Başbakan Davutoğlu, IŞİD’e karşı açılan savaşı; Türkiye’nin Suriye ile sınırı yakınında artık IŞİD’i görmek istememesi, onun oradan çekip gitmesi gereğine bağladı.
Kara Kuvvetlerinin gönderilmeyeceğini, askeri operasyonların sınırı aşmadan ve sonuç alınıncaya kadar tank, topçu ateşi ve hava bombardımanıyla sürdürüleceğini söyledi.
*
Bir süre önce ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun havadan, Suriye’de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı bazı grupların da karadan destek vermesiyle IŞİD kontrolündeki sınır kasabası Tel Ebyad Kürtlerin eline geçmişti.
Kürt Halk Savunma Güçleri’nin Tel Ebyad’ı almasıyla, IŞİD’in merkez üssü Rakka’nın Türkiye sınırı ve Cerablüs’e ya da Kobane Bölgesi ile bağlantısı kesildi, Cizire ve Kobani kantonları birleşti.
Geriye Efrin Bölgesinin de bu kantonlara birleştirilmesi kaldı ki, bu Türkiye’nin Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan devletçiğinin doğmakta olduğunu gösterdi.
ABD, Suriye’yi devletçiklere bölerken bu kez müttefik olarak yanına PKK/PYD’i almıştı …
*
Başbakan Davutoğlu, o gün canlı yayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile paylaştıkları “Suriye’de Şerlerin Kaynağı Esad’dır” inancında,Türkiye ile Halep arasındaki koridorun kapanmamasını istedi.
“Türkiye, Halep ile irtibatını kesecek gelişmeleri engellemek için gereken tedbirler alır” derken,
Erdoğan tamamlıyor, “Halep,Kobane’den daha önemlidir” diyordu…
*
Çünkü Halep; muhalif Ulusal Koalisyonun yapısını oluşturan ılımlı muhalefet ile Esat rejiminin dengelenmesinde stratejik önemdedir.
ABD Suriye bataklığından çıkamayacağını bildiği için direkt olarak askeri faaliyette bulunmuyor ama Suriye’de iki tarafın dengelenmesi görevini,
koordinasyonunda bulunan ve Ortadoğu pazarından hisse kapmanın peşinde olan Türkiye ve o’na eşlik etmek üzere başına diktiği ulusal koalisyonun hamisi Fransa ile birlikte yürütüyor…
*
Suriye Cumhurbaşkanı B.Esad,” Suriye’de askeri savaşa eş zamanlı olarak medyatik ve psikolojik bir savaş yürütülüyor. Suriye muhalif ve yandaşlar arasında coğrafi olarak bölünmüş, dini ve etnik akımlar arasında dağıtılmış bir yer olarak tanıtılıyor ve bu düşüncenin yurtiçi ve yurtdışında pekiştirilmesi hedefleniyor” diyor.
Bu noktadan muhalif kanatta Suriye merkezinden Ortadoğu coğrafyasına yeni düzenlemeler yapma iradeleri çıkıyor.
Bu iradeler çerçevesinde koalisyon bünyesinde bir yanda İsrail ve Suudi Arabistan arasında ittifak, diğer yanda Fransa ve Türkiye ittifakı arasında görüş ayrılıkları oluşuyor.
Esasen ABD koalisyon ortakları arasında ” iyi polis-kötü polis” oyunuyla rotayı belirliyor.
*
Bu aşamada İsrail ve Suudi Arabistan ittifakı, Suriye devlet topraklarında dörtte üç oranında azaltma yapılmasını öngörüyor ve rejim değişikliği istemiyor.
Çünkü muhaliflerin devleti yönetebilecek bir iradesinin olmadığını ve bunun İsrail’in güvenliğine aykırı olduğu düşünülüyor.
Üstelik İsrail ve Suriye arasında yapılacak muhtemel bir barış anlaşmasında “Yahudi Devleti”ni tanıyabilecek yegane oluşumun rejiminin BAAS partisi olduğu gerçeği de kabul ediliyor.
*
O yüzden İsrail ve Suudi Arabistan ittifakı; Suriye topraklarını İsrail’e komşu bölgeler, Şam dolayları ve Akdeniz sahilleri ile sınırlı kalmasını öngörüyor.
Türkiye- Fransa ittifakı ise Türkiye topraklarının bir kısmını da kaçınılmaz olarak kapsayacak, Irak ve Suriye Kürdistan’ından oluşan birleşik bir Kürdistan’ı,
IŞİD örgütü kontrolünde bulunan Irak Sünni coğrafyasında İsrail- Suudi Arabistan çıkarlarına olan Suriye sahra topraklarını kapsayacak bir Sünni devletinin kurulmasını istemiyor.
