GİRESUN TARİHİNİ ARIYOR
HÜSEYİN MÜMTAZ
Giresun tarihini arıyor.
Giresun kendini arıyor.
Giresun gelmişini, geçmişini…
Yedi ceddini arıyor..
Ama bunu yaparken bilimsel/akılcı yöntemlerle değil; engelli, görme özürlüler gibi değneğini sallaya sallaya yürüyor, yolunu bulmaya çalışıyor.
Değnek başkasının elinde olunca da yolunu, yönünü bir türlü bulamıyor.
Ortalıkta öylesine dolanıyor.
Giresun iliyle, ilçeleriyle her seviyeden devlet memurlarının en fazla değiştiği, her gelenin en kısa görev yaptığı memleket köşesidir.
Her yeni gelen de stajyerliğini/ilk yıllarını/acemiliğini Giresun’da geçirir, ilk keşiflerini/icatlarını hep Giresun’da yapar.
Giresun’un “vekilleri” Ankara’dan, yerlisi de “yeri”nden öylesine seyreder.
Her gelen etkili ve yetkili devlet memuru; çok şey bildiği, her şeyi en iyi bildiği için Giresun’u “kendisi” kendi/kendine yeniden keşfeder, tarihi-coğrafyayı kendisi yazar.
Kimseye bir şey sormaz.
Bir müdür Tamdere’de dokuma keşfeder, başka bir memur Giresun’da Herakles…
Geçmişte birisi de Kale ile Ada arasına teleferik inşaya kalkmıştı..
Şu satırları “TÜRK EDEBİYATI” Dergisi’nin Ağustos 1984 tarihli 130’uncu sayısında yazmışız;
“Derken, önce Argonotlar sökün ettiler ve pek de iyi ettiler.
Yunan mitolojisine göre bütün yokluk ve âfetleri giderebilecek güçteki mitolojik –Altın Post- Çanakkale ile Karadeniz Bölgesi arasındaki bir yerdedir. Herakles döneminde bir savaşçı grubu postu elde etmek için denize açılır. Başlarından pek çok serüven geçer, sonunda Arestias adasına gelirler. Postun burada saklı olduğunu sanmaktadırlar. Herakles’in Stymphales Gölü çevresinden kovduğu kuşlar bu adaya yerleşmiştir. Kuşlar tüylerini ok gibi fırlatarak saldırırlar. Argonotlar kendilerini korurken, bir arkadaşlarını kaybederler, sonunda kuşları öldürerek postu ararlarsa da bulamazlar ve arkadaşlarının ölümüne sebep olduğu için adayı lânetleyerek ayrılırlar. (Yurdumuz Ansiklopedisi. S. 3181)
Adı geçen ada şimdiki Giresun Adasıdır.
Öyledir de nedir bu ‘Yunan Mitolojisi’ hayranlığı? Ağzı açık ayran budalalığı?
Ve ben de Giresunluyum. 37 yaşındayım. Ne küçüklüğümde, ne de sonra Giresun’da hiç Rum görmedim. Varsa bile Birinci Cihan Harbinden sonra çekip gitmişler”.
Gitmişler ama kapı kapalıysa pencereden, pencere kilitli ise bacadan girmeye çalışmışlar.
