Benim de yer aldığım Birinci Dünya Kırım Tatar Kongresi, 2009 Mayıs ayında Akmescit’te 12 ülkeden 160’dan fazla Kırım Tatar sivil toplum kuruluşunu temsilen 800 delegenin katılımı ile yapılmıştı. Ankara’daki İkinci Kongre’ye 12 farklı ülkeden 180 Kırım Tatar sivil toplum kuruluşu katılmıştır.
Türkiye’deki 43 Kırım Tatar sivil toplum kuruluşu tarafından oluşturulan Kırım Tatar Teşkilatları Platformu, 4-5 Nisan 2015 tarihlerinde Ankara’da toplanmış ve Bütün Dünya Kırım Tatarları Kongresi’nin 1-2 Ağustos 2015 tarihlerinde Türkiye’de yapılması kararlaştırılmıştı.
Bu toplantının gerçekleştirilmesinde Eskişehir Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Spor Kulübü Derneği’nin katkılarıyla 11-12 Ekim 2014 tarihleri arasında Eskişehir’de yapılan Çalıştay’da alınan kararlar etkili olmuştur.
Kongre’ye, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kırım Tatarları lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Rifat Çubarov, TBMM Başkan Vekili Naci Bostancı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kudret Bülbül, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimkin, CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Özçelik, MHP Genel Başkan Yardımcısı Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, bazı ülkelerin Ankara’daki diplomatik misyon temsilcileri katılmıştır.
Kongre’nin açış konuşmasını yapan Kırımoğlu, Rusya’nın uluslararası hukuku hiçe sayarak topraklarını ilhak ettiğini açıklamış, Rusya’nın Gürcistan’a karşı tutumundan gerekli derslerin çıkarılmadığını özellikle belirtmiştir:
“Maalesef günümüzde yaşananlar da bunun devamı niteliğindedir. Kırım’da hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak. Kırım Özerk Tatar Cumhuriyeti kurulacak. Her insan milletine, dinine bakılmaksızın saygı görecek, eşit insanlar olacak. Bu noktada diasporamızın desteğini bekliyoruz. Kırım Tatarlarının da miting yapmasına toplanmasına Rusya tarafından izin veriliyor. Ancak tek bir şartla, işgalcilerin propagandasını yaparsanız. Maalesef bekleyin bu işgal çok sürmeyecek desek de insanlar ülkelerini terk ediyorlar… Kırımlılara uygulanan bu zulmün birinci amacı, onları yurtlarından uzaklaşmaya mecbur bırakmaktır.”
Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimkin de konuşmasında “Bugün burada bir araya gelen cesur ve özgürlük sevdalısı Kırım Tatar halkı temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. Bugün tüm dünya sizlerle beraber ve katılımın yüksek olması bunun en açık göstergesi” demiştir.
Kırım Tatar halkının tarihi memleketi olan Kırım’a Ukrayna devletinin yapısı içinde milli ve toprak özerkliği verilmesini öngören yol haritasının çizilmesinin planları arasında olduğunu söyleyen Klimkin, sözlerini Ukrayna Devlet Başkanı Petro Proşenko’nun mesajını okuyarak sürdürmüştür:
“Ukrayna, Türkçe konuşan Cumhuriyetler de dahil tüm demokratik devletlere bize verdikleri destekten dolayı müteşekkirdir. Kırım konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin prensipli tutumunun bizim için çok önemli olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.”
Klimkin, Avrupa’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarının Kırım’ın tam olarak işgalcilerden arındırılana kadar devam etmesi gerektiğini şöyle vurgulamıştır: “Kendim de şahsen bunun için mücadele edeceğim. Bu mücadelede sonuna kadar direneceğiz ve Ukrayna’yı yeniden inşa edeceğiz. Bu yeni ülkede bütün vatandaşlarımız hangi dinden, hangi milletten olursa olsun kendilerini buraya ait hissedeceklerdir. Bunun için hepimiz sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
Kırım, 27 Şubat 2014 tarihinde Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal edilmiş, bu tarihten bugüne kadar 15 bin Kırım Tatarı baskılar sebebiyle Kırım’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Rus işgalinden sonra Kırım Tatar siyaset liderlerine Rusya tarafından Kırım’a giriş yasağı konulmuş, Kırım Tatarlarının demokratik yöntemlerle seçilen organı Kırım Tatar Milli Kurultayı ve Kırım Tatar Milli Meclisi’nin varlıkları gasp edilmiş, Meclis işleyemez hale getirilmiştir.
