B.Obama, Başkan olurken ABD’nin aşırı güçlü askeri-endüstriyel merkezi, milliyetçiliği ve ırkçılığını besleyen kültürel emperyalizmi ve doymayan şirketlerinin neden olduğu ‘şeytani güç’ imajından rahatsızdı.
Alenen ABD’yi dönüştürme konusundaki radikal fikirlerini açık etmedi ama kendisini hep bir vatansever olarak gösterdi.
*
Bugün Başkan Obama’nın, geride bıraktığı altı yıllık mirası;
Libya’da, Mısır’da, Suriye, Irak, Yemen’de anarşi ve iç savaşlardır.
Ortadoğu’da çıkarları doğrultusunda Rusya’yı ayağa kaldırmak, bu suretle ABD Ulusal Güvenlik Stratejisindeki en önemli faktör olarak Çin’in Ortadoğu’nun yerini alması öngörüsünü sağlayamamaktır.
Dünya’yı Ortadoğu’da beslediği İŞİD terör örgütünün tehditi ile karşı karşıya bırakmaktır.
Erdoğan’ı İslamcı eğilimlerinde cesaretlendirerek cihatçı kesimlere lider etmiş olmaktır.
*
Ne ki İran’ın nükleer programına ilişkin müzakereler ekonomiden siyasete, bölgesel ve küresel etkileri olabilecek bir anlaşma ile sonuçlanmıştır.
Şimdi İran’ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu’da istikrarın oluşması benzeri fikirler tartışılıyor ve Ortadoğu’nun kartları yeniden dağıtılıyor…
*
Öncelikle Başkan Obama’nın, ‘şeytani güç’ imajını değiştirmek üzere ABD’yi dönüştürme konusundaki fikirleri yönünde politika üretmesinin önü açılmıştır.
Çünkü İran ile yapılan anlaşma, tam da ABD’nin, Rusya ve Suudi Arabistan’ın önünde dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olduğu zamana denk gelmiştir.
Artık ABD’nin Ortadoğu petrolüne ihtiyacı yoktur, halâ ilgilenmesinin sebebi ise doların tedavülde kalması isteğidir.
*
Anlaşma, elbette kırk yıldır ikili ilişkilere sahip olmayan İran ve ABD arasında ilişkileri tesis eden bir adım olarak yorumlanamaz.
Çünkü bir tarafta İsrail; anlaşmayı “Dünya için tarihi bir hata” şeklinde değerlendirmekte,
Öte yanda İran; hem nükleer başlıklar ve bombalar ile donatılmış İsrail’i bütün bölge ülkelerinin varlığını tehdit eden terörist bir ülke olarak tanımlamakta,
Hem İsrail ve Suudi Arabistan’ı bütün İslam ülkelerinde terörist grupları örgütleyip beslemekle, Ortadoğu’da yeni devletçikleri organize etmekle suçlamaktadır…
*
Yine de anlaşmanın henüz başlangıcında güçler ilişkisinde önemli değişiklikler olmadan, güvenlik alanında IŞİD’le ortak mücadele gibi bazı işbirliği girişimleriyle ikili ilişkilerin şekilleneceğinin belirtileri alınıyor.
İsrail-Filistin arasında çevre ülkeleri de kapsar bir barış planının yürütülmesinin kolaylaşacağı,
İran’ın, özellikle İsrail’i ve bölgeyi ateşe sürükleyecek bir politika yürütmekten alıkonulacağı umudları yeşeriyor.
İran’ın İslam devrimini yayma çabasından vazgeçmesi halinde Filistin’de, Lübnan’da, Suriye, Irak ,Yemen ve Bahreyn’de etkisini sürdürmesi kaçınılmaz görünüyor…
*
Bu noktada Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov’un “Türkiye ve Suudi Arabistan’ın, kötü ilişkilere sahip olduğu Suriye ile çabalarını birleştirmesinin gerçekçi olmadığının farkındayım. Ancak IŞİD ile mücadele ederken, gerçeklikten ziyade gerekliliğe öncelik verilerek hareket edilmelidir” ifadesiyle hem Türkiye,hem Suudi Arabistan’ı IŞİD ile mücadele koalisyonuna çağırmasının büyük önemi vardır.
Devlet Başkanı Putin’in Rusya’nın Suriye’ye olan desteğinde bir değişiklik olmayacağı, Suriye halkının istekleri doğrultusundaki siyasi çözümleri destekleyeceği açıklaması da dikkat çekiyor.
Bu Rusya’nın Esad’ı demokratik olarak seçildiği yedi yıllık dönemde destekleyeceği anlamına geliyor…
*
Bununla birlikte Rusya’nın Türkiye ve Suudi Arabistan’a İŞİD terör örgütü ile birlikte mücadele edilmesi teklifi:
Birincisi; Türkiye’nin Suriye’de İŞİD ve diğer terörist guruplara verdiği desteği kesmesi, Türkiye’nin Suriye’de yenilmiş olduğu ve Kürtlerin kuzey Suriye’deki etkisinin zayıflatılmasıyla ilgilidir.