Şu satırları da “Türk Hariciye Geleneği ve Pontus” başlığı ile 19 Haziran 2008’de yazmışız:
“Efendim; 16 Haziran 2008 tarihli Sabah’tan Nurdeniz Erken’in haberine göre Yunanlıların Homeros’un İlyada Destanı’nda geçen ‘Argo ve Altın Post’ efsanesini canlandırmak için 3 bin yıl öncesinin tekniğiyle inşa ettikleri ‘Argo’ gemisi ile Gürcistan seferi Türk Dışişleri’ne ‘takılmış’. Efsaneye göre Jason, Yunanistan’ın Volos şehrinden hareket ederek şimdiki Gürcistan olan Kolhida şehrine giderek o zamanlar gücün ve zenginliğin sembolü olan ‘altın post’u geri alıyor, gemi İstanbul Boğazı’ndan geçerken akıntıyla ve azgın dalgalarla boğuşuyormuş. Bu nedenle İstanbul Boğazı’ndan geçecek olan gemi için Türkiye’ye başvurulmuş. Ancak Dışişleri Bakanlığı, Mitolojinin ünlü efsanesinden yola çıkarak kendilerine ‘Argonotlar’ adını veren 55 kürekçinin çekeceği motorsuz geminin geçişine izin vermemiş.. Dışişleri Bakanlığı’nın ‘güvenlik’ gerekçesiyle izin vermediği açıklanırken, asıl gerekçenin geminin mitolojik hikâyesi ve ‘Pontus hayalini gerçekleştirme’ amacı olduğu öne sürülmüş. Zira geminin Karadeniz’de uğrayacağı duraklar, Pontus devletinin bulunduğu yerlermiş…”
Yâni kıymetli okuyucu 2008’de Türk Hariciyesi Altın Post, Argo, Argonot, Pontus’a izin vermemiş..
Yıl gelmiş 2012’ye gene birilerinin AB projesi kapsamında aklına gayet soylu (!) fikirler düşmüş;
“Duyduk ki yine hey heylerin gelmiş üstüne, asil damarlarından o soylu kanın deli deli akmaya başlamış… Ulusal giysin olan çakma ‘altın post’u geçirmiş sırtına, atlamışsın ataların olan kahraman Argos denizcilerinin gayuğuna..
Atlamış da onların şarkısını çağırmaya başlamışsın.
Duyduk ki ‘Güç tanrısı’ Herkül, her üç-beş senede bir âdet olduğu üzere yine Herakles’ten aldığı 12 emirden biri olan, postun aslını bulabilmek için kahraman gemicileriyle beraber denizlere açılmış.
Açılmış ve St. Demetrius’un karşısındaki Arestias’a kadar gelivermiş.
Arestias, çok iyi bildiğin gibi Pontus Exinos’un en büyük adasıdır ey Kerasundalı..
Ama Herkül ve gemicileri yaklaşınca, Arestias’ın yerli ve asıl sahipleri olan ve adlarına Stimfalid denilen canavar kuşlar tüylerini bir ok gibi gemicilerin üstlerine fırlatmışlar.
Çünkü vakti zamanında yüce Herakles bu terbiyesiz kuşları Stymphales Gölü çevresinden kovmuş, onlar da buraya göçmen gelmişlerdir.
Usta Argonotlar da boş durur mu, kalkanlarını birbirine çarparak acayip sesler çıkarmış ve kuşları korkutarak kaçırmışlar. Kahraman Herkül ve kahraman gemiciler kuşlar karşısında büyük zafer kazanırken bazı gemicileri de ne yazık ki kaybetmişler.
Herkül adanın her yanında altın postu aradıysa da bulamadığı için adayı lanetli kabul edip, daha fazla zaman kaybetmeden Kafkaslara doğru yelken açmış.
Ey kahraman Kerasundalı… Sen de ‘yine/yeni ve yeniden’ onların peşine takılmış, düşmüşsün yollara. Bakalım bu iflah kabul etmez aşkın nereye kadar sürecek?” demişiz bu sefer de..
Evet ey kahraman Kerasundalı.
HELÂL OLSUN SANA “Κερασούντα“ (KERASUNDA)LI..
Daha iyi anlamana yardımcı olacağı düşüncesiyle Grek alfabesiyle yazmışız 2012’deki yazıyı..
1984, 2008 ve 2012..
30 senede yaza yaza ben bıkmışım, dilimde tüy bitmiş; sen bıkmamışsın ey Kerasunda’lı..
Hiçbir şey anlamamışsın..
Ama merak ediyorum..