*
Fransa-Türkiye ittifakı giderek Suriye Kürtleri partisi YPG/PYD güçlerinin bertaraf edilmesini, teminen ABD’yi Suriye’de rejim değişikliği şeklinde ilk başlarda düşünülen proje üzerine çekmeye çaba gösteriyor; Müslüman Kardeşler Teşkilatını Şam’da iktidara getirmeyi öngörüyor…
Bu suretle Türk hükümeti “Bölgeyi kazanırsak petrolü de kazanırız” hayaliyle, geliştirilecek ekonomik ilişkiler üzerinden Suriye Kuzey’inin ve Irak Kürdistan Bölgesi’nin Türk ekonomisine bağlanacağını düşlüyor…
*
Ne ki, Suriye rejim ordusunun direnci ve İran ile yapılan nükleer anlaşma, ABD’nin bölgede İŞİD ve benzeri terör örgütleriyle mücadelede İran’ın da dahil olması gibi bir düşünceyi geliştirmiş,
ABD’ de Suriye’de daha meşru bir hükümetin iktidara getirilmesi fikri oluşmuştur.
*
Şimdi Türkiye’nin bombardıman ve top atışına tuttuğu Suriye’nin kuzeyindeki alanda IŞİD’e karşı savaşan Kürt güçleri,
Daha dün, İŞİD’in Suriye’de üssüne dönüşen Rakka ve ülkenin ikinci büyük kenti Halep arasında bulunan otoyol üzerindeki Sirin kasabasını kontrolüne almıştır.
Bu suretle askeri ikmal yolu kapatılmış, IŞİD’in Halep’le bağlantısı kesilmiştir.
*
Suriyeli muhalif grupların Halep merkeziyle bağlantısı ise Leyramon bölgesiyle Handerat arasında kalan 4 kilometre genişliğinde dar bir koridor vasıtasıyla devam ediyor.
Rejim ordusu ve muhalifler karşılıklı füzelerle bu koridora sahip olmaya çalışıyor, uzun ve orta menzilli silahlarla süren çatışmalarda yer yer karşılıklı sızmalar ve sıcak çatışmalar yaşanıyor.
Şimdiyse, Suriye muhalif askeri güçleri Türkiye’nin hava, topçu ve tank ateşinin desteğiyle Halep’i Esad rejiminden tamamen almak için saldırıyor…
*
Esasen Suriye muhalif askeri güçleri Kuzey Suriye’de oluşturulan Kürt koridorundan başka, Sünni Araplar için Orta Suriye’de bir koridor hazırlıyor ki;
Bu koridorun Irak Sünni Arap bölgesiyle birleşmesi öngörülüyor…
Bugün İŞİD kontrolünde olan bu alanın önünde-sonunda terörle mücadele eden güçlerce İŞİD’ ten geri alınacağı düşünülüyor.
Halep’in düşürülmesiyle, Esad rejiminin başkent Şam ile Akdeniz arasındaki alana sıkışması, sonuçta ABD’nin ve İsrail’in öngördüğü Esad’ın zayıflamasıyla Suriye’de daha meşru bir hükümetin iktidara getirilmesi hedefleniyor.
*
Bu noktada ABD koalisyon güçlerinin, Fransa’nın desteği ile bölgenin en güçlü askeri gücü olan Türkiye’yi İŞİD’le mücadeleye yönlendirirken,
Erdoğan ve Davutoğlu iktidarının ağzına kaşıkla bal verildiği çok açık anlaşılıyor.
Bu bal “olası bir erken seçimde milliyetçiliğin ivmesiyle elde edilecek AKP’nin tek başına iktidarı” ya da ” bölgeyi kazan- petrolü kazan” ödülü müdür?
Çünkü Davutoğlu, daha dün dünyada reddedilen siyasetini, bugün “Türkiye’de son 13 yılda bir başarı hikayesi yaşanıyor. Aslında bu başarı hikayesi İŞİD ideolojisinin antitezidir.Suriye için Türkiye hep ılımlı bir muhalefete dayalı dönüşüm istedi. İŞİD ise Suriye toplumunun önce ayrışmasını sonra da çoğulculuğa izin vermeyen bir yapı istiyor” ifadesiyle,
Bir kez daha yüzyıllık Osmanlıcılık hayallerinin gerçekleşmeye yüz tuttuğunu mu sanıyor?
*
Ama Rusya, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin terörle mücadele yöntemlerinin ve Suriye ve Irak’taki hava saldırılarının uluslararası hukuka dayanması ve BM kararlarıyla desteklenmesi gereğine işaret ediyor.
Suriye yönetimi ise İran’ın IŞİD örgütüne karşı mücadele konusunda ABD ile işbirliğini kabul etmeyeceğini ama ABD’nin Şam ve Lazkiye kentlerine saldırı düzenleyebileceğini öngörüyor.
Bu çerçevede Suriye, ABD askeri güçlerini Suriye topraklarında uzak tutabilecek Rus S-300 füze başlıklarını almak için Rusya’yı sıkıştırıyor.
Rusya’nın son dönemde Suriye ordusuna verdiği, “BUK” uçaksavar füze bataryalarının, Türk F-16 uçaklarını Suriye semalarında görüldüğü anda bu sistem tarafından havalı tüfek standındaki ördekler gibi vuracağı öne sürülüyor ki;
Bu Türkiye ile Suriye’nin arasında geri dönüşü olmayan savaşın sınırında olunduğu anlamına geliyor.
*
Meydan, Türkiye ve Suriye’nindir…
29.7.2015
Bir yanıt yazın