Önce Suriye’deki IŞİD hedeflerinin, arkasından Kuzey Irak’taki PKK hedeflerinin bombardımana tabi tutulması, Türkiye’de umum halk ve bazı aydınlar üzerinde olumlu bir hava yaratmış bulunmaktadır. Bu durumu sosyal medyada yapılan paylaşımlardan da anlamak mümkündür. Hatta ihtilallerin vazgeçilmez sanatçısı Hasan Mutlucan’ın kahramanlık türkülerini paylaşarak sevincini gösterenler bile var sosyal medyada. Espri kabilinden biz de paylaştık..
Milliyetçi-Muhafazakâr kimliği ile bilinen ve en azından son yıllara kadar mevcut iktidara yakın bir çizgi takip eden duayen gazetecilerden Taha Akyol, DAİŞ mevzilerine karşı yapılan hava bombardımanlarının isabetli olduğunu, hatta geç kalınmış bir müdahale olduğunu bile söyledi geçenlerde bir televizyon kanalında. Taha Akyol’a göre, söz konusu müdahale Kobani’nin DAİŞ işgalinden kurtarılması sırasında yapılmalı ve o sırada uçaklarımız havadan destek vermeliydi. Taha Akyol 25 Temmuz tarihli “Zor dönem” başlıklı yazısında, ABD ile yapılan işbirliğinin ve bu işbirliği çerçevesinde İncirlik üssünün DAİŞ operasyonları için kullanıma açılmasını da olumlu bulduğunu ifade etmektedir.
Özellikle Kuzey Irak’taki PKK kamplarının bombalanması konusunda, HDP’liler dışında fazla bir itiraz gelmedi Türk kamuoyundan. Belli ki; hem sınır ötesi operasyonlar, hem de yurtiçinde PKK ve DAİŞ sempatizanlarına karşı başlatılan arama ve yakalama operasyonları, Türk kamuoyundan olumlu sinyaller almıştır.
Gelin görün ki; bahse konu operasyonların, özellikle de sınır ötesi operasyonların ABD ile varılan mutabakattan sonra başlatılmış olması, kamuoyunda belli bir temkin ve hatta bu operasyonların milli menfaatlerimiz esas alınarak yapıldığı konusunda bir miktar kuşku bile yaratmış bulunmaktadır.
Hele hele Başbakan Davutoğlu’nun “…Türkiye kendi güvenliği ile ilgili kararı Ankara’da alır, kimseyi bilgilendirmez. Müttefik ülkeleri bilgilendirdi. Şam yönetimine bilgi verilmesi söz konusu değildir.” şeklindeki ifadesine karşılık Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ABD ile varılan mutabakat konusunda, “DAİŞ ile etkin bir mücadele amacıyla bu çerçeve anlaşması yapıldı. Dolayısıyla amacımız DAİŞ tehdidini ortadan kaldırmaktır… Ortaya çıkan tabloda ABD ile işbirliğimizi önemsiyor ve bunun DAİŞ tehdidi ile mücadelede etkin sonuçlar doğuracağına inanıyoruz” şeklindeki ifadesi, bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Çavuşoğlu’nun sözlerinin ABD tarafından da teyit edildiğini belirtmemiz gerekiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner’in konuya ilişkin sözleri şöyle: “Bu uzun süreli çabaların bir parçası. Türkiye ve uluslararası koalisyonla işbirliğini derinleştirmenin yollarını arıyoruz ve bu da o süreçte atılan bir adım…”
Suriye politikamız yanlıştı
Çok kişi gibi biz de ta en başından beri Suriye politikamızın yanlış olduğunu söyledik durduk bugüne kadar. İşte bu yanlış, savaşın kapımıza dayanmasıyla bir kez daha kendisini göstermiş bulunuyor. Dolayısıyla; hükümet yanlışlarıyla burun buruna gelmiş bulunuyor şu anda. Umarım bundan sonra yanlışlarında ısrar etmezler ve öncelikle bölgenin en önemli ülkesi Mısır’dan başlayarak ilişkilerimizin bozuk olduğu bütün orta doğu ülkeleriyle iyi ilişkiler kurulmasının yollarını arar ve bulurlar.
Doğrusu ya; bizim gazetecilik reflekslerimiz kulağımıza başka şeyler de fısıldamaktadır. Mesela “Türkiye, neden 2013 yılındaki Reyhanlı saldırısından ve 2014 yılındaki Musul Başkonsolosluğu baskınından sonra değil de, şimdi sınır ötesi harekâta girişti?” sorusu, bizde kuşku yaratmaktadır. Öyle ya; CHP ile koalisyon görüşmelerinin devam ettiği, geçici bir hükümetin iş başında bulunduğu ve AKP adına koalisyon görüşmelerini yürüten Ömer Çelik’in “Koalisyon ve erken seçim olasılıkları 50-50 eşittir” şeklinde açıklama yaptığı bir sırada, işin içine PKK kamplarını da sokarak genişletilen böyle bir sınır ötesi harekâta neden ihtiyaç duyuldu?
PKK kamplarına yönelik operasyonların Adıyaman’da bir uzman çavuşun, Ceylanpınar’da ise iki polisin şehit edilmesinden sonra başlatılmış olması ilginçtir. Oysa senelerdir buna benzer münferit olaylar az da olsa yaşanıyor ve böyle geniş kapsamlı operasyonlara gerek duyulmuyordu. Askerlerin ölümü, genelde askeri aracın şarampola yuvarlanması, devrilmesi, arkadaşının silahından çıkan kurşun ve derede boğulma gibi nedenlerle açıklanıyor, PKK’ya adeta toz kondurulmuyordu. Bu askerlerin memleketlerine nakilleri ve defin işlemleri bile haber konusu olmuyordu medyada. Dolayısıyla; yurt içinde ve yurt dışında IŞİD ve PKK’yı hedef alacak biçimde yapılan geniş kapsamlı harekâtın başka bir sebebi olmalıdır.
Bize göre; Tayyip Erdoğan’ın bilinçaltında hâlâ başkanlık isteği yatıyor ve bunun için de erken seçim istiyor. IŞİD ve PKK mevzilerinin aynı anda hedef alınması ve ülke içinde bu örgütlerin yandaşlarına yönelik başlatılan operasyonların zamanlaması bu bakımdan önemlidir. Anlaşılan Tayyip Bey, bir taraftan HDP’yi büsbütün terör örgütünün kucağına atarak doğu ve güneydoğuda bu partiye kaptırdığı üstünlüğü tekrar ele geçirmek, diğer taraftan da Türkiye’deki milliyetçiler ile sınır ötesi harekâtlar sebebiyle ayranı kabaran ahalinin oylarını almak suretiyle AKP’nin tekrar tek başına iktidar, kendisinin de başkan olmasını istiyor…