Kırım Tatarlarına yönelik adam kaçırma ve cinayet, ev baskınları, haksız gözaltılar, uzun süreli tutuklamalar, basın yayın organlarının kapatılması, milli eğitime yönelik yasaklar artarak devam etmektedir.
1783-1922 yılları arasında 1 milyondan fazla Kırım Tatarı, Rus devletinin baskıları ve zorlamasıyla vatanları Kırım’dan göçe zorlanmış, 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Tatarları nüfuslarının yarısını kaybettikleri toplu sürgüne maruz kalmıştır.
Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilebileceğine ve de bunun Kırım Türkleri için çok büyük bir felaket olacağına ilişkin olarak Turkish Forum’da 4 Mart 2014 tarihinde yayınlanan “Kırım’da Franz Ferdinand Olayı Yaşanmasın” başlıklı yazımda şöyle dile getirmiştim:
“Soli Özel’in de 23 Şubat tarihli yazısında, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın 27 Şubat’ta NTV’de belirttiği gibi Ukrayna bölünebilir ve bundan hem Türkiye ve hem de Kırım Türkleri zarar görür. Ukrayna bölünürse, Kırım’da yaşayan 300 bin Kırımlı Türkü bu gelişmeden olumsuz etkilenir.”
Merkezi Yalova’da bulunan YAFEM tarafından 21-23 Temmuz 2015 tarihlerinde düzenlenen 9’ncu Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması sonrasında yayınlanan Bildiri’de Kırım’daki durum şöyle değerlendirilmiştir: “Rusya tarafından işgal ve ilhak edilen Kırım’da yaşanan insani sorunların çözüme kavuşturulması ve insani taleplerin karşılanması noktasında kamuoyunun medya aracılığı ile bilgilendirilmesinin uygun görüldüğü.”
Günümüzde başta Eskişehir olmak üzeri Kırımdaki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna geçmesidir.
Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, 1783’de Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra gerçekleşmiştir. İki yüzyıldan fazla bir süredir Anadolu’ya yönelik göçün sebebi, Kırım Türklerine yönelik baskıdır.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel Mayıs 1998’de Kırım’ı ziyaretinde şunları söylemiştir: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”
Torun tarafından Tatar olduğunu açıklayan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” demeci önemlidir ama, Türkiye bu konuyu demeçlerin ötesine taşımazsa, Kırım’daki örnek son gelişmelerden sonra Türkiye için de gündeme gelebilir.
Kırım Tatarları, 1420 yılında Altın Orda İmparatorluğu’ndan kopup bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bu tarihten 1783 yılında Çarlık Rusya’sı tarafından ilhak edilinceye kadar Kırım Hanlığı içinde yaşamışlardır. Kırım Tatarları Rusya’nın esaretine düştükten sonra gördüğü zulüm ve haksızlıklardan dolayı büyük gruplar halinde Kırım’dan ayrılmaya başlamışlardır.
Göçe 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması zemin hazırlamıştır. Anlaşma’nın III’ncü maddesi ile Kırım Hanlığı bağımsız bir bölge olarak Osmanlılar ve Rusya tarafından kabul edilmiştir.
Bunu fırsat bilen Rusya, Kırım Hanlığını yok etmek için girişime başlamıştır. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet isimli kitabında bu duruma dikkati çekmiştir. Cevdet Paşa, bağımsızlık kurularak Rusya’nın Kırım Tatarları üzerine sağlamış olduğu “himaye” hakkı ile Kırım’ı manen istila ettiğini yazmıştır.
