Gezi direnişlerinde çok korktunuz.
Gençlerden korktunuz. Yaşlılardan korktunuz. Kadınlardan, çocuklardan korktunuz.
Halktan korktunuz. O zamana dek hiç karşılaşmadığınız eylemlerdi bunlar… Çok korktunuz…
Hâlâ da korkmaya devam ediyorsunuz…
Herkesle kavgalısınız. Size oy vermeyen herkes düşmanınız…
Gencecik kızları saçlarından tutup yerlerde sürüklediniz. 13 -14 yaşındaki çocukların başına gaz bombası attınız. Bazıları hastanelerde ölüm kalım savaşı verdi…
Beş kişiyle, on kişiyle, on beş kişiyle, ana kuzularını ortanıza alıp, tekmelerle, demir çubuklarla, odunlarla, beysbol sopalarıyla öldüresiye dövdünüz?
Bu nasıl bir kindir? Bu nasıl bir nefrettir?
Yiğitlik midir bu? İnsanlık mıdır bu?
Halktan korktunuz. Hâlâ da korkmaya devam ediyorsunuz…
Düşünceden korkuyorsunuz, eleştiriden korkuyorsunuz, gerçeklerden korkuyorsunuz. Bilimden, akıldan korkuyorsunuz.
Tek doğru sizin doğrularınız çünkü. Sizin doğrularınızın dokunulmazlığı var. Onlar kutsal. İlahi. Tartışılmaz. Tartışılamaz. Tartışanı, doğru söyleyeni de dokuz köyden kovuyorsunuz. Yarasalar gibi aydınlıktan korkuyorsunuz.
Size muhalefet edenleri şantajlarla, tertiplerle, CD’lerle susturmaya çalışıyorsunuz. Hep korku, korkutma yöntemlerine başvuruyorsunuz.
Sizi eleştirecek köşe yazarı bırakmadınız şu memlekette. Size muhalefet edenleri işinden, gücünden ettiniz. Gazeteleri yandaşlara bağladınız, bağışladınız. Ya da vergiyle, baskıyla emir erlerine dönüştürdünüz…
Bir zamanlar, tencere, tava çalanlardan korktunuz. Her köşe başına bir “İhbar Kutusu” koyup, vatandaşlardan muhbirlik ve gammazlık yapmalarını istediniz. Çıkarınız için, vatandaşı vatandaşa düşürmekten, birbirine düşman etmekten asla sakınmadınız.
Statlardan, statlardaki seyircilerden korktunuz. Onların slogan atmalarını yasakladınız.
Tunceli dağlarında, Doğu’da, Güneydoğu’da PKK paçavraları dalgalanıyor şimdi. PKK’lı eşkıyalar yol kesip, kimlik denetimi yapıyor, vergi topluyor. Askerlerimize saldırıyor.
Eli sopalı, eli odunlu, eli coplu, eli satırlı adamlarınızı neden oralara göndermiyorsunuz?
Neden onların kılına zarar gelmemesi için elinden gelen, gelmeyen her çeşit önlemi en yüksek seviyeden alıyorsunuz?
Dokunulmazlığı mı var onların? Yoksa bir takım sözler mi verildi kapalı kapılar arkasında, imzalar mı atıldı?
Siz o kadar çok çamura battınız, o kadar çok kan akıttınız, o kadar çok can aldınız, o kadar çok suç işlediniz ki dünyanın tüm yasalarını, anayasalarını getirsek, yine de sizi cezalandırmak için yeterli gelmez…
Sabah akşam zemzem suyu ile yıkansanız, kirlerinizden arınamazsınız…
Aklınıza bile getirmek istemediğiniz, aklınıza geldikçe ruh sağlığınızın bozulmasına neden olan asıl gerçek şu:
Siz, yargılanmaktan korkuyorsunuz.
Bu yüzden yasamayı, yürütmeyi, yargıyı siyasallaştırıp, tek adamın eline teslim ettiniz. Tüm kurumları tek adamın hizmetine sundunuz.
Siz, ölünceye dek iktidarda kalmayı düşünüyorsunuz. Bunun için tüm Türkiye’yi ateşe atabilirsiniz… Pire için yorgan yakabilirsiniz… Ama yanılıyorsunuz. Hem de çok kötü yanılıyorsunuz.
Bu dünya, “Devlet bize emir veremez, biz devlete emir veririz” diyen dünyanın en azılı faşisti, Hitler’e bile kalmadı… Ölüm döşeğindeki darbeci Kenan Evren’in gözlerine baktınız mı hiç? Korku tünemişti derinliklerine… Suçluluk gözlerinden okunuyordu. Yaşını büyüterek astığı fidanların azabı yakıp kavuruyordu yüreğini… Gücünü, kudretini yitirmiş, boş gözlerle bakıyordu çevresine… Korku dolu bakışlarla…
Sizin de sonunuz azılı faşistlerin sonu gibi olacaktır…
Yurtseverleri temizlediniz. Onlarcasının kanına girdiniz. Sapıkları, katilleri, manyakları, PKK’lıyı baş tacı yapıp tanık olarak kullandınız…
Tecavüzcüleri serbest bırakıp, yurtsever gençleri içeriye attınız, işkenceden geçirdiniz, öldürdünüz..
Hastalıklı bir toplum yarattınız. Fuhuş, kadın ticareti sizin zamanınızda iki kat, üç kat daha arttı. Hırsızlar, katiller, ihbarcılar, gammazlılardan oluşan bir toplum yarattınız.
Bir yandan da öldürdüğünüz Abdullah Cömert’ler, Ethem Sarısülükler, Okkır’lar, Tatar’lar, Giray’lar, budaklı odunlarla canına kıydığınız Ali İsmail Korkmaz’lar, kâbusunuz olacak. Geceleri gözünüze uyku girmeyecek… Sabahlara dek uyuyamayacaksınız… Zalım yastık diken olacak yüzünüze…
Size bir şey daha söyleyelim buradan. Gezi eylemlerinde alanlarda, bulvarlarda, caddelerde direnenler, bayrak taşıyanlar, tazyikli sulara göğüslerini siper edenler sadece gençler değildi… Onlardan da fazla, onlarla birlikte hareket eden yaşlı kadınlar, ihtiyar delikanlılar da vardı arkalarında…
Yani HALK vardı arkalarında… Gelecekte de sel olup, Tsunami olup akacak olan halk bu…
Asıl mücadele bundan sonra başlıyor.
Ne diyordu meydanlarda toplanan yiğitler:
BU, DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM…
Mücadele devam edecek… Kurtuluşa dek…
Bir yanıt yazın