Endemik tür zengini Türkiye, biyokaçaklığı önlemek için son yıllarda çalışmalarına hız verdi. Bu kez işin için de MİT de var.
DÜNYADA SADECE TÜRKİYE’DE SUÇ DEĞİL
Al Jazeera’den alınan bilgiye göre havaların ısınmasıyla birlikte ‘biyokaçakçı’ mevsimi de açıldı. Ekipler, alarm konumunda. Türkiye, sahip olduğu bitki ve canlı türleriyle biyokaçakçıların iştahını kabartıyor. Ancak ciddi bir mevzuat sıkıntısı var. Bugün dünyada sadece Türkiye’de bulunan bir bitki ya da canlıyı doğadan koparmak suç değil. Cezası da sadece 39 bin TL.
HABERLERİN ARDI ARKASI KESİLMİYOR
Gömlek içine yerleştirilen kuş yumurtaları, iç çamaşırına saklanan memeliler, toz haline getirilen sahlepler… Bunlar biyokaçakçıların kullandığı sınır tanımayan yöntemlerden sadece birkaçı.
Baharın gelmesiyle doğa uyandı. Canlılar ve bitkiler için şenlik zamanı. Uzun kış uykusundan uyandılar. Günışığıyla buluşmaya başladılar.
Ancak bu uyanış aynı zaman da tehlike zillerinin çalması demek. Son bir ay içinde 3 farklı noktadan biyokaçakçılıkla ilgili haber geldi.
İlki Antalya’nın Kaş ilçesinden… Macaristan uyruklu biri profesör üç kişi, mezarlığa yapılan baskınla yakalandı. Zanlıların araçlarında 365 orkide yumrusu, 58 orkide bireyi, 71 bitki örneği ile güvercin tüyü bulundu.
Bir diğer haber, Mersin’in Çamlıyayla ilçesinden. Ekipler, bu kez arazide kelebek yakalamak için kullanılan atraplarla dolaşan iki Rus’un peşine düştü. Sonuç: sırt çantalarında 37 kelebek ve 45böcek olduğu ortaya çıktı.
Sonuncusu Ardahan’dan. Posof’ta ormanlık alanda Alman uyruklu 3 kişi yakalandı. Gürcistan plakalı araçlarında nesli tükenme tehlikesi altında olan 14 semender, 1 engerek yılan, 3 kök türü tam olarak tespit edilemeyen bitki bulundu.
Net olan bir şey var, bu daha başlangıç. Biyokaçakçılık mevsimi açıldı. Eylül ayına kadar bölge değiştirerek devam edecek.
Her ne kadar geçmiş dönemlere oranla ‘kaçakçılık sezonuna’ daha hızlı bir giriş yapıldı gibi görünse de işin aslı öyle değil. Değişen tek şey, ekiplerin daha donanımlı ve daha dikkatli olmaları. Bir anlamda Türkiye’nin de farkına varması.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP) tarafından 2013 yılında Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi başlatıldı. Geçen yıl, 41 ilde saha odaklı yürütülen proje, bu yıl 81 ile yayıldı. DKMP ekipleri saha taramaları, farkındalık çalışmaları düzenliyor. Projenin üç yıllık bütçesi 1.5 milyon TL. Türkiye, gizliliğe önem verdiği için proje için kendi öz kaynaklarını kullanıyor. Herhangi bir hibe programından faydalanmıyor.
Türkiye, endemik tür zenginliği açısından yabancılar için bulunmaz bir vaha.
TÜRKİYE KÜÇÜK ASYA’NIN HAZİNESİ
Anadolu Yarımadası’nın literatürdeki bir diğer adı ‘Küçük Asya’. İklim, topoğrafya, flora-fauna zenginliği bakımından bir anakara özelliğinde. Avrupa ve Asya kıtaları arasında köprü. Bitkilerin kıtalararası yolculuğunda soluklandığı bir durak. Bu nedenle tür endemizmi çok yüksek.
Türkiye’de yaklaşık 15 bin bitki türü var. Bunun yüzde 36’sı yani yaklaşık 4 bini dünya üzerinde sadece Türkiye’ye özgü. Avrupa kıtasının tamamında bu kadar yok. En zengin bölgeler Doğu Anadolu ile Güney Anadolu bölgeleri. Flora, tıbbi ve aromatik bitkilerle dolu. Çiçekli bitkiler açısından da cazip.
Hayvan çeşitliliği de yüksek. Türkiye’de 481 kuş, 150 memeli, 130 sürüngen, 30 amfibi, 480 deniz balığı ve 236 tür de tatlı su balığı türü yaşıyor. Bugüne kadar omurgalı hayvan türü sayısı bin 500’e yakın. Omurgalılardan, büyük bölümü balık olmak üzere 100’ü aşık tür endemik. Alageyik ve sülünün anavatanı Anadolu. Türkiye aynı zamanda dünyanın iki büyük kuş göç yolu üzerinde.
Türkiye’de 60- 80 bin arasında arası omurgasız hayvan türü olduğu tahmin ediliyor. Bugüne kadar, bunların yaklaşık 3’te 1’i tanımlanabildi. Türkiye denizlerinde de yaklaşık 700’e yakın omurgasız canlı yaşıyor.
ŞOKE EDEN KAÇAKÇILIK RAKAMLARI
Türkiye’de son 7 yılda 55 vak’a tespit edildi. Biyokaçakçıların en çok dadandığı bölgeler Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Güney Anadolu.
DKMP verilerine göre İsveç, Danimarka, Fransa, Macaristan, Japonya, Hollanda gibi ülkelerden gelen yabancı uyruklu kişilerin genellikle bitki türlerini; Suriye’den gelenlerin kuş türlerini; Çek Cumhuriyeti, Rusya, Almanya gibi ülkelerden gelenlerin ise kelebek ve diğer böcek türleri ile sürüngen türlerini kaçırdıkları ya da kaçırmaya çalışıyor.
MİT DE DEVREDE
MİT sahada değil. Sahaya giden yolu izliyor. İki önemli hareket noktası var: Strateji ve istihbarat. Menzilini, uluslararası kaçakçılık boyutuna göre belirliyor. Özellikle yurtdışında herhangi bir bitki genetik laboratuvarlarında çalışan bilim insanları MİT’in yakın takibinde. Turistik vizeyle Türkiye’ye girdikleri anda adım adım izleniyorlar. Gerektiğinde dinlemeler de yapıyorlar. Operasyonel süreçte yoklar. Polis ve jandarma devreye giriyor.
MİT, özellikle ekonomik getirisi yüksek ve hayati öneme sahip incir, zeytin ve buğday gibi tarımsal ürünlere karşı daha dikkâtli. Senaryolar, en kötüsü düşünülerek hazırlanıyor. Bu iki tarım ürününe bulaştıralacak virüs, Türkiye için ciddi sıkıntı demek.
Gen kaynakları üzerinden yapılacak biyolojik ve kimyasal silâh tehdidi de MİT’in gündeminde. Zira bu tip silâhlar ancak doğada saf halde bulunan endemik bitkiler yoluyla geliştirilebiliyor. Genetiği değiştirilmiş bitki türlerinden biyolojik ya da kimyasal silâh yapılamıyor.
Bir yanıt yazın