İkincisi; Rusya’nın terörizm ile mücadele eden Mısır, Libya, Cezayir, Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere terörizmden zarar gören bölgesel ve küresel ülkelerin çoğuna önderlik yapması ve terörizmden yaka silken bu ülkelerin desteğiyle birlikte Türkiye ve Suudi Arabistan’dan tutumlarını değiştirmelerini öngörüyor.
Üçüncüsü; Suriye’nin konumunun güçlendirilmesini, yeni müttefikler kazanmasını kapsıyor.
*
Üstelik Amerika da İran’ın Suriye konusunda daha yapıcı bir rol almasına karşı çıkmayacağını, İran’ın müdahalesinden memnun olabileceğini hissettiriyor.
Hatta Başkan B.Obama, Suriye’deki sorunların Rusya, Türkiye ve diğer ilgili ülkelerin desteği olmadan çözülemeyeceğini, İran’ın da Suriye görüşmelerinin bir parçası olması gerektiğini söylüyor…
*
Yoksa, ABD dış politikasının Ortadoğu hengamesi sırasında Washington’un uzun süredir önem vermediği Rusya’nın savunma ve güvenlik alanlarında öncelikli istikamet haline gelmesi, yerini işbirliğine mi bırakıyor?
Öyleyse ABD, Batı Avrupa ve Ortadoğu’da konuşlanmış birliklerini Uzak Asya’ya kaydırmayı sürdürebilecektir, fakat Ortadoğu’nun güvenliğini de başka bir şekilde sağlayacağı anlaşılıyor…
*
Mesela, seçimde iktidarının mutlak çoğunluğu kaybeden ve yeni hükümet kurma çalışmaları yapılırken, Erdoğan’ın belirlediği Türk dış politikasının,
İran ile yapılan nükleer anlaşmanın Ortadoğu’da oluşturacağı yeni konjoktür çerçevesinde yeniden şekilleneceğini görmek gerekiyor.
Erdoğan’ın Türkiye’nin bölgeyi nüfuzu altına alma hayallerinin, Müslüman Kardeşlere ve IŞİD terör örgütüne desteğinin sonuna gelinmiştir.
Ayrıca Türkiye’nin Suriye’deki yenilgisinin, olası başka unsurlarla pahalıya mal olacağını da söylemek gerekiyor…
Özellikle PKK ve İŞİD terör örgütlerine azami dikkat gerekiyor.
*
Filistin Devleti’nin uluslararası tanınma meselesi, ABD-İran anlaşmasının imzalanmasının ardından halledilecektir.
Filistin Devleti’nin tanınması, Filistinlilerin on yıllardır peşinden koştukları topraklarına dönme haklarına son vermektedir ama başka fırsatları sunuyor;
ABD ve Suudi Arabistan, bu yeni ülkenin ekonomisi geliştirmek için yatırımlar yapmaya hazırlanıyor…
*
Geriye, ABD-İran arasında sürdürülen görüşmelerin ilan edildiğinden beri İsrail ve onunla gizli müzakereler yürüten Suudi Arabistan kalıyor.
İki ülkenin işbirliğinin bir ürünü olarak, ABD’nin Arap Ligi himayesinde, fakat İsrail kumandasında Ortak Arap Savunma Ordusu kurulmuştur.
Bu suretle İran, Ortadoğu’da nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütü bulacaktır.
Nitekim halihazırda İsrailli pilotlar “Ortak Arap Savunma Ordusu” adına Suudi bombardıman uçaklarını kullanarak Yemen’de savaşıyor!
*
Ne ki Suudi Arabistan siyasal alanda, Körfez ülkelerinin demokratikleştirilmesi, İran rejimini ılımlılaştırma mücadelesini sürüklerken,
Rusya ile büyük ekonomik anlaşmalar ve işbirlikleri imza ederek yeni bir siyaset biçimine yöneldiğinin işaretlerini de veriyor.
En önemli sorun, İsrail ve Suudi Arabistan’ın bağımsız Kürdistan ve Suriye ile Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının,
Bu yolla Türkiye’yi, İran’ı, Irak’ı ve Rusya’yı zayıf düşürme siyasetinin nereye varacağıdır?
*
Ortadoğu için bir diğer alternatifi ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry “Kongre anlaşmayı öldürürse, İran’daki nükleer tesisler denetlenmeyecek, İran’a yaptırım uygulanmayacak ve yeni müzakereler de olmayacak. Bu durumda ABD her zaman İran’a karşı, tek yanlı önlem kararları alabilir” ifadesi ile açıklıyor!
*
Ortadoğu’da İŞİD terör örgütü ile yeni mücadele yöntemlerinin geliştiği ve Türkiye’nin Suriye’de yenilgisinin anlaşıldığı bir sırada, Erdoğan’ın desteklediği IŞİD terör örgütü Şanlıurfa/ Suruç’u kana bulamıştır.
Çünkü yılanın başı halâ oradadır, o‘nun zihniyetinden hesap sorulmadığı, bedel ödettirilmediği, kirli iktidarından uzaklaştırılmadığı sürece bu ülkeye ve bölgeye istikrarın gelmesi olası değildir…
21.7.2015
Bir yanıt yazın