Rus Çariçesi II’nci Katerina’nın Hanlık tahtından Devlet Giray’ı indirip yerine himaye ettiği Şahin Giray’ı getirmesi üzerine Osmanlı Padişahı I’nci Sultan Hamit, “Rusların asıl amacının Kırım’ı ilhak etmek olduğunu” açıklayarak bir tarihi gerçeğin altını çizmiştir.
Katerina’nın generali Grigoriy Aleksandroviç Potemkin, Şahin Giray’ı Han yapıp Kırım topraklarını işgal etmiştir.
Potemtekin, Kırım Yarımadasının ortasındaki Karasu’da Katerina’nın Kırım’ı kendi ülkesine kattığına ilişkin bir bildiri yayınlamış, Kırım Tatarlarından bu duruma razı olmayıp gitmek isteyenlere yollarının açık olduğunu açıklamıştır.
Bu emrivakiyi kabul etmeyen Kırım Türklerinden bir kısmı, başta Togay’lar olmak üzere Osmanlı İmparatorluğuna göç etmeye başlamıştır. Bu göç, 20’nci yüzyıla kadar devam etmiştir.
1917 yılında Bolşevik ihtilalinin başarıya ulaşması üzerine Çarlık Rusya’sı yıkılmıştır. Bolşevikler, iki gün içinde Kırım’ı işgal etmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar 24 Nisan 1918’de Kırım’a girmiştir. 8 Mayıs 1918 tarihinde Akmescit’te Tatar Parlamentosu toplanmış ve 18 Mayıs 1918’de Kırım Müslüman Parlamentosu kendisinin geçici olarak Kırım Parlamentosu ilan etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Bolşevikler 1919 yılı yazında Kırım’ı yeniden işgal etmiştir.
Bu defa Tatarlara karşı daha insancıl davranmışlar, fakat Beyaz Rus Generali Wrangel orduları karşısında Kırım’da fazla tutunamamışlardır. General Wrangel başlangıçta Kırım’daki azınlıklara ve Tatarlara karşı ılımlı bir politika izlemiştir.
Bolşeviklerin 11 Kasım 1920 tarihinde Kırım’ı üçüncü defa işgal etmelerine kadar Tatarlar anavatanlarında seslerini duyurmaya devam etmiş ve bu sebeple Wrangel’in zulmüne uğramışlardır. Yeni yönetim Kırım İdaresi’nin başına Macar Komünisti Bela Kuhn’u getirmiştir. Kuhn, Kırım Tatarlarına şiddet ve zulüm uygulamıştır. Artan tepkiler üzerine Bolşevikler 12 Aralık 1917 tarihli Bildirilerine sahip çıkarak Kırımlı mahkumları affetmişlerdir.
18 Ekim 1921 tarihinde Lenin bir Kararname çıkararak Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Akmescit’te toplanan İkinci Kongre’de Özerk Cumhuriyet’in Anayasası kabul edilmiştir. Bu Anayasa’ya göre Kırım, Rusya Cumhuriyet’inin parçası olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın çıktığı döneme kadar Kırım’da 1921 ve 1922 yıllarında büyük açlık yaşanmıştır. Bunun sonucunda 100 bin insan ölmüştür. Açlıktan ölenlerin yüzde 60’ı Tatar halkındandır. Savaşın bitmesine yakın 1944 yılının Nisan ayında bu defa Bolşevik Kızıl Ordu Birlikleri Alman işgalinde olan Kırım’a girmiştir.
18 Mayıs 1944 tarihinde Tatarlar Almanlarla işbirliği yaptığı gibi haksız bir gerekçeyle ve Stalin’in özel emriyle bir gecede trenlere bindirilerek başta Özbekistan olmak üzere Orta Asya’ya sürülmüştür.
Sürgüne gönderilen 300 bin Kırım Tatarlarının yarısı yollarda ölmüştür. 150 bin suçsuz insanın yollarda hastalık, açlık ve iklim şartları sebebiyle kaybedildiği bu sürgün, insanlık tarihinin kara sayfalarından biridir.
Sürgün, Kırım Tatarlarına yönelik bir “jenosid” (soykırım) suçudur ve insanlık ayıbıdır. Benzer bir ayıp şimdilerde Ruslar tarafından Kırım’da işlenmektedir.