Türkiye demokratikleşme ile birlikte karşılaştığı kadim Kürt Sorunu ve devletin dini kullanmaya başlamasıyla kendini gösteren, Anayasa ve tüm yasaların anlamını yitirdiği, hukuka dayalı değil, “de facto” Siyasal İslamcılık Sorunu ile kuşatılmış bir durum arzediyordu.
*
Siyasal İslamcılık iktidardadır; inananlarının ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyaçları bulunmuyordu.
Bu nedenle vatandaşların temel hakları inkâr edilerek vahşi liberalizme, gerici dogmalara, yasaklara ve baskılara yol veriliyor,
Üstelik, toplumun içinde bulunduğu devasa bilimsel ve kültürel uçurum Siyasal İslamcılığın her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyordu…
*
Öte yanda Kürt Sorunuyla farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanması talebi ile karşı karşıya bulunuluyordu.
Kürtler Cumhuriyetin ulusçu ve üniter esasına; belediyelerin yönetimlerinde uyguladıkları örgütlü toplum,demokratik katılım,ekolojik yaklaşım ve toplumcu ekonomi modelinden yükselttikleri konfederal ulus, anayasa ,siyaset ve vatan konsepti ile direniyordu.
*
Bu gücü, tıpkı bireyin kimlerle birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verme özgürlüğünde olması gibi halkların da başka uluslarla birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verebileceği, birlikte yaşam ve ayrılma hakkının taraflarca garantiye alındığı noktada Kürt ulus haklarından aldıkları iddiasındaydılar.
Bir gelecekte Türkiye’de nufusun dörtte birini, toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran,Irak,Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devleti öngörüyorlar…
*
Başkan Obama’nın, IŞİD’le mücadele stratejisini, NATO zirvesinde ülkelerin IŞİD’i yenilgiye uğratmak için yaptığı işbirliği taahhüdü oluşturuyor.
Buna göre hava saldırılarına ve havadan yardıma destek sağlanacak, yerel güçlere danışmanlık yapılacak ve istihbarat paylaşılacaktır.
Ancak Avrupa kamuoyunun kara harekâtına destek vermeyeceği düşünüldüğü için Ortadoğu’nun güvenliğini bölge ülkeleri sağlayacaktır.
*
Obama’nın stratejisinin açıklanmasıyla birlikte, bölge ülkelerinin hemen hepsinin Türkiye ile farklı nedenlerle sorunlar yaşaması, özellikle Kürdistan Sorunu konusunda nasıl bir siyasal görünümün oluşacağı sorusu gündeme geldi.
*
Bu yüzden Türkiye hükümeti, “Kürt Hareketini HDP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştıran” yeni bir stratejiyi öne sürdü, buna ilişkin bir taslağı HDP’ye verdi.
Taslağa göre, hükümet ilk aşamada İzleme ve Koordinasyon Kurullarını hayata geçirecekti.
İkinci adımı Şubat’da gerçekleşmesi planlanan PKK’nın geri çekilmesi oluşturuyordu.
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması, geri dönüşlerin sağlanması, geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması, PKK’lıların tamamı değil ancak bazı isimlerine aktif siyaset yapma olanağının sağlanması yolunda yasal idari adımların atılması öngörülüyordu.
*
O sırada, IŞİD Kobane’ye saldırmaya başladı.
Sınır hattına özel harekatçılar yerleştirildi ve sınır özel bir askeri alan haline getirildi.
Gerek IŞİD’in Kobani’ye saldırıları gerekse sınır ötesi tezkerenin meclisten geçmesi üzerine HDP/BDP siyasi kanadından ve PKK terör örgütünden eylem çağrıları yapıldı.
Her yerde protesto gösterileri yapılıyor,onlarca vatandaş hayatını kaybederken,çok büyük maddi zarar oluşuyordu.
*
Durum vahimdi, hükümet durmaksızın,”Kobani’yi yöneten PYD, bizim için PKK’dır.”
“PYD’ye silah verilirse, PKK’nın eline de geçer. Kobani’ye silah sevkiyatına karşıyız”
“Kobani’ye Türkiye’den silah ve orada savaşacak olanlar için koridor açmayız.”
“Bizim için PKK neyse IŞİD’ de odur. İkisine de karşıyız “
“Türkiye üzerinden PKK’ya başka ülkelerden silah ve savaşçı sevkiyatına izin vermeyiz” açıklamalarıyla ortalığı ayağa kaldırıyordu.
*
Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu “Peşmerge’nin Kobani’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani’nin düşmesini hiç arzu etmedik” açıklaması yaptı.
PKK karşısına bir yandan Batı’nın desteğini, diğer yandan da Türkiye’nin desteğini elinde bulunduran Mesud Barzani’nin KDP’si ve peşmergelerinin,”İŞİD terörüyle mücadele” görünümü altında Kobani’ye yerleştirilmek istendiği anlaşıldı.
Suriye’de AKP-KDP- ABD bloku, farklı amaçlar güderek bir tek cephe oluşturmaya çalışıyordu.
*
Fakat bölgede demokratik siyasete,barışa ve çözüme inanan yapının birbirine samimiyetiyle birlikte müzakere temelli çabalar yara aldı.
*
Şimdi seçim sonrasında âkıbeti tartışılmaya başlanan HDP’nin,HDP milletvekillerinin ve Çözüm Süreci’nin PKK’nın saldırıları ve TSK’nın içeride ve dışarıdaki PKK hedeflerine yönelik operasyonlarıyla bittiği tartışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu ülkede milli birliğimize, kardeşliğimize kast edenlerle, bir çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil ” sözleri ise bu tartışmayı daha ileri bir noktaya taşıyor.
*
Başbakan Davutoğlu, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda atılacak adımların devam edeceğine, ancak İmralı’ya gidiş, Kandil temaslarından oluşan yöntemin değişebileceğine işaret ediyor.
“Muhataplarımız değişebilir ama hedefimizi değiştirmeyiz” diyor.
*
HDP cephesinden yapılan açıklamalardan ortaya çıkan ortak mesaj ise çözüm sürecinin devam etmesinin istendiğini ortaya koyuyor.
*
Bazen hem dertliler arasında süreçler biraz da böyle ilerliyor.
Kopma noktaları yaşanıyor, geçiş aralıkları oluşuyor.
Süreç bir sonraki sefer kopma noktalarına yol açan başarısızlıklar neyse onların üzerine gidilerek devam ediyor…
Bir yanıt yazın