2008’den 2015’e 7 senede İmparatorluktan tevarüs eden “Türk Hariciyesi”ne ne oldu da birden ve yeniden “Altın Post, Argo, Argonot, Pontus” konusundaki düşünceler kökten değişti?
Yoksa “genel”de değişmedi de “yerel”de mi yeni besteler yapılıyor?
“Giresun Limanı ile Ada arasında seferlere başlayan Altın Post adlı yat ile Giresun Adasına ilk ziyareti gerçekleştirdi”. (2015, 16 Temmuz)
Yapılan konuşmalarda “bu güzel girişimin” özellikle “Arife gününde, Arap turistlerin büyük ilgisine karşılık vermek için” gerçekleştirildiğinin de altı çiziliyor.
Sen ey okuyucu… Türkiye’nin antik kalıntılarının her hangi birinde.. Efes’te, Troya’da, Bodrum Kalesi’nde, Didim’de, Aspendos’ta, Çatalhöyük’te, Göbeklitepe’de, Nemrut’ta herhangi bir Arap turistin elinde harita, rehber, kitap…. harabeleri gezdiğini, okuduğunu, incelediğini hiç gördün mü?
Yakına gelelim.. Kaç Arap turist Sümelâ’ya, Trabzon Ayasofya’ya, Kızlar Manastırı’na gitmiştir de senin Saint Demetrius tepene gelecektir?
O tepenin adı Gedikkaya, Stimfalid’ler de bildiğin “Martı”dır, Martı..
Kale’ne bile “Kapudan Yorgi”nin eşeğe binmiş resmini asmıyor musun da Arap turist bekliyorsun?
Gördün mü de Arapların Altın Post adlı tekneye binip Giresun’un, pardon Kerasunda’nın Arestias adasında Argonotların izini süreceğini düşünüyor, zannediyorsun?
Hayal görüyorsun..
Çünkü onlar sadece ve habire yemek yer/içer, alış veriş yaparlar..
Tarihle, coğrafyayla, arkeoloji/etnoğrafya ile, antik kültür/çağla en ufak bir ilgileri yoktur.
Bırakınız tarihi ören yerlerini; devletlû, fehametlû cennet mekân eski padişah efendilerinin ikâmet buyurduğu saraydır diye Topkapı Sarayı’na-Dolmabahçe’ye koşa koşa gelip ziyaret eden Arap turistlerin yüzdesi kaçtır acaba?
…
Her şeyi anladım da “Giresun Limanı ile Ada arasında seferlere başlayan Altın Post adlı yat”ın isminin yazıldığı harflerin neden Grek alfabesine benzetilmeye çalışıldığını anlayamadım..
Her şeyi anladım da “Giresun Limanı ile Ada arasında seferlere başlayan Altın Post adlı yat”ta TSK üniformasıyla bahriyeli bir zabitin bulunmasını hiç anlayamadım, yakıştıramadım..
O da mı Argos’un basit bir sandal değil, Pontus idealinin amiral gemisi olduğunu; Altın Post’un “Pontus hayalini gerçekleştirme” projesi (Bakınız Türk Hariciyesi’nin 2008 Argos girişimini engelleme gerekçesi) olduğunu bilmiyordu?
“Devlet politikası” dediğiniz şey 2008’den 2015’e değişir mi?
Tarih emredilmez, yaşanır..
Yazılmıştır, okumak gerekir..
Ya bir Türk geleneği olan “Mayıs 7’si”ni, “OTÇU Göçü”nü kutlayacaksındır ey Giresun’lu; yahut Argos, Altın Post’u anacaksın..
Hem Nisan başında meydanda veya Kale’de Osman Ağa’yı anmak, hem de Argonot gemisine binip Stimfalid kuşlarının peşinden Arestias’ta gitmek tarih ve sosyoloji cehaletidir.
İkisinde aynı anda bulunup, boy göstermek samimiyetsizliktir.
Geleceğe hesap verememek, çocuklarının yüzüne bakamamaktır. 22 Temmuz 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın