mekanizmasının işletilmediğine ilişkin itirazlar yapılıyor.
Rağmen ABD ve Almanya'nın baskıyla Ukrayna'nın bir sonraki adımları atmak zorunda bırakıldığından bahsediliyor.
 
*
Bu durum Ukrayna'nın Minsk Mutabakatını tek taraflı sahiplenmesi anlamına geliyor.
O yüzden Ukraynalılar Donbas'taki Halk Cumhuriyetleri için çıkarılan yerinden yönetim reformunu barış sürecinin parçası gibi değil,
Moskova'ya verilen bir ödün ve Ukrayna'nın egemenliğinden vazgeçme olarak görüyor...
 
* 
Üstelik Ukrayna ekonomisinin Rusya pazarı olmadan ayakta kalamayacağı, bilhassa büyük sanayi ve tarım sektörünün Rusya pazarına sıkı sıkıya bağlı olması, Ukrayna'nın ağır sanayisi ve tüketicilerinin Rusya'dan uygun fiyatlarla tedarik edilecek enerjiye bağımlı olmasına rağmen, 
Özellikle Yunanistan'ın kurtarılma planı da Kiev'in mağduriyet duygusunu kamçılıyor.
Ukrayna'nın IMF'den 17 milyar Euro borç alabilmek için savaşın ortasında reform programına razı olması,
Fakat Yunanistan'ın karşılıksız 7 milyar Euro, çok daha makûl koşullara bağlı olarak reform yaparsa 86 milyar Euro daha alacak olması;
Ukraynalılarda öfke ve hayal kırıklığına neden oluyor.
 
*
Hayal kırıklıkları arttıkça giderek iç siyaset eğilimlerinde;
Birincisi: popülizmin yükselerek, yapılması istenen reformları etkilemesine,
İkincisi, güvenlik bürokrasisinin siyasi güce dönüşerek, siyasi kültürün şeffaflığını kaybetmesine yol açıyor. 
 
*
Bir yanda  aşırı merkeziyetçi Ukrayna rejiminin değişim ihtiyacı aciliyet kazanıyor ama reform gündemiyle Minsk sürecinin de birbirinden ayrılması gerekiyor. 
Öte yanda, Rusya Minsk Mutabakatı'na uymak bir yana uygulanması halinde Ukrayna'nın egemenliğini tehlikeye atacak yeni taleplerde bulunuyor.
Böylece Moskova'nın  Kiev'i "Bosnalaşma"ya götürmekte olduğu, Ukrayna'da başarısız olmaya mahkum bir federalleşme ile etkisiz bir devlet oluşturmaya çalıştığı izlenimi alınıyor.
 
*
Şimdi, Batı'nın Rusya stratejisini gözden geçirmesi ve Ukrayna ilişkilerini güçlendirmenin çaresini bulması gerekiyor.
Ancak Avrupa borçlar,düşük yatırım ve artan işsizlikle boğuşurken, inovasyon temelinde gelişme başka kıtaların eline geçerken ve kamuoyu genişlemeye soğuk bakarken hiçbir politikacının Ukrayna'nın üyeliğini gündeme getirmeye cesareti yetmiyor.
 
*
Üstelik Kiev'in AB'nin siyasi kriterlerini, işte siyasal reformların yapılması, yolsuzlukla mücadele edilmesi, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi  ya da mali kriterleri yerine getirmesi konularını çözmesi için için daha on yıllara ihtiyacı bulunuyor.
Ama Batı Ukrayna'yı muhatap almadığı sürece de bu ülkenin dönüşümünün Avrupa modeline benzememe riski artıyor.
 
*
Bu durumda Batı'nın umudu,
Birincisi; Rusya iktidarının kendisini ekonomik ve siyasal ödünler vermek zorunda hissetmesine,
İkincisi;  Rusya'nın jeopolitik olarak dengelenmesini de sağlayacak, İran'ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Suudi Arabistan liderliğinde oluşturulan bir savunma örgütünü bulmasıyla şekillenecek yeni Ortadoğu'nun tarih sahnesine çıkmasına kalıyor. 
 
 
12.8.2015 - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir